text
stringlengths
296
93k
summary
stringlengths
48
2.09k
Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, 5947 sayılı "Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", Cumhurbaşkanı Gül tarafından, Anayasa'nın 89. maddesinin birinci fıkrası ile 104. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderildi. Yasaya göre, personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden personele bir ayda yapılacak ek ödemenin tutarı, ilgili personelin bir ayda alacağı aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) toplamının; klinik şefleri ve şef yardımcıları ile uzman tabip kadrosuna atanan profesör ve doçentlerde yüzde 800'ünü geçemeyecek. Bu ödemeler; uzman tabip ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda, bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlar ile uzman diş tabiplerinde yüzde 700, pratisyen tabip ve diş tabiplerinde yüzde 500, idari sağlık müdür yardımcısı, hastane müdürü ve eczacılarda yüzde 250, başhemşirelerde yüzde 200, diğer personelde ise yüzde 150 ile sınırlı olacak. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, enfeksiyon, özel bakım gerektiren ruh sağlığı, organ ve doku nakli, acil servis ve benzeri hizmetlerde çalışan personel için yüzde 150 oranı, yüzde 200 olarak uygulanacak. Sözleşmeli olarak istihdam edilen personele yapılacak ek ödemenin tutarı ise aynı birimde aynı unvanlı kadroda çalışan ve hizmet yılı aynı olan emsali personel esas alınarak belirlenecek ve bunlara yapılacak ek ödeme hiçbir şekilde emsaline yapılabilecek ek ödeme üst sınırını geçemeyecek. Üniversite elamanları Yükseköğretim Kanununa göre Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı ile bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görevlendirilenler, ilave ödemelerden yararlanmamak kaydıyla, Bakanlık merkez veya bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yaptıkları unvan için belirlenen ek ödemeden faydalandırılacak. Sağlık kurum ve kuruluşlarında ihtiyaç duyulması halinde, ilgilinin isteği ve kurumlarının onamasıyla diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevli sağlık personeli, haftanın belirli gün veya saatlerinde veya belirli vakalar ve işler için görevlendirilebilecek. Yıl veya ay itibarıyla belirli bir süre için görevlendirme halinde bu kişilere, sadece görevlendirildikleri sağlık kuruluşundaki döner sermaye işletmesinden ödeme yapılacak. Belirli bir vaka ve iş için görevlendirilenlere ise kadrosunun bulunduğu kurumdaki döner sermaye işletmesinden yapılan ödemenin yanı sıra, katkı sağladıkları vaka ve iş dolayısıyla görevlendirildiği sağlık kuruluşundaki döner sermaye işletmesinden, toplamda tavan oranları geçmemek üzere döner sermayeden ek ödeme yapılacak. Sağlık Bakanlığı ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezinde kadro ve pozisyonlarına (döner sermaye dahil) atanan ve döner sermaye gelirlerinden ek ödeme alan klinik şef ve şef yardımcılarına, ek gösterge dahil en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 410'u, uzman tabip, Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne göre uzman olanlar ve uzman diş tabiplerine yüzde 335'i ve pratisyen tabip ve diş tabiplerine ise yüzde 180'i oranında, her ay herhangi bir katkıya bağlı olmadan döner sermaye gelirlerinden ek ödeme yapılacak. Bu ödemeye hak kazanılmasında ve ödenmesinde, aylıklara ilişkin hükümler uygulanacak. Tıp fakültelerinde de tam gün Yasaya göre, öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapacak. Bu durumda, üniversitelerin tıp fakültelerinde görev yapan öğretim elemanları da tam gün çalışacak. Öğretim elemanları, bu Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremeyecekler, ek görev alamayacaklar, serbest meslek icra edemeyecekler. Öğretim üyesi, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç bulunması halinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari 10 saat ders vermekle yükümlü tutulacak. Öğretim görevlisi ve okutmanlar ise haftada asgari 12 saat ders verecekler. Öğretim elemanlarının, ders dışındaki uygulama, seminer, proje, bitirme ödevi ve tez danışmanlıklarının kaç ders saatine karşılık geldiği; kendi üniversitesi dışındaki devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yükseköğretim kurumlarında haftada verebileceği azami ders saatleri ve uzaktan öğretim programlarında verdikleri derslerin örgün öğretim programlarında verilen kaç ders saatine karşılık geldiği YÖK tarafından belirlenecek. Rektörlerin ders zorunluluğu yok Rektör, rektör yardımcısı, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürlerinin ders verme yükümlülüğü bulunmayacak. Başhekimler, dekan yardımcıları, enstitü ve yüksekokul müdür yardımcıları ve bölüm başkanları haftada asgari 5 saat ders vermekle yükümlü olacak. Öğretim elemanları; ilgili kurumların talebi ve kendisinin kabul etmesi, üniversite yönetim kurulunun uygun görmesi ve rektörün onayı ile ihtiyaç duyulan konularda, özlük işlemleri kendi kurumlarınca yürütülmek kaydıyla, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilebilecek. Bu şekilde görevlendirilenlerin, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim kurumlarındaki aylık ve diğer ödemeler ile öteki hakları devam edecek. YÖK, bağlı birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumunda görevlendirilenler hariç olmak üzere görevlendirilenler, döner sermayeden yararlanamayacak. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile dernek veya vakıfların yönetim ve denetim organlarında görev yapanlar bakımından, ayrıca bir görevlendirme kararı aranmayacak. Ancak, bu görevler, öğretim elemanının bu Kanundan kaynaklanan mesaisini aksatmayacak şekilde yürütülecek. Üniversitelerde döner sermaye Yükseköğretim kurumlarında, üniversite yönetim kurulunun önerisi ve YÖK'ün onayı ile döner sermaye işletmesi kurulabilecek. Kurulacak döner sermaye işletmesinin başlangıç sermayesine ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinde bu amaç için ödenek öngörülmek şartıyla katkı sağlayabilecek. Döner sermaye işletmesine tahsis edilen sermaye, üniversite yönetim kurulu kararı ile artırılabilecek. Artırılan sermaye tutarı yıl sonu karlarından karşılanacak. Ödenmiş sermaye tutarı, tahsis edilen sermaye tutarına ulaştıktan sonra kalan yıl sonu karı, döner sermaye işletmesinin hizmetlerinde kullanılmak üzere ertesi yılın gelirine ilave edilecek. Süreklilik arz eden hizmet alımları ile maliyeti yüksek ve ileri teknoloji ürünü olan tıbbi cihazların hizmet alımı yoluyla temini veya kiralanması için döner sermaye kaynaklarından gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişilebilecek. Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın, tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile bağlık uygulama ve araştırma merkezleri için asgari yüzde 35'i, ziraat ve veteriner fakülteleri, sivil havacılık yüksekokulu ile bünyesinde atölye veya laboratuvar bulunan yükseköğretim kurumları için ise yüzde 25'i, diğer yükseköğretim kurumları için ise yüzde 15'i; ilgili yükseköğretim kurumunun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları, her türlü bakım, onarım, kiralama, projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ve yönetici payları için kullanılacak. Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın yüzde 5'i, üniversite bünyesinde yürütülen bilimsel araştırma projelerinin finansmanına ayrılacak. Döner sermaye payları Tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinin hesabında toplanan döner sermaye gelirleri bakiyesinden, bu yerlerde; gelir getiren görevlerde çalışan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme, ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) toplamından oluşan ek ödeme matrahının yüzde 800'ünü geçemeyecek. Bu oran, araştırma görevlilerine ise yüzde 500, bu yerlerde görevli olmakla birlikte gelire katkısı olmayan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine yüzde 600, araştırma görevlilerine ise yüzde 300 olarak uygulanacak. Devlet Memurları Kanununa tabi personel (döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dahil) ile sözleşmeli olarak çalışan personele ek ödeme matrahının; hastaneler başmüdürü ve eczacılar için yüzde 250'si, başhemşireler için yüzde 200'ü, diğerleri için yüzde 150'si, işin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, enfeksiyon, özel bakım gerektiren ruh sağlığı, organ ve doku nakli, acil servis ve benzeri sağlık hizmetlerinde çalışan personel için yüzde 200'ü geçmeyecek şekilde aylık ek ödeme yapılacak. Sözleşmeli personele yapılacak ek ödeme matrahı, sözleşmeli personelin çalıştığı birim ve bulunduğu pozisyon unvanı itibarıyla aynı veya benzer unvanlı memur kadrosunda çalışan, hizmet yılı ve öğrenim durumu aynı olan emsali personel dikkate alınarak belirlenecek. Emsali bulunmayan sözleşmeli personelin ek ödeme matrahı ise brüt sözleşme ücretlerinin yüzde 25'ini geçemeyecek. Öğretim üyelerine bir yıl süre Rektör, rektör yardımcısı ve genel sekreterlere, gelir getirici katkılarına bakılmaksızın, üniversite yönetim kurulunun uygun gördüğü birimin döner sermaye hesabından yönetici payı olarak ayrılan tutardan ek ödeme yapılacak. Yapılacak ek ödemenin tutarı ek ödeme matrahının, rektörler için yüzde 600'ünü, rektör yardımcıları için yüzde 300'ünü, genel sekreterler için yüzde 200'ünü geçemeyecek. Döner sermaye gelirinin elde edildiği birimlerin dekan, başhekim ve enstitü ve yüksekokul müdürleri ile bunların yardımcılarına, gelir getirici katkılarına bakılmaksızın, görev yaptıkları birimin döner sermaye gelirlerinden yönetici payı olarak ayrılan tutardan ek ödeme yapılacak. Yapılacak ek ödemenin tutarı, ek ödeme matrahının dekan, enstitü ve yüksekokul müdürü için yüzde 250'sini, bunların yardımcıları için yüzde 100'ünü; tıp ve diş hekimliği fakülteleri dekanları ile sağlık uygulama ve araştırma merkezleri başhekimleri için yüzde 500'ünü, bunların yardımcıları için yüzde 300'ünü geçemeyecek. Kanunun Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte, kısmi statüde görev yapan öğretim üyelerinden, yayım tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde talepte bulunanlar, devamlı statüye geçirilecek. Bu süre içerisinde talepte bulunmayanlar istifa etmiş sayılacak. Sağlık kurumları Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda değişiklik yapan kanun, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, görevlerini yapabilecekleri sağlık kurumlarını da yeniden belirliyor. Buna göre, hekimler şu kuruluşlardan yalnızca birinde görev yapabilecek: -Kamu kurum ve kuruluşları. -Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri. -Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası. Tabipler, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilecek. Sosyal Güvenlik Kurumunca branş bazında sözleşme yapılan özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversiteleri, yalnızca sözleşme yaptıkları branşlarda hasta kabul edebilecek. Mesleğini serbest olarak yapanlar, hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmemek kaydıyla hastaların teşhis ve tedavisini yapabilecekler. Sözleşmeli statüde olanlar da dahil olmak üzere mahalli idareler ile kamu tabipliklerinde çalışan ve döner sermaye ek ödemesi almayan tabipler, iş yeri hekimliği yapabilecek. Zorunlu sigorta yaptıracak Kamu sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, "tıbbi kötü uygulama" nedeniyle kendilerinden talep edilebilecek zararlarla, kurumlarınca kendilerine yapılacak rüculara karşı sigorta yaptırmak zorunda olacak. Söz konusu sigorta priminin yarısı kendileri tarafından, diğer yarısı döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda ise kurum bütçelerinden ödenecek. Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan ya da mesleklerini serbest yapan tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, tıbbi kötü uygulama nedeniyle kişilere verebilecekleri zararlarla, bu nedenle kendilerine yapılacak rücuları karşılamak üzere mesleki mali sorumluluk sigortası yaptıracak. Zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası, mesleklerini serbest olarak yapanların kendileri, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanların ilgili özel sağlık kurum ve kuruluşları tarafından yaptırılacak. Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanların sigorta primlerinin yarısı kendileri tarafından, yarısı istihdam edenler tarafından ödenecek. Zorunlu sigortaları yaptırmayanlara, sigortası yaptırılmayan her kişi için 5 bin TL idari para cezası verilecek. İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerlerde çalışan personel için haftalık çalışma süresi 35 saat olacak. Bu süre içinde Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilen radyasyon dozu, limitleri ayrıca dikkate alınacak. Nöbet ücretleri Yataklı tedavi kurumları, seyyar hastaneler, ağız ve diş sağlığı merkezleri ve 112 acil sağlık hizmetlerinde, haftalık çalışma süresi dışında normal, acil veya branş nöbeti tutan, ancak bu nöbet karşılığında kurumunca izin kullanmasına müsaade edilmeyen memurlar ile sözleşmeli personele, izin suretiyle karşılanamayan her bir nöbet saati için (nöbet süresi kesintisiz 6 saatten az olmamak üzere) ücret ödenecek. Ücretler, kanunda hazırlanan gösterge rakamlarının, aylık katsayısı ile çarpılmasıyla hesaplanacak. Ancak ayda 130 saatten fazla çalışma süresi için ödeme yapılmayacak. Ücretler, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmayacak. İcap nöbeti tutan ancak karşılığında kurumunca izin kullanmasına izin verilmeyen memurlar ile sözleşmeli personele, her bir icap nöbeti saati için, -icap nöbeti süresi kesintisiz 12 saatten az olmamak üzere- aynı ücretin yüzde 40'ı tutarında nöbet ücreti ödenecek. Bu şekilde ücretlendirilebilecek toplam icap nöbetinin süresi, aylık 120 saati geçemeyecek. Ödemeler, döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermaye bütçesinden karşılanacak. Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşları ile üniversitelerin ilgili birimleri, Bakanlık ve üniversitelerce karşılıklı olarak işbirliği çerçevesinde, birlikte kullanılabilecek. TSK kadrolarında bulunanlar Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan personelden, rütbelerine göre, öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatındaki dallarda, bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara, kanunda belirtilen oranları geçmemek üzere, orgeneral aylığının brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenecek. Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli sivil öğretim üyesi tabipler ile Devlet Memurları Kanunu'na tabi olarak görev yapan uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve diş tabiplerine de kanunda belirtilen oranları geçmemek üzere, en yüksek devlet memuru aylığının, brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenecek. Sağlık hizmetleri tazminatının oranları ile usul ve esasları; personelin rütbesi, unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, görev yeri ve özellikleri, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri, mesleki uygulamaları ile özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak, Maliye Bakanlığının görüşü, Genelkurmay Başkanlığının uygun görüşüyle Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek. TSK'nın sağlık personeli ihtiyacı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığına bağlı eğitim hastaneleri ile askeri tıp fakültesinde öğretim üyesi veya tabip ihtiyacı doğması halinde, TSK Sağlık Komutanlığının talebi üzerine, Sağlık Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu tarafından öncelikli olarak görevlendirme yapılacak. TSK'ya bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında ihtiyaç duyulması ve TSK Sağlık Komutanlığının talep etmesi halinde, Sağlık Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda veya üniversite hastanelerinde görevli öğretim üyeleri ile diğer sağlık personeli, haftanın belirli gün veya saatlerinde ya da belirli vakalar ve işler için, Sağlık Bakanlığı veya Yüksek Öğretim Kurulu tarafından görevlendirilecek. Sağlık Bakanlığında vekaleten atama ve görevlendirilenler ile kanunun ilgili maddesince ek ödeme alanlar hariç, döner sermaye gelirlerinden ek ödeme alanlar, tabip ve diş tabipleri ile uzmanlar; sigorta priminin işveren payı da dahil tamamını ödeyerek, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasıyla sınırlı olmak kaydıyla ilave olarak sigorta primine tabi tutulacak. Kanun, ilave prim ödemesinde bulunanlardan, malullük, yaşlılık, vazife malullüğü, emeklilik aylığı ya da sürekli tam iş göremezlik geliri bağlanmasına hak kazananlara verilecek ilave aylık ödemesini de düzenliyor. Bu kişilere; ilave olarak ödedikleri her yıla ait sigorta prim matrahının, kazancın ait olduğu yıldan itibaren söz konusu aylık veya geliri talep ettiği tarihe kadar geçen yıllar için her yıl gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncellenerek bulunan kazançlar toplamının, ilave prim ödedikleri gün sayısına bölünmesi sonucu bulunacak ortalama günlük kazancın 30 katının, ilave prim ödedikleri gün sayısının her 360 günü için yüzde 2'si oranında bulunacak tutarda ilave aylık ödenecek. Kamu kurum ve kuruluşlarında memur statüsünde çalışırken, 26 Mayıs 1995 ile 1 Ocak 2010 tarihleri arasında görevinden çekilen, çekilmiş sayılan tabip, diş tabibi, uzman tabip ve uzman olanlar, kanunun yayımından itibaren 6 ay içinde başvururlarsa, görevden ayrıldıkları ildeki Sağlık Bakanlığına ait kurum ve kuruluşlara açıktan atanabilecek. Bu yerlerde ihtiyaç olmaması halinde, atamalar, ihtiyaç olan yerlere yapılacak. Sağlık Bakanlığının tabip, uzman tabipler ve diş tabipleri, açıktan atanabilecekler. Hudut ve sahillerde çalışanlara ek ödeme Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünde çalışan memurlar ile sözleşmeli personelden taşra teşkilatında görev yapan tabipler için ek gösterge dahil, en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 400'ünü, merkez ve taşra teşkilatında görev yapan diğer personele yüzde 200'ünü geçmemek üzere ek ödeme yapılabilecek. Ek ödemenin oranı ile usul ve esasları; görev yapılan birim ve iş hacmi, görevin önem ve güçlüğü, çalışma süresi, personelin sınıfı, kadro unvanı, derecesi ve atanma biçimi gibi kriterler ile personele aylık ve özlük hakları dışında ilgili mevzuatına göre yapılan diğer ilave ödemeler dikkate alınmak suretiyle Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca belirlenecek. Bu ödemelerden damga vergisi hariç, herhangi bir vergi kesilmeyecek. Kızılay'ın hastaneleri Türkiye Kızılay Derneğine (Kızılay) ait, 1 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla ruhsatlı olarak işletilmekte bulunan hastane ve tıp merkezleri, bu Kanunun yayımından itibaren 6 ay içerisinde Sağlık Bakanlığı ile Kızılay arasında yapılacak protokolle Bakanlığa devredilecek. Bu kurumlarda, 1 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla iş sözleşmesine bağlı olarak çalışmakta olan Devlet Memurları Kanununda öngörülen genel ve ilgili kadro veya pozisyon için öngörülen özel şartları taşıyan personelden; tabipler ve diş tabipleri, istekleri halinde çalışmakta oldukları ildeki ihtiyaç bulunan sağlık kurum veya kuruluşlarının memur kadrolarına atanacak. Tabipler ve diş tabipleri dışındaki diğer personel, istekleri halinde, yaptıkları iş, eğitim durumu ve bulundukları pozisyon dikkate alınarak Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine, Maliye Bakanlığının izni ile çalışmakta oldukları ildeki sağlık kurum veya kuruluşlarında Bakanlık veya döner sermaye teşkilatı adına vizelenecek pozisyonlarda istihdam edilecek. Bu kişiler, sözleşmeli personel statüsüne geçirilecek. Personel sayısı bin 375 kişiyi geçmeyecek Bu şekilde istihdam edilecek toplam tabip sayısı 180'i, sağlık personeli sayısı 490'ı ve diğer personel sayısı 705'i geçemeyecek. Kadro ve pozisyonlara atanma ve geçirilmede, iş sözleşmeleri askıda bulunanlar, tam zamanlı çalışanlar ile emeklilik veya yaşlılık aylığı kesilmek suretiyle çalışanlar dahil herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanmamış olanlar dikkate alınacak. İşlemler, sağlık kuruluşunun devir tarihini müteakip 6 ay içerisinde tamamlanacak. Personele, memur ve sözleşmeli personel statüsüne geçirilmeleri nedeniyle, iş mevzuatına göre Bakanlık veya Kızılay tarafından herhangi bir tazminat ödenmeyecek. Kullanmadıkları yıllık ücretli izin süreleri için herhangi bir ödeme yapılmayacak. Personelin emekli ikramiyesi veya iş sonu tazminatının hesabına dahil edilecek hizmet sürelerinden kaynaklanan ilave maliyetin finansmanına karşılık olmak üzere, devir tarihi itibariyle ilgililerin atandıkları kadro unvanı ile derecesi ve kademesi veya geçirildikleri sözleşmeli personel pozisyonlarının unvanı ve hizmet süreleri esas alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi veya iş sonu tazminatı toplam tutarı, 5 yıl içerisinde 5 eşit taksitte Kızılay tarafından Bakanlığın döner sermayesine ödenecek veya devredilen sağlık kuruluşlarına ait taşınır bedelleri ile devredilen sağlık kuruluşlarının bulunduğu Kızılay'a ait taşınmazların kiralanması halinde kira alacağından mahsubu yapılacak. Komisyon oluşturulacak Sağlık Bakanlığına devredilen sağlık kuruluşlarına ait taşınırlardan Bakanlıkça devralınacaklar ile bunların bedeli, Maliye Bakanlığı temsilcisinin koordinatörlüğünde, Bakanlık ve Kızılay temsilcilerinden oluşacak 3 kişilik komisyonlar tarafından tespit edilecek. Tespit edilen tutar, Bakanlıkça belirlenecek sağlık kurum ve kuruluşlarının döner sermaye gelirlerinden karşılanacak. Komisyonlar, bedel tespit ederken gerektiğinde meslek kuruluşlarından veya bilirkişilerden yararlanabilecek. Kanunun bazı maddelerinin uygulanmasına geçiş süreci konuldu. Yasa, tam gün çalışma açısından, üniversite hastanelerinde bir yıl, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ise 6 ay sonra yürürlüğe girecek
Cumhurbaşkanı Gül, tam gün yasası olarak bilinen kanunu onayladı. Yeni yasa personel maaşlarını da düzenliyor.
Ligde uzun süredir galibiyet yüzü göremeyen Beşiktaş kötü gidişine dur dedi. Antalyaspor'la 19. haftanın açılış karşılaşmasında karşı karşıya gelen siyah-beyazlılar rakibini Bobo'nun penaltıdan attığı golle 1-0 mağlup etti. Geçtiğimiz hafta yoğun kar yağışı nedeniyle İstanbul BŞB maçı iptal edilen Beşiktaş rakibi önünde etkili bir futbol sahaya yansıtamasa da maçtan galip ayrılmasını bildi. Siyah-Beyazlılar ilk yarısı 0-0 sona eren maçın 56. dakikasında kazandıkları penaltı atışını Bobo'yla gole çevirdi ve maçtan 1-0 galip ayrıldı. Beşiktaş bu galibiyetle birlikte puanını 35'e yükseltirken, Antalyaspor 27 puanda kaldı. İLK YARININ KIRILMA ANLARI 10. dakikada Fink, sağ kanattan ceza sahasına girerek topu geriye çıkardı. Topla buluşan Bobo'nun vuruşunda meşin yuvarlak kalenin üstünden auta gitti. 14. dakikada sağ kanattan kullanılan köşe vuruşunda Necati Ateş, ceza alanı içinde topa yükselirken zamanlama hatası yapınca pozisyonu değerlendiremedi. 36. dakikada Tita'nın sol kanattan ceza alanına sert gönderdiği topu, kaleci Rüştü, Antalyasporlu forvet oyuncularından önce kontrol ederek, tehlikeyi önledi. 45. dakikada orta alandan gönderilen topu Antalyasporlu Batak, ceza alanında kafayla Rüştü'nün üzerinden aşırttı, ancak top yandan auta çıktı. İlk yarı 0-0 berabere tamamlandı. İKİNCİ YARININ KIRILMA ANLARI HABERİN DEVAMINDA... [PAGE] 54. dakikada Beşiktaş'ta Tabata, Nihat'la paslaşarak korner kullandı. Arka direğe gönderilen topa yükselen Sivok'un kafa vuruşu az farkla auta çıktı. 55. dakikada Beşiktaş'ın kullandığı kornerde top İbrahim Toraman'ın kafa vuruşunda top Batak'ın eline çarpınca hakem Özgüç Türkalp penaltı noktasını gösterdi. Topun başına geçen Bobo, kaleci Ömer'in sağından topu filelerle buluşturdu. 0-1 61. dakikada Antalyaspor'un geliştirdiği atakta Jedinak'ın pasında sol çaprazda topla buluşan Necati'nin vuruşu Rüştü'de kaldı. 66. dakikada Bobo'nun sol kanattan ceza sahası içerisine ortaladığı topu Tomas Sivok kontrol etti. Sivok'un yerden vuruşu az fakla auta çıktı. 69. dakikada Tita'nın sağ kanattan topu ceza sahasına ortaladı. Djiehoua'nın kafa vuruşu az farkla auta çıktı. 83. dakikada Veysel'in ceza sahasına yaptığı ortada Necati'nin kafa vuruşu direğin dibinden az farkla auta çıktı. ANTALYASPOR: 0 - BEŞİKTAŞ: 1 Stat: Antalya Atatürk Hakemer: Özgüç Türkalp 5, Erdinç Sezertam 5 , Muharrem Yılmaz 5 Antalyaspor: Ömer 5, Erhan 4, Yalçın 4, Batak 4, Orhan 5, Jedinak 5, Ertuğrul 4 (Dk. 64 Fatih 4), Korhan 5, Djehoua 5, Tita4 (Dk82 Veysel 4 ), Necati 5 Beşiktaş: ıÜüRüştü 5, Ekrem 4, Sivok 6, İbrahim Toraman 5 , İbrahim Üzülmez 5, Ernst 4, Fink 6, Nihat 4 (Dk. 62 Necip 4), Tabata 4 (Dk. 62 Holosko 4), Tello 5 (Dk 84 İsmail ?), Bobo 6ıÜü Sarı Kart: Dk.18 Batak, Dk.45 Djiehoua, Dk. 59 Orhan, Dk. 80 Ömer (Antalyaspor), Dk. 45 İbrahim Üzülmez, Dk 90 Ekrem (Beşiktaş) Goller: Dk. 55 Bobo (pen) (Beşiktaş)
Süper Lig'in 19. haftasında Antalyaspor'a konuk olan Beşiktaş, Bobo'nun penaltıdan attığı golle evine 3 puanla dönmeyi başardı.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Bitlis Şube Başkanı Sedat Güler, Bitlis'in Tatvan ilçesinde kaçırılan bebek olayında hastane yönetiminin büyük ihmalkarlığı olduğunu belirterek, "Bu olay Sağlık Bakanı'nın istifa etmesi için yeterli bir sebeptir" dedi. Tatvan Devlet Hastanesi ek binasında önceki gün kaçırılan 2 günlük bebek halen bulunamadı. Olay ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen SES Bitlis Şube Başkanı Sedat Güler, hastane yönetimimin büyük ihmali olduğunu iddia etti. Güler, "Bebeğin kaybolma olayında sonra 2 personel açığa alındı. Tek suçlunun bu 2 personelmiş gibi kamuoyuna yansıtıldı. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Bir heyetle ile hastanede bir çalışma yaptık. Hem oradaki durumu değerlendirdik hem de açığa alınan personel ile görüştük. Orada 8 personel vardı. 2 personel Askeri Hastane'ye geçici görevlendirilmiş. 3 kişi serviste çalışması gerekirken 1 personel de izne ayrılmış. Bunu yerine kimse görevlendirilmeyince 2 personel ile devam edilmiştir. Hastane sevk işleri, ilaç işlemleri de bu personeller yapıyor. Aynı zaman da güvenlik elemanı ve diğer işlere bakıyor. Bu arkadaşlar hem doğum ünitesine hem de yoğun bakıma bakıyorlar. Serviste 23 yatak var ve hepsi de dolu. İki personel burada çalışıyor ve yetmiyor. Ayrıca bu arkadaşlar kendi işinin dışında bir çok işte de görevli. Bu nedenle yetiştiremiyorlar" dedi "HASTANE YÖNETİMİNİN BÜYÜK İHMALİ VAR" Güler, bebek kaçırma olayında hastane yönetiminin büyük ihmali olduğunu belirterek, "Hastanede ziyaretçi saatleri, 12.30 ila 14.00 saatleri arasında belirlenmiştir. Fakat herkes elini kolunu sallayarak girip çıkıyor. Giriş-çıkışlar belli değil. Herkes istediği saatte ve istediği servise girebiliyor. Bu büyük bir ihmalkarlıktır. Güvenlik ihalesi yapılmışsa ve kaçıranların ziyaretçi saatinin dışında çıkmışsa o zaman burada ihmal vardır. Hastanede İsteyen bebeği gidip alabiliyor. Ayrıca 30-40 bin TL'ye mal olan güvenlik kameraları hastanede yok. Tüm bunlar dikkate alındığında burada hastane yönetiminin büyük ihmali ortaya çıkacaktır " dedi. Annenin kolundaki bileklik bebeği almak için olmadığını ifade eden Güler, şunları söyledi: "Bu uygulama sadece hastanede bebeklerin karışmaması içindir. Bizim arkadaşların ihmali var, ama burada ciddi anlamda açığa alması gereken sağlıkta dönüşümdür ve hastanedeki yetkililerdir. Açığa alınan arkadaşlarımız da konunun peşini bırakmayacaklarını ve ihmalkarlık zinciriyle gelen hastane yönetimi hakkında yasal haklarını arayacaklar. Bu olay, Sağlıkta Dönüşüm'de performansa dayalı döner sermayesini getirdiği gerçeklerdir. Sağlıkta Dönüşüm bu şekli ile sorunların daha da artacaktır. Yetkililerin ciddi anlamda ihmallerinde ısrarları var. Sağlık Bakanın istifa etmesi için bu önemli bir gerekçedir. Yaşanan bu son süreçte hastaneler işletme, sağlıkçılar esnaf ve hastalar da müşteri haline gelmiştir. Sağlık Bakanı 'Benim hastanelerin artık dolup taşıyor' sözleri utanç vericidir. Aksine Bakanlığın görevi insanların hastalanması için çaba göstermesidir."
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Tatvan'da kaçırılan bebek için hastane yönetimini suçladı.
Antrenman sahalarının bir çok bölümünde göletler oluşurken, suları atmak için personel yoğun çaba harcadı. Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın patates tarlasını andıran görüntüsünden sonra Samandıra'daki çalışma şartlarının ağırlaşması Teknik direktör Daum'un canını sıktı. Çalışanların başında durarak temizlik çalışmalarını bizzat yakından takip eden Daum, manzara karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Ağırlaşan zemin ve biriken sular sakatlık yaşanması açısından Alman hocayı ürkütürken, taktik çalışmalar da sekteye uğradı. Bu arada takım üst sahada çalışırken, kar yağışı nedeniyle Dereağzı Tesisleri'nde de 2 gün çalışma yapılmıştı.
Fenerbahçe'nin Samandıra'daki Can Bartu Tesisleri eriyen kar suları ve yağmur nedeniyle göletler bölgesine dönüştü.
ABD Başkanı Barack Beyaz Saray'ın açıklamasında, bu hedefin, ülkedeki 35 federal kurumun 2008 taban verilerini esas alarak oluşturdukları tahminlerin bir araya getirilmesiyle belirlendiği belirtildi. Açıklamaya göre, Obama, federal yönetimin daha az kirletici yakıtlara geçilmesinde ulusa öncülük etmesi gerektiğini ifade ederek, "ABD'deki en büyük enerji tüketicisi olarak, enerji kullanımını azaltma ve daha verimli olma konusunda Amerikan halkına karşı sorumluluğumuz var" dedi. Obama, "hedeflerinin, maliyetin düşürülmesi, kirliliğin azaltılması ve federal enerji harcamalarının petrolden, yerel ve temiz enerjiye geçişi olduğunu" kaydetti. Federal yönetimin 2008 yılında elektrik ve yakıta 24,5 milyar dolar ödediği işaret edilen Beyaz Saray açıklamasında, belirlenen hedefe ulaşılmasıyla 2020'ye kadar 205 milyon varil petrol ya da 8 ila 11 milyar dolar arası miktara denk gelen enerji tasarrufuna gidilmiş olacağı ifade edildi.
Obama, Amerikan federal yönetiminin sera gazı salınımını 2020 yılına kadar yüzde 28 düzeyinde azaltacağını bildirdi.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, ''Bu Anayasa ile AB'ye girmek hayal. El ele verip Türkiye'ye yakışan bir Anayasa'ya kavuşmamız gerekiyor'' dedi. Bağış, Kütahya Ticaret ve Sanayi Odasında (KÜTSO) iş adamları ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katılımıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik sürecinin, Cumhuriyet tarihinin en önemli demokratik açılımı olduğunu söyledi. Demokratik açılımı, ''Türkiye'de yaşayanların kendi içinde bir helalleşme ve barışma süreci'' olarak nitelendiren Bağış, ülkede insanların birbirini değiştiremeyeceğini kabullenmesi ve ortak paydalarda birleşebilmeyi öğrenmesi gerektiğini ifade etti. Bağış, Türkiye'de yeni bir Anayasa'ya ihtiyaç duyulduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Bu Anayasa ile AB'ye girmek hayal. El ele verip Türkiye'ye yakışan bir Anayasa'ya kavuşmamız gerekiyor. Aylardır muhalefet partilerine çağrılarda bulunuyoruz. Bütün partiler birer Anayasa taslağı hazırlasın. Sonra o taslaklardaki en iyi yerleri Anayasa Komisyonumuz, TBMM ele alsın ve Türkiye'ye yakışır güzel bir Anayasa metni ortaya çıksın. Bu ülkedeki bütün vatandaşlarımızın 'Benim' diyebileceği bir Anayasa'ya kavuşmamızın vakti geldi. Bugünkü Anayasa'mız, askeri bir darbeden sonra yazılmış askeri bir Anayasa'dır. Askeri bir Anayasa ile asgari bir demokrasi olur, AB ve çağdaş medeniyetler seviyesi standartlarında bir demokrasi olmaz. Gerçekten demokrasi istiyorsak, hep beraber bu konuda el ele vermemiz gerekir. Ben, bu çağrıyı aylardır yapıyorum, muhalefet partilerinden tek bir ses bile yok.'' Bu yıl Türkiye'de genel seçim olacağı beklentisi ile kimsenin ''heveslenmemesi'' gerektiğini dile getiren Bağış, halktan yetkiyi gelecek yılın Temmuz ayına kadar aldıklarını ve bu zamana kadar geçecek dönemin, çalışma, reform yapma ve Türkiye'nin standartlarını yükseltme dönemi olduğunu anlattı. Türkiye'nin Suriye, Libya ve Arnavutluk'la karşılıklı olarak vize uygulamasını kaldırdığına işaret eden Bağış, ''İnşallah yakında Birleşik Arap Emirlikleri ile de vizeleri kaldıracağız. Avrupa ile de vizeler kalkacak mı? Bir gün gelecek o da kalkacak. Onun için çalışıyoruz'' diye konuştu. MÜZAKERE SÜRECİNDE ''ÇEVRE'' FASLI Bağış, AB üyeliği sürecinde geçen yıl çok önemli işler yaptıklarını, bu yıl daha fazlasını yapacaklarını ifade etti. 35 faslın 12'sinin açıldığını, kalan 23'ünden 2'sinin, üzerinde müzakere olmayacak fasıllar olduğunu anımsatan Bağış, en son açılan çevre faslının teknik bakımdan zor bir süreçte açıldığını dile getirdi. Fasılların müzakere belgesinin normal şartlarda 3-4 sayfa olduğuna dikkati çeken Bağış, müzakere belgesi 80 sayfa olan çevre faslının açılması için komisyona 1500 sayfalık strateji belgesi verdiklerini ve komisyonun bunu 27 AB ülkesine kabul ettirdiğini anlattı. Çevre faslının açılmasıyla ülkede teneffüs edilen havanın daha temiz olmasını sağladıkları belirten Bağış, ''Kırsalda kullanılması gereken motorinin şehir merkezlerindeki belediye otobüslerinde kullanılmasını yasaklıyoruz'' dedi. Bağış, maddi destek verilecek ''Sivil Toplum Diyaloğu 2 Projesi'' kapsamında kültür ve sanat, tarım ve balıkçılık olmak üzere 4 alan belirlendiğini söyledi ve ''Bütün odalarımıza, sivil toplum kuruluşlarımıza çağrıda bulunuyorum, AB Genel Sekreterliğinin internet sayfasına girin ve bu çağrıyla ilgili bilgileri inceleyin, bu fonlara başvurun. AB, 50 bin avro ile 200 bin avro arasında değişen bütçeli projelere destek veriyor. Bunlar tamamen hibedir'' diye konuştu. TÜRKİYE'NİN KENDİ GÜCÜNÜN FARKINA VARMASI Bağış, Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin kolay ilerlemediğini belirterek, Kıbrıs sorununun Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB üyeliğine engel teşkil etmediğini ancak Türkiye'nin üyeliği için ön koşul gibi birileri tarafından devamlı Türk yetkililerin önüne sürüldüğünü anlattı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin kendi kafasında belirlediği beş faslı engelleyeceğini ilan ettiğini hatırlatan Bağış, şunları kaydetti: ''AB'de eskiden ikide bir 'ayrıcalıklı ortaklık' diye ağızlarına bir laf dolamışlardı, ondan vazgeçirebildik. Biz bunu kabul etmeyeceğimizi çok net bir şekilde her vesileyle vurguladık. Ne Almanlar, ne Fransızlar, ne başkaları artık o lafı ağızlarına almıyorlar, alırlarsa da cevabını alıyorlar. AB'de kararlar oy birliğiyle alınır. Türkiye bugün 12 fasıl açıp birini kapadıysa bunların her biri oy birliğiyle alınmış kararlardır. Çevre faslını açarken, biri tanımadığımız bir ülke olmasına rağmen 27 ülkenin tamamı onaylamıştır. Niye onaylamıştır? Çünkü Türkiye'nin potansiyelinin onlar da farkındadır. AB, kendi konularını Türkiye'nin katkıları olmadan çözemeyeceğini görmeye başladı. Avrupa'nın bugün en önemli konularından biri enerji. Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu enerjinin yüzde 70'i Türkiye'nin ya doğusunda, ya kuzeyinde, ya da güneyinde. AB için Türkiye, bu enerjiye ulaşmak bakımından çok doğal bir köprü. Avrupa'nın kendi içinde entegrasyon sorunları var, Türkiye bu konuda en önemli ilham kaynağı ülkelerden biri. Avrupa'nın en önemli sorunlarından olan uyuşturucuyla mücadelede Türkiye önemli bir kalkan. Türkiye'nin, kendi gücünün farkına varması durumunda, başkaları tarafından farkına varılacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.'' AB STRATEJİSİNDE DÖRT PLATFORMLU YENİ SÜREÇ Türkiye'nin AB stratejisinde yeni bir süreç izlemeye başladığını anlatan Bağış, eskiden engel olan fasıllar nedeniyle biraz heveslerinin kırıldığını söyledi. Bağış, bu yıldan itibaren belirledikleri dört platformdan oluşan stratejiye ilişkin şu bilgiyi verdi: ''Birinci platformda açılmış fasıllarla ilgili kapanması için yapılması gerekenleri normal süreçte ele alıyoruz. İkinci platforma gelince, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy tarım faslını engelledi diye biz ülke nüfusunun neredeyse yüzde 25'inin gelir kaynağı olan tarımda ilerlemeyecek miyiz? Tabii ki tarımla ilgili gelişmeye yönelik çalışmalara devam ediyoruz. Üç tarafı denizlerle kaplı ülkemizde bugüne kadar bir Deniz Ürünleri Müdürlüğü bile olmamış. AB standartları çerçevesinde tarım faslını açabilmemiz için böyle bir müdürlük kurmamız gerekiyor. Kanununu hazırladık, bu sene Tarım ve Köyişleri Bakanlığının teşkilat yapısını değiştiriyoruz, Deniz Ürünleri Genel Müdürlüğünü kuruyoruz. Bakanlığın adını da Tarım ve Gıda Bakanlığı olarak değiştiriyoruz. Onlar faslı açsa da açmasa da bu bizim kendi çıkarlarımız için gerekli. Bu AB sürecinde önemli olan fasıl açmak değil, önemli olan zihin açmak. Türkiye'de devleti çetelerin yönetmesini isteyenlerin, Avrupa'da Türkiye'ye karşı ön yargıları olanların zihinlerini açmamız lazım. Bunun için reformlara devam ediyoruz. Üçüncü platform, siyasi reformlar. Nasıl idam cezası kalktıysa Devlet Güvenlik Mahkemeleri kapatıldıysa bu reformları sürdürmeliyiz. Dördüncü platform ise iletişim. Türkiye'de AB ile ilgili yanlış bilgiler var, Avrupa'da Türkiye ile ilgili yanlış bilgiler var, bunları düzeltmemiz gerekiyor.'' Toplantıya Kütahya Valisi Şükrü Kocatepe, AK Parti Kütahya Milletvekilleri Soner Aksoy, Hasan Fehmi Kinay, İsmail Hakkı Biçer, KÜTSO yöneticileri, iş adamları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Bu arada, Bağış, toplantı öncesinde Güral Porselen firması bünyesinde cam ürünler alanında faaliyet gösteren fabrika ile 1. Organize Sanayi Bölgesindeki tesislerde incelemelerde bulundu.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Avrupa Birliği için Anayasa değişikliğinin şart olduğunu söyledi.
İzmit’in Çınarlı Mahallesi’nde yamaçta kurulu semt olan Terzibayırı’nda bugün akşam saatlerinde heyelan nedeniyle yol bir evin üzerine çöktü. Heyelanın devam etmesi nedeniyle buradaki 20 ev boşaltıldı. Olay saat 18.15 sıralarında meydana geldi. İzmit kent merkezinin kuzeyinde bulunan ve İzmit’in en eski yerleşim merkezlerinden olan Çınarlı Mahallesi Terbibayırı Korniş Sokak’ta, yağışların da tetiklediği heyelanla yol çöktü. Yolun üzerine çöktüğü Demir ailesinin yaşadığı ev kullanılmaz hale geldi. Olay sırasında Cengiz ve Sevtap Demir’in iş için Kütahya’da oldukları öğrenilirken, olay sırasında evde bulunan 14 yaşındaki Ayşegül Demir ise gürültüyü duyunca dışarı çıkması sayesinde mutlak ölümden kurtuldu. Büyükşehir Belediyesi ekipleri ile itfaiye, olay yerinde önlem aldı. Heyalandan etkilenen evler de kısa sürede tahliye edildi.
İzmit'te heyelan nedeniyle yol bir evin üzerine çöktü. Heyelanın devam etmesi nedeniyle buradaki 20 ev boşaltıldı.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Türkiye’yi Kıbrıs’ta 1974 yılından bu yana kayıp olarak rapor edilen vakalara yönelik daha etkili bir inceleme yapmaya çağırdı. Barroso, Avrupa Parlamentosu üyesi Marina Yannakudakis’e gönderdiği cevabi mektupta, Komisyon’un Kayıp Şahıslar Komitesi’nin (KŞK) konuya ilişkin çalışmalarından haberdar olduğunu söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ilgili kararına göre, Türkiye’nin kaybolan Kıbrıslı Rumlara yönelik daha etkili bir incelemenin yapılması için gerekli koşulları sağlaması gerektiğini ifade etti. Barroso, ayrıca Avrupa Komisyonu’nun finansal olarak KŞK’yı desteklemeye devam edeceğini belirtti. Resmi rakamlara göre adada 1974’ten bu yana kaybolan Türklerin sayısının, 211’i 1963 yılına ait olmak üzere 500. Kayıp Rumların sayısının ise 1450 civarında olduğu belirtiliyor. Kayıp Türklerin tamamının sivil, kayıp Rumların ise yüzde 60’ının asker olduğu ifade ediliyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Kıbrıs'ta kaybolan kişiler için geniş çaplı araştırla istedi.
Makinist Alaattin K. (37) idaresindeki Türkiye Taşkömürü Kurumuna ait yük treni, Kozlu Müessese Müdürlüğünden aldığı kömürleri Zonguldak Kargo Limanı'na götürmek üzere hareket etti. Tren, Acılık mevkisinden geçtiği sırada rayların üzerinde yürüyen İsmail Yıldızöz'e (48) çarptı. Trenin yoluna devam etmesinin ardından Yıldızöz'ü rayların üzerinde yaralı gören vatandaşlar, durumu emniyet güçlerine bildirdi. Olay yerine gelen 112 Acil Servis ekipleri, Yıldızöz'ün hayatını kaybettiğini belirledi. Çevrede geniş güvenlik önlemi alan polisler, yaptıkları incelemelerde Yıldızöz'ün cep telefonu, kol saati ve kasketini rayların üzerinde buldu. Cesedin üzerini gazete ve naylonla örten polis, durumu Cumhuriyet Savcılığına bildirdi. Ceset, daha sonra otopsi için Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Gözaltına alınan makinistin, kazayı fark etmediğini ve ekiplerin kendisini almaya geldiğinde öğrendiğini belirterek, ''Rayların üzerinde birinin olduğunu fark etseydim treni durdururdum ama görmedim'' dediği bildirildi. Ölen Yıldızöz'ün, Zonguldak İl Özel İdaresinde marangoz olarak çalıştığı öğrenildi.
Zonguldak'ta Türkiye Taşkömürü Kurumuna ait kuru yük treninin Acılık mevkisinde çarptığı kişi öldü.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Kim bu ülkede hukuk yok zannediyorsa, kim istediği gibi davranabileceğini, kanunsuz girişimlerini çeşitli kılıflara büründürerek meşrulaştırabileceğini zannediyorsa bilsin ki artık o devirler geçti" dedi. Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan "Ulusa Sesleniş" konuşmasına 2010 yılı ile ilgili temennileriyle başladı. Türk milletinin büyüklüğünü, gücünü ve potansiyelini çok iyi bildiklerini belirten Erdoğan, "Hiçbir zorluktan yılmayacak, önümüze çıkartılan engelleri yine milletimizin büyük desteğiyle aşacağız. İlk gün Türkiye'nin önüne hangi hedefleri koymuşsak, bugün ve bugünden sonra da sarsılmaz bir inançla o hedeflerin peşinde olacağız. Karanlık düşüncelerin, doymak bilmez ihtirasların, çağ dışı zihniyetlerin bu ülkenin çocuklarının geleceğini karartmasına asla ve asla izin vermeyeceğiz. Bugüne kadar bu ülkenin medeniyet aşkını köreltenlere, gelişme hızını kesenlere meydanı boş bırakmayacağız" dedi. DARBE PLANLARINA GÖNDERME Erdoğan, "Kim bu ülkede hukuk yok zannediyorsa, kim istediği gibi davranabileceğini, kanunsuz girişimlerini çeşitli kılıflara büründürerek meşrulaştırabileceğini zannediyorsa bilsin ki artık o devirler geçti. Bu ülkede hukuk karşısında herkes eşittir, kimse hukukun üzerinde değildir, kimse kanunlarca çizilmiş sınırlardan muaf değildir" diye konuştu. "ÖLÜM RAMPALARINI TARİHE HAVALE ETTİK" Türkiye'nin geleceği için çok büyük hedefleri olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu yolda adım adım ilerlediklerini ifade etti. Son yedi yıllık süreçte çok önemli bir atılım gerçekleştirdiklerini anlatan Erdoğan, önümüzdeki dönemde bu büyük değişimi çok daha güzel, çok daha ileri seviyelere taşıyacaklarını dile getirdi. Başbakan Erdoğan, "Bakınız; Türkiye'de çetin kış şartları devam ederken, biz, bu şartlara aldırmadan hafta sonunda Ankara, Bilecik ve Sakarya'da çok önemli açılışlar gerçekleştirdik. Ankara'nın, Doğusundaki 43 ille ulaşımını sağlayan devlet yolunun Elmadağ kesimi, 'ölüm rampaları' olarak biliniyordu. Avrupa-Asya bağlantısını da sağlayan bu yolu bitirdik ve 'ölüm rampalarını' tarihe havale ettik. Pazar günü de Bilecik'e, Bozüyük ilçesine gittim ve orada da Sakarya-Mekece-Bozüyük arasında yapımı tamamlanan bölünmüş yolu, Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi tünelleriyle birlikte hizmete açtık" dedi. TAM GÜN YASASI Sağlık alanında da büyük bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, Tam Gün Yasası'nı da TBMM'den geçirerek sağlık hizmetleri alanında adeta bir devrime imza attıklarını ifade etti. Tam Gün Yasası'nı istismar ederek gündeme getirenler ve kamuoyunu yanıltanlar olduğunu belirten Erdoğan, "Konuyu aydınlığa kavuşturmak için, Tam Gün Yasası ne getirecek, kısaca ifade etmek istiyorum. Bu uygulamanın hedefi, halkımıza daha yüksek standartta, kaliteli, hakkaniyetli ve kolay erişilebilir sağlık hizmeti sunabilmektir. Bunun yanında hekimlerimiz başta olmak üzere bütün sağlık çalışanlarımıza da yeni imkanlar sunmak istiyoruz. Maalesef sağlık personelimiz sayıca yetersiz durumda, bu yüzden de üzerlerindeki iş yükü çok ağır. İnşallah bu yeni uygulamayla sağlık personelimizin üzerindeki iş yükü nispeten daha dengeli bir hale gelecek" dedi. EKONOMİK GELİŞMELER Hükümet olarak, göreve ilk geldikleri günden bu yana çalışan kesimleri enflasyona ezdirmemek için azami hassasiyet gösterdiklerini vurgulayan Erdoğan, şartlar ne olursa olsun bu sözlerinden ve anlayışlarından taviz vermediklerini ve bundan sonra da vermeyeceklerini ifade etti. Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: "2010 yılının hemen başında 7 milyon 327 bin 800 emeklimizin aylıklarını günün şartlarına göre yeniden belirledik. SSK işçi emeklilerimizin, tarım emeklilerimizin, Bağ-Kur kapsamındaki esnaf ve tarım emeklilerimizin hepsi bunun içindedir. Yeni belirlenen rakamlara göre, 2010 yılının ilk altı ayı için en düşük emekli aylığı yüzde 20,4 oranında, en yüksek emekli aylığı da yüzde 4,5 oranında arttırılmıştır. 2010 yılı içinde, Temmuz ayındaki yüzde 3'lük TÜFE artışlarıyla birlikte, en düşük aylık alan emeklimizin maaşı yüzde 24,2; en yüksek aylık alan emeklimizin maaşı da yüzde 7,6 oranında artmış oluyor. Bu iyileştirmeyle, emeklilerimizin aylıklarında, ilk 6 ay için en az 63 lira, en çok 101 lira artış olacak. Yılın tamamında ise emekli maaşlarına en az 74 lira, en çok 172 lira artış yapıyoruz. Böylece 601 lira olan en düşük SSK emeklisi aylığı bu yeni artışla 683 liraya yükseliyor. En düşük tarım SSK emekli aylığı ise 403 liradan 480 liraya, en düşük esnaf emeklisi aylığı ise 476 liradan 555 liraya çıkıyor. En düşük Bağ-Kur tarım emeklimizin aylığı da 306 liradan 380 lira seviyesine ulaşıyor."
Başbakan, yılın ilk "Ulusa Sesleniş" konuşmasında darbe planlarına değindi, ekonominin düzlüğe çıktığı müjdesini verdi.
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), doluluk oranı yüzde 100'e ulaşan barajlarda su tahliyesi yapılmaya başlandığını duyurdu. İSKİ yetkilileri yüzde 100'e yaklaşan barajlara yakın bölgelerde ikamet eden vatandaları sel tehlikesine karşı uyardı. İSKİ Genel Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamada, İstanbul'daki barajlarda doluluk oranının yüzde 97'yi bulduğu belirtildi. Doluluk oranı yüzde 100'e ulaşan Darlık, Ömerli, Sazlıdere ve Istranca barajlarından su tahliyesine başlandığı belirtilen açıklamada, "Istranca Bölgesi'ndeki içmesuyu kaynaklarının mansabından bırakılan doğrudan denize ulaşmaktadır. Darlık Barajına mansap olan Korucu Köy, Erenler ve Ahmetli Köy'ü ile Şile Kumbaba Mahallesi, Pot deresine bağlantılı dere kenarları ile Ömerli Barajı'na mansap olan Riva Vadisi, Sazlıdere Barajı'na mansap olan Küçükçekmece-Altınşehir Bölgeleri'ndeki vatandaşlarımızın dikkatli olmaları önemli duyrulur." ifadeleri yer aldı.
Yağışlar İstanbul'da barajları ağzına kadar doldurdu. İSKİ, baraj kapaklarını açma kararı aldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarından yapılan açıklamaya göre, Özen Tutucu için 31 Ocak Pazar günü Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde tören yapılacak. Tutucu'nun cenazesi Teşvikiye Camisi'nde öğleyin kılınacak cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Sanatçı Özen Tutucu, 1939 yılında Mersin'de doğdu. Çocuk yaşlarda Şehir Tiyatrolarında sanat hayatına atılan Tutucu, 2004 yılında emekli oldu. 1959'da sanatçı Abdurrahman Palay ile evlenen Özen Tutucu, Şehir Tiyatroları sanatçısı Oya Palay'ın da annesi. Özen Tutucu, ''Farklı Bir Kadın'' adlı oyundaki rolü ile ''Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü'' ve ''Fermanlı Deli Hazretleri'' adlı oyundaki rolü ile de ''Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'' sahibiydi. Tutucu'nun rol aldığı oyunlardan bazıları ise ''Kafes Arkası'', ''Annemi Hatırlıyorum'', ''Figaro'nun Düğünü'', ''Halanın Mirası'', ''Karaağaçlar Altında'', ''Aşk Otu'' ve ''Aydınlanma Ateşi''.
Tiyatro ve sinema sanatçısı Özen Tutucu 71 yaşında hayatını kaybetti.
İçişleri Bakanlığında gerçekleşen görüşmede konuşan Atalay, Bulgaristan ile Türkiye arasındaki komşuluk ilişkilerinin gayet iyi yürüdüğünü söyledi. ''Dost ve komşu ülke'' Bulgaristan'ın Avrupa Birliği üyesi olduğuna ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakere sürecini yürüttüğüne dikkati çeken Atalay, ''Sayın Bakan'ın gelişiyle daha çok emniyet, jandarma, sahil güvenlik teşkilatları arasındaki ilişkileri biraz daha gözden geçirmiş oluyoruz. Bizim Bulgaristan ile çok konuda işbirliğimiz var ve olmak zorunda. Hem denizde hem karada komşuyuz'' diye konuştu. Bulgaristan ve Türkiye polis teşkilatları arasında özellikle uyuşturucu, insan kaçakçılığı ve terörizm ile mücadele alanlarında yakın işbirliği olduğunu anlatan Atalay, ''Bugün, bunları daha da geliştirmek için Sayın Bakan ile görüşme yapacağız'' dedi. Bulgaristan İçişleri Bakanı Tsvetanov ise iki ülke Başbakanı'nın 10 gün önce telefon ile yaptıkları görüşmenin ardından çok kısa bir zamanda bu ziyaretin planlandığını söyledi. Bulgaristan heyetinin Türkiye ziyaretinin her iki ülke için de çok yararlı olacağına inandığını dile getiren Tsvetanov, ''Bu ziyaretler ile iki halk arasında iyi bir dostluk ve işbirliğinin temelini atmış olacağız'' dedi.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Bulgaristan İçişleri Bakanı Tsvetan Gentchev Tsvetanov ile görüştü.
İzmir'in Aliağa ilçesinde, ekmek fiyatlarını kendi istedikleri şekilde ayarlamak amacıyla fırın işletmecileri üzerinde örgütlü şekilde baskı oluşturdukları iddiasıyla gözaltına alınan 7 fırıncıdan 6'sı tutuklandı. Operasyon kapsamında gözaltına alınan 7 zanlı, Cumhuriyet Savcısı tarafından sorgulandıktan sonra tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevkedildi. Burada ifadeleri alınan zanlılardan T.İ.(34) serbest bırakılırken, M.Ö. (56), K.Ö. (49), Y.İ. (34), B.K. (29), M.D. (25) ve E.D. (23) , ''Organize suç örgütü kurmak'', ''Tehdit, cebir, silahla menfaat sağlamak'', ''Halkın üzerinde baskı kurmak'' suçlarını işledikleri gerekçesiyle tutuklanarak, Aliağa Kapalı Cezaevi'ne gönderildiler.
Aliağa'da "ekmek fiyatlarını" kendi istedikleri düzeyde tutulması için fırınlara baskı yapan çete yakalandı.
Bir grup uzman erbaş, 45 yaş sınırlaması nedeniyle yaşadıkları sorunların çözümü için Başbakanlığa dilekçe verdi.Uzman erbaşlar, ellerindeki Türk bayraklarıyla Güvenpark'ın Başbakanlık çıkışına geldi. Burada, İstiklal Marşı okuyan uzman erbaşlar, şehitler için saygı duruşunda bulundu. Ömer İlçin, burada yaptığı açıklamada, 45 yaş sınırlandırması nedeniyle görevlerinden ayrılmak zorunda kaldıklarını söyledi. Yıllarca vatan bütünlüğünün korunmasında görev yaptıklarını, şehitler verdiklerini ve gazi olduklarını ifade eden İlçin, böyle bir sonla karşı karşıya kalmalarına inanamadıklarını belirtti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a seslenen İlçin, şöyle konuştu:''Biliyoruz şu anda ülkemizin çözülmesi gereken birçok sorunuyla ilgileniyorsunuz ama biz mağdur uzman erbaşların da acil çözülmesi gereken sorunları var. Şu anda burada olmaktan utanç duyuyoruz ama başka çaremiz kalmadı. Lütfen Başbakanım, duyun bu feryadımızı. Bizim dayanacak gücümüz kalmadı. Ev kiramızı, elektrik, su faturalarımızı ödeyemeyecek duruma geldik. Daha önemlisi aile düzenimiz bozulmaya başladı. Siz, kimsesizlerin ve umutsuzların Başbakanısınız. 60 bin umutsuz uzman erbaşın da umudu olmanızı bekliyoruz.'' Açıklamanın ardından grup temsilcileri Başbakanlığa giderek, yetkililere taleplerini içeren dilekçeleri ve üzerinde ''Başbakan Bize de Sahip Çık, Mağdur Uzman Erbaşlar'' yazılı çiçeği verdi.
Subay ve astsubaylarla omuz omuza çarpışıyorlar ancak onların hiçbir hakları yok. Bu durum uzman erbaşları isyan ettirdi.
Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in geçen yıl sürpriz bir şekilde Lada Niva jip satın alması, aracın krizde ayakta kalmaya çalışan Rus üreticisini sevindirmiş ve firmanın ihtiyacı olan tanıtımın gerçekleşmesini sağlamıştı. Ancak Putin aracı satın almasından 8 ay sonra bir itirafta bulundu: Putin’in satın aldığı Lada Niva jipe Opel tarafından üretilmiş Alman yapımı motor takılmış ve Rus liderin nadiren kullandığı araç Soçi’de sürekli olarak park halinde bulunuyor. Putin’in Lada seri üretimi yapan krizin vurduğu Avtovaz’daki işçileri kahredecek türden bu rafı, bir grup üniversite öğrencisiyle buluşmasında gerçekleşti. Putin’in itirafı, Rus liderin bugüne kadarki vatansever tavrıyla da çelişti. Rusya’da satılan Lada Niva’larda, pek de tutulmayan ve 1970′lerden beri görünümü pek değişmemiş olan Lada sedanlarda kullanılana benzer Rus yapımı motor kullanılıyor. Lada Niva’nın fiyatları 271 bin rubleden (13 bin TL) başlıyor. Putin aracı kaç paraya satın aldığını açıklamamıştı. Geçen yıl mayıs ayında yeni Lada Niva’sıyla ‘yeri malı kullanan lider’ imajı çizerek caka satan Putin’in sekiz ay sonra vicdanı sızlamış olacak. Putin bir grup öğrenciyle gerçekleştirdiği sohbet sırasında, “Bunu gizlemeyeceğim, satın aldığım aracın motoru Opel. Aracı daha güçlü kılıyor” dedi. Daha sonra da tekrar aracı övmeye koyuldu: “Avrupa standartlarına göre nispeten ucuz ve kalide de fena değil. Basit ve son derece pratik bir araba.” Aracın Soçi’de park halinde bulunduğunu ve ara sıra kullandığını belirten Putin, Moskova’da olduğu zamanlar kalabalık bir konvoyun eşlik ettiği zırhlı Mercedes limuzinle dolaşıyor.
Rusya Başbakanı Vladimir Putin"in geçen yıl sürpriz bir şekilde Lada Niva jip satın alması Rus üreticisini memnun etmişti..
New England Journal of Medicine isimli dergide yer alan çalışmalar, Malavi ve Güney Afrika'da aşı kampanyalarının bebeklerde görülen rotavirüs enfeksiyonunu yüzde 61,2 oranında düşürdüğünü gösterdi. Meksika'da düzenlenen başka bir kampanyada ise hastalık oranının yüzde 65 düştüğü görüldü. John Hopkins Üniversitesi'nden sağlık profesörü Mathuram Santosham, ishale bağlı ölümlerle mücadelede güçlü bir silahlarını olduğunu söyleyerek, "Yüksek ölümlerin görüldüğü bölgelerde rotavirüs aşısına hemen başlanması gerekiyor" dedi. Malavi ve Güney Afrika'daki test çalışmasındaki 4 bin 900'den fazla bebeğe GlaxoSmithKline tarafından geliştirilen "Rotarix" isimli rotavirüs aşısı yapıldı. Witwatersrand Üniversitesi Güney Afrika Medikal Araştırma Konseyi'nde görevli Shabir Madhi, "Eğer yatırımlar tüm çocuklar için aşıyı karşılarsa, aşı küresel halk sağlığı üzerinde önemli bir etki yapabilir" diye konuştu. Rotavirüs, tüm dünyada bebek ve küçük çocuklarda görülen ishallerin, özellikle hastane yatışlarına ve bebek ölümlerine neden olan ağır gastroenteritin en önde gelen nedenidir. Hemen tüm çocuklar beş yaşına kadar enfekte olurlar ve hastalık özellikle 4-36 ay grubunda dehidratasyon ve asidozla ağır seyrederek ölüme neden olabilir. Aşı ağız yoluyla iki doz olarak uygulanıyor.
Anne babaların korkulu rüyası olan Rotavirüsüne karşı yapılacak aşı ile yarım milyondan fazla bebeğin hayatı kurtulacak.
Sağlık Bakanlığı'nın katkılarıyla Marmara Çalışanlar Federasyonu Sağlık ve Sosyal Hizmetler Kurulu tarafından ''Sağlık yönetiminde gelecek'' ana temasıyla düzenlenen 'Sağlık Yöneticileri Zirvesi – 2010'' yarın Grand Cevahir Otel'de başlayacak. İki gün sürecek zirvede, alanında uzman konuklar Türkiye'deki meslektaşlarıyla bilgi alışverişinde bulunacak, tecrübelerini paylaşacak. Zirve kapsamında Sağlık Bilişimcileri Açılım Platformu (SABİYAP) ve sağlık sektörüne hizmet veren özel kuruluşların katkılarıyla Türkiye'de ilk defa ''Dijital Hastane'' alanı kuruldu. Dijital hastane hakkında açıklama yapan Marmara Çalışanlar Federasyonu Sağlık ve Sosyal Hizmetler Kurulu Başkanı Yasin Keleş, dijital hastanenin, ''ileri teknolojilerin konseptler bütünü içinde kullanmak'' anlamına geldiğini söyledi. Dijital hastanenin dijital kartla çalıştığını, içeri giren hastanın bu kartla tanındığını anlatan Keleş, bu kart sayesinde hangi departmanda olursa olsun tanındığı için yanlış tedavi uygulanma riskinin ortadan kalktığını belirtti. Keleş, dijital hastanede çekilen EKG'nin dünyanın çeşitli yerlerinde hekime gönderilme imkanı olduğunu kaydetti. Doktor odasında hologram kalp bulunduğunu ve bu sayede hastaya kalbiyle ilgili sorununun kolaylıkla anlatılabileceğini ifade eden Keleş, sihirli kalem sayesinde doktorun yazdığı tüm yazının hastanenin otomasyon sistemine aktarıldığını söyledi. Keleş, dijital hastane kapsamında evde bakım odasının da bulunduğunu, kronik bir hastanın günlük ölçümlerini çekip ilgili hekime internet ortamından gönderilebildiğini, bu mobil cihazlar sayesinde başka şehirlerdeki hastaların takibinin İstanbul'da yapılabileceğini aktardı. Keleş, ''Teknoloji sağlık hizmetini artık bağımsız hale getiriyor, sağlık hizmetini istediğiniz yere götürebiliyorsunuz'' dedi. Dijital hastanenin toplantı odasında hekimlerin, örneğin ABD'deki meslektaşlarıyla oturup bir konuyu tartışabildiklerini dile getiren Keleş, ''İlaç yönetim sistemimiz var. Bu sistem kartınızı okuttuğunuzda direkt size uygulanacak ilacın çekmecesi açılıyor, böylece yanlış ilaç uygulama riski ortadan kalkmış oluyor'' bilgisini verdi. Keleş, dijital hastanede hastanın iyileşmesine katkı sağlayacak ışıklandırma sisteminin de bulunduğunu, bu sistemde hastanın ruh haline göre ışıklandırmanın değiştirildiğini kaydetti. Yoğun bakımda son teknoloji kuvözlerin bulunduğunu, normal kuvözler sadece ısı ve nem takibini gösterirken, bu kuvözlerde hepsinin kaydının saklandığını anlatan Keleş, olabilecek bir sorunun da incelemeye olanak sağlandığını vurguladı. Türkiye'de hiçbir hastanenin tam dijital hastane olmadığını, dijital konseptlerin yüzde 40'ını kullanan bazı hastaneler bulunduğunu, aynı şekilde yurt dışında da dijital hastane uygulamasının bölüm bölüm kullanıldığını dile getiren Keleş, şöyle devam etti: ''Tam dijital hastane haline gelmek sanıldığı kadar masraflı değil. Doğru cihazların alınması gerekir. Hasta bilgilerine her yerden hızlı ulaşım, veri güvenliği, tüm hizmetlerin bilgisayar ortamında yürütülmesi, minimum hata, düşük maliyet, hasta ve çalışan memnuniyeti, teşhis ve tedavide başarı gibi birçok avantajlar sağlayan dijital hastane sistemi, bileşenleri ve entegrasyon aşamaları ile titizlikle hayata geçirilmelidir.'' Hastanelerin 2010 hedeflerine dijital olmayı koymalarını hedeflediklerini de dile getiren Keleş, ''Bir devlet hastanesine gidiyorsunuz, sizi suratsız bir hemşire karşılıyor. Dijital sistemde sizi üç boyutlu hologram hostes karşılıyor. Onun suratsız olması ihtimali yok. Her zaman güleryüzlü bir bayan'' şeklinde konuştu. Keleş, bu sistemde hastanın minimum sürede tedavisinin tamamlanacağını söyledi. Dijital Hastane Düzenleme Kurulu'ndan Özgür Dumlu da dijital sistemde kayıtın esas olduğunu ifade ederek, dijital hastane ameliyathanesinde biri dışarıdan, biri içeriden, diğeri de ameliyat yapılan nokta olmak üzere 3 ayrı noktadan kayıt yapıldığını belirtti. İleride bir hastanın şikayeti durumda bu kayıtlara bakılarak hatanın nereden kaynaklandığını anlaşılabileceğine işaret eden Dumlu, bu görüntülerin eğitim amaçlı da kullanılabileceğini kaydetti. Dumlu, kameralar vasıtasıyla ameliyat görüntülerinin internet aracılığıyla her yerden izlenebileceğine de dikkati çekti.
Teknoloji sağlık hizmetini artık bağımsız hale getiriyor, sağlık hizmetini istediğiniz yere götürebileceksiniz.
İşçi Partisi (İP) Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, 3 gazete aleyhinde 30'ar bin liralık tazminat davası açtıklarını bildirdi. Önsel, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi önünde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, bazı gazetelerde yer alan ''Silivri'deki Perinçek'ten kalan mühimmatı dağıtın'', ''İşte Doğu Perinçek'in emirleri'', ''Karargah evleri talimatlarını Silivri Cezaevi'nden veriyor'' ve ''Perinçek hapisten emir mi verdi?'' başlıklı haberlerin yayımlandığını bildirdi. Önsel, bu haberleri yapan gazetelerin sorumluları hakkında tazminat davaları açtıklarını söyledi. Önsel, Zaman gazetesine açtıkları 30 bin liralık davanın İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, Star gazetesi hakkındaki 30 bin liralık davanın İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, Vakit gazetesine açılan 30 bin liralık davanın ise İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceğini kaydetti. Birinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı İP Genel Başkanı Doğu Perinçek adına avukatları Mehmet Nuri Aytekin ile Emine Dayar tarafından hazırlanan dilekçelerde, ülke çapında faaliyet gösteren, yerel ve genel tüm seçimlere katılan bir partinin Genel Başkanı olan Perinçek'in, yalnızca Türkiye'de değil, dünya çapında tanınan bir siyasal kişilik olduğu ifade edildi. Dilekçelerde, dava konusu yazıların, Perinçek'e çok büyük manevi zarar verdiği kaydedildi. Dilekçelerde, Perinçek'in kişilik haklarına ağır saldırı yapıldığı gerekçesiyle, davalılar Feza Gazetecilik A.Ş. ve Zaman Gazetesi muhabiri Melik Duvaklı, Nuri Aykon Gazetecilik Ltd. Şti ile Anadolu'da Vakit gazetesinin sahibi Nuri Aykon, Star Medya Yayıncılık A.Ş. ve Star gazetesi muhabiri Helin Şahin'den, toplam 90 bin liralık manevi tazminat istendi.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, 3 gazete aleyhinde 30'ar bin liralık tazminat davası açtıklarını bildirdi.
Bursa’da, geçen ay küçük yaştaki 2’si kız 5 çocuğa tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklanan kişinin, gazetede fotoğraflarını gören 3’ü çocuk 4 mağdur tarafından daha teşhis edildiği bildirildi. Alınan bilgiye göre, odun hırsızlığı suçundan aranırken jandarmanın operasyonu sonucu yakalanan ve maskeyle korkuttuğu küçük yaştaki 2’si kız 5 çocuğa tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklanan Aydın Y’nin, yeni mağdurları ortaya çıktı. Zanlının gazetelerde yer alan fotoğraflarını gören biri erkek 3 çocuk ve G.Ç (55) adlı kadın, Aydın Y’nin cinsel saldırı ve tecavüz ettiği iddiasıyla jandarmaya başvuruda bulundu. Tecavüze uğradığı iddia edilen çocukların yaşlarının, olay sırasında 8-10 arasında değiştiği öğrenildi. JANDARMAYI TELEFONLA TEHDİT ETMİŞ Gürsu ilçesine bağlı Cambazlar köyünde Hüseyin Aydın’ın bahçe deposunda bulunan 1 ton odunu eşi Nezahat Y. (44) ve oğlu Fuat Y. (29) ile birlikte kamyonete yüklerken jandarma ekiplerini görünce kaçan zanlı Aydın Y, operasyon sonucu, çalıntı olduğu tespit edilen otomobille yakalanmıştı. Ankara, Samsun, Çorum, Tokat, Ordu, Amasya ve Bursa’da "hırsızlık, dolandırıcılık, yağma, çocukların cinsel istismarı, resmi belgede sahtecilik, tehdit ve fiili livata" gibi 28 ayrı suçtan arandığı belirlenen zanlının, otomobilde bulunan maskeyle küçük yaştaki 2’si kız, 5 çocuğu korkutarak tecavüz ettiği de belirlenmişti. Zanlının, yakalanmadan 1 hafta önce jandarma ekiplerini telefon kulübesinden arayarak "Beni yakalayamazsınız. Siz benim kim olduğumu bilmiyorsunuz. Param çok. Benimle uğraşmayın. Helikopter kiralayıp bölüğünüzü bombalarım" diye tehdit ettiği bildirilmişti. Aralık ayı başında "küçük yaşta çocuğa zorla tecavüz etme, hırsızlık, çalıntı araç kullanma ve ruhsatsız tabanca bulundurma" suçlarından adliyeye sevk edilen zanlı, çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı. TERSTEN KONUŞAN ÇETE YAKALANDI [PAGE] Adana'da, hırsızlık ve uyuşturucu satışı yapan ve polisin teknik takibini önlemek için telefon görüşmelerini kelimeleri tersten okuyarak yapan çete yakalandı. Adana'da Mahfesığmaz, Toros, Yurt, Güzelyalı ve Göl mahallelerinde hırsızlık olaylarındaki artış üzerine Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri, çalışma başlattı. Yaklaşık 4 ay süren çalışma sonucunda, İlhan Ö'nün liderliğindeki Ulaç Ö, Kerem Y, Güzel Ö, Erman Ö, Cihan T, Ali K, Kadir B, Yunus K, Mehmet Nuri Ö ve Ömer Asım B'den oluşan suç örgütünün, hırsızlık olaylarını gerçekleştirdiği belirlendi. İstihbarat ve teknik takip çalışmaları sonucu ekipler, ''Mavi Göl'' adı verilen ve 19 ayrı adrese düzenlenen eş zamanlı operasyonda 11 kişiyi gözaltına aldı. Zanlıların, 20 ev ve iş yerinden hırsızlık olayına karıştığı belirtildi. Zanlıların evlerinde yapılan aramalarda, 2 fotoğraf makinesi, kamera, postiş saç, paketli saç fırçası, çeşitli kuaför malzemeleri, mp3 çalar, amfi cihazı, bilgisayar malzemeleri ele geçirildi. Zanlıların ifadelerinde, çaldıkları eşyayla ilgili ''Elimize gelen her şeyi alırız. Ayrım yapmayız. Hepsi sonuçta satılmasa da işe yarıyor'' dedikleri öğrenildi. Suç örgütü üyelerinin, polisin teknik takibine önlem amacıyla organizasyonlarla ilgili telefon görüşmelerini kelimeleri tersten okuyarak, yaptıkları belirlendi. GENÇLERİ UYUŞTURUCUYA ALIŞTIRIYORLAR Bu arada, genç çete üyelerinin hırsızlık haricinde uyuşturucu satışı da yaptıkları öğrenildi. Çoğu 18 yaşın altında kızları, ''zindelik verir, zekayı açar, derslerde daha aktif olmayı sağlar, güç verir'' gibi gerekçelerle verdikleri uyuşturucuyla madde bağımlısı haline getiren zanlıların, daha sonra bu kişileri, ''müşteri'' haline getirdikleri ve uyuşturucu satışı yaptıkları belirlendi. Zanlıların evlerinde satışa hazır yaklaşık 1 kilogram esrar ile 230 captagon uyarıcı hap ele geçirildi. Çete üyesi oldukları belirlenen Güven Deluoğlu, Adnan Kaya ve Mehmet Kaya'nın geçen ay yakalandıkları ve tutuklandıkları, Orhan Yayman'ın ise 25 Kasım 2009 tarihinde ''altın vuruş'' yaparak, öldüğü öğrenildi. BÖYLESİ MİLYONDA BİR BİLE GÖRÜLMEZ.. BEBEKLER İKİZ AMA BABALARI FARKLI [PAGE] İstanbul'da güvenlik görevlisi A. K. şüphelenip DNA testi yaptırdığı ikizlerinden birinin babasının bir başkası olduğunu öğrendi. Olay mahkemeye yansıyınca, anne C.K.'nin gündüz eski sevgilisiyle gece de eşiyle birlikte olduğu, her ikisinden birden hamile kaldığı Adli Tıp raporuyla ortaya çıktı. Doktorların "Milyonda bir olur" dediği ve Türkiye'de ilk kez görülen olayın mağduru A.K. boşanma davası açtı ve kendisinden olmayan çocuğu da nüfusundan düşürdü. Öldürülme korkusu yaşayan Bitlisli anne ise her iki ailenin de kendisine 500 metreden fazla yaklaşmaması için mahkeme kararı çıkarttı. GÜNDÜZLERİ EVE ÇAĞIRDI Filmlere taş çıkartacak olayların başlangıcı 6 yıl öncesine dayanıyor. Ailesinden sürekli baskı gören 24 yaşındaki C. K., 6 yıl önce Nevzat adındaki evli ve çocuklu bir erkekle aşk yaşamaya başladı. Durumu öğrenen ailesi de kızları bu ilişkiyi bitirir umuduyla C.'yi, görücü usulüyle A.K. ile nişanladı. Nişanlılığı boyunca çeşitli gerekçelerle tam 4 kez yüzük atan ve bu birlikteliği istemediğini sürekli söyleyen genç kız, sonunda babasının baskısına daha fazla direnemedi ve 2006 yılında A.K. ile dünya evine girdi. Ancak evlenmesine rağmen C.K., eski sevgilisiyle bağını hiç koparmadı ve kocası işe gittikten sonra sevgilisini eve çağırarak onunla birlikte olmaya devam etti. Evlendikten 15 gün sonra hamile kaldığını anlayan C.'nin ilk aklına gelen soru ise bebeğin babasının kim olduğuydu... C.K. 2006 yılı aralık ayında ikiz erkek bebek dünyaya getirdi. Bebeklerden birine M. E. diğerine ise C. E. adı konuldu. KOMŞULARDAN ÖĞRENDİ Genç kadın bir ay sonra bebeklerden C.'nin, birlikte olmaya devam ettiği eski sevgilisi Nevzat'a benzediğini fark etti. Bunun üzerine paniğe kapıldı ve bir bahaneyle eşiyle arasında kavga çıkararak evi terk etti. Eşinin bebeklerini bırakarak evi terk etmesi üzerine komşularıyla konuşan koca A.K. aldatıldığını, evde olmadığı zamanlarda karısının eve başka bir erkek aldığını öğrendi. Şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra A.K., soluğu özel bir laboratuvarda alarak bebeklere DNA testi yaptırdı. Bu sırada C. K. eve döndü ama kocası test yaptırdığını ondan sakladı. Bir hafta sonra özel laboratuvardan gelen DNA testi sonucu genç babayı şoke etti. Zira ikiz bebeklerden M.E. yüzde 99.99 kendi çocuğuydu ancak C.E. başka birindendi!.. SIĞINMA EVİNE YERLEŞTİ Şu ana kadar sadece ABD'de benzeri yaşanan olay karşısında ilk şoku atlatan A.K., kendisinden olduğunu öğrendiği çocuğunu alıp anne babasının yanına gönderdi. Kendisinden olmayan bebeği ve karısını ise evden kovdu. Kucağında bebeğiyle ortada kalan anne ise ailesine sığındı. Ancak babası da öz kızını ve torununu redderek sokağa attı. Bunun üzerine eski sevgilisi tarafından bir kadın sığınma evine yerleştirildi. Genç kadın, sığınma evinden 4 arkadaş ile eve çıkınca da bebek devlet korumasına alındı. ADLİ TIP DA ONAYLADI Koca A.K. ilk iş olarak boşanma davası açtı, kendisine ait olmayan çocuğu da nüfusundan düşürmek için talepte bulundu. Özel laboratuvarda yapılan DNA testini yeterli görmeyen mahkeme, Adli Tıp Kurumu'ndan rapor istedi. Adli Tıp da aynı yönde görüş bildirince mahkeme baba A.K.'nin nüfusundan bebeği düşürdü. Çiftin boşanma davası 3 yıldır devam ederken, hem eşinin hem de kendi ailesinden ölüm tehditleri aldığını savunan C.K., mahkemeye başvurup koruma istedi. Bunun üzerine mahkeme her iki aile bireylerinin de C. K.'ye 6 ay boyunca 500 metreden fazla yaklaşmaması yönünde karar verdi. (Sabah) TACİZCİ DOKTORA FİLM GİBİ TUZAK! [PAGE] TACİZCİ DOKTORA FİLM GİBİ TUZAK! Adana’da 55 yaşındaki Kulak Boğaz Uzmanı (KKB) Dr. E.S hakkında hastasının refakatçisine cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla 2 yıla kadar hapis, doktora tuzak kurup gasp ettikleri ileri sürülen 27 yaşındaki E.S ve nişanlısı 24 yaşındaki G.Y hakkında da 25’er yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. E.S’nin yengesinin, 11 Temmuz 2009’da Adana Devlet Hastanesi KKB Servisi’nde ameliyat olmasından sonra başlayan olay iddiaya göre şöyle gelişti: KKB Uzmanı doktor, ameliyatını yaptığı H.H’nin yanında refakatçi olarak bulunan ve daha önceden tanıdığı E.S’ye “Sen dulsun, birlikte olalım” teklifinde bulundu. S’nin teklifi kabul etmeyerek terslemesine rağmen ısrarla telefonla arayan Doktor, ayrıca hastasına da sık sık S.’yi sordu. Ardından S., durumu yengesi ile nişanlısına anlattı. Bunun üzerine nişanlı çift birlikte Doktora tuzak kurdu. Kendisini arayan doktor ile nişanlısının talimatları doğrultusunda konuşan kadın, doktoru, nişanlısına ait Yavuzlar Mahallesi’ndeki evine çağırdı. Öğle saatlerinde eve gelen Doktor, G.Y ve beraberindeki adı tespit edilemeyen bir erkek kişi ile birlikte 3 saat alıkonuldu. Ayrıca, arabasının anahtarı ve cep telefonu alınırken biri boş diğeri 100 bin TL olan 2 bono ile aracının torpido gözünde bulunan 600 lirası alındı. Sanıklar, 3 saat sonra doktorun anahtarını ve cep telefonunu bezle silerek teslim etti. Evden ayrılan Doktor, bu kişilerden şikayetçi olmak için Gasp Büro Amirliği’ne gitti. Daha sonra da telefonla aranarak tehdit edildiğini iddia eden Dr., kendisinden 100 bin TL para istendiğini ve kendisinin de polisin bilgisi dahilinde 15 bin TL parası olduğunu söyleyerek buluşma teklifinde bulundu. Polis ekipleri de buluşma yerinde tertibat alırken durumdan şüphelenen G.Y olay yerine gelmedi. Olaydan 3 ay sonra nişanlısıyla birlikte yakalanarak çıkarıldıkları nöbetçi mahkemede tutuklanan nişanlı çift doktora ders vermek istediklerini söyledi. Olayla ilgili incelemesini tamamlayan Adana Cumhuriyet Savcısı, Doktor hakkında ‘Cinsel taciz’ suçundan 3 ay ile 2 yıl arasında hapis, nişanlı çift hakkında ‘Nitelikli yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma’ suçundan toplam 12 ile 25 yıl arasında hapis cezası istemiyle dava açtı. Sanıklar önümüzdeki günlerde Adana 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlanacak. ANNESİ DÖVE DÖVE KÖR ETTİ [PAGE] Muğla'nın Kavaklıdere ilçesinde ikamet eden Feriştan B.'nin (27), bir ay önce dövdüğü iddia edilen 14 aylık kızı Sevinç'in gözlerinin, darbeler sonucu görmediği belirtildi. Yaklaşık bir aydır İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi gören bebek, bu sebeple Muğla Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından koruma altına alındı. Zanlı anne Feriştah B. hakkında ise Yatağan Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. BABA ANNEYİ SAVUNDU Küçük kızın babası Ergün B., eşinin hiçbir zaman çocuklarını dövmediğini söyleyerek, "Eşim önce menenjit hastalığı geçirdi. Bu nedenle psikolojik sorunları var. Oğlum Erdem 6 ay önce, kıskanarak kızımın başına televizyon kumandasıyla vurdu. Kızımızın yüzü morardı, hastaneye götürdük. Doktorlar eşimi suçladı, hakkında dava açıldı. Dava halen sürüyor. Bu olayın ardından eşimin anlattığına göre yine oğlum, kıskançlık nedeniyle kardeşini dövmüş." dedi. BEBEK AİLEDEN ALINDI Muğla Devlet Hastanesi'ndeki ilk müdahalenin ardından İzmir'e sevk edilen minik Sevinç,tedavisi tamamlandıktan sonra Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yetkilileri tarafından alınarak, Vali Hüseyin Aksoy Çocuk Yuvası'na yerleştirildi. OLAYI DEDE ORTAYA ÇIKARMIŞTI Torunları Erdem (3) ve Sevinç'i sevmek için oğlu Ergün B.'nin evine giden Tahsin B. (59), annesinin kucağındaki Sevinç'in vücudunda morluklar farkedince sağlık ocağına götürdü. Minik kız buradan cankurtaranla Yatağan'a, durumunun ağır olması sebebiyle daha sonra da Muğla Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Beyin travması teşhisiyle yoğun bakıma alınan Sevinç, hayati tehlikesi geçmeyince İzmir'e gönderildi. TECAVÜZE TAKMA DİŞ SAVUNMASI [PAGE] Zonguldak’ın Çaycuma İlçesi’ne bağlı Velioğlu Köyü’nde 57 yaşındaki Muhammet Malakçı, aynı köyde yaşayan arkadaşının epilepsi hastası ve akli dengesi bozuk olan kızı 30 yaşındaki M.K.’ye tecavüz ettiği iddiasıyla yargılandığı davada, 11 yıl 8 ay hapis cezasına çaptırıldı. Gözaltına alındığında suçunu itiraf eden Malakçı, duruşmada ise takma dişleri ağzında olmadığı için ilk ifadesinin yanlış anlaşılmış olabileceğini söyleyerek suçlamayı kabul etmedi. MISIR TOPLADIM, KIZINI GÖNDER, VEREYİM! 3 çocuğunun annesi olan eşiyle ayrı yaşayan ve nikahsız ikinci evliliğini yapan SSK emeklisi Muhammet Malakçı, 2008 yılı Temmuz ayında iddiaya göre köyde birlikte büyüdüğü yakın arkadaşı 64 yaşındaki M.A.K.’nin evini arayarak telefona çıkan eşi S.K.’ya, bahçesinden topladığı mısırları alması için kızı M.K.’yi göndermesini istedi. Malakçı, kapıya gelen M.K.’yi, “Soğuk su iç, gel otur dinlen biraz” diyerek içeriye aldı. Malakçı, daha sonra genç kıza tecavüz etti. YAPMIŞ OLABİLİRİM HATIRLAMIYORUM Malakçı, yaklaşık 1 ay sonra bu sefer bamya vermek için genç kızı çağırdı. İç çamaşırlarıyla kapıyı açan Malakçı’nın, yine su içmesi için içeriye girmesini istediği genç kız, kapıdan dönerek evine gitti. Bu olayların ardından rahatsızlığı artan ve daha sık kriz geçirmeye başlayan kızının durumundan şüphelenen S.K., kızıyla konuştu. Kızının tecavüze uğradığını anlatması üzerine S.K. ve eşi jandarmaya ihbarda bulundu. Gözaltına alınan Malakçı, Çaycuma Adliyesi’nde savcıya ve nöbetçi mahkemeye verdiği ifadesinde olay sırasında alkollü olduğunu belirterek, “Yapmış olabilirim, hatırlamıyorum” dedi. BENİ KANDIRDI Tutuklanan Malakçı hakkında, ‘Kendisini savunamayacak durumda olan mağdureye karşı cinsel saldırı’ suçlamasıyla Zonguldak 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 14 Kasım 2008’de görülen ilk duruşmada sosyal hizmet uzmanı eşliğinde ifade veren genç kız, “Ben eve gittiğimde içeriye girmek istemedim. ‘İçeri gel, soğuk su iç, dinlen otur biraz’ diyerek beni kandırdı” dedi. TAKMA DİŞ SAVUNMASI Zorla veya isteyerek genç kızla birlikte olmadığını öne süren Malakçı ise, “Evimin önünde görevliler beni aniden yakaladı. Gözlüğüm yoktu, ayrıca takma dişlerim de yoktu. Söylediklerim bu nedenle yanlış anlaşılmış olabilir. Kesinlikle mağdureye karşı bir eylemde bulunmadım ve suçlamaları kabul etmiyorum” dedi. Genç kızın babası M.A.K. da, sanıkla küçüklükten bu yana birlikte yaşadıklarını, dost, arkadaş olduklarını, böyle bir şeyi nasıl yaptığını anlamadığını söyledi. KURAN'A EL BASTI Davanın dünkü karar duruşmasında Malakçı ve avukatı ile genç kızın annesi ve avukatı hazır bulundu. Son sözü sorulan Malakçı, “Kuran-ı Kerime el basarım ki bu suçu işlemedim. Bir oğlumun üzerine de yemin ederim suçsuzum” dedi. Adli Tıp Kurumu raporlarıyla tecavüz olayının gerçekleştiği kanaatine varan mahkeme heyeti, mağdurenin olay sırasında kendisini savunamayacak durumda olduğunu, tecavüz nedeniyle ruh sağlığının daha da bozulduğunu göz önünde bulundurarak Malakçı’yı 11 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırdı. İZMİT'TE TÜYLER ÜRPERTEN VAHŞET [PAGE] İzmit'te, Erenler Cedit Konutları önünde adının Elif Şişman olduğu öğrenilen bir genç kız, apartmanın önünde boğazı bıçakla kesilmiş halde ölü bulundu. Olay, bugün saat 22.00 sıralarında, İzmit Erenler-Cedit Konutları, E-3 Blok'ta ikamet ettiği öğrenilen 29 yaşındaki Elif Şişman, komşuları tarafından binanın girişinde kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce boğazı bıçakla kesilerek öldürülmüş olarak bir şekilde bulundu. Olay yerine çağrılan 112 acil servis ekipleri yaptıkları ilk müdahelede genç kızın öldüğünü belirledi. Polis, olayla ilgili geniş çaplı araştırma başlattı.
Tam 28 ayrı suçtan aranıyordu. Sonunda yakalandı. Sapık adam yüzüne bu maskeyi takıp çocuklara fiili livatada bulunuyormuş.
Yenikapı seferini yapan deniz otobüsü, Küçükçekmece açıklarında hareket halindeki gemiyle çarpıştı. Katamaran tekne tipi, 42,9 metre boyunda, 12,4 metre genişliğindeki Mehmet Reis, bugün saat 15.30'da Bandırma'dan hareket etti. İçindeke 350 yolcunun bulunduğu Mehmet Reis, saat 18.00, ticari gemi New Breeze ile karşılaştı. Sol tarafından hasar oluşan İstanbul Deniz Otobüsleri'ne (İDO) ait Mehmet Reis'te iki yolcunun ayakları kırıldı, bir yolcu da kalp krizi geçirdi. Mehmet Reis, içindeki yaralılar ve hasta ile birlikte yoluna devam etti. Mehmet Reis, saat 18.30'da Yenikapı İskelesi'ne yanaştı. Yaralı anne ile kızı ile kalp krizi geçiren yolcu hemen yakındaki hastanelere kaldırıldı. Anne kız tedavilerinden sonra taburcu edildi. İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy, “Mehmet Reis, İstanbul'a yaklaşırken bir yük gemisiyle çarpıştı. Kaptan durumu acil operasyon merkezimize iletti. Hemen acil eylem planına geçtik. Deniz otübüsünde hemen araştırma yapıldı. Hareket ettiği belirlenince yolcuların güvenliği için deniz otobüsünün hızlı bir şekilde seyrini devam etmesi kararı verildi. Tüm yolcular Yenikapı İskelesi'nde hemen tahliye edildi ” dedi. Singapur'da 2007 yılında inşa edilen 449 yolcu kapasiteli Mehmet Reis, 28 Mart 2008’de Orhan Gazi Hızlı Feribotu ve Murat Reis Deniz otobüsü ile beraber hizmete girmişti.
İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş'nin (İDO) Bandırma-Yenikapı seferini yapan deniz otobüsüne bir gemi çarptı.
Terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'dan PKK'ya ilginç benzetme. Öcalan bugüne kadar Kürtlerin siyasi iradesinin sonucu var olduğunu savunduğu PKK'yı bu sefer 'yasadışı silahlı bir örgüt' olarak tanımladı. ANF'nin haberine göre, Öcalan avukatlarıyla yaptığı haftalık görüşmede BDP'ye uyarılarda bulundu. "AKP'nin Kürt siyasetçilerine siyasi operasyonlar yaparak kendince önlem aldığını" savunan Öcalan, şöyle konuştu: "Demokratik çevrelerin kendi çalışmaları olabilir ama gene de BDP'ye değişik çevrelerin katılmasını önemli buluyorum. 1 Şubat'taki Kongre'den sonra bu çatı partisi benzeri çalışmalara hız verilebilir. Bu çalışmalar önemlidir. Daha önce bir çok parti kapatıldı. Bu yenisi olmamalıdır. Uyarmıştım, önerilerimi de yapmıştım, tekrar ediyorum ve uyarıyorum; aynı hatalara düşmemek önemlidir. Şunu da belirtmek istiyorum; İşte 'PKK'nin sözcüsü olmak' falan deyip partiyi kapatıyorlar. PKK yasa dışı silahlı bir örgüttür. PKK der ki 'ben devletle sorunlarımı silahla çözüyorum'. PKK'nin kendi gücü, oluşumu, daha ağırlıklı olarak dağda ve kırsalda bir yapılanması var. Ama BDP der ki 'biz sorunlarımızı Meclis aracılığıyla yasal zeminlerde tartışmak ve çözmek istiyoruz.' Bu ayrımı iyi koymak gerekir. PKK'nin sözcülüğü söz konusu değildir. Kaldı ki PKK kendi sözünü söyleyebilir." "BDP DİKKATLİ OLMALI" Öcalan, BDP'ye kapatılmama konusunda tavsiyelerde bulunarak şöyle dedi: "Eğer süreç gelişirse ve tarafların tartışma noktasında bir aracıya ihtiyaç olursa ve gerekli görülürse BDP bu aracılığı üstlenebilir. Ancak şimdiden bu biçimiyle kimsenin sözcüsü değildirler. Bu 'PKK terörist bir örgüttür' tartışmasına da gerek yok. PKK'yi terörist ilan etmek BDP'nin görevi ya da işi değildir. Bu konuda lafı evirip kıvırmaya, dolandırmaya gerek yok, 'PKK'yi terörist ilan etmek benim işim değil' denilebilinmelidir. PKK'nin devletle olan sorununu silahla çözmeyi tercih eden yasa dışı bir örgüt olduğunu herkes bilir. Sonuçta PKK ile BDP arasında bir bağ olması mümkün de değil, mantıklı da değil. BDP'nin örgütlenmesi de bu çerçevede düşünülmelidir. Daha önceki partiler biraz bu sebeple kapatıldı. Yeni parti bu hususlarda dikkatli olmalıdır. Parti açıp kapatmakla nereye varılacak? Sonuçta bunu kırmak gerekiyor." KCK OPERASYONLARI KCK operasyonu kapsamında son tutuklamaları da değerlendiren Öcalan, "Bu son tutuklanmalar işte KCK, DTK falan diye yapıyorlar. Ama KCK'nin DTK yani Demokratik Toplum Kongresi ile ilişkilendirilmesi mümkün değil. Daha önce de söyledim. DTK bütün Kürtleri örgütler, yasaldır. İşte Kürtlerin tüm alanlardaki örgütlenmelerini sivil toplum alanındaki örgütlenmesini oluşturur" dedi.
Terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'dan PKK'yı yeniden tanımladı: Silahlı örgüt...
2010 Dünya Kupası'nda 32 finalisten biri olan Meksika Milli Takımı'nda Haziran ayında yapılacak turnuva öncesi hazırlık programı belirlendi. Açıklanan bu program Galatasaraylıları tedirgin edecek. Sporx.com sitesinin haberine göre Meksika takımı Güney Afrika'da Haziran ayında başlayacak 14. Dünya Kupası finalleri için 24 Şubat'ta hazırlıklarına resmi olarak start verirken 6 hazırlık maçını kapsayan bir ABD turuna çıkacak. Bu 6 maçtan 5 tanesinde takımlar ve şehirler ise kesinleşmiş durumda. Açıklanan program şu şekilde: 24 Şubat Meksika - Bolivya (S.Francisco) 3 Mart Meksika - Yeni Zelanda (California) 24 Mart Meksika - İzlanda (North Carolina) 7 Mayıs Meksika - Ekvador (New Jersey) 10 Mayıs Meksika - Senegal (Chicago) 13 Mayıs Meksika - (Daha sonra açıklanacak) 24 Mayıs İngiltere - Meksika (Londra, henüz kesinleşmedi) Galatasaray'ın bu maç programına göre muhtemel maçları ise şu şekilde: TURKCELL SUPER LİG 22. Hafta (21-22-23 Şubat) Beşiktaş - Galatasaray UEFA AVRUPA LİGİ 2.tur rövanş karşılaşması (25 Şubat) Galatasaray - Atletico Madrid 23. Hafta (26-27-28 Şubat) Kasımpaşa - Galatasaray 24. Hafta (5-6-7 Mart) Eskişehirspor - Galatasaray 31. Hafta (26-27-28 Mart) Galatasaray - Bursaspor 5 Mayıs 2010 (Bir ihtimal) Ziraat Türkiye Kupası Finali 33. Hafta (7-8-9 Mayıs) Galatasaray - Antalyaspor 34. Hafta (14-15-16 Mayıs) Gençlerbirliği - Galatasaray Meksika takımının bu programı Galatasaray cephesini ise oldukça sıkıntılı bir döneme sürükleyecek. Takımın çok ses getiren 4 aylığına Tottenham'dan kiralanan süper transferi 20'lik Giovani dos Santos Ramirez'in Meksika'nın hazırlık maçlarında yer alıp almayacağı şimdiden merak konusu olmaya başladı. Meksikalı genç yetenek 2010 Dünya Kupası'nı kendine hedef belirlediğini transferinden önce açıklamıştı ve bu maçlara katılım yapması durumunda birçok maçta sarı-kırmızılı takımı yalnız bırakacak. Henüz yeni bir ara verilmenin planlanmadığı Turkcell Süper Lig'de son hafta maçları ise 14-15-16 Mayıs'ta oynanacak.
Galatasaray'ın 4 aylığına kiraladığı Dos Santos'ta öyle bir gelişme yaşandı ki, taraftarların hevesi kursağında kaldı.
Mardin'in Mazıdağı ilçesinde 3 gün önce yaşanan çocuk kaçırma girişiminin şaşkınlık ve paniğini yaşayan köylüler, yöreye gelen medikal firma görevlilerini, şüphe üzerine jandarmaya ihbar etti. Mazıdağı'nın Özlüce köyü Beşevler mezrasından 3 gün önce meydana gelen çocuk kaçırma girişimini basından duyarak tedirgin olan yöredeki köylüler, artık gördükleri her yabancıdan şüphelenerek durumu jandarmaya bildiriyor. Özlüce köyüne komşu Yüce köyüne giden ve İzmir merkezli bir medikal şirketin satış görevlileri oldukları öğrenilen Ş.A, B.Ş. ve M.A. kendilerinden şüphelenen köylülerce jandarmaya ihbar edildi. Bunun üzerine Şeyhan Jandarma Karakolu ekibince karakola götürülen 3 kişi, medikal şirket çalışanı olduklarını belirtmeleri ve ellerindeki satış izin belgelerini göstermeleri üzerine serbest bırakıldı. Yetkililer, son günlerde yöreye uğrayan yabancıların, köylüler tarafından güvenlik güçlerine ihbar edildiğini bildirdi
Yaşanan çocuk kaçırma girişiminin ardından köylüler, bu kez de köye gelen her yabancıdan şüpheleniyor.
Erdoğan'ın "Sivas’ın ötesine gidemezler" sözüne Bahçeli'nin cevabı çok tartışılacak. Erdoğan'ın bu sözü sık sık tekarlamasının bilinçli bir tercih olduğunu iddia eden MHP lideri, "Neden durmadan Sivas, başka bir il değil, diye biz de araştırdık. Sivas, Birleşik Kürdistan haritasında Türkiye topraklarının en son sınırı çıktı" diye konuştu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Yuvacan, Ankara Temsilcisi Bilal Çetin ve Deniz Güçer’i partisinin genel merkezinde ağırladı; gündemdeki konuları değerlendirdi. Böylece, bir Kürdistan kurulacağını ve son sınırının Sivas olduğunu da Devlet Bey’den öğrenmiş olduk… “Komedi” gibi değil mi?. Hâlbuki ben şahsen Bahçeli’nin şöyle demesini beklerdim. “Partimizin memleketimizin belirli bölgelerinden oy alamaması bizim değil, bizi o bölgelerdeki değerli vatandaşlarımıza ‘düşman’ belletenlerin ayıbıdır. Ama biz en kısa zamanda bölgemizde yaşayan ve kendilerinin Kürt alt kimliğine sahip olduklarını söyleyen o vatandaşlarımıza gerçek MHP’nin bir sevgi, bir barış, bir proje partisi olacağını anlatacağız”… Devlet Bey böyle bir şey söyler mi?.. Bence söyler ama parti tabanı öyle bir düşmanlaştırılmış ki bölge insanına, oy korkusu ile söyleyemiyor… Adnan Berk Okan Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu nasıl özetlersiniz? Bu 7 yıllık dönemin siyasi analizinin her yönüyle yapılması lazım. Toplumsal sistemlerin oluşturduğu kurum, kural ve davranışlar vardır. Bu toplumsal sistemin kurumları arasında aile kurumu, hukuk kurumu, inanç, ekonomi, siyaset kurumu geliyor. Listeyi uzatabilirsiniz. Bunlar arasında tahrip edilmeyen kurum kalmadı. Aile kurumu televizyonlarda görüyorsunuz tahrip ediliyor. Devletin tüm kurumları çatışma halinde. Bunun izahının yapılması lazım. Demokrasi tahribatta önemli bir araç mıdır, Türkiye’nin bugünkü durumunu görmek lazım. Ne kadar yalan, iftira var bunu görmek lazım. Bu kadar kışkırtıcılığın, zihniyet bunalımının olduğu ortamda bakıyorsunuz bir de günde 7-8 kişi çıkıyor televizyonlara konuşuyor... Erdoğan son grup toplantısında yine sizi eleştirdi... Aslında o toplantıda Başbakan 7 yıldır en doğru konuşmasını yaptı. ’Beni gaza getirmeyin’ dedi. Bunu farketmesi çok önemli. Çünkü bu birincisi Türkiye’yi, ikincisi AKP’yi, üçüncüsü ise Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtarır. Altı çizilecek bir açıklamadır. Cumhurbaşkanı’nın MGK’yı toplamasını istediniz. Bunca kavga ortasında işe yarayacak mı? Ben bugün yaşananları ’devlet krizi’ olarak isimlendirdim. Ekonomik krizler, tedbirler alınarak aşılabilir. Ancak devlet krizleri çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkartabilir. Siyasal tarihimizdeki gelişmeleri gözden kaçırmamak lazım. Değişik kavramlarla kafa karıştırılacak yerde bir sonuca varılması gerekiyor. Bir eksik varsa düzeltilmesinde fayda var. İstikrar için tüm bunlar ön şarttır. Devlet kirizini de oluşturduğu unsurlar çözer. Cumhurbaşkanı’nın Anayasal görevi budur. Israrcı olması gereken kişi de Cumhurbaşkanı’dır. Sonuca doğru götürmesi gerekiyor. Herkes medya aracılığıyla çıkıyor temel atma töreninde gelişigüzel değerlendiremeler yapıyor. Dinleyenlerden kim, ne kadar ve ne anlıyor peki? ’Cami bombalaması’deniyor. Farklı olaylar farklı anlatılabiliyor. Bunun mütedeyyin bir Müslüman üzerindeki etkisini düşünebiliyor musunuz? MGK’da bunların ele alınması gerekli. Zirveyi kucaklayan kurum MGK’dır. Ben MGK üyelerine ek olarak TBMM’nin de bu toplantıya davet edilmesini istedim. Meclis’i de MGK’ya alıp konuşsunlar. Sonra buradan çıkacak sonuç TBMM’ye gelsin ve Meclis son kararı versin. İki yol var: Ya devletin kurumlarını biraraya getirip sorunu çözeceksiniz ya da Türkiye’yi seçime götüreceksiniz. Askere yapılan şeyler toplumda etkili oluyor. Çünkü Türk milletinin TSK’ya saygısı çok yüksektir. Ordu-millet sevgisi vardır. Bir de bakıyorsunuz televizyona çıkanlar müdahale olacak diye kesin yorumlar yapıyorlar. Aslında bu televizyon konuşmaları sorgulama kapsamına alınmalı. Darbe yapılacak diyorsun, bilgiyi belgeyi getir demek gerek. Cami bombalaması gibi olayların yer aldığı raporları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu planlar ne kadar gerçekçi? Açıkçası çok ciddiye alınacak gibi görünmüyor. Ancak bu belgeleri görme imkanımız olmadığı için ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyoruz. Analiz yapma imkanımız da yok. Fakat yargı sürecini uzun tutmamak gerekiyor. Gece gündüz çalışıp bunu sonuca bir an önce bağlamak gerekiyor. Bu Türkiye’nin bir yerindeki toprak, kiracı davası değil. Türkiye’nin rejimini, mukadderatını alakadar eden kurumlar bunlar. TÜRKİYE'NİN DOĞUSUNU KÜRDİSTAN OLARAK GÖRÜYOR [PAGE] Doğu ve Güneydoğu’ya gidememeniz çok defa eleştirildi... Evet, Başbakan bir çok defa çıkıp ’Sivas’ın ötesine gidemezler’ dedi. Başbakan bir şeyi iki kere söylüyorsa şuurludur demiştim. Neden durmadan Sivas, başka bir il değil, diye biz de araştırdık. Sivas, Birleşik Kürdistan haritasında Türkiye topraklarının en son sınırı çıktı. Bu haritaları zaten güvenlik raporlarından, internet sitelerinden bulabilirsiniz. Aynı zamanda Barzani’nin haritasında da bu var. O bölgenin fiili olarak kaybedilmiş olması durumu var mı? Çünkü seçimlerde yarış AKP ve DTP arasında geçiyor... Orada siyasi partilerin oy oranlarına göre bölgenin siyasi kimliğini tanımlamak büyük bir yanlıştır. Bu yanlış da birilerine büyük fayda getiriyor. Oysa gerçek bu değil. Tüm seçimlere baktığınızda: Bölücü terörü enstrüman olarak kullanan parti ve onun karşısındaki yoğunlaşmayı görürsünüz. Orada sinsi bir propaganda yapılıyor. ’Şu kazansın, şuraya verelim’ telkini yapılıyor. O kim? Şimdi AKP. Yani ölümden korkup sıtmaya razı gösterilen telkin oylarıdır. Eskiden de aynı şey FP için söylenirdi. Hepsi Türkiye üzerine yazılmış olan senaryoların milimetrik alanlar dahil yerleştirilmiş planlarıdır. Hiçbir cümlenin altını boş bulamazsınız. Halkı bu kadar yanıltan, o senaristlere figüran haline gelmiş insanlara bakınca görüyoruz. AKP hangi özelliğinden dolayı oy alıyor? Mahalli seçimlerde gördük ki diğer parti bir çok yer kazandı. AKP propagandasını orada kim yapıyor? Şu olmasın, bu olsun kim diyor? AKP’nin propagandistleri mi çok başarılı yani? Kömür, makarna bir yere kadar tamam ama o kadar da değil. Biz her şeye rağmen o bölgelerden oy alıyoruz. Bölge normalleşsin bakalım AKP oradan ne oy alıyor. Bir de o bölgeden seçilen AKP’liyle DTP’den girenin arasındaki bariz fark nedir, biri bana bunu anlatsın. Dün orada başka partilere oy verilmiş, bugün başkasına. Siyasiler bunu bilir ama dürüst konuşmuyorlar. Oy kaynaklarım şunlardır, demiyorlar. Bir dönem CHP, bir dönem ANAP bir dönem FP şimdi de AKP. O bölgeye en az gelişmiiş bölge diyeceksin, Türkiye’nin en fukara bölgesi diyeceksin, eğitimi en düşük bölgesi diyeceksin. Ama demokratik hak kullanımında İzmir seçmeninden çok daha değişken olacak. Bunu siyaset biliminin izah etmesi gerekiyor. AKP’ye oy propagandasını kim yapıyor? Ben kısaca okyanus ötesi diyorum. Bakın önce sorun askeri yöntemlerle çözülmez dendi. Siyasi çözüm oltasına herkes takıldı. Sonra birçok rapor yazıldı. Hak-İş yazdı diğer kurumlar yazdı. Sonunda bir bakıyorsunuz ki siyasi çözümler PKK’nın talepleriyle bire bir örtüşüyor. AB sürecini, AB’nin tam üyelik için yapılması gerekenleri, demokrasi ve insan hakları konusundaki taleplerini de üstüste koyduğunuzda PKK, sivil toplum kuruluşları ve AB dayatmaları, ABD’nin o bölgedeki beklentileri iskambil kağıdı gibi hiç taşmıyor. Diyelim ki en alttaki sinek 10. Bütün çözümler o sinek 10 ile tamamen örtüşüyor, hiçbir taşma yok. Ne Abdullah Öcalan ne de Recep Tayyip Erdoğan bu kadar örtüşmeyi başaramaz. Sizce yakın mı erken seçim? Bence erken seçim ülkeyi rahatlatır. Bazı tartışmalar ötelenir. Yeni bir Meclis, öncesinin hatalarını gözden geçirecektir. Kamplaşmalar yumuşayacaktır. Seçim demokrasilerde sihirlidir. Tıkandığında oraya başvurmak lazım. Genelkurmay’ın açıklamaları “tatminkar değildir” dediniz... Daha net ve anlaşılır açıklamalar, cevaplar şekilde açıklamalar yapmaları gerektiğini düşünüyorum Açılımın geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz? Açılım olarak bir şey göremiyoruz ve ne kadarı açılımdır anlamakta güçlük çekiyoruz. Açılım adlandırmasını kitapçık haline getirdiler. Başta söyledikleriyle farklılıklar var. Bu bir tıkanmanın ve yanlıştan dönüşün kıvrımları olarak yorumlanabilir Anayasa değişikliğiyle ilgili tavrınızı ortaya koydunuz. Uzlaşabileceğiniz maddeler olabilir mi? Hükümetin bütün söylemlerini, uygulamalarını gözden geçirip üst üste koyduğumuzda devletin temel niteliklerine yönelik gelişmeleri görüyoruz. Yüce Divan’da netliğe kavuşacak meseleler var. Bugünkü Meclis’te ortaya çıkan bu gerginlik ortamında yeni bir Anayasal süreci konuşmak değil, yeni oluşmuş bir Meclis’te konuşmak gerekiyor. Hangi değişiklikler yapılacaksa bunların yeni oluşmuş TBMM’de gündeme gelmesi gerekiyor. Eskiden beri söylüyorum. Ama nedense iltifat bulmadı. 1999 seçimlerinde 21. Dönem Meclis’i oluşuyordu. 21. Yüzyılı kucaklayan bir Meclis olsun dedik. İlk 5 yılı 21. Dönem’e tesadüf ediyordu. 21. dönem TBMM 21. Yüzyılı kucaklasın istedik. 1876’dan bu yana Anayasa, 1946 yılından bu yana ise çok partili rejimi konuşuyoruz. 21. yüzyıla bunların unsurlarıyla gözden geçirildiği, sağlıklı bir toplum yapı ve ülke yönetimiyle girmeliyiz dedik. O gün bunu başarabilseydik bugün hala bu tartışmalar son bulmuş olurdu. Siyasilerin geleceğe yönelik planlar yapabildiği bir dönem yaşardık. Parlamento’nun 21. yüzyıl vizyonu olurdu. 100 küsur senedir anayasa tartışıyoruz. Ne yazık ki 21. yüzyılın ilk 10 yılı heba edildi. 7 yıl boyunca da Türkiye Recep Tayyip Erdoğan’ı hava ve havaalanında dinledi. Şunu anladık ki eğer Başbakan bir görüşü iki defa vurguluyorsa konuşmalarında şuurlu konuşuyor demektir. Zihniyetinin arka bahçesini ortaya koyuyor demektir. Referandum tartışmaları... AKP’nin sayısal çoğunluğu mevcut. Eğer bunu sayısal olarak söylüyorlarsa kullanmaları mümkün. Ancak referandumu başka amaçların üzerini örtmeyi düşünerek, açılımın unsurlarını bunun içine takıp götürmeyi düşünüyorlarsa Yüce Divan’a giden yolda artışları olur. Sosyal dokunun bu kadar parçalandığı bir ortamda referandumdan kim neyi kazanır bunu iyi düşünmek lazım. Peki tüm bu süreçte açılımın Türkiye açısından sonuçları ne oldu? Ayrımcılık derinleşti ve yerleşti. Türkiye genelinde artık fırından ekmek alırken bile tercih yapılır hale geldi. Pazar yerlerinde bile bu hissedilir hale geldi. Herkes kendi kimliğini sorgulama arayışına büründü. Üstelik bunu artırıcı davranışlara da girdiler. Mesela Roman açılımı dendi. Romanların Türkiye ile problemleri yok. Bu insanlar bu milletin mensupları. Sosyo-ekonomik şartlarının iyileştirilmesi, İstanbul’da yaşadıkları yerlerin insani hale getirilmesi apayrı bir şey, Romanları kendi kimliği ile istismar etmek ise başka birşey. Alevi açılımı için de geçerli mi bu sözleriniz? Alevi açılımını bir etnik açılımın yanına katmak doğru değildir. MHP olarak Alevilerin taleplerinin karşılanması gerektiğine yönelik görüşlerimizi söyledik. Aynen koruyoruz. Bölgedeki faili meçhuller sürekli gündeme geliyor... Biz her şeyin açığa çıkarılmasını istiyoruz. Ancak dengeli olmalı. Yani kaybolmuş bir PKK’lıyı ararken o bölgede işine giderken öldürülen bir insanın katilini de, Mehmetçiğin katilinin de bulunması lazım. Ama bir yandan Cumartesi anneleri falan derken diğeriyle ilgili bir şey söylemiyorsunuz. Etnik ayrışma netleşti. Belirsiz olan ise bunu sorguluyor. Mesela sanatçı çıkıyor televizyona ’ben Arnavutum’ diyor. Kimse sormadan bunu söylüyor. Orada bir Arnavutluk devleti var. Yarın biri çıkar, ’Seni burada yaşamaya mecbur bırakan kim? Arnavutluğa git’ derse ne yapacaksın? Ki zaten bunlar söylendi. Bunları da düşününce çok yönüyle karmakarışık bir mesele. Kürt-Türk evlilikleri çok yaygın, böyle bir ayrım nasıl yapılabilir? Elbette. Sağ-sol çatışması böyle değildi. Kardeşlerden biri ODTÜ’ye gitmiş devrimci olmuş, diğeri Gazi Üniversitesi’ne gitmiş ülkücü olmuş. Okuldan eve gelince birbirleriyle konuşmaz ama babalarıyla aynı sofrada oturup yemek yerlerdi. Böyle bir ayrımda çocukları nasıl dağıtacaksınız, kime vereceksiniz? Etnik, inanç temelli ayrımcılığı körükleyen davranışlardan kaçınmak gerekir. Böyle siyaset olmaz. Ama Türkiye’de yapılıyor maalesef.
MHP Lideri Bahçeli "Sivas"ın ötesine gidemezler" diyen Başbakan Erdoğan'a öyle bir cevap verdi ki..
Çekirdeksiz limon, deve tüyü renginde pamuk ya da mısır kokusu veren pirinç. Adları ise Ayhan, Tosunbey, Mirzabey ya da Tunca. Tarım Bakanlığı Araştırma Enstitüleri'nde geliştirilen tohumlarla üretilen ürünler Ankara'da sergilendi. Tarım Bakanı Mehdi Eker, tüketiciye, "Bunların hepsi sağlıklı, çocukluğunuzun domatesi, salatalığı, biberi de emin ellerde" mesajı verdi. Tarım Bakanı hem yedi, hem de yedirdi. İkram ettiği kamkat. Turunçgiller ailesinin mücevheri. Görüntüsü limona benzer, rengi portakala, kokusu bergamotu andırır, tadı ise baldan tatlıdır. Bu da limon, ama zahmetsiz olanından. Çekirdeği salatanın içine kaçtı derdi yok, çünkü çekirdeği yok. Tarım Bakanı Mehdi Eker, kendi bahçesinin ürünü gibi yedi ve yedirdi. Haksızda sayılmaz, çünkü bunların hepsi Tarım Bakanlığı'nın eseri. Tarım Bakanlığı'na bağlı araştırma enstitülerinde geliştirildiler. O yüzden Tarım Bakanı, "Ama bunlar sağlıklı mı ki?" sorusuna "İşte bu bilgi kirliliği, elbette hepsi sağlıklı" dedi. Deve tüyü renginde doğal görünümlü pamuk bir başka enstitünün işi. Şimdi sıra yeşil renkli olanında. Ürünlerin hepsi, yıllar süren çalışmaların sonunda ıslah edilen tohumların ürünleri. Üzerlerinde o kadar çok çalışılmış ki, sonunda onlara üzerinde çalışanların isimleri verilmiş. Bakanlık yetkilileri, Onur'un narı Yılmaz'ın portakalı, Mirzabey'in çeltiği diyor. Hepsi üzerlerinde çalışanların adlarını, soyadalarını ya da çocuklarının adlarını taşıyor. Tarım Bakanı Mehdi Eker, çocukluğunun domatesini, biberini arayan tüketiciye de seslendi, "çocukluğunuzun tadları kaybolmadı emin ellerde" dedi. Tarım Bakanı bunu söyledi çünkü çok yakında dünyanın üçüncü büyük tohum gen bankasını Ankara'da açmaya hazırlanıyor.
Bakan Eker, bugün elinde limonlarla gazetecilerin karşısına çıktı. O limonlar ise sizin bildiğiniz limonlardan değil!
Galatasaray Kulübü Başkan Yardımcısı Haldun Üstünel, yeni transferler nedeniyle Harry Kewell'ın takımdan gönderilebileceği haberleri için, böyle bir durumun hiç gündemlerine gelmediğini söyledi. Galatasaray TV'ye açıklamalarda bulunan Haldun Üstünel, Kewell'ın, taraflı tarafsız herkesin gönlüne taht kurmuş bir isim olduğunu belirtirken, "Kewell'la, 4-6 hafta sürecek talihsiz bir sakatlıktan dolayı yolları ayırmamız, Galatasaray etiğine ve duruşuna kesinlikle yakışmazdı. Kewell'ın, Galatasaray'a kattığı değerler tartışılmaz. Onun gönderilme durumu hiçbir zaman gündemimizde olmadı" dedi. Avustralyalı oyuncunun sakatlığı ne kadar süre alırsa alsın, Galatasaray'dan ayrılışının, gelişi gibi olacağını anlatan Üstünel, "Onunla sözleşmemiz sezon sonuna kadar devam ediyor. Başarılı bir ameliyat geçirmesini temenni ediyoruz. En kısa sürede, takıma olan büyük katkısını yeniden sergileyeceğine eminiz" diye konuştu.
Galatasaray Kulübü Başkan Yardımcısı Haldun Üstünel, Harry Kewell için son noktayı koydu.
Kadınların en gizemli erojen bölgesi olarak tanımlanan 'G noktası'nın varlığı, birkaç hafta önce İngiliz araştırmacılar tarafından 'yalanlanmıştı'. Ancak Fransız uzmanlar, misilleme yaparcasına "G noktasını bulduk" dediler. İngiltere'de Kings College'da görevli bilim adamları, tek veya çift yumurta ikizi bin 800'den fazla kadın üzerinde yaptıkları araştırmanın ardından, "G noktası, dergiler ve seks terapistleri tarafından uydurulmuş bir hayal ürünüdür" demişti. İNGİLİZ MESLEKTAŞLARINI KINADILAR Aşk ve seks konusunda burunlarından kıl aldırmayan Fransızlar ise, Paris'te yeni düzenlenen bir konferansta, İngiliz meslektaşlarının araştırma sonuçlarını kınayarak, 'Kadınlarda G noktası vardır. Yapılan araştırma ise tamamen hatalıdır' dediler. İngiliz bilim adamlarını, kadınlara saygısızlık etmekle suçlayan Fransız uzmanlar, kadınların yüzde 60'ında var olduğunu savundukları G noktasının, bizzat kadınlar tarafından 'keşfedilmesi' gerektiğini söylediler. Konferansı düzenleyen Sylvain Mimoun, "Kadınlar vücutlarının hassas bölgelerini keşfettikçe, bu hassas nokta da çok daha işlevsel bir hale gelecektir. Ancak oraya kendisi ya da bir başkası hiç dokunmadıysa, o bölge o kadın için tabi ki var olmayacaktır" ifadesini kullandı.
İngiliz araştırmacılar, G noktası'nın varlığını yalanlamıştı, ama Fransızlar tam tersini söyledi
Kastamonu'nun Azdavay ilçesinde, özel bir şirket tarafından işletilen taş kömürü ocağında meydana gelen göçükte bir işçinin göçük altında kaldığı bildirildi. Azdavay Kaymakamı Meral Uçar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bahçelievler Mahallesi'nde DEKA Madenciliğe bağlı Kartalkaya firması tarafından işletilen taş kömürü ocağını kontrol etmek amacıyla işçiler Hüsnü Cinkavuk, Bahtiyar Yılmaz, Hayrettin Akman ve Sedat Demirbaş'ın içeri girdiğini söyledi. Kontrol sırasında 16.00 sularında henüz belirlenemeyen nedenle göçük meydana geldiğini, içeride bulunan işçilerden Bahtiyar Yılmaz, Hayrettin Akman ve Sedat Demirbaş'ın dışarı çıkmayı başardığını belirten Kaymakam Uçar, işçi Hüsnü Cinkavuk'un göçük altında kaldığını ifade etti. Kaymakam Meral, göçük altında kalan işçinin kurtarılması için çalışmaların aralıksız devam ettiğini kaydetti. Öte yandan, göçüğün meydana geldiği maden ocağı etrafında jandarma ekipleri geniş güvenlik önlemi aldı.
Kastamonu Azdavay'da taş kömür ocağında göçük meydana geldi. Üç işçi göçük altında...
Çete üyelerince çıplak fotoğrafları çekilen, senet imzalatılan ve para istenen Ş.B. çareyi polise başvurmakta buldu. Operasyonda yakalanan çetenin 3’ü kadın 5 üyesi tutuklandı. Bir kamu kuruluşunda müdür yardımcısı olarak görev yapan Ş.B., iddiaya göre bir süre önce tanıştığı N.D. (25) tarafından evine davet edildi. İncilipınar Mahallesi’ndeki eve giden Müdür Yardımcısı Ş.B., N.D. ile cinsel ilişkiye girdiği sırada ortaya kendisini N.D.’nin eşi olarak tanıtan O.M. (30) ile kardeşi olduğunu söyleyen T.A. (31) çıktı. İddiaya göre Ş.B.'yi tartaklayan ve cebindeki 800 TL’sini alıp başına tabanca dayayarak çıplak fotoğrafları çeken kişiler, 30 bin TL’lik de senet imzalattıktan sonra serbest bıraktı. ŞANTAJ ÜZERİNE POLİSE BAŞVURDU Uzun süre olayın şokunu atlatamayan Ş.B., geçen pazartesi günü çete elemanı kişiler tarafından telefonla arandı. Çıplak fotoğraflarının internette yayınlanacağını söyleyen kişiler, Ş.B.'den 10 bin TL istedi. Bunun üzerine Ş.B., olayın açığa çıkması pahasına çareyi polise başvurmakta buldu. Denizli polisinin yürüttüğü operasyonda, buluşma yeri olarak belirlenen Candoğan Parkı’nda Ş.B.’den 10 bin TL’yi teslim alan çete elemanlarından üçü suçüstü yakalandı. Kısa süre içinde, çeteyle ilişkili oldukları saptanan 2 kişi daha gözaltına alındı. Şüpheliler O.M., T.A., N.D., H.Ç. (28) ve G.T. (27), sorgularının tamamlanmasının ardından çıkartıldıkları mahkemece tutuklandı.
Müdür yardımcısı olarak görev yapan Ş.B. (45) ilişkiye girmek için gittiği genç kadının evinde tuzağa düşürüldü.
Hollywood filmi Türkiye'de geçecek Dünyaca ünlü yönetmen Andrzej Bartkowiak, yeni filmi Dark Deal'ın (Karanlıkta Haseplaşma) bir bölümü Türkiye'de çekecek. Hazırlıklar için geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye gelen Bartkowiak'ın filminde Scott Adkins başrolde yer alacak. Filmde Türkiye’den Kenan Işık, Ali Sürmeli, Tamer Karadağlı, Hande Subaşı, Aslan Aksakal da rol alacak. Yapımcılığını Mastermovie Film Prodüksiyon şirketinin sahibi Fatih Usta'nın üstlendiği filmin çekimlerine 15-20 Şubat tarihlerinde Bangkok’da başlanacak olan Karanlık Hesaplaşma’nın devam çekimleri Rusya’da ve Türkiye’de tamamlanacak.
Dünyaca ünlü yönetmen Andrzej BARTKOWIAK yeni filminin bir bölümünü Türkiye'de çekecek
Şarampolde asılı kalan TIR'ın yola düşmemesi büyük bir faciayı önlerken, sürücü kazayı yara almadan atlattı. Kaza, D-100 karayolu Pendik Tavşantepe mevkiinde meydana geldi. Alınan bilgiye göre Ankara istikametinde seyreden 41 UA 327 dorse plakalı TIR'ın sürücüsü, yağmur nedeniyle kayganlaşan yolda direksiyon hakimiyetini kaybetti. Yol kenarındaki bariyerlere çarpan TIR, daha sonra şarampole uçtu. Şarampolde asılı kalan TIR'ın sürücüsü, kendi imkanları ile araçtan inerek yolun karşısındaki hastaneye gitti. Olay yerine gelen polis ekipleri ise çevrede güvenlik tedbiri alarak, TIR'ın yan yola düşmesi ihtimaline karşılık yolu trafiğe kapattı. Hastanede kontrolü yapıldıktan sonra olay yerine gelen sürücü, aracı kendisinin kullanmadığını öne sürdü. Olay yerine itfaiye ekipleri de çağrılırken, TIR'ın düştüğü yerden kaldırılması için çalışma başlatıldı.
Pendik D-100 karayolunda sürücüsünün kayganlaşan yolda direksiyon hakimiyetini kaybettiği TIR, şarampole uçtu
Kahramanmaraş'ta helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, kazanın aydınlatılması için Çankaya'ya çıktı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun kardeşi Yusuf Yazıcıoğlu, BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu ile birlikte önceki gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşen Yazıcıoğlu, kazanın araştırılması için Devlet Denetleme Kurulu'na (DDK) talimat verilmesini istedi. Gül de, Gülefer Yazıcıoğlu'na, "O sizin eşiniz, bizim de çok kıymet verdiğimiz siyaset ve devlet adamıydı. DDK'yı görevlendireceğim" dedi. Yazıcıoğlu, arama kurtarma çalışmalarındaki duruma işaret ederek "Eşim, İsmail Güneş ve Erhan Üstündağ saatlerce kurtarılmayı bekledi. Bu gerçek beni kahrediyor" dedi. ‘KÖYLÜLER GERİ DÖNDÜRÜLDÜ’ Yazıcıoğlu, helikopterin kaybolmasının ardından Kayseri Valisi'nin "Muhsin Yazıcıoğlu kurtarıldı, hastaneye götürülüyor" açıklamasına da değindi. "Vali Mevlüt Bilici'nin açıklamaları arama kurtarma çalışmasını geciktirdi. Valiye bilgi veren Emniyet Müdürü ve Kahramanmaraş İstihbarat Dairesi yetkilileri hakkında soruşturma yapılmalıdır" diye konuştu. Yazıcıoğlu, Vali’nin açıklamasıyla Kızılöz köylülerinin enkaza 1-2 kilometre kala geri döndüklerini kaydetti. BU SORULARIN CEVABINI İSTİYOR Gülefer Yazıcıoğlu, mektubunda bugüne kadar yapılan çalışmaların yanlış, yönlendirmeli ve yetersiz olduğunu vurguladı. "Kaza kırım raporu yetersiz ve yanlı olarak hazırlanmıştır. İlgilileri soruşturulmalıdır" dedi. Helikopter enkazı üzerinde yeterli inceleme yapılmadığına da dikkat çeken Yazıcoğlu şu soruların cevaplandırılmasını istedi: ** Kaza öncesi ve anında helikopterin teknik durumuyla ilgili tespit yapılmalı. ** Helikopterin neden radar kayıtlarında olmadığı izah edilmeli. ** Tüm uçuşlarda var olan radar kayıtları, son uçuşta neden yok? ** GPS ve hafıza kartı ile ilgili bilgi neden verilmedi? ** Helikoptere uçuş izni verilmesi araştırılmalı. ÜMİDİMİ KAYBEDİYORUM Mektubun son bölümünde Gülefer Yazıcıoğlu şunları söyledi: "Helikopter kazasının sabotaj olmamasını ümit ediyorum. Ancak, her sorumun cevapsız kalması ve her geçen gün cevapsız soruların artması, tesadüf olmayacak kadar ilginç eksikliklerin, yetersizliklerin ve belirsizliklerin var olması sabotaja dair kuşkularımı her geçen gün artırmaktadır. Geçen 10 ayda devletime olan inancım sarsılmaktadır. Ben geleceğe dair ümitlerimi kaybetmek istemiyorum. Bunun gereği yapılsın." Yazıcıoğlu, bugüne kadar yürütülen çalışmalarla kazanın oluş sebebiyle ilgili tatmin edici bir bilgi verilmediğini vurguladı. “Ben, çocuklarım, BBP camiası, eşimin arkadaşları, sevenleri hiçbir şekilde tatmin olmadığı” ifadelerini kullandı.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, sır dolu kazanın aydınlatılması için Cumhurbaşkanı Gül'e 5 sayfalık mektup verdi.
Alınan bilgiye göre, Altınkum Mahallesi'nde bir apartmanın alt katında çıkan yangın, kısa sürede büyüdü. İhbar üzerine olay yerine giden itfaiye ekipleri, yangını güçlükle söndürdü. Apartman sakinlerinden Begüm (19) ve Hülya Çürükoğlu (21), Seher, Sadettin, Kaplan, Zerin ve Hüsniye Danışır, Salih Ünlü ve Ümit Kemal Kılıçoğlu, karbonmonoksit gazından zehirlendi. Edremit Devlet Hastanesinde tedavi altına alınan bu kişilerden, durumu ağır olan Begüm ve Hülya Çürükoğlu, Balıkesir Devlet Hastanesine sevk edildi. Elektrik kontağında çıktığı tahmin edilen yangınla ilgili soruşturma sürdürülüyor.
Balıkesir'in Edremit ilçesi Zeytinli beldesinde bir apartmanda çıkan yangında, 9 kişi karbonmonoksit gazından zehirlendi.
İNTERNETHABER ANKARA- BDP Kürt sorunu dışındaki konuları da gündeme almaya başladı. BDP’li 20 milletvekili telif hakları konusundaki sorunlarla ilgili Meclis’te Araştırma Komisyonu kurulmasını istedi. BDP’nin verdiği araştırma önergesinde teknik ve bilişim alanında ki gelişmeler sonucu, dijital ortamdaki eserlerin rahatlıkla kopya edilip dağıldığına dikkat çekildi. Bu durumun başta müzik endüstrisi olmak üzere eser sahipleri ve yapımcıların zararına neden olduğunu savunan BDP şu örnekleri verdi: “Yaşar Kemal’in, Orhan Pamuk’un, Elif Şafak’ın eserleri korsan olarak ertesi gün her yerde satılabiliyor. Sinema alanında bin bir emek ve büyük maliyetlerle çekilen filmler, Yılmaz güney’in “yol filmi” ekranların sevilen dizileri CD/DVD’lerle anında tezgâhlarda. Sezen Aksu’nun “Gülümse”,Tarkan’ın “Şıkıdım” Şıwan Perwer’in “Xalepçe” ,Zülfü Livaneli’nin “Özgürlük” Ahmet Kaya’nın “Diyarbakır Türküsü” gibi binlerce eser MP3’lerde.”
Telif hakları sorununa BDP el attı. Sorunun çözülmesi için Meclis'te Araştırma Komisyonu kurulması istendi.
Almanya'nın Mainz kentinde, bir sanat etkinliği çerçevesinde Antoniuskapelle adlı küçük kiliseden, ezan ve çan sesleri birlikte yankılandı. Berlinli sanatçı Miriam Kilali, Hristiyan ve Müslümanların barış içinde yaşamaları gereğine dikkati çekmek amacıyla yaptığı ezan ve çan sesleri kaydını, kent merkezinde bulunan kilisenin hoparlörlerinden yayımladı. Almanya çapında ilk kez yapılan bu sanat etkinliği çerçevesinde ezan ve çan seslerinin bugün yerel saatle 14.00 ve 17.00'da, yarın da 10.00, 14.00 ve 17.00'da 6 dakika boyunca duyulacağı bildirildi.
Bazı Avrupa ülkeleri minareleri yasaklamaya kalkarken, Almanya'da bu kez bir kiliseden hem çan, hem ezan sesleri yükseldi.
Baskıcı rejimine karşı İtalyanların ayaklanıp onu idam etmelerine rağmen genç nesil Mussolini'ye hayranlık besliyor. Apple'ın online mağazası AppStore'un İtalya şubesi en çok ilgi gören uygulamaları açıkladı. Listenin ikinci sırasında bulunan uygulama bir hayli tartışma yaratıcı. Faşist lider Mussolini'nin 100 adet konuşmasını içeren uygulama günde yaklaşık 1000 kez indiriliyor. Şuanda dünyanın birçok ülkesinde çok popüler olan uygulamaları geriden bırakan Mussolini uygulaması İtalyanların faşist rejime karşı bakış açılarını da ortaya koyuyor. Hatta bu uygulama ile ilgili bazı yorumlar yüzünden yorum bölümü de kapatılmış.
İtalyan tarihinin en acımasız diktatörlerinden olan Benito Mussolininin fikirleri belli ki İtalya'da hala kabul görüyor.
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) Başkanı Tayfun Bayazıt, "Yeni yayın ihalesi neticesinde bugün güncellenmiş rakamları ile Türk futbol endüstrisinin değeri 1 milyar doları aşıyor" dedi. Beyazıt, 'Kurumsal Yönetim İlkeleri Işığında Türk Futbol Kulüpleri Yönetim Rehberi"nin tanıtım toplantısında, İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi'nde bugün itibariyle 24 şirketin işlem gördüğünü ifade eden Bayazıt, sorumlu, şeffaf, adil, hesap verebilir yönetimlerin, 21. yüzyılda herkesin ortak beklentisini, umudunu oluşturduğunu vurguladı. Bayazıt, "Bu beklenti kurumsal yönetim ilkelerinin, halka açık şirketlerin yanı sıra GSMH'ımızın çoğunluğunu oluşturan aile şirketleri, spor kulüpleri, kamu iktisadi teşebbüsleri, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerde uygulanmasını da beraberinde getiriyor" dedi. "Türk Futbol Kulüpleri Yönetim Rehberi"nin de bu anlayışın bir ürünü olarak ortaya konulduğunu söyleyen Bayazıt, "İngiltere'den sonra bu tarz bir çalışmayı hazırlayan ikinci ülke olma onuru bize aittir. Bugün yeni yayın ihalesi neticeleriyle de güncellenmiş rakamları 1 milyar dolar değeri aşan Türk fubol endüstrisinin yönetiminde kurumsal yönetim ilkelerinden nasıl faydalanılabileceğine dair birçok öneri ve uygulamanın bulunduğu rehber çalışmasını incelediğinizde tespit edebileceğiniz gibi, kulüpler mali, hukuksal ve yönetimsel yapılarına göre sınıflandırılmaktadır" diye konuştu. öte yandan Türk Futbol Kulüpleri Yönetim Rehberi" çalışmasına göre Türk futbol ekonomisi, son beş yılda Avrupa futbol ekonomisinin büyümesine paralel bir gelişme sergiledi. İyi yönetilen kulüplerin rakipleriyle aralarını giderek açtığı, hatta bazı kulüplerin son 20 yılda muazzam oranda büyüyerek yaratmış oldukları devasa bütçenin, onların lehine haksız rekabeti ortaya çıkardığı ifade edilen çalışmada, "Türkiye Süper Ligi'nin son 25 yılında sadece üç büyük İstanbul kulübünün şampiyon olduğu dikkate alınırsa, her yıl üç büyüklerden birinin şampiyon olma olasılığının yüzde 33,33 olduğu ortaya çıkmaktadır. Rekabetin böylesine sığ olduğu bir ortamda ise futbol pastası yeterince büyüyememekte, futbolun zenginlik seviyesi yükselmediği için ülkemizin toplam futbol kalitesi de artmamaktadır" denildi. 2007-2008 sezonu itibariyle Avrupa futbol pazarının büyüklüğünün 14,6 milyar avroya ulaştığı belirtilen çalışmada, Avrupa'nın sırasıyla beş büyük ligi olan İngiltere, İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa 1. Liglerinin sponsorluk, ticari, yayın ve reklam gelirlerinin, toplam gelirlerin yaklaşık yüzde 80'ine ulaştığı, geriye kalan yüzde 20'lik kısmı ise stat gelirlerinin oluşturduğu vurgulandı. Çalışmada, Türk futbol ekonomisinin son beş yılda, Avrupa futbol ekonomisinin büyümesine paralel bir gelişme sergilediğine işaret edilerek, şunlar kaydedildi: "Son 5 yılda Türk futbolunun gelirleri konsolide olarak yüzde 56'lık artışla 336 milyon avrodan 525 milyon avroya yükselirken, aynı dönemde Avrupa futbol pastasının büyüklüğü ise yüzde 46'lık bir artışla 10,2 milyar avrodan 14,6 milyar avroya ulaştı. Bu dönem zarfında Türk futbol pastasının, Avrupa futbol pastası içindeki payı yüzde 3,2'den yüzde 3,5'e yükseldi ve Turkcell Süper Ligi bu durumuyla Avrupa'nın 5 büyük liginden sonra en fazla gelir yaratan lig konumuna geldi." Çalışmaya göre, 2007-2008 sezonu itibariyle Türk futbolunda gelir büyüklüğü 525 milyon avroya ulaşırken, en önemli gelir kalemini yüzde 23,5'lik pay ile TV yayın gelirleri oluşturuyor. İkinci büyük gelir kaleminde ise yüzde 17,5 pay ile sportif A.Ş'lerden elde edilen temettü gelirleri, her türlü bağış ve hibe, kulüp mağazalarında gerçekleştirilen logolu ürün satışı ve diğer ticari gelirler yer alıyor. Yüzde 16,2'ik kısmını da iddaa gelirleri oluşturuyor.
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) Başkanı Tayfun Bayazıt, Türk futbol endüstrisinin değerini açıkladı.
Doğu Avrupa'daki bazı motosiklet kulübü üyelerine zarar vermek amacıyla yazıldığı tespit edilen ''Zimuse'' adlı solucan, hedefinin dışına taşarak hızla dünyadaki tüm bilgisayarları tehdit etmeye başladı. Eset'ten yapılan açıklamaya göre, ''Win32/Zimuse.A'' ve ''Win32/Zimuse.B'' olmak üzere iki versiyonu bulunan bu solucan, tüm disklerin Master Boot Record üzerine kendi verisini yazıyor ve diskin üzerindeki veriye erişimi engelliyor. Bilgisayara bulaştıktan 7 veya 10 gün sonra aktive olan solucan, zeka (IQ) testi görünümünde ya da USB bellekler yoluyla yayılıyor. Açıklamaya göre, Zimuse solucanı, Doğu Avrupa'daki bilgisayar tehditlerinin %90;ını oluşturur hale geldi. Burada da durmayan solucan ile ilgili son olarak tespit edilen en yüksek etkilenme oranı ise Amerika Birleşik Devletlerinde. Bunu Slovakya, Tayland, İspanya, İtalya, Çek Cumhuriyeti ve diğer Avrupa ülkeleri takip ediyor. -NASIL YAYILIYOR- Solucan yayılabilmek için iki yöntem kullanıyor. Kendi kendine açılabilir ZIP dosyası ya da IQ testi olarak legal internet sitelerinin içine gizleniyor ya da USB bellekler gibi çıkarılabilir medyalar aracılığı ile yayılıyor. Hızlı yayılımında USB aygıtların rolü büyük. Solucan diskin içerisindeki veriyi şifreleyerek erişimi engellemek gibi bir yaklaşım sergilemiyor, bunun yerine fiziksel diskin MBR;sini (Master Boot Record) bozarak dosyalara erişimi tamamen imkansız kılıyor. Bu güne kadar solucanın iki versiyonu olan Win32/Zimuse.A ve Win32/Zimuse.B yayılım ve aktivasyon zamanlaması açısından farklı yollar izledi. A versiyonu USB ile dağılıp aktive olmak için 10 gün beklerken, B versiyonu bulaştıktan 7 gün sonra aktive oluyor. Dahası B varyantında zarar vermeye başlaması için geçen zaman da 40 günden 20 güne inmiş durumda. Doğru temizleme yöntemi kullanılmaz ise solucan anında zarar vermeye başlıyor. ESET;e göre bu tamı tamına bir bombayı etkisiz hale getirebilmek için hangi kabloyu kesmeniz gerektiği gibi kritik bir karar. Açıklamada, ''ESET NOD32 Antivirus ve ESET Smart Security kullanıcıları bu tehdide karşı korunuyor. ESET yine de kullanıcılarını herhangi bir aksilik olasılığına karşın, önemli verilerini yedeklemeleri konusunda uyarıyor'' denildi. Eset ayrıca Zimuse Temizlere Aracını yayınladı. Program www.eset.eu/download/ezimuse-remover adresinden indirilebiliyor.
Bilgisayara bulaştıktan 7 veya 10 gün sonra aktif oluyor ve USB belleklerle de tüm bilgisayarlara yayılıyor.
3. kattaki evinin penceresinden atlayıp intihara kalkışan Ayşegül Aşkın konuştu Aşkı uğruna ölümü göze alıp intihara teşebbüs eden Ayşegül Aşkın “Hastanede beni görmeye bile gelmedi. Çok pişmanım” dedi. İzmir’ in Konak İlçesi’nde 3 gün önce aşırı derecede alkol alarak 3. kattaki evinin penceresinden atlayıp intihara kalkışan Ayşegül Aşkın (21), tedavi altına alındığı hastanede yaşadıklarını anlattı. Mithatpaşa Caddesi’ndeki evinde yaklaşık 1 yıldır yalnız yaşadığını ve 8 aydır çalışmadığını belirten Ayşegül Aşkın, “Erkek arkadaşım B.T. ile ayrılınca bunalıma girdim. Çok kez barışmak istedim. Ama o artık beni istemediğini söyledi. Olay akşamı da arkadaşlarım evime geldi. Aramızın bozuk olması canımı çok sıkıyordu ve kafamda sürekli intihar planları kuruyordum. O gece arkadaşlarımdan evi terk etmelerini istedim. Kalmak isteyince onlarla tartışmaya başladım. Sonra onları dışarıya çıkardım. Pencereye yöneldim ve hiç düşünmeden kendimi boşluğa bıraktım” dedi. ‘BİR ANDA OLDU’ Sağlık durumu iyi olduğu bildirilen Aşkın, hastane duvarına yazdığı “İntihar ettiğim için pişmanım” yazısını da göstererek şöyle devam etti: “Onu deliler gibi seviyorum ve onu unutmak için hiç düşünmeden atladım. Her şey bir anlık bunalımdı. Beklememe rağmen beni görmeye bile gelmedi. Onun için değmezmiş çok pişmanım” diye konuştu. (Gazete Habertürk) İNTİHAR ANI BÖYLE KAYDEDİLMİŞTİ
Geçtiğimiz günlerde 3. kattaki evinden kendini aşağı atan genç kız mucize bir şekilde kurtuldu. İntihar nedenini anlattı!
Hasta karıncalar ölmeden önce bakın ne yapıyor...Hasta karıncaların, ölmeden önce yuvadan uzaklaştıkları ortaya çıktı. Almanya'daki Ratisbonne Üniversitesi Zooloji Enstitüsü'nden bilimadamları, ölmeden kısa süre önce hasta karıncanın yuvayı terk ettiğini gördü. Enstitüden yapılan açıklamada, hasta karıncanın yuvadaki diğer karıncalarla temas etmekten kaçındığını ve uzakta tek başına ölmeyi tercih ettiği belirtildi. Bilimadamları, karıncaların "başkalarını düşünme özelliğine" sahip olduğunu ve özellikle yuvayı koruma kaygısı fazla olan işçi karıncaların hastalandıklarında kendilerini "yalnız ölmeye mahkum ettiğini" vurguladılar.
Bilim adamları karıncalarla ilgili çok çarpıcı bir gözlemde bulundu. Karıncalar ölmeden önce bakın ne yapıyorlar?
İNTERNETHABER- CNN Türk'te yayınlanan Medya Mahallesi'nde Taraf'ın haberciliği tartışıldı. Derya Sazak Taraf'ı savundu, program sunucusu Ayşenur Arslan itirazları vardı. Aynı zamanda Milliyet'in ombudsmanı olan yazar Derya Sazak Balyoz darbe planını yayınlayan Taraf'a destek çıktı. Sazak, darbe iddialarının araştırılmasının gazeteciliğin görevi olduğunu söyledi. Sazak, ABD'nin Kennedy suikastinden Watergate skandalına kadar uzanan süreçte arındığını belirterek Türkiye'nin de benzer sorgulama içinden geçtiğini dile getirdi. Balyoz darbe planında adı 'faydanılacak' gazeteciler arasında yer alan Ayşenur Arslan, "Ne alakası var."Deryacım seni susturmak zorundayım" diyerek sözü Taraf'ın Yazıcıoğlu ve Dağlıca haberlerine getirdi. İşte o gerilimli dakikalar: Derya Sazak: Darbe girişimi olmasa 28 Şubat olmasa, Susurluk, Şemdinli olmasa, dersiniz ki bunları kim yazdı acaba akıl dışı senaryolar olur mu falan. Hayır olmaz denilen her şey oluyor. Kafes Eylem Planı'nda yok deniyordu. Borular, lavlar boru deniyordu. Ne oldu? Atışa hazır içinde mühimmat olan silahlar olduğu şimdi dava açıldı. Bu davayı izlemeyecek miyiz? Arslan: Ne alakası var. Hiç alakası yok. Ama beni seni susturmak zorundayım. Sazak: Sustur tabii sustur Arslan: İki nedenle susturmak zorundayım. Bir bu konuya girersek mesela Taraf gazetesinin yayınladığı üç hafta sonra şu kadarcık özür dilediği yanlışmış dediği... Sazak: Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter olayı var. Arslan: Sadece o değil Dağlıca olayı var. Girersek çıkamayız. Kesmek zorundayım. Sen okur temsilcisisin. Okuyucularının da nabzını almak zorundayım. Okuyucuları kızdırmamak adına. Sazak: Yok bizim okuyucular gayet olgundur. Doğruları görürler. Arslan: Okuyucuları kafası karışık mı? Bana onu anlatır mısın? Sazak: İşte bu karışıklık Türkiye'nin bütününden geliyor. Türkiye ağır travmalardan geçti. Asker nasıl oluyor müdahil oluyor? Kafa karışıklığını gidermek medya olarak bizim görevimiz. Bazen o gazetelerin yanlışları olur bizim yanlışlarımız olur. Arslan: Hayır burada yanlıştan söz etmiyoruz. Derya Sazak'ın "Senin itirazın ne Ayşenur?" sorusuna Arslan, nasıl bir cevap verdi? [PAGE] Sazak: Senin itirazın ne Ayşenur? Arslan: Benim itirazım şu. Külliyen bu iddiaları reddetmek kadar her önümüze geleni... Sazak: Üzerine gidilsin Arslan: Elbette gidilsin ama çok uzun zamandır da yapılıyor. "Ama" dediğiniz anda darbe yanlısı asker yanlısı olarak nitelendirilip kategorize ediliyor. Sazak: Hayır canım öyle bir şey yok. Arslan: Hayır bunu sen yapıyorsun demiyorum. Sazak: Faydalanılacaklar diyor bak öznesi.. Kim faydalanacak? Ordudan birileri Arslan: Ben bundan söz etmiyorum. Köşe yazarlarının yazdıklarından söz ediyorum Sazak: Sen niye benden faydalanacaksın sen işini yap. Askerlere diyorum. Güvenlikten sorumlusun..Savunmadan sorumlusun. Arslan: Ben ondan söz etmiyordum ki.. Sazak: Savaş hali diyorlar. Savaş Güneydoğu'da. Amerika Irak'ı işgal edecek zaten o savaşa karşı çıkıyoruz. O işgalin 1 milyon Iraklı'yı yok edeceğini söyleye geliyoruz. Ama orada savaş varken sen harp oyununu İstanbul'da irtica üzerine yaparsan inandırıcılığı olur mu? Birileri hesabını vermesi gerekmiyor mu? Savaşa biz Amerika ile beraber Irak'ı işgal etmek üzere savaşa giriyorduk Asker de bundan rahatsızdı. Niye Harp oyunun orada değil de burada yapıyor? Biri bunu anlatsın. Arslan: Tabii ki.. Sazak: Bizim her sene planımız var. Her sene güncelliyoruz. Sürekli ordu geliyor gelmiyor, darbeler olacak. Böyle bir gündem ağır gelmiyor mu? Hayat sürekli değişiyor. Arslan: Mesele şu biliyor musun? En ufak itirazda senin kurduğun cümlelerin benzeriyle deniliyor ki yani sen böyle mi olmasını istiyorsun. Ama sözcüğünü edemez olduk. Ama deyip susacağım. Ama sen şu anda benim konuğumsun. Ben bu programın ev sahibiyim. Dolayısıyla kendi görüşlerimi açıklamak durumundayım. Sazak: Gazetecilik ölçütüne bunu koyalım. Çok tecrübelerimiz var, yaşadıklarımız var. Arslan: Meslek ölçütü de subjektif, çok tartışılıyor
Canlı yayında Taraf'ın haberciliği masaya yatırıldı. Derya Sazak ve Ayşenur Arslan karşı karşıya geldi.
Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, gazetelerin el değiştirmesinden televizyon kanalların satılmasıyla aslında değişen bir şey olmadığını öne sürüyor. Koru, bu iddiasını köşesinde bakın nasıl temellendiriyor: - 'Balyoz Planı' içerisinde darbe günü tutuklanması öngörülen 36 gazeteciden çoğu dün bir 'suç duyurusu'nda bulundular. Kendilerini haklı bulduğum halde imzamı vermekten kaçındım. Sebebi gayet basit: Burada yazdığım her yazı aslında birer 'suç duyurusu' yerine geçiyor; isteyen herkes için yazılı belge teşkil ediyor yazılarım... Uzunca sayılabilecek yazı hayatım boyunca hep ilkeli davranmaya çalıştım. Bile bile yalan yazmadım, iftiraya başvurmadım, kimseyi incitmek için yazı başına oturmadım, hiçbir zaman kafa derisi koleksiyonu yapmak gibi bir derdim olmadı, hiçbir güç gözümü kamaştırmadığı gibi ürkütmedi de. Yazdıklarıma itirazı olanların gönderdikleri açıklamaları –doğru olmadığını bilsem de– yayımlamaktan geri durmadım. Cevap vermem gerektiğinde saldırganın yazısını çarpıtmadan özetlemeyi bile ihmal etmedim. Doğal gibi görünse de bizim basınımızda pek az kişinin itibar ettiği ilkelerdir bunlar... Yola koyulduğum ilk gün ilkelerim yüzünden başıma gelecekleri biliyordum. Türk basını büyük olanın küçüğü hakir gördüğü, ezmeye çalıştığı 'Darvinist' bir yapıya sahiptir; üzerinize silindir gibi gelirler ve tek amaçları sizi yoketmektir... Güçlerini devlet içindeki müttefiklerinden ve o ittifakın gönüllü sivil unsurlarından alırlar. Sizin ilkeleriniz gereği kendinizi o yerlere kapatmanıza ek olarak, devletin derinlikleri 'büyük kardeşe daha büyük pay' usulüyle çalıştığı için hep onları gözetir zaten... Türk basınında halen etkisini sürdüren yapılanmanın temelleri 27 Mayıs (1960) darbesinden sonra atılmıştır. Darbecilerin "Babıali'den geçeceğiz" niyeti hayata geçirilmiştir. Bugün 'merkez medya' diye bilinen gazetelerde köşeleri tutanların büyük çoğunluğu ya 27 Mayıs darbecilerinin kurduğu gazetenin kadrosundandır, ya da o kadronun önde gelenlerinin sonradan el verdikleridir... Varlıklarını mevcut düzene borçlu oldukları için düzeni sürdürmeye yarayan her türlü girişimi destekler, düzeni bozacak gelişmelere ölümüne karşı çıkar bu kalemler... Böyle bir sistemde kimi kime şikâyet edeceksiniz? Düzenin devamı için gerektiğinde darbeler yapılması, darbe dönemlerinde de 'yararlanılacak gazeteciler' bulunması şarttır elbette. Dönün 27 Mayıs (1960) öncesinden 28 Şubat'a (1997) kadar meydana gelmiş bütün altüst oluşları gözden geçirin, hemen hepsinde birbirini kollayarak darbecilere yardakçılık yapan aynı 'Bremen Mızıkacıları'nı göreceksiniz. Şaşılacak bir şey değil bu, mesleğe adım attıkları gün ellerine verilmiş 'görev tanımı' böyle davranmalarını öngörüyor. Aksi halde 1960'lardan beri hep aynı isimlerin veya el verdikleri tiplerin köşe başlarını tuttuğu bir medya düzenimiz olmazdı. İşin eğlenceli tarafı, son bir-iki yıl içerisinde sarsılan dengeler yüzünden farklılaştığı sanılan medya düzeninin temel direklerinin, bu iddiaya rağmen, sapasağlam ayakta durmasıdır. Gazetelerin el değiştirmesi, kanalların satılmasıyla değişen hiçbir şey olmuyor aslında; 'merkez medya' denilen gazete ve televizyonların bütünü hâlâ aynı düzenin bekçilerinin etkisi altında... "Şu da mı, bu da mı?" diye sormanız gereksiz, evet hepsi... Bizimle ittifak kurdukları gerekçesiyle geçici olarak dışladıklarını ara sıra bizler kenarda konuk ediyoruz. Mevcut medya düzeni, dönüştüremeyeceğini anladığı kişiler için kenar tribünleri ayırmıştır ve bu durum bugün de aynen geçerlidir. Görevini yeni terk eden bir yayın yönetmeni, uzun yıllar boyu neden gazetesine başı örtülü bir kadın yazar almayı düşünemediğini hayıflanarak yazdı geçen gün; hiç hayıflanmasın, görevde olsaydı bunu istemez, istese de yapamazdı... Bu yazıyı da bir 'suç duyurusu' sayabilirsiniz.
Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru'dan çok tartışılacak bir iddia: Gazetelerin el değiştirmesiye hiçbir şey değişmiyor...
İstanbul Pendik D-100 karayolunda Ankara'ya giden bir TIR yağış ve dikkatsizlik nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybetti, şarampole devrildi. Facianın eşiğinden dönülen kazada ölen ya da yaralanan olmazken, TIR'ın arka tekerleri parçalandı. TIR, bariyerlere takılı kaldığı için çok sayıda aracın seyir halinde olduğu yan yola devrilmedi. Kaza nedeniyle D-100 karayolunda trafik zaman zaman aksarken trafik akışı polis tarafından kontrollü bir şekilde verildi. TIR'ın metreler kala durduğu yan yolda ise trafik polis tarafından kapatıldı. TIR şoförü kendi imkanlarıyla araçtan çıkarken kazadan yara almadan kurtuldu, "Kaza nasıl oldu?" şeklindeki sorulara da "Şoförü ben değilim" diyerek karşılık verdi. İsmini vermek istemeyen TIR şoförü sağlık kontrolü için Pendik Hospital Hastanesi'ne götürüldü.
Ankara'ya giden TIR şoförünün dikkatsizliği nedeniyle araç şarampole yuvarlandı. Neyse ki kaza ucuz atlatıldı.
Kendisinden 54 yaş küçük biriyle evlenmesinin ardından 7 kızının vesayet altına alınması talebiyle aleyhinde dava açtıkları iş adamı Halis Toprak, duruşmada bulunması için uyarılmasına rağmen sağlık problemleri nedeniyle bugünkü duruşmaya da gelmedi. Sarıyer 1. Sulh Hukuk Mahkemesindeki duruşmaya, davacılar ve davalı Halis Toprak katılmadı. Duruşmada, davacıların avukatı Burhan Apaydın ve Hürriyet Azak ile Toprak'ın avukatı Bülent Akar hazır bulundu. Bu duruşmaya katılması için uyarı gönderilen Toprak'ın avukatı Akar, müvekkilinin sağlık nedenlerinden dolayı duruşmaya katılmadığını, bir sonraki duruşmaya katılacağını belirterek, Toprak'ın sağlık durumu ile ilgili raporu hakime sundu. Davacıların avukatı Burhan Apaydın ise dilekçelerini ve delil listelerini tekrarladıklarını belirterek, delilerin toplanmasını istedi. Davalı avukatı Akar da delil listesine karşı beyanda bulunacaklarını ve delilleri sunacaklarını belirtti. Sarıyer Nüfus Müdürlüğüne yazı yazılarak Halis Toprak'ın tüm ailesinin nüfus kayıt tablosunun gönderilmesinin istenmesine karar veren hakim, duruşmayı erteledi. Bu arada, Halis Toprak'ın 'baş dönmesi (meniere)' hastalığı nedeniyle duruşmaya katılamadığı öğrenildi. İş adamı Halis Toprak'ın kızları Aynur Toprak, Şükran Toprak, Ayfer Toprak, Mine Toprak, Ayla Toprak Zengin, Aysel Duruk ve Sevgi Toprak Tunga'nın avukatı Burhan Apaydın, 28 Temmuz 2009 tarihinde Sarıyer 1. Sulh Hukuk Mahkemesine Halis Toprak'ın vesayet altına alınmasını içeren bir dilekçe vermişti. Dilekçede, 71 yaşındaki Toprak'ın 12 çocuk sahibi olduğu ve Toprak Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptığı sırada Kuşadası'nda kendisinden 54 yaş küçük 17 yaşındaki Nazlıcan adlı 'kız çocuğu' ile evlendiği ifade edilerek, bu yaştaki bir kişinin, kendi torunlarından bile küçük bir 'kız çocuğu' ile evlenmesinin toplumda büyük tepki topladığına dikkat çekilmişti. Dilekçede, 'Toprak'ın işini gücünü bırakarak balayına gittiği için Toprak Holding'in yönetimsiz bırakılması ve taahhüt olunan borçların ödenmemesi sonucunda TMSF tarafından holding ve holdinge bağlı şirketler ile tüm gayrimenkullere el konularak, Halis Toprak'ın elinden holdingle ilgili tüm yetkilerin alındığı' anımsatılmıştı. 'Toprak'ın 17 yaşında bir kızla evlenmesinin medyada geniş yer aldığı ve 'Züğürt Ağa' denilen Toprak'ın zavallı bir tip olarak nitelendirildiği' savunulan dilekçede, 'Toprak Holding'i yönetemeyeceği ve özellikle TMSF'ye karşı yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği gerekçesi ve tehlikelerden korunması için Toprak'ın vesayet altına alınması talebinde bulunulmaya ihtiyaç duyulduğu' ifade edilmişti.
Torunu yaşındaki kızla evlendiği için eleştiri oklarını üzerine toplayan Halis Toprak'ın kızları isyan etti...
Kocaköy'e bağlı Ambar, Özekli ve Vural köylerinde, ailelerinin geçimini sağlamak amacıyla umutla gittikleri İstanbul'da 2000-2005 yıllarında denetimsiz kot taşlama atölyelerinde kum püskürtme yöntemiyle kot taşlama ve ağartma işinde çalışmaları sonucu silikozis hastalığına (çöl akciğeri hastalığı) yakalanan gençler, kendilerine ücretsiz tedavi imkanının sağlanmasının sevincini yaşıyorlar. Gençler, bu kararın yanı sıra hastalık nedeniyle çalışamadıkları için başka imkanların da sağlanması istedi. TEDAVİSİ MÜMKÜN DEĞİL Hastalıkla 3 yıldır mücadele eden Ambar köyünden Mehmet Tektaş (25), hastalandıklarından habersiz yaklaşık 5 yıl boyunca kot taşlama atölyelerinde çalıştıklarını daha önce çalışan ve hastalığa yakalanan arkadaşlarının uyarısıyla tahlil yaptırdıklarını ve tedavisi mümkün olmayan silikozis hastalığına yakalandıklarını öğrendiklerini söyledi. Hastalık nedeniyle köylerine geri döndüklerini, çalışamadıkları için kıt imkanlarla tedavilerini yapmak zorunda kaldıklarını anlatan Tektaş, "SADECE BİZİM KÖYDE 45 KİŞİ ÖLDÜ" "Sadece bizim köyde yaklaşık 45 kişi bu ölümcül hastalıkla cebelleşiyor. Raporlu olan 16'sının durumu ağır. Ücretsiz tedavi hizmetlerinden yararlanmamız sevindirici bir gelişme ama başka imkanların da sağlanmasını istiyoruz. Hastalıktan dolayı çalışamıyoruz. Bu nedenle bu imkanın ailemizin diğer fertlerine de tanınmasını istiyoruz. Sosyal güvencem yok. Tedavimi yeşil kart ile yapıyorum. Hastalığa yakalanan bazı arkadaşlarımızın yeşil kartları bile yok. Çalışamıyoruz. Sürekli hastaneye gitmek ve tedavi olmak zorundayız. Sevindirici bir karar. Ancak bununla sınırlı kalmasını arzu etmiyoruz. Yetkililerden bu konuda duyarlılık bekliyoruz" dedi. Hastalıkla mücadele eden Fahri Uruç (28) da evli olduğunu, 5 yıl İstanbul'da çalıştıktan sonra hastalandığını, 2 yıldır tedavi gördüğünü bildirdi. Sosyal güvencesinin bulunmadığını anlatan Uruç, "Tehlikenin farkında olmadan atölyelerde çalıştık. Hastalanacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi. Ancak bu amansız hastalığı yakalandı. Kendi imkanlarımızla tedavi oluyorduk. Böyle bir imkanın sağlanması çok güzel" diye konuştu. HASTALARDA ÖLÜM KAÇINILMAZ Uzmanlar, son yıllarda kotlara eskimiş, ağarmış görünümü vermek için uygulanan kumlama (kuvars tozu püskürtme) yönteminde çalışanların, tedavisi mümkün olmayan ve ölümle sonuçlanan "silikozis" hastalığına yakalanmalarının "kaçınılmaz" olduğunu bildiriyor. Kotlara kumlama yapılırken yüksek oranda "silika" içeren "kuvars kristallerinin" kullanılması sonucu, solunum yoluyla işçilerin akciğerlerini kaplayan kum tanecikleri bir süre sonra solunum yetmezliğine neden oluyor. Hastalık, öksürük, nefes darlığı, gözlerde kızartı ve kaşıntı, göğüs ağrısı şeklinde belirtilerle kendini gösteriyor. Bilim adamları, hastalığın tedavisinin bulunmadığını dile getiriliyor.
Diyarbakır'ın Kocaköy ilçesindeki silikozis hastası gençler, ücretsiz tedavi imkanının sağlanmasına sevindiklerini söylediler
Sadece zayıflama değil, göbek basen ve hareketsiz bölgelerdeki kiloların düşmanı. Türkiye'deki en iyi gerçek termojenik yağ yakıcı bitkisel kapsül Red Pepper Hem Bölgesel Zayıflama, Hem Genel Zayıflama hem de sıkılaştırıcı muhteşem etkisi kullanan herkezi şaşırtmıştır. Red pepper ile hemen zayıflamak için tıklayın!!! Kilo veremiyorum diye üzülme! Diyet yapıyorum, spor yapıyorum ancak bir türlü kilo veremiyorum diyorsan bu haber tam sana göre! Red Pepper, Bitkisel içeriği ile güçlü ve güvenli bir kilo kontrolü sağlar. Açlık hissini bastırır, kan şekerini düzenler. Yağ kaybını hızlandırır, yardımcı olur ve antioksidan etki göstererek serbest radikallerin yağların oluşumunu engeller. Hiçbir yan etkisi görülmemiştir. Bitkisel formülü ile dilediğiniz kiloya zahmetsizce ulaşabilirsiniz. Red Pepper'in etkileri! İştahınızı bastırır. %100 Doğaldır! Aldığınız kalori miktarını önemli ölçüde azaltır. Her gün gözle görülür kilo kaybı sağlar. Vücut yağlarını yakarken, su kaybına neden olmaz. Basen ve göbek yağlarınızı eriterek şekile sokar. Metobolizmayı düzenler ve sindirimi kolaylaştırır. Red pepper ile hemen zayıflamak için tıklayın!!! Kanser önleyici etkisi vardır. Kabızlığı önler. Mide asidini düzenleyici ve mikrop öldürücü etkisi vardır. Zinde ve formda kalmanızı sağlar. Düzenli besleme alışkanlığı kazanmanızı sağlar. Kolesterolü düşürür. Vücuttaki birikintilerin atılmasına yardımcı olur. İç iltihap ve selüliti yok etmeye yardımcı olur. Sizler de zayıflamak ve formda kalmak için tıklayın!
Diyet yapmak yok, spor yok... Hem de sağlığını riske atmadan bir ayda 8 kilo vermek çok kolay. Üründen memnun kalmazsanız paranızı geri alabilirsiniz.
Almanya’nın Saarland eyaletine bağlı Neunkirchen kentinde, evinde ölü bulunan 61 yaşındaki bir adamın yıllarca annesinin cesediyle birlikte yaşadığı belirlendi. Polis, komşuların daireden gelen kötü koku üzerine haber verdiğini, polisin de çöplük haline gelmiş evde önce 61 yaşındaki ev sahibinin cesedini bulduğunu belirtti. Evde yapılan aramalar sırasında söz konusu kişinin annesinin cesedinin de banyo küvetinin içinde bulunduğu ve kadının bir kaç yıl önce ölmüş olduğunun tespit edildiği kaydedildi.
Komşular evden gelen kötü kokudan şikayetçi oldu. Polis eve girdi, ev sahibinin cesedini buldu ama bir ceset daha vardı.
Beşiktaş'ta bulunan İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na saat 12:30 sıralarında iki sivil polis aracı ile gelen Mehmet Baransu, bir valiz içerisinde bulunan 5 bin sayfalık belgeleri soruşturmayı yürüten savcılar Bilal Bayraktar, Mehmet Berk ve Ali Haydar'a teslim etti. AHT Serdar Kulaksız'ın haberine göre Mehmet Baransu'ya güvenlik açısından polisin eşlik ettiği öğrenildi. Savcılıktan saat 14:45 sıralarında çıkan Mehmet Baransu, ellerinde olan belgeleri savcılığa teslim ettiğini ve işlerinin daha uzun süreceğini belirterek, Kadıköy adliyesinde bir duruşması olduğunu oraya katıldıktan sonra geri döneceğini söyledi.
Balyoz Güvenlik Harekat Planı ile ilgili orjinal olduğu belirtilen 5 bin sayfalık belge Barnsu tarafından 3 savcıya teslim edildi
İNTERNETHABER- Son günlerde internet sitelerinde herkes birbirine bu videoyu yolluyor... Sosyal iletişim adresi Facebook'ta yayınlanan görüntüler, yüzbinlerce kullanıcı tarafından elden ele dolaşıyor. Aslında video sınıf arkadaşlarından şikayet eden bir sınıf başkanın serzenişleri olarak başlıyor ama ne zaman ki sözü başkan yardımcısı alıyor, olay bir Türkiye gerçeğine dönüşüyor! Mekan bir ilköğretim okulu, videoyu çeken sınıf öğretmeni... VİDEO SAYESİNDE BABAYA İŞ TEKLİFİ YAĞIYOR Sosyal paylaşım siteleri ve televizyonlarda yayınlanan görüntüleri izlenme rekorları kıran azimli başkan ve yardımcısının Bursa'nın Orhangazi İlçesi'nde bulunan Atatürk İlköğretim Okulu 3-F sınıfı öğrencileri Gizem Bera Yüksel ve Havva Mutlu olduğu ortaya çıktı. Öğretmenleri Cemal Aykaç'ın karne günü hatıra olsun diye çektiği görüntüler sayesinde ünlü olan minikler bu akşam Kanal D'de yayınlanacak Beyaz Show'a konuk olacaklar. Videoda ilk konuşan Orhangazi Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Fatih Mutlu'nun kızı ve sınıf başkanı olan Havva Mutlu ile uzun süredir işsiz olan inşaat işçisi Salih Yüksel'in 6 çocuğundan biri olan Gizem Bera Yüksel.'in evi bugün gazetecilerin akınına uğradı. GÜÇLÜKLE GEÇİMİNİ SAĞLIYOR Geçen yıl inşaatta çalıştığı sırada iş kazası geçiren inşaat işçisi Salih Mutlu'nun Uğur (16) Hatice (14) , Umut (13), İrem (10), Gizem (9) ve Ufuk (5) olmak üzere 6 çocuğu bulunuyor. 6 çocuğundan 5'i okula giden ve onları güçlükle okutmaya çalışan baba Salih ile anne Ayla Yüksel ise videodan önceki akşam televizyonlarda yayınlanmasıyla haberdar olduklarını belirterek, olayın şaşkınlığı içinde olduklarını dile getirdiler. HAYATLARI DEĞİŞTİ Uzun süredir iş olmadığı için çalışamayan baba Salih Yüksel, öğretmenlerinin sınıfta hatıra olsun diye çektiği bir videonun hayatlarını değiştirdiğini belirterek, videonun televizyonda yayınlanmasından sonra yüzlerce insanın kendisine ulaşarak yardım teklifinde bulunduğunu dile getirdi. Uzun süredir iş bulamadığı için zor şartlarda geçimini sağlamaya çalıştığını ifade eden baba Salih Yüksel borç parayla kış şartlarında hem ısınmaya hem de çocuklarını okutmaya çalıştığını ifade etti. Sınıf başkanı sınıfın yaramazlığından şikayetçi... "Size 70 tane soru yazdım, cevaplarını yazdım, benim gibi 100 alın diye ama herkes kendi aleminde... Ben böyle başkanlığı nasıl yapayım şimdi herkes kendi aleminde. Size yazıklar olsun" diyor ve yerine oturuyor. Onun konuşması boyunca yanındaki kız dikkatlerden kaçmıyor. Ona destek veriyor. Anlıyoruz ki o da sınıfın başkan yardımcısı... Sınıf başkanı yerine oturduktan sonra o da konuşmaya başlıyor... BEN FAKİRİM DİYE BAŞKAN DEĞİLİM İnsanın yüzüne gerçekler de insanın yüzüne daha ilk cümlede çarpıyor: "Öğretmenim beni fakirim diye başkan yapmadı!... Ben çok istiyordum o yüzden başkan yaptı beni öğretmen" YIRTIK BOTLA OKULA GELİYORUM Devam ediyor küçük kız!.. "Benim ayakkabım delik, bakın! Okula ayağım ıslak geldim. Derya'nın botu ne kadar güzel, ona almışlar, benim annem babam alamıyor!" BABAM BEN OKUYAYIM DİYE 5. KATTAN DÜŞTÜ Bu küçücük yaşında hayatın acı gerçeğiyle karşılaşmış ve bunu kabullenmiş, ama belli ki ona eğitimin önemi anlatılmış.... "Benim babam inşaatın 5. katında düştü, ölüyordu" diyor, yutkunuyor! "Parmakları kesildi, kanadı! Biz çalışalım okuyalım diye ekmek parasını çıkaramaya çalışıyor" BU YAPTIĞINIZ İNSANLIĞA SIĞAR MI? Sonra da sınıfta söz dinlemeyen, zengin arkadaşlarına sesleniyor... "Bu sizin yaptığınız insanlığa sığar mı? Sığar mı İsmail, sığar mı Burak, sığar mı Atalay. Söyleyin cevap verin. Başkanı üzdüğünüz kadar beni de üzüyorsunuz. Benim şu an içimde ateş var. Üzüyorsunuz beni" VİDEODAKİ İKİNCİ KIZA DİKKAT!
Bir video nelere kadir... Sınıfta arkadaşlarına çaresizliğini anlatan öğrencinin ve ailesinin hayatı değişti!
Ankara'da eyleme devam ederken yakınlarının acı haberlerini alan TEKEL işçileri de var. Batmanlı işçi Hüseyin Aslan gdireniş sırasında kızını kaybetti, Hüsniye Bayram ve Yasemin Çelenk kardeşler de babalarını toprağa verdiZaman zaman halay çeken, oyun havaları eşliğinde oynayan, arkadaşlarının esprileriyle eğlenceli vakit geçiren işçiler, günlerdir ayrı oldukları yakınlarından gelen acı haberlerle de üzülüyor. İzmir'deki TEKEL işyerinde çalışan Hüsniye Bayram ve Yasemin Çelenk kardeşler, kalp krizi geçiren babalarının vefat haberini eylemlerine devam ederken öğrendi. Kız kardeşleri, ilk olarak günlerdir birlikte eylem yaptıkları, yemeklerini, giyeceklerini paylaştıkları arkadaşları teselli etti. Diğer illerden gelerek eyleme katılan işçiler de kız kardeşlere başsağlığı dileklerini iletti. İki kardeş, arkadaşlarının desteğiyle babalarının cenazesine katılmak üzere eyleme ara vererek Ankara'dan ayrıldı. KIZINI TOPRAĞA VERİP DÖNDÜ Geçtiğimiz günlerde kızının acı haberini alan TEKEL işçisi Hüseyin Aslan da kızını toprağa verdikten kısa bir süre sonra Ankara'ya, eylemdeki arkadaşlarının yanına döndü. Batman işçilerinin konakladığı çadırda eyleme devam eden Aslan'a, çadıra taziyeye gelen diğer işçiler başsağlığı dileklerini iletti. 14 yaşındaki kızını Akdeniz anemisi nedeniyle kaybeden Aslan'ın, küçük oğlu Osman'ın da aynı hastalıkla mücadele ettiği öğrenildi
46 gündür grevde olan TEKEL işçilerine bir de yas eklendi. Batmanlı işçi Hüseyin Aslan kalp krizi sonucu hayatını kaybetti
Başrollerinde, Esra Ruşan, Erol Ozan Ayhan, Kaan Keskin ve Gülüm Baltacıgil'in oynadığı filmin konusu şöyle: Birbirlerini uzun süredir tanıyan 5 kişilik bir arkadaş grubu, ortak bir arkadaşlarının düğününe katılmak üzere Büyükada'ya gider. Erhan, ekibin mutlu anlarını kayda alabilmek için yanında bir kamera getirmiştir ve sürekli çekim yapmaktadır. Film boyunca tüm izlenenler, bu kameraya yansıyanlardır. Düğünün ilerleyen saatlerinde davetlilere saldıran bir grup zombi, ortalığı kan gölüne çevirir.
Talip Ertürk ile Murat Emir Eren'in yönettiği 'Ada: Zombilerin Düğünü' Türkiye'nin ilk zombi filmi
Peki, Başbakan'a nerede, nasıl ve kimler tarafından suikast düzenlenecekti? Ergenekon sanığı Yarbay Mustafa Dönmez'in, Başbakan'ı hedef aldığı ileri sürülen ölüm planı, Poyrazköy İddianamesi'ne de girdi. ÖLÜM PLANI DÖNMEZ'DEN ÇIKTI İddianameye göre; plan, Yarbay Dönmez'in Ankara'da kaldığı askeri lojmandan çıktı. Dönmez'in ajandasını inceleyen ekipler, ajandada A4 kağıdı büyüklüğünde 2 ilginç fotoğraf buldu. Fotoğraflar, Başbakan'ın evini gösteriyordu. Hem de akıl almaz bir teknikle... BAŞBAKAN'I NASIL ÖLDÜRECEKLERDİ? Yarbay Dönmez'in elinin ürünü olduğu tespit edilen planda, suikastçilerin yürüyecekleri sokaklar bile yazılmış. Kesik çizgilerle gidiş-geliş güzergahları belirtilmiş. HEDEF BAŞBAKAN'IN EVİYMİŞ Fotoğrafta, konutun çevresi kırmızı kalemle işaretlenmiş. Konuttan yine kırmızı kalemle bir ok işareti çıkarılmış ve üzerine 220 metre yazılmış. Peki, Başbakan nasıl öldürülecekti? Bu soruya cevap olabilecek iki iddia var. Birincisi, Başbakan'a evden çıkarken saldıracaklardı. İkinci iddiaya göre; işaretlenen parktan konuta ateş edeceklerdi. Hem de lav silahı ya da roketatarla... İddialara göre silahların kaynağı, Zir Vadisi cephaneliğiydi. Dönmez'e ait olduğu ileri sürülen o cephanelikte, çok sayıda el bombası ve uzun namlulu silah ele geçirilmişti. DÖNMEZ: BAŞBAKAN'IN İPİ ÇEKİLDİ Suikast kararının, sanık Veli Küçük'ün tutuklanmasının ardından verildiği iddia ediliyor. Bu iddia, Dönmez'in ergenekon sanığı Emin Gürses ile yaptığı bir telefon görüşmesine dayandırılıyor. O görüşmede, Yarbay Dönmez, "Başbakan'ın ipi çekildi" diyor. TETİĞİ "TİT" Mİ ÇEKECEKTİ? Peki Başbakan'ı vurucak silahın tetiğini kim çekecekti? İddiaya göre; şüpheler, Türk İntikam Tugayı üyesi Vatan Bölükbaşoğlu'nda yoğunlaşıyor. Bölükbaşıoğlu'ndan Başbakan'ı öldürmesi istendiği, onun da bu teklifi kabul edip silah arayama başladığı ileri sürülüyor. Sadece silah değil, kroki de aramış. Tıpkı, Dönmez'den çıkan o fotoğraflar gibi.
Poyrazköy iddianamesinden, Başbakan Erdoğan'ı hedef alan suikast planı da çıktı. Erdoğan'ı nerede ve nasıl öldüreceklerdi?
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün izlendiği iddialarıyla ilgili Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığında görevli 3 polis memuru hakkında iddianame hazırladı. İddianamede, polislerin, ''görevi kötüye kullanmak'' suçundan 3 yıla kadar hapsi isteniyor. Ankara Cumhuriyet Savcısı Harun Kodalak'ın hazırladığı iddianamede, 13 Mayıs 2008'de, Paksüt ve eşinin Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığına ait bir araç ile dinlenip izlendiğine ilişkin haberler üzerine resen soruşturma başlatıldığı belirtildi. Soruşturma sonucu delil elde edilememesi üzerine kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği bildirilen iddianamede, şikayetçinin bu karara itirazını değerlendiren Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin ise takipsizlik kararının kaldırılmasını kararlaştırdığı anımsatıldı. Olay günü, Osman Paksüt'ün, öğle saatlerinde, Ankara Kavaklıdere Tenis Kulübünde bulunduğu, eşi Ferda Paksüt'ün de eşiyle öğle yemeği için aynı dakikalarda kulübe geldiği ifade edilen iddianamede, aynı dakikalarda, Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığına ait 06 MNM .. plakalı Ford Connect aracın da kulübün önüne geldiği kaydedildi. Burada, Ferda Paksüt ile araçtaki sivil polis memuru arasında park yeri hususunda kısa bir diyalog yaşandığı, Ferda Paksüt'ün aracını kulübün önüne, diğer aracın ise yoluna devam edip, ileriden ''U'' dönüşü yaparak, kulübün karşısındaki iş merkezinin önüne park ettiği anlatılan iddianamede, şu ifadelere yer verildi: ''Tanık Ferda Paksüt'ün, belli bir süreden beri izlendiklerine dair kanaati sebebiyle, kulübe girdiğinde eşine 'geldiler' yazılı not gönderdiği, bunun üzerine şikayetçinin belirtilen sivil plakalı polis aracının yanına geldiği, burada şikayetçi ve eşi ile sivil polis memurları arasında izlenme, takip edilme hususunda ayrıntıları dosyada mevcut diyalogların yaşandığı, şikayetçi ve eşinin Karum İş Merkezi önündeki 06 MNM .. plakalı araçtaki görevlilerin kendilerini izlediklerini iddia ettikleri tespit edilmiştir.'' -ŞÜPHELİLER İDDİALARI REDDETTİ- İddianamede, şüphelilerin, iddiaları reddettikleri ve benzer savunma yaptıkları bildirildi. Özetle, ''olay günü iş merkezi önüne, akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili bir bilgi kaynağından, operasyonel bilgiler almak için gittiklerini, Osman ve Ferda Paksüt'ü izlemediklerini'' anlattıkları bildirilen iddianamede, şüphelilerin, ''izleme amacıyla olay yerinde bulunmaları halinde, izledikleri kişilerle diyalog kuracak ve onlarca fark edilecek kadar kendilerine yaklaşmalarının mümkün olmadığını'' ifade ettikleri kaydedildi. İddianamede, aracın yan taraflarının camsız, arka tarafının filmli olması sebebiyle, herkes tarafından şüphe uyandıracağını, dolasıyla bu görünümdeki araçla izleme yapılamayacağını, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı envanterinde içinde dinleme cihazı bulunan envanter olmadığını dile getiren şüphelilerin, fiziki izleme ve takiplerin, gelişmiş araçlarla 200-300 metrelik mesafeden rahatlıkla yapılabileceğini, izleme amacıyla orada bulunmaları halinde, karşı tarafın kendilerini çıplak gözle seçemeyecekleri kadar uzak duracaklarını söyledikleri aktarıldı. İddianamede, ''atılı suçun işlendiği hususunda yeterli delil elde edilemediğine dair Başsavcılıkça daha önce kanaat belirtilmişse de Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30 aralık 2009 tarihli kararının kesin nitelikte olması sebebiyle kamu davası açıldığı'' belirtilerek, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığında görevli polisler G.A, N.S ve A.T'nin ''görevi kötüye kullanmak'' suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanmaları talep edildi. Şüpheliler, iddianameyi kabul etmesi durumunda Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanacak.
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ü izlediği iddia edilen polislerle ilgili iddianame hazırlandı.
Futbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamaya göre, kupa çeyrek finalindeki ilk maçlar ve rövanş maçlarının programı şöyle: -İLK MAÇLAR- 3 Şubat Çarşamba: 17.00 İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Trabzonspor (Atatürk Olimpiyat) 20.00 Antalyaspor-Galatasaray (Antalya Atatürk) 4 Şubat Perşembe: 17.00 Manisaspor-Denizlispor (Manisa 19 Mayıs) 20.00 Fenerbahçe-Bursaspor (Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu) -İKİNCİ MAÇLAR- 10 Şubat Çarşamba: 16.30 Trabzonspor-İstanbul Büyükşehir Belediyespor (Hüseyin Avni Aker) 20.00 Galatasaray-Antalyaspor (Ali Sami Yen) 11 Şubat Perşembe: 16.30 Denizlispor-Manisaspor (Denizli Atatürk) 20.00 Bursaspor-Fenerbahçe (Bursa Atatürk)
Futbolda Ziraat Türkiye Kupası çeyrek final maçlarının programı belli oldu. İlk ma. 3 Şubat Çarşamba
Hidayet Mahallesi'nde bir bakkal dükkanını işleten Ahmet Bakan, toptancıdan aldığı yumurtaları müşterisine satmaya hazırlarken bir yumurtanın üzerinde Arapça yazılar olduğunu fark etti. Yumurtanın üzerinde tam olarak neler yazdığını merak eden Bakan, mahallede bulunan cami imamına yumurtayı gösterdi. MERAKLI AKININA UĞRADI Posta'dan Mikail Pelit'in haberine göre cami imamının yumurtanın üzerinde ‘Allah-Muhammet’ yazdığını söylemesi üzerine Ahmet Bakan'ın bakkal dükkanı meraklı akınına uğradı. Gördüğü karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Bakkal Ahmet Bakan, gelen yumurtalar içinde dikkatini çeken yumurtayı incelediğinde üzerinde ‘Allah-Muhammed’ yazdığını gördüğünü söyledi. Bakkal Bakan, koliden yumurtaları aldığında birinin diğerlerinden daha değişik olduğunu farkettiğini ve bozuk olabilir düşüncesiyle onu ayırdığını belirtti. Bakan, “Yumurtayı gördüğümde üzerinde kabartma şeklinde yazıları gördüm. Yazılanlardan tam emin olabilmek için yumurtayı cami imamına gösterdim. İmam da bana her şeyde bir hayır olduğunu söyleyerek yumurtanın üzerinde ‘Allah-Muhammed’ yazdığını söyledi” dedi.
Mahalle bakkalında tesadüfen fark edilen yumurtadaki 'Allah' yazısı görenleri şaşkına çevirdi
Kulüpler Birliği Vakfı Başkanlığına, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım yeniden seçildi. Astoria Alışveriş Merkezi'ndeki vakıf ofisinde gerçekleştirilen olağan genel kurulda, vakıf başkan vekili ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ, Aziz Yıldırım'ın oybirliğiyle yeniden başkanlığa getirildiğini açıkladı. Gümüşdağ, vakfın bir önceki yönetim kurulunun da aynı şekilde yeni dönemde göreve devam edeceğini bildirdi. BIRAKACAĞIM DEMİŞTİ AMA Yıldırım daha önce Aziz Yıldırım, Eskişehirspor maçı sonrası Kulüpler Birliği Başkanlığı'nı bıraktığını açıklarken hakemleri ve Futbol Federasyonu'nu topa tutmuştu. ISRARLARA DAYANAMADI Artık susmayacağını belirten Yıldırım, "Lig bu hakemlerle bitecekmiş. Biz bu hakemlerle gitmeyeceğiz haberleri olsun. Akıllarını başlarına alsınlar." diyen Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, ısrarlara dayanamayarak yeniden Kulüpler Birliği Vakfı Başkanlığı'na seçildi.
Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım, yeniden Kulüpler Birliği Vakfı başkanlığına seçildi.
Fransa'daki Paul Sabatier Üniversitesi'nden Martin Giurfa'nın yaptığı araştırma, insanların dikey çizgi (burun), iki nokta (gözler), bir yatay çizgi (ağız) gibi farklı unsurları birleştirerek insan yüzünü tanıdığını, arıların da insanlar gibi beyinlerinde bir şekil oluşturmak için dikey çizgi, iki nokta ve yatay çizgiyi bir araya getirebildiğini gösterdi. 2005'te Monash Üniversitesi'nden Adrian Dyer ve ekibinin yaptığı araştırma şekerli su ile "alıştırma yaptırılan" arıların insan yüzlerini tanıdığını ortaya koymuştu. Giurfa, arıların bunu nasıl yaptığını araştırdı. Bilimadamları Giurfa ve Aurore Avargues-Weber, önce gözler için iki nokta, burun için dikey çizgi, ağız için yatay bir çizginin bulunduğu yüz resimleri kullandı. Arılara, bu çizgilerin doğru ve yanlış sıralandığı çeşitli resimleri ayırt etmesi için "alıştırma yaptırıldı". Göz, burun ve ağzın doğru sıralandığı resme konan arılar şekerli su ile ödüllendirildi. Daha sonra arılar, daha önce karşılaşmadıkları yüze benzeyen resimleri de bulabildi, burun ve ağzın farklı yere konduğu fotoğrafları ise "tanıyamadı". "Journal of Experimental Biology" dergisinde yayımlanan araştırmada, primatlarda var olan ve yüz tanımayı sağlayan beynin "fuziform alanı"na sahip olmasa da arıların yüzleri "tanıyabildiği" vurgulandı. Bunun arıların, maskesi olmasa da arıcıları tanıdığı anlamına gelmediğine dikkati çeken Martin Giurfa, muhtemelen arıların nektar alabildikleri "garip" çiçeklere konduklarını düşünüyor.
Arıların insan yüzünü, soyutlama yaparak başka şekillerden ayırt edebildiği ortaya çıktı.
Yakışıklı Behlül ve Bihter, içinde düştükleri durumun gittikçe çoğalan tehlikesine karşın birbirlerinden uzak duramıyorlar. Aşk-ı Memnu dizisinin çapkın , sorumsuz karakteri yakışıklı Behlül Nihal’e evlenme teklif eder. Ve bu teklif Bihter dışındaki tüm herkesi önce şaşırtır sonra da mutlu eder. Çaresizlikten köpüren Bihter ise büyük kederle Behlül’ün Beşir’i ikna etmek için diyetinin bu olduğunu anlamakta gecikmez. Aşk-ı Memnu dizsinin bu bölümünde gece büyük bir sürpriz ve mutluluk ile başlamıştır ancak bitimi öyle olmayacaktır.Ziyagil Ailesi için sürpriz ile başlayan gece yine bir sürpriz ile biter . Ancak bu son sürpriz ilki gibi sevinç kaynağı olmayacaktır.Bu arada güzel Bihter Behlül’e übyük bir kızgınlık ve öfke duymaktadır. Bihter bu kızgınlığı Behlül’ün canını acıtarak bastırmak peşindedir. ADNAN BEY ÖĞRENİYOR MU? Aşk-ı Memnu dizisinin olayları bununla da kalmaz. Behlül bir çok durmdan kendini sıkışmış ve çaresiz hissetmektedir. Bu yüzden Behlül biraz daha agresifleşmeye başlar. O gece Hilmi Önal’ın sözlerine çok öfkelenerek olay çıkarır.Behlül Hilmi Önal’ın ima ettiği şeyin ne olduğunu anlamış ve bu yüzden bbu kadar çok öfkelenmiştir. Bu son çıkan olayla beraber Ziyagil Ailesi’nin tadı iyice kaçmıştır. Ziyagil Ailesi olayın büyümesiyle geceden ayrılmak zorunda kalır. Hilmi’nin Adnan Bey’i hangi konuda uyarmaya çalıştığını bir tek Behlül ile Bihter bilmektedirler. Bu durum Peyker’in de uzun zamandır var olan şüphelerini biraz da olsa aydınlatacaktır. Aşk-ı Memnu’da yasak aşkın hareket alanı iyice kısıtlanmıştır.Behlül ile Bihter için bu son yaşanan olay çemberlerleri iyice daraltmıştır artık.Bihter dahi artık Behlül – Nihal nişanlanmasını bir kaçış yolu olarak görecektir. Aşk-ı Memnu’da başından geçenler karşısında bitkin düşen Behlül Nihal’e mecburen biraz daha fazla yaklaşacaktır. Aşkı-ı Memnu kahramları Behlül ve Bihter, içinde bulundukları durumun giderek artan tehlikesine rağmen birbirlerinden ayrı durmalarının çok zor olduğunun farkındadırlar. Behlül ve Nihal nişanlanırken, iki yasaklı aşığın yaşamında, korku dolu acı dolu ve pişmanlık dolu farklı bir evre başlayacak.
Aynı evin içerisinde kocasını, yeğeniyle aldatan Bihter bu kez yakalanacağa benziyor. Adnan Bey gerçeği öğreniyor.
Kaza yapan sürücünün ehliyetsiz olduğu belirlenirken, hurdaya dönen araçta çok sayıda bira şisesi bulundu. Edinilen bilgiye göre, Haymana ilçe merkezinde geceyarısı meydana gelen kazada, Derman Beşkaya`nın kullandığı 06 DBP 60 plakalı otomobil, aşırı hız nedeniyle yoldan çıkarak Kaymakamlık lojmanları duvarına çarptı. Kaza sonrası ağır yaralanan sürücü Beşkaya, Haymana Devlet Hastanesi`nde yapılan ilk müdahalenin ardından Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi`ne sevk edilerek yoğun bakıma alındı. Durumunun ağır olduğu belirtilen Beşkaya`nın hayati tehlikesinin devam ettiği belirtildi. Sürücünün 18 yaşında olduğu ve ehliyetsiz olduğu beliritildi. Kaza sonrası hurdaya dönen araçta çok sayıda bira şişesininin bulunduğu görüldü.
Ankara`nın Haymana ilçesinde meydana gelen trafik kazasında bir kişi ağır yaralandı.
H.Kübra KOCAOĞLU İNTERNETHABER ANKARA- MHP Lideri Bahçeli'nin Başbakan Erdoğan'ın "Sivas'ın ötesine gidemezler" sözüne verdiği cevap AK Parti'de yankı buldu. AK Parti Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya Bahçeli'nin sözlerine " Bunlar hayal ürünüdür" dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Neden durmadan Sivas, başka bir il değil, diye biz de araştırdık. Sivas, Birleşik Kürdistan haritasında Türkiye topraklarının en son sınırı çıktı" şeklindeki ifadesine AK Partili Hamza Yerlikaya'dan cevap geldi. İNTERNETHABER'e konuşan Yerlikaya, "Sivas'ın ötesine gidemezsinizden kasıt MHP'nin oralarda milletvekili çıkaramamasıdır" diye konuştu. "BU BİR YAFTALAMADIR" AK Parti ve Başbakan'ın, Bahçeli'nin dediği gibi bir düşüncesi olamayacağını belirten Yerlikaya; "Türkiye Cumhuriyeti bir bütündür. Böyle parçaya bölmek olmaz. AK Parti bir tek Tunceli'de milletvekili çıkaramamıştır. Orda da 140 oyla kaybetmiştir. MHP'nin ise o bölgede milletvekili yok. Bunun üzerine yapılan bu söylemler hoş ve şık değildir" dedi. Bahçeli'nin kendi heyetiyle oturup, araştırıp böyle bir yaftaya girdiğini söyleyen Yerlikaya " Bu bir yaftalamadır. Bu hayal ürünlerine fazla girmemek lazım" diyerek sözlerini noktaladı.
MHP Lideri Bahçeli'nin Sivas'la ilgili söylediği sözlere AK Parti Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya " bunlar hayal ürünü" dedi.
Erdoğan ile 2 saati aşkın görüşme yapan heyette bulunan Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ergün Atalay, Tekel işçisinin bugün aldığı maaşın aynısını alma konusunda dayatmada bulunmayacaklarını söyledi. Hükümetin 10 bin 900 tekel işçisine ödeyeceği 410 milyon liralık tazminatı da istemediklerini ifade eden Atalay, "Biz özlük haklarımızla beraber çalışmak istiyoruz. Devletin herhangi bir kademesinde doğum, ölüm, senelik izin hakkımız ve kıdem tazminatıyla çalışmak istiyoruz." dedi. BAŞBAKAN BİZE SICAKTI Başbakanlık resmi Konuttaki görüşmenin perde arkasını Cihan'a anlatan Atalay, 2 saat 10 dakika süren toplantı da Tekel işçilerinin istediklerini Başbakan'a ilettiklerini söyledi. "Başbakan bize oldukça sıcaktı. İkram konusunda ne lazımsa hepsini noksansız yaptılar." diyen Atalay, "Pazartesi günü Maliye Bakanı ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı bize bir teklif sunacaklar. Şu anda çalışma yapıyorlar. Çalışmanın içinde Devlet Personel Başkanlığı Kamu İşveren Sendikaları var. Toplantının neticesini bekliyoruz. Başbakanımız her fırsatta sizden biriyim diyor. Bu doğru. Bizden biri olan bunu çözmek zorunda." şeklinde konuştu. " 4'ÜN A, B, C'SİNİ İSTEMİYORUZ" Türk-İş heyetinin sorunun çözümü noktasındaki önerisini değerlendiren Atalay, 4-C'yi (sözleşmeli istihdam) istemediklerini dile getirdi. "Ne geldiyse zaten başımıza bu C'den geldi. Arkadaşlarımızın hiçbiri 4'ün ne A'sı ne B'si ne C'sini istemiyoruz." diyen Atalay, Tekel işçilerinin özelleştirme değil kapatma mağduru olduklarını kaydetti. Bunun örneğinin daha önce İzmit SEKA'da yaşandığını ve oradaki 600 işçinin İzmit Belediyesi tarafından çalıştırıldığını aktaran Atalay, "Toplam 10 bin 900 civarında arkadaş var. Özelleştiği zaman ya gel burada çalış ya da şuraya git diyorsunuz. Ama burada böyle bir tercih yok ki. 20 yıllık işçisiniz. Al tazminatı 12 yıl emekliliğine var. Yılda 10 ay çalışacaksın 600 lira alacaksın. Bu adaletli değil." dedi. "410 MİLYON LİRALIK TAZMİNATI VERMEYİN" Başbakan Erdoğan'ın Tekel işçileri konusunda işin tamamını dün akşamki görüşmede öğrendiğini savunan Atalay, ne anlatmak gerekiyorsa belgeyle dosya halinde sunduklarını ifade etti. 4-C'nin hiçbir sosyal haklarının olmadığını ilettiklerine işaret eden Atalay, ücret konusunda fedakarlık yapacakları sinyalini verdi. "Belki ücretle ilgili illa biz bugün bunu alıyoruz. İlla bize bunu verin diye dayatmamız yok. Ücrette mevcutta ısrar yok. Tek Gıda İş'in Başkanı yönetimi, Türk-İş yönetimiyle otururuz bir asgari müşterekte anlaşırız. En önemlisi özlük haklarımızla geçmek istiyoruz." diyen Ergün Atalay, doğum, ölüm, senelik izin ve kıdem tazminatı gibi özlük haklarıyla Tekel işçilerinin kamu kurumunda çalışmak istediğini ifade etti. Atalay, demiryollarına, karayollarına havayollarına yeni giren bir işçiye ne veriliyorsa Tekel işçilerine de aynı hakların verilmesini istedi. Atalay, "Tazminatlarımızı da vermeyin. Devlet bunun için işçilere 410 milyon ödeyecek. Onları vermeyin emekli olursam verin." açıklamasını yaptı. "BAŞBAKAN 'MİLLETİN YUVASINI DAĞITACAK DEĞİLİZ' DEDİ" Tekel işçilerinin diğer illere geçmek zorunda kalmasına ilişkin Başbakan'ın açıklaması ise Atalay'ı çok mutlu etmiş. Atalay o anı şöyle anlattı: " 'İstanbul Cevizli'de çalışan bir Tekel işçisine nerde yer varsa Samsun, İzmit'te iş verin.' dedik. Başbakan bize "Biz insanımıza iyilik yaparken milletimize kötülük mü yapalım. Bizim milletin evini yuvasını dağıtmak gibi durumumuz yok." Bu ifade süper bir ifade." Ergün Atalay, 46 gündür süren eylemin sendikaya maliyeti konusunda net rakam vermek istemese Türk-İş'in kasasından çıkan para 2 milyon liraya ulaştı. Sendikalardaki paranın milletin parası olduğunu Tekel işçisinin Tek Gıda İş sendikasının ne ihtiyacı olduysa bunu karşıladıklarını aktaran Atalay, sendikanın ne gerekiyorsa gözünü kırpmadan para verdiğini dile getirdi. '100 bin lirayı geçmiş midir.?' sorusuna Atalay, "100 bin lira takriben bir mitingin maliyeti. 100 bin liranın 20 mislini geçti belki de." dedi.
Tekel işçisinin sorununu çözmek için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın attığı adıma Türk-İş'ten karşılık geldi.
Sivas'ta bir lise öğrencisine ait boynuzlu horoz, görenleri şaşkına çeviriyor. Sahibi Cihat Çiçek tarafından özel kafeste muhafaza edilen boynuzlu horozun, birçok kez çalınmak istendiği belirtildi. Horozuna karşılık 3 tavuk ve başka horoz teklifi alan Cihat Çiçek, "Boynuzlu horoz benim her şeyim" dedi. Lise ikinci sınıf öğrencisi Cihat Çiçek, "2009 yılı Nisan ayında yumurtadan çıkan civcivlerin içerisindeki horoz büyüyünce künkülünün altında boynuzlarının olduğunu fark ettim. Çok şaşırdım, hayatımda ilk kez böyle bir olayla karşılaştım. Daha sonra boynuzlu horozum için özel bir kafes yaptım. Bugüne dek birçok kişi horozumu çalmak için girişimde bulundu ancak başarılı olamadılar. Yine birçok vatandaş da horozuma karşılık tavuk ve horozlar teklif etti ancak ben bu teklifleri reddettim. Sabah ve akşam saatlerinde yem ve su vermek için dışarı çıkardığım horozuma gözüm gibi bakıyorum. Boş zamanlarımın birçoğunu horozumla geçiriyorum" dedi.
Yumurtadan çıkan civcivlerin arasındaki bu boynuzlu horoz sahibi tarafından özenle büyütülüyor. Ama taliplisi çok.
Japonya Ticaret Bakanı Masayuki Noashima, Toyota'nın geri çağırma boyutunun çok yüksek olduğunu ifade ederek, ''Durum ciddi. Bu, küresel ekonominin ortaya çıkarabileceği olası tehlikelere işaret ediyor'' dedi. Bakan Noashima gazetecilere yaptığı açıklamada, Toyota'dan, kitlesel geri çağırmaların ardından müşteri güvenini sağlamasını istediğini kaydetti. Noashima, ''Geri çağırmaların boyutu çok yüksek. Durum ciddi. Geri çağırmalar, küresel ekonominin ortaya çıkarabileceği olası tehlikelere işaret ediyor'' dedi. ANALİSTLER: TOYOTA'NIN PAZAR PAYI DÜŞECEK, FORD'UN ARTACAK Sanayi analistleri, Toyota'nın, geri çağırmaları ve beklenmeyen bir kararla ABD'de en fazla satan bazı modellerin üretim ve satışının durdurmasının, pazar kaybına yol açabileceğini düşünüyor. Analistler, Toyota'nın pazar payının, 2006 yılından bu yana en düşük seviyeye gerileyeceğini öngörüyor. ABD'nin otomobil araştırma sitesi Edmunds.com'un aylık raporuna göre, Toyota'nın ABD pazarındaki payı, ocak ayında yüzde 14,7'ye düşecek görünüyor. Bu seviye, Mart 2006'dan bu yana firmanın en düşük pazar payını gösteriyor. Öte yandan rapora göre, ABD'li otomobil üreticisi Ford, yüzde 18 pay kazanabilir, bu da Mayıs 2006'dan bu yana Ford'un en iyi seviyesini oluşturur. TOYOTA'YA MALİYETİ YÜKSEK OLABİLİR CSM Worldwide firması analisti Jim Gillette, Toyota'ya araç başına maliyetin 25-30 dolar olacağını tahmin ettiğini ve buna işçilik maliyetinin ekleneceğini söyledi. Ancak analistler, tamir maliyetinin ötesinde, satışları durdurmanın, haftada ortalama 20 bin araç anlamına geleceğini, bunun da şirkette sıkıntı yaratabileceğini söyledi. Analistler, asıl büyük maliyetin, tüketicilerin Toyota arabalarına güvenini yitirmesi ve farklı markalara yönelmesi halinde ortaya çıkacağını kaydetti. ABD'de, General Motors, Toyota sahiplerine, GM araçlarıyla değişim yapmaları halinde, 1000 dolarlık indirim dahil faizsiz kredi ve teşvik önerileri sunuyor. Ford da Toyota, Lexus, Scion, Honda veya Acura sürücülerine, 1995'ten yeni model araçlarının takası için 1000 dolar öneriyor. Tokyo Borsası'nda Toyota'nın hisseleri, 6 gündür üst üste düşüş gösteriyor. Hisselerin değeri bir önceki güne göre yüzde 2 geriledi. Değer kaybı, bir haftada yüzde 10'nun üzerine çıktı. GAZ PEDALLARININ ÜRETİCİSİ CTS Toyota'ya gaz pedalı tedarik eden CTS Corp Üst Yöneticisi Vinod Khilnani de Toyota için yeni gaz pedalı tasarladıklarını, yeni tasarımın CTS ve Toyota tarafından yeterince test edildiğine inandığını belirtti. Khilnani, ilk gaz pedallarının Toyota'nın istekleri doğrultusunda yapıldığını, gaz pedallarında sorun çıkan bölümün Toyota tarafından öngörülemediğini ifade ederek, ''Biz pedalları onların istediği şekilde yaptık ve Toyota bunu uygun gördü'' dedi. CTS, Toyota için yeniden tasarladığı pedallarını mevcut üç fabrikasında üretiyor. Toyota'nın araç geri çağırmalarını duyurduğu geçen haftadan bu yana CTS'nin hisseleri yüzde 12'den fazla değer kaybetti. CTS, son 5 yıldır Toyota için tedarikçi olarak üretim yapıyor. Indiana merkezli CTS geri çağırmaya konu olan 8 modelin gaz pedalı modüllerinin tek tedarikçisi konumunda bulunuyor. Toyota için ürettikleri geri çağırmaya konu pedalların diğer otomobil üreticileri tarafından kullanılmadığını belirten CTS, Toyota'nın dışında Chrysler, Honda Motor ve Volkswagen için de üretim yaptıklarını kaydetti.
Toyota Amerikan pazarını kaybetmek üzere.. Arızalı otomobiller geri çağrıldı şirket zor durumda kaldı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Her parti için kapatma davası açılıp açılmayacağı kendi fiilleriyle ölçülür. Bunu partiler zaten hisseder" dedi. Yalçınkaya, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Orhan Uzgören için Yargıtay'da düzenlenen cenaze töreninin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, AK Parti hakkında yeni bir kapatma davası açılacağı yönünde iddialar bulunduğunu hatırlatması üzerine Yalçınkaya, her parti hakkında soruşturmanın mümkün olduğunu, soruşturmaların gizli yürütüldüğünü söyledi. Yalçınkaya, "Her parti için kapatma davası açılıp açılmayacağı kendi fiilleriyle ölçülür. Bunu partiler zaten hisseder" dedi. Telefon dinlemelerine yönelik incelemenin hangi aşamada olduğunun sorulması üzerine Başsavcı Yalçınkaya, incelemenin devam ettiğini, henüz herhangi bir sonuç alınamadığını belirtti. Yalçınkaya, bugün bir gazetede, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ile görüşme yaptığına ilişkin haber yer aldığının hatırlatılması üzerine, haberin "yanılgı bir haber" olduğunu, gerçekleri yansıtmadığını söyledi. Bumin ile görüşmekten onur duyacağını ifade eden Yalçınkaya, söz konusu görüşmenin gerçekleşmediğini kaydetti.
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'ya göre bir parti kapatılıp kapatılmayacağını hissediyor...
BBP Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği kazayla ilgili olarak Mecliste yeni bir Araştırma Komisyonu kurulacak. Kazanın ardından grupların verdiği önergeler sonucu kurulan ve ek süre imkanını da kullanarak çalışmalarını tamamlayan Araştırma Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü, “geç gelen kaza kırım raporunu değerlendiremedikleri” gerekçesiyle, TBMM Başkanlığına yazı yazarak durumu bildirdi. TBMM İçtüzüğünün yeni bir komisyon kurulmasına imkan vermesi ve grupların da talebe sıcak bakması nedeniyle, konu gelecek hafta TBMM Genel Kurulunda görüşülecek. Görüşmelerin ardından yeni bir komisyon kurularak çalışmalarına başlaması bekleniyor. Gruplar, eski komisyon üyelerini bildirebilecekleri gibi, yeni üyeler de tespit edebilecek. Yazıcıoğlu Araştırma Komisyonu Başkanı Köylü, kaza kırım raporunun çalışmalarını tamamladıktan 12 gün sonra geldiğini belirterek, “Komisyon olarak kaza kırım raporunu ele alamadık, oturup, konuşamadık. Bu raporun değerlendirmesinden sonra belki başka araştırılması gereken hususlar çıkabilir” dedi. Komisyon olarak süreye ihtiyaç duyulduğunu, ancak TBMM İçtüzüğü uyarınca kendilerine tanınan bütün süreleri kullandıklarını hatırlatan Köylü, şöyle konuştu: “Mevzuata göre, Komisyonun süresini uzatma imkanı olmadığı için ancak yeni bir komisyon kurulması daha doğru olur. Biz raporu bitirmiştik ama bir bütün olarak Meclis Başkanlığına sunmamıştık. Baktık, olmuyor, kaza kırım raporunun değerlendirilememesi nedeniyle işin o boyutu topal kalıyor. Raporu mutlaka oturup tartışmamız lazım. Gerekirse uzmanları çağırıp, değerlendirmemiz lazım. Ne yazık ki bu imkanımız olmadı. Sorun bizden kaynaklanmıyor. Süremiz bitmeden 15 gün önce gelseydi, raporu değerlendirebilecektik. Ne yazık ki biz çalışmalarımızı tamamladıktan 12 gün sonra gelebildi. Konu önemli oluğu için, 'bu kadarını yaptık' demedik.” Köylü, konuyla ilgili dilekçeyi Meclis Başkanlığına sunduğunu kaydederek, “Yeni bir araştırma komisyonunun kurulması gerekiyor” görüşüğünü ifade etti. TBMM İÇTÜZÜĞÜ İMKAN VERİYOR TBMM İçtüzüğü'nün “Meclis araştırma komisyonu ve yetkileri”ni düzenleyen 105. maddesi, aynı konu hakkında yeni bir komisyon kurulmasına imkan veriyor. Buna göre, araştırmasını 1 aylık ek süreyle birlikte toplam 4 ayda tamamlayamayan Komisyonun, süre bitiminden itibaren 15 gün içinde çalışmasını tamamlayamamasının nedenleri veya o ana kadar varolan sonuçlar üzerinde Genel Kurulda görüşme açılabiliyor. Genel Kurul, bu görüşmeyle yetinebileceği gibi yeni bir komisyon da kurabiliyor. Konunun, 2 Şubat Salı günü TBMM Genel Kurulunda ele alınması bekleniyor.
Meclis'te kurulan Yazıcıoğlu komisyonu araştırmalarını tamamlamıştı ama yeni bir komisyon kurulmasına karar verildi
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in sözü bomba gibi düştü. Aliyev "Bu şartlarda Türkiye ile devam edemeyiz" dedi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türkiye’nin Azeri doğalgazı için ödediği fiyatın düşük olduğunu belirterek, “Bu şartlarda devam edemeyiz” dedi. Azeri Trend Ajansı’na göre, Davos’ta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Aliyev, Nabucco projesinden de yakındı. Nabucco’nun cevapsız kalmış sorularla dolu olduğunu söyleyen Azeri lider, “Bu projeyi kim ileri taşıyacak, belli değil. Gaz üretimiyle, bunun taşınmasıyla ilgili müzakereleri kim yürütecek? Gazı kim pazarlayacak? Fiyatlama nasıl yapılacak? Bu soruların cevaplarını hala bilmiyoruz” diye konuştu. Aliyev, Nabucco projesi çerçevesinde ihraç edilecek gazın Avrupa Birliği ülkelerine nasıl iletileceğinin ve transit konularının da hala cevap beklediğini söyledi.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in sözü bomba gibi düştü. Aliyev "Bu şartlarda Türkiye ile devam edemeyiz" dedi.
1905 Ankara Galatasaraylı Yönetici ve İşadamları Derneği'nin (GSYİAD) önceki gün Ankara'da düzenlediği yemeğe katılan Polat'ın açıklamalarına sarı-kırmızılı kulübün internet sitesinde yer verildi. Başkan Polat, sakatlık ve benzeri talihsizlikler olmaması ve futbol şansının yanlarında olması halinde, mücadele ettikleri bütün kulvarlarda şampiyonluğa talip olduklarını belirterek, ''O niyetle mücadele ediyor ve hazırlanıyoruz. Bu kupaları kazanacağımıza da inanıyoruz'' dedi. Kulüp gelirlerinin iki yıl içinde ikiye katlandığını kaydeden Polat, şöyle konuştu: ''Bence İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi ayrı ayrı dernekler kurmak yerine daha etkili olmak adına bu dernekleri tek bir çatı altında birleştirmek gerekiyor. Birlikten kuvvetin doğacağını herkes çok iyi biliyor. Bu derneklerin amacını çok iyi tanımlamak lazım. GSYİAD'ın Galatasaray siyasetinin içinde aktif rol almamasını diliyoruz. Dernek yöneticiliği, dernek başkanlığı gibi konumların Galatasaray yönetimine girmek için bir enstrüman olarak algılanmaması gerekiyor. Galatasaray'a hizmet vermek isteyenlere kapımız her daim açık. GSYİAD'a teşekkür etmek istiyorum. Geride bıraktığımız sene kulübümüze 2 milyon dolar civarında bir katkıları oldu. Yeni dönemde de önemli projeleri var. Bunları hayata geçirmek için hep birlikte çaba sarf ediyoruz.'' 6 BİN KİŞİLİK BASKETBOL SALONU PROJESİ Netleşmemekle birlikte 10-15 milyon dolar arasında bir yatırım yapmayı planladıklarını vurgulayan başkan Polat, ''Kapalı ve açık yüzme havuzunun yanında Galatasaray'ın çok ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz 6 bin kişilik bir basketbol salonu projesi var. Bu yapıldığı takdirde sporcularımız hem kendi arenalarında çalışma fırsatı bulacak, hem de maçlarını orada yapacak'' dedi. Şu anda GSMobile'da 113 bin civarında aboneleri bulunduğunu hatırlatan Adnan Polat, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Biz bu derneklerden olan isteklerimizin gerçekleşmesini karşılıksız olarak beklemiyoruz. Arkadaşımız Yiğit Şardan GSMobile ve GSBonus projelerini ortaya çıkardı. GSYİAD olarak bu konuda bize yardımcı olun. Öncelikli olarak kendi telefonlarınızı değiştirin. GSBonus Card da edinmeniz gerekiyor. O kartla yaptığınız her harcamadan biz, Garanti Bankası ve Denizbank'tan komisyon alıyoruz. Oradaki rakamları küçümsemeyin. Galatasaray Televizyonu, GS Bonus, GSMobile ve GSBilyoner'i koruduğumuz vakit bunların Galatasaray'a yıllık getirisi 10 milyon dolar civarında. 20-25 milyon taraftardan bahsediyoruz ama aylarca süren çalışmalar sonucunda 100 bini zor geçiyoruz. Abone sayılarımız milyonları bulduğu takdirde neler olacağına baktığımız vakit, yıllık gelirimizin 50 milyon dolar civarında olacağını görüyoruz. Bu geliri hiçbir sponsor karşılayamaz. Günlük yaşamınızda kullandığınız bu enstrümanlarla kulübe katkıda bulunabilirsiniz. Sadece kendiniz için değil, etrafınızdakiler için de bu abonelikleri temin ediyor olmanız gerekiyor.'' ''TÜNELİN UCUNDA IŞIK GÖRÜNÜYOR'' Adnan Polat, geçtiğimiz yılın kendileri açısından zor bir yıl olduğunu, ancak tünelin ucunda ışığın gözüktüğünü söyledi. Dünyanın global ekonomik kriz yaşadığına ve bu krizin kendilerinin göreve gelmesinden kısa bir süre sonra başladığına dikkati çeken Polat, ''Dünyada ismi çok bilinen iki tane banka yok oldu. Bunlar yüzlerce milyar doların sahibi olan bankalardı. Biz aşağı yukarı 6-7 senede bir, büyüklü küçüklü ekonomik krizlerin etkisini yaşayan bir jenerasyonuz. Doğal olarak dünyadaki bu kriz Türkiye'yi de etkiledi. Galatasaray'ın da son 10 yıldır kronik hale gelmiş bir ekonomik sıkıntısı var. Buna rağmen hiç kimse Galatasaray Kulübü'nün 2 senedir ödemelerini aksattığına dair bir şey söyleyemez. Galatasaray'ın borcu her daim gündemde olan konulardan biriydi. Şu anda önümüze baktığımızda tünelin ucunda ışık görünüyor'' diye konuştu. Gelecek dönemdeki gelirler konusunda beklentileri açıklayan Galatasaray Kulübü Başkanı Polat, şunları kaydetti: ''Yeni stadın inşaatının hızlı bir şekilde ilerlemesi, stadın kulübümüze yaratacağı kaynaklar, yeni yayın ihalesinden gelecek olan ve iletişim enstrümanlarının getireceği kaynaklarla mevcut sponsorluklarımızı ortaya koyduğumuz vakit şu anki gelirlerimiz ikiye katlanmış oluyor. Galatasaray tarihinde imzalanan sponsorluk anlaşmaları hiçbir zaman 60-70 milyon doları geçmemişti, ama bu dönemde 160 milyon dolarlık sponsorluk anlaşmamız var. Önümüzdeki iki sene, yapmış olduğumuz çalışmaların meyvelerini alacağımız bir süreç olacak. Sonraki zamanlarda oluşacak sağlam ekonomik yapımızın sayesinde arzu ettiğimiz sportif başarılara ulaşabilmek adına da daha önemli imkanlar elde etmiş olacağız. Ben ve yönetim kurulundaki bütün arkadaşlarımız zamanımızın neredeyse tamamını Galatasaray Kulübü için harcıyoruz ve bunun neticelerini de almak üzereyiz. 10 senelik bir nakit akışı yapıp, genel kulüp prensiplerini ortaya koymak istiyoruz.'' Harcamaları kendi kaynakları içinde kalacak şekilde yapıp, borçlanma politikasını minimum seviyede tutarak hareket etmelerini sağlayacak bazı projelerin içerisinde olduklarını kaydeden Adnan Polat, sözlerini şöyle tamamladı: ''Aylardan beri çalışıyoruz, çalışma neticelerimizi de Divan Kurulu'na takdim edeceğiz. İyi durumdayız, iyi gidiyoruz, umarım sportif faaliyetlerde de sporcu arkadaşlarımız göğsümüzü kabartır. Erkek basketbolunda talihsiz, anlam veremediğimiz olayların yaşandığı bir süreci geride bırakıyoruz. Fakat bu olaydan sonra herkesin 'küme düştü' gözüyle baktığı Galatasaray sıfırdan gelerek play off'u hedefliyor. Bayan basketbol takımımızın şampiyonluk konusunda çok önemli bir şansı var. Onların şampiyon olması için de elimizden geleni yapacağız. Geçen sezon Avrupa şampiyonu oldular, finalde son anda kaybettikleri ve bizim de uzun yıllardır tanık olamadığımız lig şampiyonluğunu bu sezon kazanacaklar. Voleybolumuz yeniden yapılanma içerisinde, tesislerimizle ilgili gelişmeler için bütçemizde ciddi bir pay ayırdık. İki senede aşağı yukarı 40 milyon dolarlık bir yatırım yapacağız.''
Son transferler Adnan Polat'ı havaya soktu. Galatasaray Kulübü Başkanı bütün kupalara talip olduklarını söyledi.
İNTERNETHABER- Show TV'de yayınlanan Siyaset Meydanı'na konuk olan CHP ve AK Parti'nin öne çıkan iki milletvekili karşı karşıya geldi.. CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce, Erdoğan'ı üstü kapalı diktatörlükle suçladı. Erdoğan'ın yetkilerinin Fatih Sultan Mehmet'te bile bile olmadığını savundu.. AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ise Erdoğan'ın aldığı kararlarda istişareye gittiğini etrafına danıştığını söyledi.. "RECEP ERDOĞAN" CHP'li İnce, program boyunca konuşmasında Erdoğan'dan bahsederken "Recep Erdoğan" ifadesini kullandı. Yine öyle konuşunca Ali Kırca'nın dikkatinden kaçmadı. Araya giren Kırca, "Recep Erdoğan'ı özellikle mi kullanıyorsunuz? Recep Tayyip Erdoğan demiyorsunuz" diye sordu. SERTLİK İFADESİ İnce "Sayın Recep Erdoğan'ı özellikle kullanıyorum. Tayyip sözünün içinde çok fazla sesli harf var. Sesli harfin fazla olduğu bir şey cenk gibi harp gibi Kars gibi sertlik ifadesidir." sözleriyle gerekçesini açıkladı. Bu sözlere AK Partili Doğan, "İsmi bu Muharremciğim. Tayyip'i de var ama" diye itiraz etti. İMAJ MESELESİ İnce de "Ben de ismini kullanıyorum. Recep de ismi. Sayın Recep Erdoğan diyorum. Sayın Erdoğan demiyor musunuz? Tayyip Erdoğan diyorsanız Recep Erdoğan da denilebilir. İmaj meselesi" diyerek karşılık verdi.
CHP'nin ateşli vekili Muharrem İnce 'Recep Erdoğan' dedi. 'Tayyip' kelimesini özellikle kullanmaktan kaçındı.
La Gazzetta Dello Sport ve Tuttosport'un internet sitelerindeki haberlerde, bugün Ferrara'nın görevine son verilmesinin ve Zaccheroni'nin resmen takımın başına getirilmesinin beklendiği belirtildi. Şampiyonlar Ligi'nden elenen ve ligde 6. sırada yer alan Juventus'un lig ve kupalardaki son 12 maçının 9'unu kaybetmesinin ardından, Ferrara'nın görevine son verileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Juventus, dün de İnter'e Milano'daki maçta 2-1 yenilerek İtalya Kupası'ndan elendi. 56 yaşındaki Zaccheroni, son olarak 2007'de Torino'yu çalıştırdı. 1999'da AC Milan'ın başında şampiyonluk kazanan Zaccheroni, Udinese, İnter ve Lazio takımlarında da teknik direktörlük yaptı.
İtalya Birinci Futbol ligi (Serie A) takımlarından Juventus'da teknik direktör Ciro Ferrara'nın suyu ısındı.
Japonya'nın Toshiba şirketinin geliştirdiği yeni sanal cep sekreteri ile sekreterlik artık tarihe karışacak. Şirketin 2010 yılında piyasaya sürmeyi planladığı yeni sanal cep telefonu sekreteri, bir sekreterde aranan tüm özelikleri taşıyor. İçerisinde bulunan hareket sensorlarıyla kişinin hareketlerine karşı da duyarlı olan cep telefonu, iş ve yemek toplantıları için gidilecek yerin uzaklığı, zamanı, ulaşım yolları, otobüs veya tren duraklarını otomatik olarak gösteriyor. Yemek veya eğlenceye gitmek isterseniz, istenilen fiyat aralığı, yerin popülaritesi gibi birçok özelliğe göre size teklif sunuyor. Harekete olan duyarlılığı sayesinde daha önce ayarlanan zaman aralığında yemek yemek için ayağa kalktığınızda restoranların listesi, restoranda yemek yedikten sonra ayağa kalkıldığında ulaşım yolları ve duraklar otomatik olarak ekrana geliyor. Kişinin arkadaş listesi, özel günleri ve tüm detayları içerisinde bulunduran cep telefonu, özel günler için hediyeler ve hediye mağazalarının isimleri, adresleri dahil tüm detayları da günü geldiğinde kullanıcıya sunuyor.
Sekreterler de cebe girdi. Artık bir sekteretin yapacağı her şeyi, yahut birçok şeyi, sanal cep sekreteri yapabiliyor.
Sağlık Bakanlığı Maltepe Sağlık Grup Başkanlığı ve iki okulu soyan 4 kişi yakalandı. Çete lideri olduğu belirlenen Yavuz D.(20) Maltepe Sağlık Grup Başkanlığı önünden çaldığı resmi plakalı 2 aracı Erdek'te satmaya çalışırken polis ve jandarmanın ortak operasyonuyla yakalandı. Yavuz D.'nin gözaltına alındığı nezarethanede serbest kalacağını tahmin ettiği başka bir şüpheliye, evlerinde bulunan çalıntı eşyaları yok etmeleri için akrabalarına verilmek üzere, "Gizem yengeme, Sakin dayıma söyle evi temizlesinler." yazılı not verdiği tespit edildi. İstanbul Maltepe Sağlık Grup Başkanlığı ve iki okulun da bulunduğu kamu binalarına girerek çok sayıda elektronik eşya ve 2 resmi plakalı aracı çalan hırsızlar, polis ve jandarmanın ortak operasyonuyla yakalandı. Hırsızlık nedeniyle aynı binada bulunan Zümrütevler Sağlık Ocağı'nın kapısına "Sağlık ocağımıza hırsız girdiğinden, geçici olarak hizmet verilmeyecektir. Diğer sağlık ocaklarına gidebilirsiniz." yazılı duyuru asılarak kapatılmasına neden olan hırsızlarla beraber, çalınan bilgisayarlardan 34'ü ele geçirildi. Zanlıların evlerinde yapılan aramalarda; 5'i dizüstü 34 adet bilgisayar, 1 adet ruhsatsız tabanca, cep telefonu, SIM kart ve hırsızlıkta kullanılan demir kesme testeresi ele geçirildi. Zanlıların güvenlik önlemlerinin zayıf olması ve çok sayıda teknolojik eşyanın bulunması nedeniyle kamu binalarını soydukları tespit edildi. Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği tarafından hırsızlığa karıştığı belirlenen 4 kişinin benzer hırsızlık suçlarından çok sayıda sabıkası olduğu öğrenildi. Bu arada, Çete lideri olduğu belirlenen Yavuz D.(20) Maltepe Sağlık Grup Başkanlığı önünden çaldığı resmi plakalı 2 aracı Erdek'te satmaya çalışırken polis ve jandarmanın ortak operasyonuyla yakalandığı kaydedildi. Yavuz D.'nin gözaltına alındığı nezarethanede serbest kalacağını tahmin ettiği başka bir şüpheliye, evlerinde bulunan çalıntı eşyaları yok etmeleri için akrabalarına verilmek üzere, "Gizem yengeme, Sakin dayıma söyle evi temizlesinler." yazılı not verdiği tespit edildi. Notta yazılanlardan yola çıkan polisin Yavuz D.'yi gözaltına aldığı belirtildi. Emniyette işlemleri tamamlanan 4 zanlı sorgusunun ardından Kartal Adliyesine gönderildi.
İstanbul Maltepe'deki hırsızı, 'yengeme, dayıma söyle evi temizlesinler' notu yakalattı
Evli kadınların yüzde 15'inin cinsel şiddete uğradığı, çocuk istismarı ve erken yaşta evlendirme gibi pek çok problemin yaşandığı Türkiye'de sorunun çözümü için kadınlardan Başbakanlık bünyesinde mücadele merkezi kuralım önerisi geldi. 27 kadın kuruluşundan oluşan Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu, Başbakanlığa bağlı Cinsel Şiddetle Mücadele Başkanlığı ve kriz merkezleri kurulması için hazırladıkları kanun taslağını TBMM'ye iletti. Platformun, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna sunduğu taslağa göre, Başkanlık, ''Cinsel Şiddeti Önleme'', ''Cinsel Şiddet Olaylarına Müdahale'' ve ''Rehabilitasyon'' daire başkanlıklarından oluşacak. Cinsel Şiddetle Mücadele Koordinasyon Kurulu oluşturulacak. Kurulda, bakanın başkanlığında, İçişleri, Maliye, Milli Eğitim, Sağlık, DPT müsteşarları, TÜİK Başkanı, Kadının Statüsü Genel Müdürü, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü, SHÇEK Genel Müdürü, 3 öğretim üyesi, bu alanlarda faaliyet gösteren 5 sivil toplum kuruluşu temsilcisi yer alacak. Pilot bölge olarak seçilen Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Samsun'da üniversite hastanelerinde Cinsel Şiddet Kriz Merkezleri açılacak. Haftanın her günü, 24 saat acil hizmet verecek merkezlerde, kadın jinekolog, kadın psikolog ve kadın hemşire çalışacak. Merkez, cinsel şiddetle ilgili davalarda bilirkişilik yapacak, cinsel şiddetle mücadele uzmanlığı eğitimi verecek, seminer, sempozyum gibi etkinlikler düzenleyecek, cinsel saldırıyla ilgili bulguları, cinsel saldırıya uğrayanın şikayetçi olmak istememesi halinde 1 yıl süreyle kriz merkezlerinde saklanmasını sağlayacak. Taslağın gerekçesinde, ''Cinsel Şiddetle Mücadele Başkanlığı ve merkezleri kurularak, cinsel şiddete maruz kalan kadınların, cinsel şiddet sonrasında, her türlü tedavi ve şikayetlerinin, cinsel şiddet alanında farkındalık eğitimi alan uzman görevlilerce karşılanması, kadınlara yönelik cinsel şiddetle mücadelede önemli bir rol oynayacaktır'' denildi. Cinsel şiddete uğrayan kadınların, emniyet ve savcılıktaki şikayet sürecinde, yargılama aşamasında mahkemelerde, ataerkil bakış açısıyla, pek çok önyargıyla karşılandığının, cinsel şiddetin kadının hak ettiği bir durum olarak algılandığının, çoğu kadının buna maruz kalmamak için şikayetçi olmadığının bilindiği belirtildi.
Kadın örgütleri şiddete savaş açtı. Hükümet kabul ederse Cinsel Şiddet Kriz Merkezleri kurulacak.
Taraf Gazetesi'nde medya üzerine kritikler yapan Alper Görmüş'ün merceğine bu kez Nuray Mert takıldı. Katıldığı tartışma programlarında sık sık sivil dikta tartışmalarının kendisinin başlattığını söyleyen Mert, meğerse fena halde yanılmış? Neden mi? Bu sorunun yanıtı Alper Görmüş'ün bugünkü saklı: - Beni başlıkta tarif ettiğim çeteleyi tutmaya iki şey kışkırttı... Birincisi: Zihnimde kalan bölük pörçük bilgiler, “sivil darbe”, “sivil dikta”, “AK Parti sivil dikta kuruyor” gibi çıkışların tarihinin epeyce eskiye gittiğini ve bunların hep AK Parti’nin geniş manada “demokratikleşme” diyebileceğimiz hamlelerini izlediğini söylüyordu. Yani, zihnimde kalanlar doğruysa, demokrasinin “sivil darbe” diye adlandırılması gibi bir durum söz konusuydu. Birinci olarak, zihnimdekiyle hakikatin ne kadar örtüştüğünü kontrol etmek istedim ve bu amaçla bir kazı çalışmasına giriştim. İkincisi: Nuray Mert’in NTV’deki “Basın Odası” programında “O tartışmayı ben başlattım, kimselere yâr etmem” diye özetleyebileceğim tuhaf tutumundan duyduğum rahatsızlık... Bunu biraz açayım: Sondan bir önceki “Basın Odası”nda Mustafa Karaalioğlu, “Sivil darbe, sivil dikta analizi yapanlar” dedikçe Nuray Mert çığlık çığlığa, “Onu söyleyen benim, tartışmayı ben başlattım, ortaya konuşma, adını koy ki ben de cevabını vereyim” mealinde bir diskur çekti. Niye böyle yaptığını tam anlayamadım. Çünkü, yukarıda da dediğim gibi, hafızam bu işin en az birkaç yıllık bir tarihi olduğunu gösteriyordu (bir Cumhuriyet yazarı bir yıl önce Sivil Darbe adlı bir kitap bile yayımlamıştı). Evet, mesele onun verdiği bir söyleşiden sonra alevlenmişti ama, bu, tek başına “tehlike”yi ilk fark edenin o olduğunu göstermezdi ki... Birkaç gün sonra Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’yı bir televizyon programında gördüm, o da “Nuray Mert’in bu sivil darbe meselesini fazla kişiselleştirdiğini” söyledi. Küçükkaya, Mert’in iyi arkadaşıydı, o nedenle bu değerlendirmesi özellikle dikkatimi çekti. Ve bu haftaki “Basın Odası”nda Nuray Mert aynı tavrı daha da abartılı bir biçimde bir kez daha gösterdi. Programda, daha önce Başbakan’ın Mehmet Tezkan ve Fehmi Koru’nun bazı iddialarına çok sert tepki gösterdiği hatırlatılınca, Nuray Mert, kendisinin başlattığı tartışmanın Başbakan’ın canını çok yaktığını, ama kendisine böyle sert bir cevap vermediğini söyledi gülümseyerek... Mert, konuyu yine “benim tezimdir, yâr etmem”e getirmişti, fakat bu işi ustaca yaptığını söyleyemeyeceğim. Ben şahsen, onun gibi zeki bir insanın kendisini nasıl bir pozisyona düşürdüğünü anlayamamasına çok şaşırdım. O iki programı izleyip de benim gibi hissetmeyen çok az insan olduğunu düşünüyorum; gerçekten de çok rahatsız ediciydi. Neyse, bu faslı fazla uzattım. Anlayacağınız, şimdi okuyacağınız çeteleyi tutmamın ikinci nedeni de Nuray Mert... Ona, “fikir annesi” olduğunu düşündüğü şeyin “baba”larının olduğunu ve onların kullandığı biçimiyle ortada övünülecek bir şey olmadığını göstermek istedim... O zaman buyurun çeteleye... Baykal, Şemdinli, 2006 “Sivil darbe” sahnesini 2006’da Baykal’ın açtığını görmek beni hiç şaşırtmadı. Konu, Şemdinli iddianamesi... Baykal’ın ilk yorumu: “Bu, Silahlı Kuvvetler’e karşı bir sivil darbedir.” Bir süre sonra da Yeniçağ gazetesine verdiği bir söyleşide şöyle diyecektir: “Şemdinli iddianamesinin içyüzünü ortaya koyarak deşifre edilmesine katkımız büyük oldu. Başbakan, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt için ‘Paşamız bu işin dışında’ demek zorunda kaldı. Oyun iflas etti. Duvara tosladılar.” Ertuğrul Özkök, Kasım 2006, sivil darbe literatürüne muhteşem bir katkı: “Bana göre, Kavakçı’nın salona girmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir ‘sivil darbe girişimi’ydi. Birilerinin, halkın gözündeki güvenilirliği ve karizması ile bu darbeyi önlemesi gerekiyordu. Bu darbeyi o gün Bülent Ecevit önlemişti. O sahne gözümün önünde bütün canlılığıyla hâlâ duruyor. Ecevit’in o günkü direnişini, İspanya Parlamentosu’nu basan askere karşı direnen Meclis Başkanı’nın duruşuna çok benzetmiştim. Cesaret ve kararlılık işte böyle anlarda gerekiyor. Büyük siyasetçileri de böyle kararlar ve duruşlar yaratıyor.” Aziz Konukman, Haziran 2007, katkı bu kez “sol”dan, Birgün yazarından: “Geçen haftaki yazımızda, gerekçelerini göstererek yaşadığımız sürecin sivil darbe olarak adlandırılması gerektiğine dikkat çekmiştik. Bugünkü yazımızda, yazımızın başlığında yer alan slogana karşı çıkılan şeriat ve askerî darbeden hangisinin yakın bir tehdit oluşturduğunu değerlendirmeye ve tartışmaya çalışacağız. Çok açıktır ki, bugünkü koşullarda sözcüğün ifade ettiği anlamda bir askerî darbe tehlikesi söz konusu değildir. Bu tür bir darbeye neden gereksinim duyulsun ki?” Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu, Süha Okay, Kasım 2007, CHP’nin üç grup başkanvekili ortak basın toplantısı düzenleyerek, Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda Avrupa Birliği siyasi kriterleri doğrultusunda yapılmak istenen değişikliğe tepki gösterdiler ve AK Parti’nin “sivil bir darbe peşinde” olduğunu iddia ettiler. Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen, Mart 2008: “Kendimi 12 Mart günlerinde hissettim. 12 Mart’ta da bazı insanlar böyle gözaltına alınmışlardı. Şu anda sivil bir darbe oluyor. Bu darbeyi de Cumhuriyet Başsavcısı’nın kapatma davası açtığı kişiler yapıyor.” (İlhan Selçuk’un gözaltına alınması nedeniyle.) Zeki Sezer Baykal’la yarışıyor DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Mart 2008, (AK Parti’nin, partilerin kapatılmasını zorlaştıran Anayasa değişikliği talebi nedeniyle): “Bu hukukun üstünlüğüne de, hukuk devleti olma ilkesine de, demokrasiye de bir darbe girişimidir. Hükümet direkt olarak sivil darbe girişimde bulunuyor.” CHP’li Mustafa Özyürek, Nisan 2008, (AK Parti’nin, partilerin kapatılmasını zorlaştıran Anayasa değişikliği talebi nedeniyle): “AKP’nin kapatılmayı önlemek için anayasa değişikliği yapmak istemesi, sonuç itibariyle bir sivil darbe girişimidir.” DSP Genel başkanı Zeki Sezer, Temmuz 2008, (Ergenekon davası vesilesiyle): “Açık söylüyorum; bir sivil darbe girişimi ile karşı karşıyayız; ama buna izin vermeyiz. Darbenin her türlüsüne karşı olan Demokratik Sol, sivil darbeye izin verir mi?” DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Ocak 2009, (vesilesiz): “Tabii ki askerî darbelere karşıyız. Ama bugün hükümetin doğrudan yapmaya çalıştığına inandığım, Hitler benzeri bir rejimi getirmeye çalıştığına inandığım sivil darbelere de karşıyız.” Kemal Kerinçsiz, Ergenekon tutuklusu, Nisan 2009: “‘Sivil darbe var’ deyip askerî mahkeme istedi... Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından avukat Kemal Kerinçsiz, soruşturmayı yürüten savcılara ağır hakaretlerde bulunarak davanın askerî mahkemede görülmesini istedi...” Deniz Baykal, Temmuz 2009: “CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, askerlere sivil yargı yolunu açan yasayı onaylamasına, ‘Sivil darbe süreci’ sözleriyle tepki gösterdi.” İstanbul Barosu, Kasım 2009: “Genel uygulamalarına bakıldığında fotoğrafın nasıl değiştirildiği kolaylıkla görülmektedir. Bugün ülkemizde siyasi iktidarın sisteme ve Anayasa’ya karşı yaptığı bir sivil darbeden de söz edilebilmektedir. Askerî darbelerin kabul edilmesi ne kadar olanaksızsa sivil darbelerin kabul edilebilmesi de o kadar olanaksızdır.”
'Sivil dikta' tartışmaları kendisi başlattığını söyleyen Nuray Mert, meğerse çok fena yanılıyormuş...
Gaylor Garrison doğum yaptıktan kısa bir süre sonra kendisine kızı Brielle'in göz dokusu olmadan doğduğu söylendi. Anne karnında yapılan ultrasonların bu durumu neredeyse her zaman gözden kaçırdığı ifade ediliyor. Anoftalmi olarak adlandırılan bu durum, kişinin hayatı boyunca kör kalmasına sebep oluyor. Brielle'in durumunda, rutin ultrasonlarla bunu tespit etmek mümkün değildi, çünkü göz boşlukları ekranda siyah görünüyor. Brielle'in göz boşluklarıysa sadece boştu. Her 10 bin çocuktan 30'unun bu sorunla doğduğunu belirten Doktor Aaron Fay, Brielle'in önümüzdeki yıllarda doktorları ziyaret etmesi gerektiğini ve göz boşluklarının genişletilip, yüz yapısının normal büyümesinin sağlanabileceğini belirtti. Doktor Fay, durumun doğum öncesinde MRI yapılarak farkedilebileceğini, ancak genelde doğumdan sonra ortaya çıktığını söylerken, bunun genetik olduğunu ve ailelerin bu geni taşıyıp taşımadıklarını bilmelerinin pek mümkün olmadığını da ekledi.
Gözleri olmadan doğan bebeğin, ultrason teknolojisinin yetersizliklerini kanıtladığı iddia ediliyor
ADNAN BERK OKAN Ertuğrul Özkök ’ün bugünkü yazısında, “ (Davos'ta) Dünyanın en etkin 100 medya gurubunun üyesi olarak toplantıları izliyorum” deyişini okuyunca okumayı bıraktım ve arkama yaslanıp geçmiş ile gelecek arasında gittim geldim… “Geçmiş tamam da geleceği nasıl gördün?” diye düşünenleriniz olabilir… Söyleyeyim: Beyin dediğimiz o mucizevî gri hücremi kullandım… *** Ertuğrul Özkök ’ün seneye de Davos’a giderse eğer “Dünyanın en etkin 100 medya gurubunun üyesi” olarak gidemeyeceğini öngördüm… “Nereden nereye?” diye sordum kendime… Aydın Bey ’in kızlarından birinin “benim Babam Türkiye’nin Tanrısıdır” döneminden, “Senin baban Türkiye’nin en azılı vergi kaçakçısıdır” vaziyetine… “Çöküş” denilebilirse de henüz “Dünyanın en etkin 100 medya gurubu” olarak biliniyor… Çünkü henüz gerçekten öyle… Ama daha ne kadar sürecek?.. STAR TV başta olmak üzere, ilk göz ağrısı MİLLİYET’i satacak… VATAN ’dan (daha doğrusu bazı yazarlarından) ise zaten kendi kurtulmak istiyor… Hükümetle arasını aslında Ertuğrul Özkök’ün değil, Zafer Mutlu’nun açtığını nihayet anlamış… *** Duyduğuma göre gerçek dostlarından biri, “yanlış hedefi bombaladın” demiş Aydın Bey’e… “Yanlış Hedef” kim?.. Başbakan mı yoksa görevden aldığı Ertuğrul mu?.. Bana verilen bilgiye göre bu söz, Ertruğrul ile Zafer’in kıyaslanması sırasında söylenmiş… Neyse… Kim olursa olsun, gazete patronluğu süresince, “basiretli bir işadamı” gibi davranarak siyasal iktidarlara yakın duran Aydın Doğan sonunda çok büyük hata yaptı… Karşısında, Çiller Hanım’ın ortak olduğu ya da Mesut Bey’le merhum Ecevit’in başbakanı oldukları güçsüz koalisyon hükümeti gibi “kendisine ve medyasına mahkûm” hükümet olduğunu düşündü… Ama Ak Parti Hükümeti ve bilhassa Başbakan Erdoğan “çetin ceviz” çıktılar… Yutulacak lokma olmadıklarını gösterdiler…. *** Aydın Bey birkaç kez hükümete yaklaşmak, Erdoğan’la arasındaki buzları eritmek istedi ama olmadı... Bu sefer, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi ordumuza sarıldı… Ak Parti ve Erdoğan’dan sadece olağandışı şartlarda kurtulabileceğini düşündü… Başbakan ’ın soyadının “bitişik” yazıldığını unutmuş olmalı ki onu komutanlara (subaylara) şikâyet etti… “Alın şu er Doğan’ı başımdan” demek istedi… Komutanlar belli ki 28 Şubat döneminin komutanlarına hiç benzemiyorlardı… “Er Doğan” ın ise Başbakan olan değil, son dönemlerde iktidar karşısında “er” gibi davranan Doğan olduğunu tahmin ettiler… Onu dinlemediler.. Bu arada bir “nokta” koyup bir konuyu hatırlatmak istiyorum… *** Orduda Albay’a kadar olan rütbeli subaylar halktan kopuk yaşamazlar. Her ne kadar Orduevlerinden dışarı pek çıkmazlarsa da, halkla da sıcak temas içindedirler... Mütevazı yaşarlar… Taşra kentlerinden birinde görevliyseler, şehir kulübünde dost sohbetlerine katılırlar… Ama… Omuzlarındaki yıldızlar, generalliği işaret ettikten sonra halktan kopuş, varlıklı kesimlerin aileleriyle temas başlar… Hele bir de görev yeri İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi büyük şehirlerimizdeyse artık sadece kentin en varlıklı aileleri ile görüşülür… Çocuklar büyümüş, kimisi bir üniversiteden mezun olmuş ve yurt dışında master yapmayı istemektedir, kimisi ise pahalı özel üniversitelerden birine kapak atmak peşindedir… İşte o aşamada; varlıklı işadamlarımızın merhametleri(!) ön plâna çıkar… Hele o işadamımız Ordu’ya mal satıyorsa; merhameti birkaç kat artar(!).. Paşamızın çocuklarına karşılıksız “burs” verilir… Ve o andan itibaren paşamız artık ordudan daha çok, çocuklarına merhamet edip burs veren merhametli işadamımızın dediklerini yapar… Aydın Doğan da, işte bu merhametli(!) işadamlarımızdan biridir… Merhametinin semeresini de 28 Şubat sürecinde, ordunun en üst kademesinden aldığı destekle görmüştür… Ve… İş hayatında 1998 yılına kadar kazandığı paranın 5 mislini, 28 Şubat sürecinde generallerin baskısıyla kurdurduğu hükümet ve ondan sonra gelen DSP – MHP – ANAP koalisyonu zamanında kazanmıştır… *** Ancak… Erdoğan ne Ecevit’e, ne Bahçeli’ye ve hele ne de Yılmaz’a benzemektedir… Üç gün daha fazla iktidarda kalma korkusu da olmadığı için midir ne; başbakan olduğu ilk yıllarda kendisine “kayıtsız koşulsuz destek veren” ama karşılığında hiçbir şey istemeyen Aydın Doğan’ın sonradan ardı arkası kesilmeden gelen “ekonomik” taleplerinin hepsine “hayır” demiştir… Buna rağmen, Doğan Gurubu karşısında “iktidardan gelen gücünü” kullanmayı hiç düşünmediği şuradan bellidir ki; isteseydi Aydın Doğan’ı çok daha önceleri bitirebilirdi… Aydın Doğan kendi kendini bitirdi… Büyük ihtimalle (ağır cezada alacağı hapis cezası bildiğim kadarıyla tecil edilemez) önümüzdeki yıllarda hapse de girecek… Ne diyeyim:
'Benim Babam Türkiye"nin Tanrısıdır' döneminden, 'Senin baban Türkiye"nin en azılı vergi kaçakçısıdır' vaziyetine
BBP Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği kazayla ilgili olarak Mecliste yeni bir Araştırma Komisyonu kurulacak. Kazanın ardından grupların verdiği önergeler sonucu kurulan ve ek süre imkanını da kullanarak çalışmalarını tamamlayan Araştırma Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü, ''geç gelen kaza kırım raporunu değerlendiremedikleri'' gerekçesiyle, TBMM Başkanlığına yazı yazarak durumu bildirdi. TBMM İçtüzüğünün yeni bir komisyon kurulmasına imkan vermesi ve grupların da talebe sıcak bakması nedeniyle, konu gelecek hafta TBMM Genel Kurulunda görüşülecek. Görüşmelerin ardından yeni bir komisyon kurularak çalışmalarına başlaması bekleniyor. Gruplar, eski komisyon üyelerini bildirebilecekleri gibi, yeni üyeler de tespit edebilecek. Yazıcıoğlu Araştırma Komisyonu Başkanı Köylü, kaza kırım raporunun çalışmalarını tamamladıktan 12 gün sonra geldiğini belirterek, ''Komisyon olarak kaza kırım raporunu ele alamadık, oturup, konuşamadık. Bu raporun değerlendirmesinden sonra belki başka araştırılması gereken hususlar çıkabilir'' dedi. Komisyon olarak süreye ihtiyaç duyulduğunu, ancak TBMM İçtüzüğü uyarınca kendilerine tanınan bütün süreleri kullandıklarını hatırlatan Köylü, şöyle konuştu: ''Mevzuata göre, Komisyonun süresini uzatma imkanı olmadığı için ancak yeni bir komisyon kurulması daha doğru olur. Biz raporu bitirmiştik ama bir bütün olarak Meclis Başkanlığına sunmamıştık. Baktık, olmuyor, kaza kırım raporunun değerlendirilememesi nedeniyle işin o boyutu topal kalıyor. Raporu mutlaka oturup tartışmamız lazım. Gerekirse uzmanları çağırıp, değerlendirmemiz lazım. Ne yazık ki bu imkanımız olmadı. Sorun bizden kaynaklanmıyor. Süremiz bitmeden 15 gün önce gelseydi, raporu değerlendirebilecektik. Ne yazık ki biz çalışmalarımızı tamamladıktan 12 gün sonra gelebildi. Konu önemli oluğu için, 'bu kadarını yaptık' demedik.'' Köylü, konuyla ilgili dilekçeyi Meclis Başkanlığına sunduğunu kaydederek, ''Yeni bir araştırma komisyonunun kurulması gerekiyor'' görüşüğünü ifade etti. Konunun, 2 Şubat Salı günü TBMM Genel Kurulunda ele alınması bekleniyor.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazası nedeniyle kurulan Meclis Araştırma Komisyonu silbaştan yapıyor
Şanlıurfa'da, ailesinin zoruyla akrabası ile evlendirilmek istendiği ileri sürülen 21 yaşındaki D.D. adlı kız, kendini tavana iple asıp yaşamına son vermek istedi. Son anda yakınları tarafından fark edilerek ipten alınan genç kız, yoğun bakım ünitesinde ölüm kalım mücadelesi veriyor. Olay, dün geceyarısı Dedeosman Mahallesi'nde meydana geldi. İddiaya ailesi, D.D.'yi bir yakınlarının oğluyla evlendirme kararı verdi. Aile aldığı kararı dün akşam kızları D.D.'ye iletti. Akrabasıyla evlenmeyi kabul etmeyen genç kız, bunalıma girdi ve kapandığı odasında geç saatlerde kendisini iple tavana astı. Odadan gelen gürültü üzerine içeriye giren yakınları, genç kızı tavanda asılı olarak buldu. Hemen ipi keserek aşağı indirilen D.D., daha sonra otomobille Şanlıurfa Balıklıgöl Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Boynunun kırıldığı saptanan genç kız, yoğun bakım ünitesine alındı. Genç kızın hayati tehlikesinin devam ettiği öğrenilirken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
21 yaşında genç kızın ailesi onu bir yakınlarının oğluyla evlendirmeye karar verdi. Kararı ona söylediler. Kız içeri gidip kendini astı
Aralarında tekerlekli sandalyelerde oturan ve yaşlı olan yolcuların da bulunduğu grup, kendilerine herhangi bir bilgi verilmediğini belirterek görevlilerle tartıştı. Turkuaz Havayolları'ndan kiralanan TC-TCC kuyruk tescilli Airbus 320-232 tipi uçak sabah 09.30’da kalkacağı için saat 08.00’den itibaren dış hatlar terminali 213 numaralı arınmış salona yolcu almaya başladı. YK – 002 sefer sayısıyla Lefkoşa’ya gidecek olan 67 yolcu aramadan geçtikten sonra salonda beklemeye başladı. Ancak aradan saatler geçmesine rağmen aynı salonun körük bölümünde bekleyen uçak bir türlü yolcu almadı. Bunun üzerine yolcular salondaki görevlilerden bilgi istediler. Ancak görevliler kendilerine de kaptan tarafından bilgi verilmediği için ne olduğunu bilmediklerini söyleyince kıyamet koptu. Yolculardan Özlem Bülbül T.C. vatandaşı olduğunu ancak işi icabı Kıbrıs’ta oturduğunu yanında da bir hastası olduğunu belirterek, "Böyle şey görmedim. Üç saati geçti salonda bekliyoruz. Bir bilgi veren yok. Parça değişecek, onu deniyoruz diyorlar. Çaresiz kaldık " dedi. KTHY Yetkilileri uçağın göstergelerinde arıza olduğunu, çalışmanın devam ettiğini, gerekirse uçağı değiştirip yolcuları başka bir uçakla göndereceklerini söylediler.
Uçak arıza yapınca, salonda 3 saati aşkın süre beklemek zorunda kalan yolcular isyan etti.
Projesini dört kadın mimarın yaptığı camide bayanlar için emzirme odası, ayrı bir şadırvan, özürlü ve yaşlılar için 2 asansör, kitap okuma salonları ve duş almak için banyolar bulunuyor. Adana'da Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yaptırılan ve ismini Ramazanoğlu Beyliği'nden alan caminin 4 mimarı da kadın. 2006 yılı Ekim ayında inşaatına başlanan ve yapımı devam eden Ramazanoğlu Camii'nin projesini Mimar Hatice Yıldırım, Gül Aydın, Selma Uçar Dalgıntekin ve Esen Saraç Ümit yaptı. Camide bayanlar için emzirme odası, şadırvan, özürlü ve yaşlılar için 2 asansör, kitap okuma salonları ve duş almak için banyolar bulunuyor. Cami Süleymaniye Camii esas alınarak tasarlanmış. Projenin mimarlarından Adana Diyanet Vakfı İl Yönetim Kurulu üyesi Selma Dalgıntekin, camilerde kadınlar için yeterli alan oluşturulmadığına dikkat çekti. Ayrılan yerlerin de göstermelik olduğunu vurgulayan Dalgıntekin, "Bayanlar rahat ibadet edemiyor. Abdest alacak yerleri yok. Camilerde çocuklarını bırakabilecekleri yerler, eşya koyabilecekleri dolap bile bulunmuyor. Yeni yapılan camilerde, bayan, yaşlı ve özürlüler de düşünülmeli." diyor. Ramazanoğlu Caminde bayanlar için ayrı giriş yeri yaptıklarını anlatan Dalgıntekin, "Bayanların da ihtiyacını düşünerek ayrı şadırvan, daha büyük ibadet alanı, bebek emzirme odası, duş odaları gibi mekanlar düşündük. Özürlü ve yaşlılarımızı da unutmayarak onlar için de asansör yaptık. Engelli rampaları oluşturduk. Cami; tiyatro, konferans, alışveriş ve Kur'an kursu gibi ihtiyaçlara da cevap verecek." ifadesini kullanıyor. 2006 yılı Ekim ayında inşaatına başlanan caminin, 2007 birim fiyatlarına göre maliyeti 10 milyon TL olarak hesaplanmış. Arsa büyüklüğü 7 bin 70 metre olan caminin bina oturumu ise 3 bin 500 metreden oluşuyor. Şimdiye kadar büyük bir bağış olmadığı için henüz tamamlanamayan cami için Adana genelindeki camilerden bağış toplanıyor. Namaz kılınacak alanın altında 3 katlı bodrum mevcut. En alt bodrum 3 bin 500 metrekarelik otopark. Bir üst bodrumda ise 3 bin 500 metrenin bin 550 metresi market olarak düşünülmüş. Aynı katta 9 işyeri bulunacak. 20 metre ile 100 metre arasında değişen büyüklüklerdeki işyerlerinde vatandaşın taleplerine cevap verecek sektörler yer alacak. Marketlerin ve işyerlerinin bulunduğu katta erkekler ve bayanlar için ayrı şadırvanlar ve lavabolar var projede. Ayrıca hem bayanlar hem de erkekler için duş alanları da oluşturulmuş. Bayanlar için çocuk emzirme odası da ihmal edilmemiş. Özürlüler için WC ve özürlü rampaları da engelliler için projeye konulmuş. Camide sosyal ve kültürel etkinlikler için bin metrelik bir salon planlanmış. 3. kattaki bodrumda ise 3 derslikli 300 metrekarelik Kur'an kursu ve 500 metrelik bir alanda Çukurova Müftülüğü hizmet binası olacak. Aynı katta okuma salonu ve kütüphane de bulunuyor. Cami etrafından çocuk oyun alanları da hazırlanacak. Kapalı alanda 3 bin kişi namaz kılabilecek. Avlular da dahil edildiğinde alan 10 bin kişilik cemaate hizmet verebilecek. 2 minarenin yapımını hayırsever iki işadamı üstlenmiş. Caminin yapımı için uzun süredir çaba sarf eden Adana Eski Müftüsü Mehmet Barış, şimdiye kadar malzeme bağışları, demir, hazır beton ve tuğla gibi aynî ve nakdî yardımlarla gerçekleşen yatırımın 3 milyon TL'yi geçtiğini anlatıyor. Barış, caminin yapımının devam ettiğini belirterek hayırseverlerin yardımına ihtiyaç duyduklarını aktarıyor. Caminin adının Adana'yı kuran Ramazanoğulları'ndan geldiğini belirterek, "İnsan ola ki bıraka eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser." sözünü hatırlatıyor. İbadethanenin tamamlanması için 7 milyon lira gibi bir kaynağa ihtiyaç olduğunu vurgulayan Barış, bağışta bulunmak isteyen vatandaşların yardımlarını Vakıfbank Abidinpaşa Şubesi 2040904 numaralı hesaba yapabileceklerini aktarıyor. *** Bayanların rahat ibadet edeceği ortamlar hazırlamalıyız Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er, camilerin, Adana'da yapımı devam eden Ramazanoğlu Camii gibi, kadın, erkek, yaşlı ve özürlü insanların ihtiyacını karşılaması gerektiğine dikkat çekti. İbadetlerin sadece erkeklere farz kılınmadığını hatırlatan Er, "Dinimiz bayanlardan da ibadet istiyor, özürlü kardeşlerimizden de. Öyleyse onların da ihtiyaçlarına göre alanlar oluşturmalıyız. Biz Diyanet olarak cami yapımına proje desteği veriyoruz. Özellikle bayanların ve özürlülerin rahat bir şekilde ibadet edebileceği ortamların hazırlanmasını talep ediyoruz." ifadesini kullandı. Adana'yı ziyaretinde bayanlar için abdest alma yerini gördüğünü anlatan İzzet Er, "Bayanlar abdest alırken yanında varsa çocuğu nereye bırakacağını düşündük. Arkadaşlar daha sonra abdest alma yerine çocukların da zaman geçirebileceği alanları projeye ekledi." ifadesini kullandı.
Adana'daki Ramazanoğlu Camii henüz inşaat halinde ama tamamlandığında diğer camilerden farklı özelliklere sahip olacak.
Eski milli futbolcu Ümit Davala’nın, 4 yıllık eşi Tuğçe Davala’ya açtığı boşanma davasında arkadaşı Okan Kök tanık olarak ifade verdi. Okan Kök, Tuğçe Davala’nın Ümit Davala'ya sürekli hakaret ettiğini hatta bir yemek sırasında “dangalak” ve “dü...” dediğini iddia etti. Ümit Davala, 4 yıl önce evlendiği eşi Tuğçe Davala’dan ayrılmak için Nisan 2009’da Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Ancak Davala’nın avukatı Şahin Karadeniz davanın istedikleri mahkemede görülmesini sağlamak için farklı zamanlarda, 15 ayrı boşanma davası açarak bir skandala imza atmıştı. Avukatın uyanıklığını fark eden aile mahkemelerinin hakimleri olağanüstü toplanarak davanın 6’ncı Aile Mahkemesi’nde görülmesine karar verdi. Ümit Davala, dilekçesinde boşanmaya gerekçe olarak şiddetli geçimsizliği ortaya atmış, Galatasaray Teknik Direktör Yardımcılığı’ndan alınmasına sebep olarak da eşi Tuğçe Davala’yı göstermişti. Ayrıca Tuğçe Davala’nın, "Ümit’le parası olduğu için evlendim, yoksa bir dakika durmam" dediğini ve eşinin düğünlerinde takılan bütün ziynet eşyalarının ve annesinin altınlarının bulunduğu kasadaki her şeyi aldığını da iddia etmişti. İlk duruşmada ise Tuğçe Davala’nın avukatı Ulvi Puğ, müvekkilinin evlilikleriyle nedeniyle işini bıraktığını ve mağdur olduğunu belirterek, 1 milyon lira maddi, 1 milyon lira manevi tazminat talebi ile aylık 15 bin lira tedbir nafakası bağlanmasını istemişti. İlk duruşmanın ardından gazetecilere konuşan Tuğçe Davala "Ümit her hafta sonu Tekirdağ taraflarına ördek ve tavşan avlamaya gidiyordu. Kumarı da çok sever. Hele pokeri. Yani bana fazla vakti kalmıyordu. Onu seviyordum ama suçlamaları duyunca evlendiğimize pişman oldum. Benim vicdanım rahat" diye konuşmuştu. DAVALA İLK KEZ DURUŞMADA Davanın 3. duruşması dün görüldü. Ümit Davala ilk kez duruşmaya gelirken, Tuğçe Davala katılmadı. Duruşmada Ümit Davala’nın yakın arkadaşları Okan Kök ve Ahmet Kayalı ile komşusu Perihan Özdemir şahitlik yaptı. Davala’nın 9 yıllık arkadaşı Okan Kök, bir keresinde Ümit ve Tuğçe Davala ile yemeğe gittiklerinde belirterek, "Aralarında tartışma çıktı. Tartışma esnasında Tuğçe sesini biraz yükseltince Ümit, ‘Hayatım biraz sesinin alçalt’ dedi. Bunun üzerine Tuğçe de ‘Nasıl konuşacağımı sana mı soracağım dangalak dü...' diye cevap verdi. Ümit’in Galatasaray’la yaptığı teknik direktörlük yardımcılığı anlaşması sona erdiğinde morali çok bozuktu. Kendisi Galatasaray’la bir daha işim olmaz’ deyince Tuğçe de ‘Bundan sonra benim de seninle işim olmaz’ diyerek evden çıkıp gitti" dedi. TUĞÇE İLE BİRLİKTE OLMUYORMUŞ Ümit Davala’nın 5 yıllık arkadaşı Ahmet Kayalı ise Tuğçe Davala’nın babası Nuri Yavuz Gökdağ’ın, "Eşşekoğlueşek Tuğçe ile birlikte olmuyormuş” dediğini ve Tuğçe Davala'nın da "Ümit’in bir ilişkisi olursa bunu kameraya alın ben de ileride onu delil olarak sunayım” dediğini anlattı. Ahmet Kayalı, bir defasında, İzmir’de bir alışveriş merkezinde Tuğçe ve ailesiyle oturduklarında Tuğçe’nin, Ümit’le aralarının bozuk olduğunu ve "Ümit'in donuna kadar her şeyini alacağını, sokağa çıkamayacağını" söylediğini belirtti. Tuğçe’nin babasının da "O Ümit Davala ise benim de birçok eski tanıdığım çapulcu var. Onu ayaklarından vurdururum” dediğini iddia etti. Ümit Davala’nın 13 senelik komşusu Perihan Özdemir de "Tuğçe, gelinime Ümit’in sonradan görme cahil bir insan olduğunu ve zaten onunla parası için evlendiğini söylemiş" dedi. Duruşma, eksiklerin giderilmesi ve kalan tanıkların dinlenmesi için ertelendi.
Ümit Davala'nın boşanma davasında tüm özeli gözler önüne serildi. Ağza alınmayacak sözler ortalığa saçıldı.
İNTERNETHABER- CHP lideri Baykal, dün ağız değiştirdi ve cansiparene savunduğu Ergenekon'da bazı isimlerin yanlış yaptığını kabul etti. Askerin, ülkenin gidişatı hakkında iç değerlendirme, darbe planı yapmasını da gayet normal bulan Baykal, hükümeti komplocu ilan etti. SARIGÜL ALIR MI? Programın sonu son günlerin çok konuşulan ismi Sarıgül sorusu ile noktalandı. Birand, Baykal'a "Sarıgül alır mı sizden?" diye sordu.. CHP lideri Baykal, gülerek "kravatın çok güzel" dedi. Baykal bir anlamda Sarıgül'ü önemsemediğini, gündemlerinde olmadığını bu sözlerle belirtmiş oldu.. BAYKAL KOLTUĞU BIRAKMIYOR Yapılacak seçim sizin için son mu? Deniz Baykal: “Benim bu bekleyiş içinde olanları mutlu edecek bir açıklama yapmama imkan yok” diye yanıt verdi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, uzun bir aradan sonra Mehmet Ali Birand'ın Rıdvar Akar ile hazırlayıp sunduğu 32. Gün'e konuk oldu. Ergenekon konusunda oldukça keskin çıkışları ilk kez yumuşatan ve yine ilk kez içlerinde bazılarının suçlu olabileceğini kabul eden Baykal, hükümetin Danıştay saldırısının ardından ülkeyi idare etmek için sürekli komplolar ürettiğini ifade etti. İşte Baykal'ın canlı yayındaki o ilginç sözleri; Deniz Baykal: Şimdi gün bu komployla hesaplaşma günüdür. Aynı şeyi bu Ergenekon konusundaki tavrımla da ortaya koyuyorum. Yani ben Ergenekon modelini yanlış buluyorum. Ergenekon örgütlenme varsayımını ters buluyorum. "ERGENEKON İÇERİSİNDE SUÇLULAR DA VAR" Ergenekon iddiası altında yargılanan insanların hiçbiri suçlu değil demek, böyle şey olur mu? Türkiye'de Güneydoğu'da faili mechul cinayetlerde öldürülen birçok insan var, bunların irdelenmesi gerekir. Maflayaşmaya karışmış çeşitli zamanlarda devlet ilişkilerini kullanarak yanlış işler yapmış yığınlarca insar var. Bunlarla da hesaplaşılması gerekir. Var bunlar bir gerçek. Bundan sonrada olacak bunlar. Mafyalaşma ciddi bir sorun, Susurluk bunun bir parçasıydı. Ondan önce de vardı. Ama bu demek değildir ki Mehmet Haberal suçludur. Ergenekon nereden çıkıyor? Mehmet Haberal'ı bilmem rektörleri toplumun gözünde itibarsız hale getirebilmek için bilinen suç örgütlenmeleriyle aynı torba içerisine yerleştirme projesidir ve bu yanlıştır. "DARBE TEHTİDİ YOK KOMPO VAR" Şimdi bu yaşadığımız olayda da asker, tartışmasında da bu komplo yanlış. Türkiye'de şu an darbe tehtidi yok ancak kompyo tehtidi var. Şu anda söz konusu tehdit kompyo tehtididir. Darbe söylemi var, darbe siyaseti, darbe ticareti var ama komplo gerçiği var. O komplodan dolayı insanlar hayatlarını, özgürlüklerini kaybediyorlar. Yani yaşamını kaybediyorlar. Şereflerini, toplumdaki konumları sarsılıyor. Aileleri, çocukları perişan oluyor. Bu komplodan dolayı yüzlerce, binlerce insanı. "ORTADA DARBE YOK MIŞ VAR" Ortada darbe yok. Darbe "mış" diye konuşuyoruz. Bunu mu konuşalım? Ama bu o değil. Birinci mesele budur. O nedenle, ben şu anda bize yöneltilen ağır Türkiye karşısına kurulmuş tuzak karşısında teslim olmuyorum, olmayı da yanlış buluyorum. Gerçekçi olalım. Yanlış, yanlış vardır o yanlışların hepsiyle hesaplaşılır. Mehmet Ali Birand: Ben özetlersem, tekrarlarsam şöyle doğru olur mu? Beni düzeltin çünkü bu çok önemli, bir nokta. Ben bunun içeriği doğrudur,yanlıştır diye tartışmıyorum. Bunun içerisinde, sizin sözünüzü tercüme ediyorum. Yani içerisinde yanlışlar olabilir, darbe girişimi olabilir. Ergenekon'da suçlular vardır, mutlaka birşey olur. Ama ben bunun yapılış, şeklini, işin götürülüş şekline yanlış buluyorum. Ve birilerinin hiçbir ilişkisi olmadığı halde onlardan intikam almak için onlarla hesaplaşmak için doğrudan bir bağlantı olmamasına rağmen onu da al bunu da al diyerek bu işin bir parçası haline getirilmelerine karşıyım. Rıdvar Akar: Sizi bir şekilde kafanıza soru işareti uyandıran, bir darbe tertibi oldu mu? Özden Örnek günlüklerinden başlayan ve bugüne gelen... Yani bunların tamamı mı yalan? Türkiye'de Silahlı Kuvvetler'in yönetiminde bulunan insanların, komutanların Türkiye'nin nereye gittiği konusunda; ciddi ve Silahlı Kuvvetler'e yasanın verdiği sorumlulukları da dikkate alarak, geçmişi de dikkate alarak hiç yadırganıcı değildir. Yani ne oluyor, nereye gidiyor diye sürekli bir değerlendirme olduklarını varsaymak en doğal iştir. Burada önemli olan şu: Ortaya atılan iddialar doğru mu yanlış mi bilmiyorum. Şu ana kadar ortaya atılan iddiaların bu konuda o dönemde ciddi sistametik bir iç değerlendirmenin yapıldığını ortaya koyuyor. DARBE ÖNCESİ İÇ DEĞERLENDİRMELER NORMAL Bir iç değerlendirmenin yapıldığı anlaşılıyor. İç değerlendirme yapılmıştır ama bunu bir türlü ortak bir karara dönüştürülememiştir, buunu hayata geçirecek uygulamaya koyacak bir karar noktasına gelememişlerdir. Bu da çok doğaldır, hiç yadırganacak değiltir. Çünkü onlar da siyasi hesabı, Türkiye'nin dünyadaki konumunu kendi konumunu, ekonomiyi bilmem ülkenin içerisinde bulunduğu şartları elbette kurmay bir subay olarak en doğru biçimde hesaplayacaktır. Bunu göze alamamışlardır, bu açık bir gerçektir. Bu konuşulduğu, tartışıldığı ancak bunu karara bağlayamadıkları açıktır ve bu da doğaldır ve doğrudur. Mehmet Ali Birand: Yapılmalıdır diyorsunuz. TSK, komutanlar bu değenlendirmeyi... Bu kararı almamış olmaları, doğrudur. Doğru bir karara varlışlardır ve bunu uygulamamışlardır. Yani bir teşebbüs haline gelmiş bir girişim. Bir değerlendirme yapıldığı anlaşılıyor. Ne ölçüde doğrudur bilmem ama bu izlenim doğdu, onda terettüd yok. Yaparlar, geçmişte de yapmışlardır. Şimdi önemli olan bunun hayata geçirilmemiş olması ve geçirilebilecek olmadığını öğrenmişlerdir. Ama darbe Türkiye'nin gündeminde değil. Rıdvar Akar: Darbeler dönemi kapandı mı efendim? Evet kesin... Türkiye'de artık darbeyle ülkeyi bir yere taşınamayacağı kesin olarak açık bir biçimde anlaşılmıştır. Bizim geçmiş darbe deneyimlerimizde, darbeyle sorunların çözülemeyeceğini göstermiştir. Gerekçeleri sadece nitelik değiştirmiştir. Şimdi yaşanan olay, darbe tehtidinin kalktığı bir ortamda darbe üzerinden çeşitlemeler gerçekleştirerek, onun siyasi rantını sağlamaya yönelik bir tablo. Bununda Silahlı Kuvveklere, Türkiye'nin hukuk devletine, demokrasisine çok ciddi zararlar verdiğini görüyorum. Muhalefet darbe peşinde değildir. Türkiye'de darbe tehlikesi yoktur ama Türkiye'de iktidar komplo peşindedir. İktidar komplocudur ve bu da sorunun sıkıntının özüdür.
Baykal, Ergenekon konusunda bu kez farklı konuştu, TSK içinde darbe planları yapıldığını ilk kez açık açık itiraf etti.
Büyükkucak, DİSK, KESK, Kamu-Sen, İstanbul Eczacılar Odası ve İstanbul Diş Hekimleri Odasının temsilcileriyle birlikte düzenlediği basın toplantısında, TEKEL işçilerinin içine düştüğü durumun sorumlusunun, AK Parti hükümetinin uyguladığı ekonomik politikaları olduğunu öne sürdü. Bu ekonomik politikanın işçiye, emekçiye, emekliye açlığı, gençliğe işsizliği, bütün emek dünyasına yoksulluğu ve sendikasızlığı dayattığını ileri süren Büyükkucak, emekleriyle kazandıkları emeklilik haklarının, iş güvencelerinin, sigorta ve sendika haklarının bir bir ellerinden alınmaya çalışıldığını iddia etti. TAŞERONLAŞMAYA SON VERİLSİN "TEKEL işçisinin de TEKEL ile dayanışma içinde olan kendilerinin de tek isteklerinin TEKEL işçisini ve işçi sınıfını ücretli köleliğe mahkum eden 4-C uygulamasını ve taşeronlaşmaya son verilmesi olduğunu" ifade eden Büyükkucak, şunları kaydetti: "AKP hükümeti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eğer işçilerin ve konfederasyonlarımızın taleplerini hafife alıp bizi oyalayıp aldatmaya kalkar ya da tekel işçisine ilk günkü gibi müdahale etmeye kalkarsa ne olur? İşte dünyanın yerinden oynayacağı gün gelmiş demektir. Bu nedenle bizler 6 konfederasyon ve onlara destek veren meslek odaları, kararlı bir yanıt vermekten çekinmeyecektir. Bütün emek dünyası, her gün bir yenisi katılarak genişleyen cephesi ve bileşenleriyle 3 Şubattaki genel eylem ve grevine hazırlanmaktadır." BAŞKAN İLE TABAN AYNI DÜŞÜNCEDE "Bütün emek dünyasını 3 Şubattaki eyleme ve greve çağırdıklarını" kaydeden Büyükkucak, "Hükümet, TEKEL işçilerinin onay vereceği bir çözümü hayata geçirmediği sürece bizler 3 Şubat günü iş yerlerinden, mahallelerden saat 13.00'de Saraçhane parkında olacak şekilde yürüyüp geleceğiz. Haklarımızı aramak için 3 Şubatta genel eylem ve grevde olacağız" dedi. Bir gazetecinin, "Türk-İş Başkanı ile Türk-İş'in tabanı, genel grev konusunda hem fikir mi?" sorusu üzerine Büyükkucak, TEKEL ile ilgili gelinen nokta menfi olduğu takdirde genel grev kararının zaten Türk-İş Başkanlar Kurulu kararı olduğunu söyledi.
Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak emekçilerin 3. Şubat'ta genel greve gideceğini ifade etti
Türkiye Sağlık İş Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, ''Tekel sorunu tartışılırken, diğer 4-C mağdurlarını da unutmamak lazımdır'' dedi. Başoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu'nun yaptığı görüşmenin, Tekel işçilerinin 50 günden beri sürdürdüğü eylemin olumlu sonuç vereceğini gösterdiğini belirtti. Mustafa Başoğlu, açıklamasında şunları kaydetti: ''Sayın Başbakan'ın yeni atanan valilere hitaben yaptığı konuşmasının özüne sadık kalarak, her biri aile reisi olan Tekel işçilerinin sorunlarını, aynı anlayışla çözmesini bekliyorum. Devlet sorun çözer, kendi vatandaşları ile inatlaşma yapmaz. Böylece, bu arkadaşların günlerden beri büyük bir sefalet içinde Ankara'da sürdürdükleri eylemden olumlu sonuç alarak, huzur içinde evlerine dönme imkanı sağlanmalıdır. Bu arada, özelleştirme mağduru olan diğer işçilerin de yerleştikleri kurumlarda 4-C mağduriyetleri giderilmelidir. Tekel sorunu tartışılırken, diğer 4-C mağdurlarını da unutmamak lazımdır.''
Tekel işçilerinin sorununa hükümet el attı. Orta yol aranıyor. Ancak diğer 4-C statüsündekiler dertli mi dertli..
Amerikan Profesyonel Basketbol Ligi'nde (NBA) Madison Square Garden'da 18 bin 828 basketbolseverin izlediği maçta New York Knicks'in konuğu olan Toronto Raptors rakibini 106-104 yenerek bu sezonki 25. galibiyetini elde etti. Toronto Raptors'ı galibiyete taşıyan isimlerin başında ise milli yıldız Hidayet Türkoğlu geldi. Hidayet, ilk 5 başladığı ve 34:40 dakika süre aldığı karşılaşmayı 26 sayı, 11 ribaunt, 2 asist, 2 top çalma, 1 blokla tamamlayarak 'double-double' yaptı ve takımının en etkili isimlerinden birisi oldu. 8/16 genel şut ortalaması ile maçı tamamlayan ve sezonun en iyi maçını çıkaran Hidayet 3/8 üç sayı şut ortalaması tuttururken iki sayılık atışlarda ise 7/9 isabet sağladı. Toronto'da Chris Bosh 27 sayı, 15 ribauntluk başarımıyla 'double-double' yapan ikinci isim olurken New York karşısında takımının en skorer ismiydi. A. Wright kenardan dahil olduğu karşılaşmayı 13 sayıyla tamamlarken, Jose Calderon 12, Antawn Jamison ise 10 sayıyla oynadılar. Sahasında aldığı mağlubiyetle bu sezonki 27. yenilgisini alan New York'ta ise David Lee 29 sayı, 18 ribauntluk başarımıyla 'double-double' yaptı ve maçın en skorer ismi oldu. Al Harrington'ın kenardan gelerek 20 sayı attığı maçta Danilo Gallinari de 18 sayıyla maçı tamamladı. Dallas: 106 - Phoenix: 112 NBA'de gecenin sonucu en çok merak edilen maçında ise Phoenix Suns ile Dallas Mavericks, US Airways Center'da karşı karşıya geldiler. 18 bine yakın basketbolseverin izlediği karşılaşmayı ev sahibi Phoenix Suns 112-106 kazandı. Phoenix'te Amar'e Stoudemire attığı 22 sayıyla hem takımının hem de maçın en skorer ismi olurken, Steve Nash 19 sayı, 11 asistlik başarımıyla 'double-double' yaptı. Jason Richardson'ın 17 sayı ürettiği Phoenix'te oyuna kenardan dahil olan Goran Dragic 13, Lou Amundson ise 12 sayıyla maçı tamamladılar. Amundson attığı sayıların 7'sini son çeyrekte kaydederken, 2 de blok yaptı. Jared Dudley ise 24 dakika süre aldığı maçı 8 sayı, 6 ribaunt, 5 asist ve 2 top çalmayla tamamlayarak galibiyete katkı sağladı. Phoenix'in bench'i toplam 43 sayı üreterek galibiyette başrol oynadılar. Bu sezonki 16. yenilgisini alan Dallas Mavericks'te ise Jason Terry attığı 21 sayıyla takımının en skorer ismi olurken Alman yıldız Dirk Nowitzki ise 19 sayıda kaldı. Dallas'ta maça ilk 5 başlayan oyuncuların tümü karşılaşmayı çift haneli sayılarda noktalarken, oyuna kenardan gelen 4 isim toplamda sadece 26 sayı üretebildiler. Boston: 94 - Orlando: 96 NBA'de gecenin en çekişmeli maçı ise Amway Arena'da oynandı. Ev sahibi Orlando Magic, baştan sona müthiş bir mücadeleye sahne olan karşılaşmayı 106-104 kazanmayı başardı. Maçın 4. çeyreğinde bir ara 14 sayı geriye düşen Orlando Magic maçı bırakmadı ve üst üste bulduğu sayılarla rakibini devirdi. Orlando'da Rashard Lewis attığı 23 sayıyla hem takımının hem de maçın en skorer ismi olurken maçın bitimine 1.3 saniye kala attığı basketle de maça damgasını vurdu. Orlando Magic bu sezon Boston'ı 2. kez yenerken rakibine de son 15 maçta 9. yenilgisini tattırdı. Orlando'da Dwight Howard 19 sayı, 10 ribauntla 'double-double' yaptı. Bu sezonki 14. yenilgisini alan Boston Celtics'te ise Ray Allen attığı 20 sayıyla takımının en skorer ismi olurken, Rasheed Wallece 17 sayıyla maçı tamamladı. Wallece maçın anlarında 3 sayılık atış denemesinde başarılı olamadı.
sezona TSİ sabaha karşı oynanan 3 karşılaşmayla devam edilirken milli basketbolcu Hidayet Türkoğlu'nun formasını giydiği Toronto Raptors deplasmanda New York Knicks'in konuğu oldu.
Hamas'ın önde gelen askerî komutanlarından Mahmud El Mebhu, Dubai'de öldürüldü. Hamas olaydan İsrail'i sorumlu tutuyor. Hamas tarafından yayımlanan bildiride, 'İzzeddin el Kassam Tugayları'nın kurucusu olan 50 yaşındaki Mahmud El Mebhu'nun, 20 Ocak tarihinde 'kuşku verici koşullarda şehit olduğu' belirtildi. Hamas, olayla ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi vermedi; ancak, "bu Siyonist suça, uygun bir anda karşılık verileceğini" duyurdu. İsrail hükümet sözcüsü, konuyla ilgili olarak Associated Press Haber Ajansı'nın yönelttiği soruyu yanıtsız bıraktı. Suriye'de yaşamakta olan El Mebhu'nun, 1989 yılında iki İsrail askerinin kaçırılarak öldürülmesi olayına karıştığından kuşkulanılıyordu. Şam'daki Hamas siyasî büro temsilcisi İzzet El Rişk, Mahmud El Mebhu'nun, Dubai'ye ulaştıktan bir gün sonra birdenbire öldüğünü kaydetti. Temsilci, Reuters Haber Ajansına verdiği demeçte, "Olayın ayrıntılarını açıklayamam. Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki yetkililerle işbirliği halindeyiz." dedi. 'İzzeddin el Kassam Tugayları' İsrailli asker ve sivilleri hedef alan yüzlerce saldırı ve bombalı intihar eyleminden sorumlu tutuluyor. Mahmud el-Mebhu'nun cenazesinin önümüzdeki saatlerde Şam'da kaldırılacağı belirtildi. BBC Türkçe
Hamas'ın üst düzey askeri liderlerinden Mahmud El Mebhu Dubai'de öldürüldü. Hamas saldırıdan İsrail'i sorumlu tutuyor.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yakalanan Söylemez Kardeşlerin büyük kaçışı on dört yıl önce başladı. Kamuoyu Söylemez kardeşler ismini 1996 yılında yapılan bir operasyonla duydu. Taraf Gazetesi'nden Sadık Güleç'in hazırladığı Söylemezler Çetesi dosyası bir döneme ışık tutuyor ESKİ ASKERDİLER Kamuoyunda “Söylemez Kardeşler Çetesi” olarak anılan Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez kardeşlerin isimleri Haziran 1996 yılında Adana-Pozantı karayolunda meydana gelen bir çatışma ile duyuldu. Çatışmaya girenler Emekli Astsubay Başçavuş Mehmet Faysal Söylemez, Jandarma Üsteğmen Can Köksal, Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Fevzi Şahindi. ASKER VE POLİSLERİN İSİMLERİN YER ALDI Bu olayda yakalanan isimlerin orduda görev yapmış kişiler olması kamuoyunun bir anda dikkatini çekti. Bu çatışmanın ardından başlayan soruşturmada 11’i asker ve polis 24 kişinin ismi geçti. Açılan davada Söylemez kardeşler ve arkadaşlarına Bucak aşiretinin lideri daha sonra Susurluk kazası ile gündeme giren Sedat Edip Bucak’a Ankara’da helikopterden lav silahları ile suikast hazırlığı içinde oldukları suçlaması yöneltildi. Söylemez kardeşlerin ayrıca o dönemin Eminönü Belediye başkanı Ahmet Çetinsaya’ya Ataköy’de lav silahı ile saldırı planladığı iddia edildi. Söylemez kardeşlere yardımcı olduğu gerekçesiyle İstanbul ve Ankara eski Asayiş Müdürü Sedat Demir, İstanbul eski emniyet müdür yardımcısı Deniz Gökçetin, Baş komiser Halim Apaydın, Emniyet Müdürü Erdal Durmaz’a çeşitli davalar açıldı. SEDAT BUCAK VE MEHMET AĞAR’I SUÇLADILAR Bu davaların başlaması ile birlikte Söylemez Kardeşlerde Mehmet Ağar ve Sedat Bucak’ı devlet desteğini alarak kendilerine karşı komplo kurmakla suçladılar. Askeri doktor olan Mehmet Sena Söylemez kendi el yazısıyla 63 sayfalık bir açıklama yaptı. Bu açıklamada dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ı ve Sedat Bucak’ı 12 Mart 1996 yılında Eskişehir yolunda öldürülen ağabeyleri Emir Söylemez, Resul Söylemez ve şoförleri Ercan Akyol’un öldürülmesinden sorumlu tuttular. Sena Söylemez ifadesinde şu suçlamaları yöneltti. “ Onları öldürenler her şeyi baştan sona planlayan ve yürüten o zamanki Adalet Bakanı Mehmet AĞAR, BUCAK ve onlarla işbirliği içinde olan kirli polislerle, kirli koruculardır… Ağar ve Bucak’ın emrinde kiralık katillerden oluşan çeteler var. Bizi de AĞAR ve BUCAK’ın tertiplediği komplolar sonucu tutukladılar.” 2002 AFFI İLE ÇIKTILAR Açılan davalar sonucunda Söylemez Kardeşlere silahlı saldırı, haraç, tehtid gibi suçlamalardan dava açıldı. Davalar süresinde kendilerinden haraç istendiğini ileri süren birçok tanık davadan çekilmişti. Bu arada bazı tanıklara yapılan silahlı saldırıların Söylemez Kardeşler tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülmüştü. Süren birçok davadan beraat kararı çıkmasına rağmen Aralık 1997 Kadıköy 2. Ağır Ceza mahkemesinde süren bir davadan Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez hakkında hapis cezası çıktı. Ancak 2002 yılında Rahşan affı olarak bilinen yasa değişikliğinden faydalanan Söylemez Kardeşler cezaevinden çıktılar. Cezaevinden çıktıktan sonra 2004 yılında tekrar başka bir olaydan dolayı tekrar gözaltına alınan Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez çıkarıldıkları mahkemeden serbest bırakıldılar. Ancak Savcılığın itirazı üzerine nöbetçi hakimlikten tekrar haklarında tutuklama kararı çıkartıldı.. Bu davadan dolayı haklarında uluslararası arama kararı çıkartılan Söylemez Kardeşler altı yıldır aranıyorlardı. KUZEY IRAK’TADA TUTUKLANDILAR Haklarında çıkan tutuklama kararından sonra Kuzey Irak’ta yaşamaya başlayan Söylemez Kardeşlerin ismi Erbil’de gözaltına alınmaları ile tekrar duyuldu. İddialara göre bu ülkedeki Türk işadamlarından haraç istediği ileri sürülen Söylemez Kardeşler polis tarafından tutuklandılar. Söylemez kardeşlerin serbest kaldıktan sonra Azerbaycan’a gittikleri ve burada Türk polisinin kaldıkları adresi Azerbaycan polisine bildirmesi üzerine yakalandığı açıklandı.
Cezaevinden çıktıktan sonra hakkında yakalama kararı çıkartılan ünlü çete bir döneme böyle damga vurmuştu.
Terör örgütü El Kaide’nin lideri Usame Bin Ladin, küresel ısınmanın sorumlularının sanayileşmiş uluslar olduğunu söyledi ve "ABD’nin köleliğinden" kurtulmak için doların boykot edilmesi çağrısında bulundu. Bin Ladin, Katar’ın El Cezire televizyonunun yayımladığı yeni sesli mesajında, "Sanayileşmiş tüm uluslar, özellikle de büyük uluslar küresel ısınmanın sorumlularıdır" dedi. Bin Ladin mesajında ayrıca, "dolar kullanımına son vermeleri ve dolardan kurtulmaları gerektiğini" belirterek, "doları terk etmenin çok ciddi sonuçları olacağını bildiğini, ancak bunun insanlığı Amerika ve ortaklarının köleliğinden kurtarmanın tek yolu olduğunu" öne sürdü.
Terör örgütü El Kaide"nin lideri Usame Bin Ladin bu kez çevreci bir sesli mesaj yayımladı.
Nergis DEMİRKAYA İNTERNETHABER ANKARA- Ağır işlerde çalışan kadınlara regl izni tartışması çok ilginç bir tablonun yaşanmasına neden oluyor. Kadınların savunması gereken bu hakka Meclis'te sadece bir erkek milletvekili sahip çıkıyor. TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliğinde yer alan ''kadınların ay hallerinde, ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacağı'' hükmünü tartışıyor. CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin yönetmeliğin bu hükmünün uygulanmasını istiyor. Kadın milletvekilleri ise buna karşı. En ilginci ise Ahmet Ersin bu düzenleme konusunda partisinin kadın milletvekilleri Canan Arıtman ve Gaye Erbatur’dan da destek görmüyor. CHP'Lİ KADINLAR KARŞI Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu dün regl izniyle ilgili düzenlemeyi tartıştı. CHP’li Arıtman, regl iznine, kadını işten çıkarmak için bahane olarak kullanıldığı, bilimsel dayanağı bulunmadığı gerekçeleriyle karşı çıkıyor. Hekim olan Arıtman tıbbın gelişmelerini de hatırlatarak regl sancılarının ilaçlarla giderilebileceğini savunuyor. Mevzuatın, AB ile uyumlu olmadığını, kadınların her türlü işi yapabildiğini dile getiren CHP'li Gaye Erbatur da, yasalara, yönetmeliklere böyle bir ayrımcılık konulduğunu söylüyor. AK PARTİLİ KADINLAR TEMKİNLİ Pek çok konuda ayrılan iktidar ve muhalefet partisini milletvekilleri konu regl olunca ortaklaştı. Komisyon Başkanı AK Partili Güldal Akşit, düzenlemenin, taraflarca suistimal edilmesinin de değerlendirilmesi gerektiğini, işçi ve işveren tarafından da kötü kullanılabilecek bu maddenin, netleştirilmesinin şart olduğunu söylüyor. Akşit, kadınlara aşırı korunmacı davranarak, başka yönlerden mağdur olmalarına neden olunmaması gerektiğini dile getiriyor. ERSİN TERS KÖŞE OLDU Yasanın uygulanmasını isteyen CHP’li Ahmet Ersin ise kadınların bu düzenlemeye destek vermemesinin şaşkınlığını İNTERNETHABER’e anlattı. Ersin, “Ben bu yönetmeliğin yürürlükte kalmasını istedim. Asıl kadınların bu hakkı istemesi gerek. Komisyonda bu konuyu gündeme getirdiğimde memnuniyetle karşılanacağını sandım, ama tersi oldu.” KADINLARI İKNA EDEMEDİ Ersin kendi partisinin kadın milletvekilleri başta olmak üzere kimseden destek alamasının nedenini ise şöyle açıkladı: “Arkadaşlarımla konuştum. Onlar regl izni kullanma hakkının kadın aleyhine kullanılıp işten çıkarılacağı endişesi taşıyorlar. Ama bu gerekçeyle karşı durmak doğru değil. Devlet organları da böyle bir durumda bütün ağırlığını koyar ve bunun yapılmasına izin vermez. Ama ikna olmadılar. Belki bütün kadınlara regl dönemi izni verilmeyebilir, ama bu süreci çok ağır geçiren kadınlar doktor raporu alıp izinli sayılabilirler.” SONUNA KADAR SAVUNACAK Ersin kadın milletvekillerinin bile karşı çıktığı bu düzenleme konusunda hassasiyetinin nedenini ise şöyle açıkladı: “Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesiyim. Bu konuyu da insan hakkı olarak görüyorum. Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu da kadınların haklarını korumalı. Hem insan hakları hem de kadın hakları açısından. Bu düzenleme yürürlükte kalmalı.” KADIN ÖRGÜTLERİ DE DESTEK VERMEDİ Ersin bu mücadelesinde kadın örgütlerinden de destek görmemekten yakınıyor. Bazı işadamlarının düzenleme yürürlükte kaldığı sürece 5 bin kişiyi çıkaracağını açıkladığını hatırlatan Ersin, “Ben buna tepkiliyim. Kadının biyolojik sorunu üzerinden tehdit edilmesi kabul edilemez. Kadın dernekleri dahi böylesine önemli bir konuya sahip çıkmadılar. Sessiz kaldılar. Yaşanan durum üzüntü verici. Böyle bir hak var ve biz bunu koruyamıyor, tersine geriye götürüyoruz. Bu sağlıklı bir bakış değil. Ben sonuna kadar gündemde tutmak tartıştırmak için çalışmayı sürdüreceğim."
Kadınlara regl izni tartışmasında ilginç tablo. Kadınların savunması beklenen bu hakka sadece bir erkek vekil sahip çıktı.
İSTANBUL Çatalca'da, Muratbey kavsağında bulunan özel bir bankanın ATM'sine para getiren nakil aracı,silahlı 3 kişi tarafından soyuldu. Saat 10.30 sıralarında özel bir bankanın ATM'sine para getiren nakil aracını, biri tabanca, ikisi uzun namlulu tüfek taşıyan 3 kişi güvenlik görevlisi ile sürücüsünü etkisiz hale getirdiler. Araçtan paraları alan soyguncular plakası belirlenemeyen Mitsubishi marka beyaz bir minibüsle kaçtılar. Jandarmanın peşine katıldığı soyguncular yakalanacaklarını anlayınca çaldıkları yaklaşık 400 bin lirayı yol üzerine bıraktı. Araçtan bankamatiğe para konulacağı sırada gerçekleşen soygun sonrası 3 kişi olduğu belirtilen şüpheliler olay yerinden bir araçla hızla uzaklaştı. Kaçarken para nakil aracındaki güvenlik görevlisinin silahını da alan şüphelileri yakalayabilmek için jandarma ve polis ekipleri operasyon başlattı. PARALARLA BİRLİKTE YAKALANDILAR Saat 10.30 sıralarında gerçekleşen soygun sonrası yaklaşık 400 bin lira çalan soyguncuların içinde bulunduğu aracı, jandarma ekipleri takibe aldı. Yakalanacağını anlayan soyguncular aracı Kumburgaz sahilinde bırakarak yaya olarak kaçmaya çalıştı. Şüphelilerin kaçarken paraları yol üzerine attı. Soyguncular jandarmanın yaptığı operasyon sonucu kısa sürede yakalandı.
Polis telsizinden az önce geçen bir ananso göre İstanbul Çatalca'da banka nakil aracı soyuldu.
Gülşah ERDEM İNTERNETHABER ANKARA- Bekir Coşkun… “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” atasözüne atıfta bulunarak yıllardır “Onuncu Köy” isimli köşesinde Türkiye’yi tartışan önemli bir gazeteci yazar. Yazdığı pek çok yazıyla gündem oldu. Göbeğini kaşıyan adam söylemi nedeniyle eleştirildi. Cumhurbaşkanı Gül’ün koltuğa oturmasını 'sindiremediğini' söylediğinde Başbakan’ın “Ya sev ya terk et” hışmına uğradı. Hükümetin pek çok uygulamasını eleştirdi. Yıllardır yazdığı Hürriyet’ten ayrılması olay oldu. En son ismini Balyoz Planı kapsamında darbeyi destekleyecek gazeteciler arasında okuduk. Coşkun hala köşe yazıları ve yorumlarıyla tartışma konusu. İNTERNETHABER’e konuşan Coşkun bütün bu yaşananlarla ilgili sorularımıza samimi yanıtlar verdi. Ama bir o kadar da çok tartışılacak yorumlar yaptı. "Balyoz Planı tezgah ve dümen. Bundan bir mizah kitabı çıkar” diyen Coşkun’un darbelerle ilgili yorumları ise çok konuşulacak. “12 Eylül darbesi gerekliydi” diyen Coşkun, iktidarı tek kelime ile “faşist” olarak tanımladı. Balyoz Planı karşısında kendi senaryosunu açıklayan Coşkun, Türkiye’nin bir kaos ortamında bulunduğunu savunarak, “Bir toplumsal bir iç karışıklığa polis yeterli gelmiyorsa, asker müdahale eder” dedi. Bekir Coşkun’un sorularımıza verdiği çarpıcı yanıtlar şöyle oldu: HÜKÜMETİN ÖRTÜSÜ Son günlerde hükümet ile Genelkurmay arasında yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? İyi değerlendiriyorum. Hükümetin böyle büyük bir örtüye, kepazeliğini örtmek için ihtiyacı vardı. İktidar bu örtüyü darbe iddialarını kullanarak örtüyor. Bu iddialardan medya da siyasette memnun. Çünkü ikisinin de işine geliyor. Zaten medyanın üçte ikisi onların elinde. Asker ile ilgili bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortaya atılan bu iddiaları saçma sapan buluyorum. Eğer bunlardan bir kitap hazırlansa çok güzel bir ‘mizah’ kitabı ortaya çıkar. HÜRRİYET İLE HIZLI BOŞANDIK Hürriyet’ten nasıl ayrıldınız? Bazen bazı evliliklerde hızlı boşanmalar vardır. Taraflardan biri diğerini aldatır ve bir günde boşanma gerçekleşir. Bizim Hürriyet ile boşanmamız bir günde oldu. Ve çok çabuk bitti. Bir yerde deprem olursa her yer sallanır. Ve depremde kimileri düşer kimileri sadece sallanır. Ben düştüm. Ertuğrul Özkök sallandı. Emin Çölaşan düştü. Ertuğrul Özkök ile görüşüyor musunuz? Tabii. Ben onu arkadaş olarak çok severim. GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM TÜRKİYE’DİR Yaşanan bu dönemi nasıl tanımlarsınız? Bu yaşanan ‘kötü’ bir dönem. Birçok insan koltuğunu, onurunu, şerefini, kaybetti. Bunların bir kısmı içeride. Göbeğini kaşıyan adamı nasıl tarif edersiniz? Göbeğini kaşıyan adam Türkiye’nin ta kendisidir. Bunları söyledikçe baskı geliyor birçok yerden ama ben söylemeye devam edeceğim. Bu tipin çok iyi incelenmesi lazım. Bu gerçeği kabul etmediğimiz sürece Türkiye düzelmez. Çünkü göbeğini kaşıyan adam; görmeyen, duymayan, tartışmayan, konuşmayan, sorgulamayan, kömür ve nohutla oyunu satan, dizi seyredip şükreden, kaderci ve ‘asla kafasını kaşımayan adamdır...’ Göbeğini kaşıyan adamı küçümsediğiniz yönünde eleştiriler aldınız ne düşünüyorsunuz? Göbeğini kaşıyan adamı küçümsüyorum, saygı duymuyorum ve kızıyorum. Çünkü eğer biz ‘göbeğini kaşıyan adama’ razı olursak, Türkiye’nin aydınlık geleceğinin olmasını beklememeliyiz. İSRAİL-ARAPLAR VE TÜRKLER BİRBİRİNİN AYNI İsrail ile yaşanan koltuk krizi hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye de İsrail de aynı coğrafyanın ürünüdür. Aynı zamanda Araplar da İsraillilere ve Türklere benzer. Ben coğrafyanın toplumlar üzerinde şekillendirici olduğuna fazlasıyla inanırım. Mesela dağlık bölgelerdeki insanlar daha dürüst ve tutarlıdır. Bunda coğrafyanın etkisi vardır. Çünkü dağlık coğrafyada yaşayan insanlar savaşmak zorundadırlar ve birbirlerine sığınılar. Ama arazi düzleştikçe kaypaklık artar çünkü insanlar o zaman birbirlerine değil, maskelerinin arkasına saklanırlar. PEYGAMBERLERİN ÇOĞU ÇOBANDIR Orta Doğu dünyanın en kötü bölgesidir. Çünkü yazgısı kötüdür. Peygamberlerin çoğu neden bu bölgeden çıkar hep düşünmüşümdür. Bu topraklardan üç binden fazla Peygamber çıkmış. Ama neden Kanada’ya mesela peygamber göndermemiş Allah? Çünkü peygamberlerin çoğu çobandır ve sürüleri yönetirler. Allah’ta kimi tercih edeceğini biliyor. 2009 NEDEN 'SALAK' BİR YILDI COŞKUN’UN YAZMADIĞI HABER NEYDİ? DİĞER SAYFADA… [PAGE] 2009 ‘SALAK’ BİR YILDI 2009 kötü bir yıl mıydı? Evet. Kötü bir yıl olmasının yanında ‘salakça’ bir yıldı da aynı zamanda. Ama burada suçu yıla yüklememek gerekir. Ben 2009’da yaşananlar salakça demek istemiştim. Ama tüm yaşananlara salakça diyemediğim için (Ergenekon davasını kastediyor) ben suçu 2009’a yükledim. Şimdi 2010’a girdik ve salaklıklar devam ediyor. Demek ki suç 2009’da değilmiş. Ülkede bu kadar işsizlik, yoksulluk, sokaklarda yaşayan insanlar, ekonomik kriz varken iktidarın böyle şeylerle uğraşmasına kızıyorum. Darbe planları denilen şeyin tam anlamıyla ‘salaklık’ olduğunu düşünüyorum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan darbe iddialarının arkasına sığınarak ajitasyon yapıyor. Ama bir süre sonra ‘darbe olsun diye ağlayacak’ ve darbeyi kendisini kurtarmak için kendisi isteyecek. ÖZAL İLE ARKADAŞLIĞIMDAN ‘KASTELLİ’ OLAYINI YAZAMADIM Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile tanışıyor musunuz? Hayır. Ben iktidardakilerle, baştaki kişilerle koltuklarındayken ilişki kurmayı doğru bulmuyorum. Çünkü o zaman özgürce yazı yazamıyorum. Mesela Turgut Özal ile arkadaşlığım olduğu dönemde banker Kastelli olayını Özal’dan öğrendim ama yazmamı istemediği için yazamadım. Bunu sonra Emin Çölaşan öğrendi, Özal ona da yazma demesine rağmen o yazdı. Benim yazmamamın nedeni içimdeki Urfalı yanımdır. ASKERİ KORUYORUM Askeri korumaya çalışıyor musunuz? Evet. Askeri korumaya çalışıyorum. Çünkü irticanın giremediği tek yer TSK kaldı. Dinciler tüm kurumları sardılar. Bu yüzden askeri koruyorum. Çünkü askerin, bir ülkenin ‘rezervi’ olduğunu düşünüyorum. BALYOZ PLANI: ‘TEZGAH VE DÜMEN’ Balyoz planı ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Tüm bunların tezgah ve dümen olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemde de yanılmadım. Bir şey bildiğim için bunu söylemiyorum. Gazetecilik algısı diyelim. Çünkü darbe yapacak adam 5 bin sayfa plan yazar mı? 12 Eylül 1980 darbesine bakalım mesela, oradaki tek belge 1 sayfaydı. Onu da Kenan Evren televizyon karşısında okumuştu. Bu tür işlerin yazıya döküleceğine inanmıyorum. Mesela ben bir camiden halı çalmak istesem bunu bir yerlere yazacak mıyım? Bu iddialar hukuk ve demokrasi dışı şeyler. 12 EYLÜL’DE DARBE GEREKLİYDİ Darbe gerekliliğine inanıyor musunuz? 12 Eylül darbesi gerekliydi bence. Çünkü tüm ülkede iç karışıklık vardı. Ve darbe olması için tüm toplum dua etti. Benim o dönemde evim bombalandı. Karım iki kez, oğlum bir kez ölümden döndü. 12 Eylül dönemini yaşayan hiç kimse ‘keşke olmasaydı’ ya da bir tek kişi 'darbe gereksizdi' diyemez. Çünkü bir toplumsal bir iç karışıklığa polis yeterli gelmiyorsa, asker müdahale eder. Bu Avrupa’da da böyledir. Ama onlarda ‘irtica’ gibi bir tehdit olmadığı için bizi anlamakta zorluk çekiyorlar. Türkiye’deki iç tehdit o kadar büyük ki... Anayasa Mahkemesi iktidar partisinin ‘irticanın’ odağı olduğunu kabul etti zaten. KAOS OLUŞURSA ASKER MÜDAHALE ETMEZSE NE OLUR? Örneğin? Örneğin bir senaryo çizelim. Bu senaryo 2010’da geçiyor olsun. İktidarda, Anayasa Mahkemesi tarafından ‘irtica’ odağı olmakla hüküm giymiş bir parti var. Ve ülkede kaos ortamı oluştu. Bu durumda ne yapmalı? Senaryoya göre asker müdahale etmezse ne olur? Polis zaten bölünmüş durumda. Üniversiteler paramparça. Yargı kendi içinde kavga ediyor. Bunlara bir de kargaşanın sokağa dökülmesi eklenirse ne olur? Ben bundan korkuyorum. TSK’nın darbe ortamı hazırlama ihtimali var mı? Evet. Bu da mümkün tabii. Ama bunların araştırılması lazım. Toplum olarak uyanık olmalıyız. Yani keleğe gelmemeliyiz. TEKEL İŞÇİLERİ DARBE YAPACAK TEKEL işçileri için ne düşünüyorsunuz? Ben sivil insiyatife çok önem veriyorum. Ve sivil insiyatifin darbe yapmasını istiyorum. Siviller bu darbeyi seçimde yapacak. Zaten şu anda TEKEL işçileri soğukta çadırların içinde direnerek darbe yapıyorlar. İKTİDAR ‘FAŞİST’ Bu iktidarı nasıl tanımlarsınız? Tek kelime ile ‘Faşist…’ Ama mutluluğun nasıl ki, resmi yok ise Faşizmin de resmi yok. Bunun fotoğrafını çekemem size. Ama görünen o. Çünkü iktidarın başında ‘tek adam’ var. O tek adam hem yürütmenin hem yasamanın başında. Geriye yargı kalıyor ki, o da baskı altına alınmış durumda. Yargı mensupları dinleniyor. TOPLUMUN YÜZDE 70’İ ZIRCAHİL Nasıl bir toplum görüyorsunuz? Bizim toplumumuzun yüzde 60’ı, 70’i zırcahil. Seçim zamanı nohut ve kömürle oyunu satıyor. Ben de tüm bunlardan dolayı yazı yazmaya korkuyorum. İNSANLAR OKUDUĞU SÜRECE YAZACAĞIM Burası ‘sonuncu köy’ mü? (Gülüyor) İnsanlar beni okumaya devam ettiği sürece yazacağım.
Balyoz Planında darbeyi destekleyecek isimler arasında gösterilen gazeteci Bekir Coşkun'dan çok konuşulacak açıklamalar...
Selçuklu İmparatorluğu'na başkentlik yapan Konya ile Endülüs Emevi Devleti'ne başkentlik yapan İspanya'nın Cordoba şehri arasında "Kardeş Şehir Protokolü" imzalandı. Konya Büyükşehir Belediyesi ile İspanya'nın tarihi şehri Cordoba (Kurtuba) arasındaki imza törenin hem iki ülke hemde kardeş şehirlerin sosyal ve kültürel hayatına katkı yapacağı ifade edildi. Cordoba Belediyesi'nde düzenlenen törende Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ile Cordoba Belediye Başkanı Andres Ocana Rabadan kardeş şehir protokolüne imza attı. MEDENİYETLER İTTİFAKINA KATKI Törende konuşan Cordoba Belediye Başkanı Andres Ocana Rabadan, tarihi ve kültürel özellikler bakımından birbirine benzeyen iki şehrin imzaladığı protokolün önemli olduğunu belirterek, kardeş şehir ilişkisinin Türkiye ile İspanya'nın birlikte yürüttükleri Medeniyetler İttifakı'na da katkı sağlayacağını söyledi. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi gerektiğini kaydeden Rabadan, İspanya olarak bunu desteklediklerini vurguladı. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ise iki tarihi başkentin kardeş şehir olmasının önemine dikkat çekerek, imzalanan protokol ile iki şehir arasında sosyal, kültürel ve ticari işbirliğinin geliştirileceğini ifade etti. Hazreti Mevlana'nın barış, sevgi ve hoşgörü felsefesinin tüm dünyayı etkilediğini ve Medeniyetler İttifakı projesine yol gösterici olduğunu vurgulayan Başkan Akyürek, Cordoba ile Konya'nın yakın ilişkilerinin projeye katkı sağlayacağını söyledi.
Endülüs Emevi Devleti'ne başkentlik yapan İspanya'nın Cordoba şehri ile Konya kardeş şehir oldu
Lal Gayrimenkul Değerleme ve Müşavirlik AŞ, “Ekonomi ve Gayrimenkul Raporu 2010” raporunda, 2009'da kredilere olan talebin önceki yıla göre üçte bir oranında düştüğüne dikkat çekilerek 2010 için daha iyimser bir tablo çizildi. Raporda İstanbul konut piyasasında şehir içi bölgelerdeki rezidans projelerine olan talebin krize rağmen hâlâ yüksek olduğuna dikkat çekildi. “İstanbul'da Beykoz-Tarabya arası yapılacak üçüncü köprünün çevresindeki birçok bölgeye talep artacak, bununla da birlikte fiyatlarda da ciddi artışlar görülecektir” değerlendirmesi yer alan raporda özetle aşağıdaki bölgelerin avantajları öne çıkıyor. İSTANBUL'DA ÇATALCA'YA DİKKAT * Üçüncü köprünün bağlantı yollarının Çatalca-Silivri bölgesinden geçmesi planı, bu bölgeleri hareketlendirdi. Toplu konutların yer aldığı Silivri, arsa yatırımcılarının arazi stoku yaptığı bir bölgeydi. Şu anda ise yeni projelerin beklendiği ilçeler arasındadır. Lüks konut ve villa projelerinin yer aldığı Çatalca'da da TEM-7 yolunun geçeceği beklentisi arsa fiyatlarını epey yükseltti. Kartal, Pendik, Tuzla lokasyonunda, stüdyo dairelerin yapımı ve bu dairelere olan müşteri talebi de bu bölgeyi değerli kılmakta. Metro hattının Üsküdar, Altunizade, Ümraniye, Dudullu yönünde ilerlemesiyle bu hatta kalan semtlerin değer kazanması bekleniyor.. Marmaray projesi de Üsküdar'dan geçeceği için bu nokta oldukça değerlenecek. Küçükçekmece ise TOKİ'nin Kayabaşı Konutları'yla yepyeni bir çehreye kavuşacak. TOKİ, 60 bin konutun yanı sıra Halkalı'da Tema Park inşa edecek. Başakşehir de İstanbul'un yükselen değerleri arasında. Kurtköy, Sabiha Gökçen Havaalanı'ya yapılan yatırımlar, Kurtköy'ün değerini giderek arttırıyor.. ANKARA VE İZMİR'DE DURUM * 2009 yılında Ankara'da kiralar ortalama değerinde kaldı. Ankara için de tahminler 2010 yılında durgunluğun biteceği ve piyasanın hareketleneceği yönünde. Ankara'da yerleşim dışarıya doğru kaydı. Son yıllarda Bilkent, Beysukent, Çayyolu, Ümitköy planlı bir şekilde gelişti. Bunun yanı sıra Ümitköy'den sonra Yaşamkent gibi yerleşkelerin oluşması batıya doğru şehrin büyüdüğünü gösteriyor. Bu bağlamda Ankara'nın batısındaki arsa ve arazilerin de değeri gün geçtikçe artıyor. Bu bölgelerdeki arsalar ileride cazip bir yatırım olabilir. Ayrıca şehrin Eryaman, Temelli, Oran, İncek, Dodurga Köyü gibi yerleri de hızla büyüyor. Altındağ, Mamak semtleri de TOKİ'nin yaptığı toplu konutlarla şehrin modern yapısına ayak uyduruyor. * İzmir'in geçmişte merkezi bölgeleri olan Karşıyaka, Çiğli, Bornova, Buca, Gaziemir ve Konak'ta gayrimenkul için talep görüyor. Şimdi bu bölgelerin daha iç bölgeleri Alsancak, Bostanlı, Mavişehir, Narlıdere de rağbet görmeye başladı. Arsa yatırımı için Menemen-Çiğli, Gaziemir-Torbalı arasındaki bölge, bunun yanı sıra da Urla, Güzelbahçe ve Zeytinalanı gittikçe değerleniyor. (Cumhuriyet)
Yatırım yapacaklar için geleceği parlak arsalar araştırıldı. İşte İstanbul, Ankara ve İzmir için sonuçlar;
Amirallere suikast soruşturmasında ikinci kez gözaltına alınmak üzereyken intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar ve evinin balkonundan atlayarak intihar eden emekli Albay Belgütay Varımlı'nın isimleri Poyrazköy İddianamesi'nde geçiyor. Varımlı ordudaki yolsuzluklarla ilgili ifadesini değiştirmesi için baskı yapılması gereken isim olarak gösteriliyor. Yarbay Ali Tatar Poyrazköy'deki kazılarda bulunan mühimmatla ilgili tutuklanmıştı. İtiraz üzerine serbest bırakılmış, kısa bir süre sonra savcı yeniden yakalanmasını istemişti. Polisler Deniz Yarbay Ali Tatar'ın evinde yakalama emrini tebliğ etmişti. Tatar, "Hazırlanıp geliyorum" demiş ve odasına girdiğinde silahla intihar etmişti. Amirallere sikast soruşturmasında ele geçirilen belgelerde Ali Tatar'ın adının yanında kurye tanımlaması bulunduğu iddia ediliyor. Tatar bir başka belgedeyse "irtibata geçilecek kişi" diye tanımlanıyor. Evinin balkonundan atlayarak intihar eden ve ölümündeki sır perdesi hala aralanamayan emekli Albay Belgütay Varımlı'nın adı da son iddianamede yer alıyor. Varımlı, Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Heyetleri Kurulu Eski Başkanı'ydı. TSK içindeki yolsuzlukları dönemin Genelkurmay Başkanı'na bizzat ilettiği iddia ediliyordu. Belgütay Varımlı, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'in 2005 yılında rütbelerinin sökülerek 2 yıl 6 ay hapse mahkum edildiği davada da ifade vermişti. Poyrazköy tutuklusu emekli Binbbaşı Levent Bektaş'tan ele geçirildiği belirtilen bir DVD'de "gündemlerim" adlı dosya içerisinde "Belgütay Varımlı ile konuşmasının içeriğini değiştirmesi için görüşelim " ifadesinin yer aldığı iddia ediliyor.
Poyrazköy İddianamesi'nde intiharlarının ardındaki sır perdesi hala aralanamayan iki askerin adı da geçiyor.
Galatasaray'ın eski oyuncu Fatih Akyel, Almanya 6. Futbol Ligi takımlarından KFC Uerdingen'e transfer olmaktan son anda vazgeçti. KFC Uerdingen kulübünün resmi internet sayfasında yer alan açıklamada, Fatih'in transferi için tüm hazırlıkların yapıldığı ve tüm noktalarda anlaşma sağlandığı, ancak Fatih'in dün akşam transferden vazgeçtiği belirtildi. Fatih'in neden bu transferden vazgeçtiği ifade edilmeyen açıklamada, futbolcunun dün uçağın kalkışından önce nerede kalacağı, havaalanından kendisini kimin alacağı konusunda emin olmak için takımın oyuncuları Ersan Tekkan ve Erhan Bayrak ile irtibata geçtiği ve Krefeld kentinde Fatih'in kalması için bir otelde rezervasyon da yapıldığı kaydedildi. Açıklamada, kulübün başkanı Agissilaos Kourkoudialos ve takım oyuncuları Ersan ile Erhan'ın Fatih'in davranışından dolayı üzgün olduğu ifade edildi.
Spor kamuoyu Fatih Akyel'in transferini konuşuyordu. Alman ekibi Uerdingen de son gelen haberle şaşkına döndü..
Fakir ailelere dağıtılacak kömür paraları ise Hazine Müsteşarlığı tarafından ilgili kurumlara 2011 yılında ödenecek. Kurumlar ihtiyaçları halinde bu yıl içinde Hazine Müsteşarlığı tarafından avans alabilecek. Karara göre, il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca belirlenerek valiliklere bildirilecek fakir ailelere, müracaatları üzerine asgari 500 kg bedelsiz kömür verilecek. Valiliklere yapılacak kömür sevkiyatı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca belirlenecek kriterlere göre, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu ve Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecek. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, dağıtılacak kömürleri yerli kömür üretimi yapan üreticilerden temin edecek. Valiliklere teslim edilecek kömür bedelleri ile oluşması halinde görev zararları, 2011 yılı bütçesine konulacak ödenekten Hazine Müsteşarlığı tarafından kuruluşlara ödenecek. Kuruluşların nakit sıkıntısını aşmak için, üçer aylık dönemler halinde, 2010 yılı içinde Hazine Müsteşarlığı tarafından bütçe imkanları dahilinde ilgili kuruluşlara avans olarak ödeme yapabilecek.
Bakanlar Kurulu'nun 'fakir ailelere kömür yardımı yapılması'na ilişkin kararı Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yer aldı.
Adı Atilla Nuran. İnternette binlerce hayranı, yani onun katılacağı programları sırf bu sabotajlar için takip eden binlerce seveni var. O aslında bir şizofreni hastası Samsun'da yaşayan Atilla Nuran'ı bize kazandıran ise ünlü programcı Zeki Kayahan Coşkun. Alem FM'deki Matrax programında canlı yayına çıkardığı Atilla Nuran, eylemlerini ve yaptığı sabotajların detaylarını dinleyicilere aktarıyor. Televizyona transfer olan Coşkun ise, her cumartesi Skytürk ekranlarında yayınlanan Matrax ile Atilla Nuran'ın maceralarını izleyicilerle paylaşmaya devam ediyor. Peki, ekran efsanesi Nuran neler yaptı? Televizyon Gazetesi'nin haberine göre; işte Nuran'ın yaptıkları... KARISININ ÇEYİZİNİ YİYEN ADAM Samsun'da karısının çeyizini yiyen adam olarak gazetelerde yer aldı, doğruluğu olmayan haber uzun süre gündemde kalmıştı. Aynı gerekçeyle Semra Hanım'ın Flash TV'deki programına katılan Nuran, sanatçı olduğunu söylemiş ve stüdyoda türkü söylemişti. EVLENECEĞİ DANSÖZE "ARADA ÇALIŞIRSIN PARAYI PAYLAŞIRIZ" DEDİ Fox Tv'deki Su Gibi programını da araya Atilla Bey, İngilizce öğretmeni olduğunu iddia etti ve yalnızlıktan bunaldığını söyleyerek canlı yayında ağladı. Talip olduğu kişiye şiirler yazan Atilla Nuran, çocuk istemeyen bayana taşıyıcı anne bulma teklifinde bulundu. Dansöz olduğunu ifade eden kadına söylediği, "Arada çalışırsın parayı paylaşırız" cümleleri stüdyodakileri dahi güldürdü. "2-1 OLDU ESRA" Esra Erol'u defalarca işleten Atilla Bey, artık o programda tanınıyor. Defalarca talip olarak programı arayan Nuran, eylemlerinin bir amacının da İstanbul'a ücretsiz ulaşım olduğunu vurguluyor. Programda bulunan ve evlenmek isteyen kadına okuduğu şu şiir, stüdyodakiler tarafından beğeni toplasa da Matrax izleyicilerini-dinleyicilerini gülme krizine soktu: Ozan İzzet buldun artık doğru yolu / Beni ilgilendirmez ne Beşiktaş'ın ne Fener'in golü / Bu sevda artık mezarda biter / Bekle geliyorum Sema, kimseye söz verme. En son Esra Erol'u arayan ve "2-1 oldu" deyip kapayan Atilla Bey, Esra Erol'la rekabeti elden bırakmıyor. Erol, "Sen bir daha ara 2-2 olacak, yakalayacağım" diyerek, Atilla Nuran'a savaş ilan ediyor. "KOMŞUMU VE BALDIZIMI TACİZ ETTİM" Esra Ceyhan'ın programını arayarak "Efendim ben ilk karıma tecavüz ettim daha sonra beni onunla evlendirdiler. Sonra komşuma tacizde bulununca mecbur ilk karımı boşayıp onu almak zorunda kaldım. Alışmış kudurmuştan beterdir bu seferde baldızımı taciz ettim. Ben çok şerefsiz bir adamım" demeciyle şok etkisi yaratmış, stüdyodaki Haydar Dümen'in teşhisiyle tedavi edilemeyeceği açıklanmıştı. İLKER YASİN'İ DE İŞLETTİ Kendini defalarca İzzet, Yüksel gibi isimlerle programlara konuk olarak aldıran Atilla Nuran'ın meslek seçimleri de çeşitli. Kimi programda eczacı, kiminde öğretmen olan Atilla Bey'in tek mağduru sabah programları değil. Yıllar önce İlker Yasin'in sunduğu futbol programına bağlanmış ve Fenerbahçe'nin maçtan çekilmesine neden olan, teknik direktör Otto Bariç'e atılan taşın kendisi tarafından fırlatıldığını iddia etmişti. Gerçek eylemci ise programı arayarak suçunu itiraf etmişti. Programın tanıtımlarında 'Flaş… Bariç'e taş atan fanatik az sonra canlı yayında' ifadesi kullanılmıştı. "KEBAN BARAJI GİBİYİM TALİBİM" Atilla Nuran'ın son kurbanı ise Zuhal Topal oldu. Programda 4 aydır talibi olmayan bir kadına izdivaç teklif eden Nuran, kurduğu cümlelerle ekran başındakileri şaşkına çevirdi. Nimet Hanım'a; "Benden çok hoşlanacaksın, elektrik alacaksın Keban barajı gibiyim" demişti. Zuhal Topal; "Sana böyle bir talip geleceğini hissetmiştim Nimet" cümlesiyle 'hissi kablel vuku yeteneğini' göstermek istemiş, Zeki Kayahan Coşkun ve ekibinin şakasına maruz kaldığını anlamamıştı. Boksör olduğunu sonradan öğrendiği eşine ithaf ettiği şiirle Posta gazetesinin amatör şairler bölümünde de yer alan Nuran televizyoncuların, gazetecilerin korkulu rüyası haline geldi. 2006 yılında Samsun'da bir rahibi bıçaklayan ancak ceza-i ehliyeti olmadığı için serbest bırakılan Nuran, şimdilerde yalnızca sabotajlarıyla gazetelerde yer alıyor. MEDYA MAYMUNU Kendisini 'medya maymunu' olarak ifade eden Atilla Nuran, Zeki Kayahan Coşkun'un "Biz delileri severiz" lafı üzerine "Allah razı olsun, demek ki kan çekiyor" cümlesiyle dinleyicileri gülme krizine sokmuştu. YENİ VUKUATLARI MERAKLA BEKLENİYOR Canlı yayınların “güvenlik zaaflarını” ortaya çıkarmayı, sunucuların ve stüdyoda bulunanların nasıl her telefon bağlantısına kolayca inandıklarını belgelemeyi kendine iş edinen Nuran'ın yeni vukuatları takipçileri tarafından merakla bekleniyor!
Kendisini medya maymunu ilan etti. Kadın programcıları kolayca tuzağa düşürüyor. Yeni oyunları merakla bekleniyor.
ADNAN BERK OKAN İNTERNETHABER.COM’da Mustafa Sarıgül’ün partileşmesi ve seçimlere katılması durumunda, 3 Kasım 2002 seçimlerinde Ak Parti’ye giden DSP oylarının bir kısmını geri alabileceğini ama en büyük zararı CHP’ye vereceğini yazdığımda küfür kıyamet hakaretlere uğradım… Küfür içeren yorumlarını editör kardeşlerimin akıl ve vicdan süzgecinden geçiremeyenler, asla “spam” yapmayı düşünmediğim özel posta kutuma gönderdiler küfürlerinin daha ağırlarını… Küfredenlerin çoğunluğu Sarıgülcüler idi… Ecevit “kötü insan” değildi… Ecevit “çok kötü bir siyasetçi, beceriksiz bir devlet adamı" idi… 1995 ve 1999 seçim sonuçlarını hatırlayın lütfen… 1995 seçimlerinden sonra Ecevit inatlaşmasa ve CHP ile birleşmeyi kabul etseydi, birleşik CHP 200 milletvekili ile Meclis’in “en büyük” partisi olarak hükümeti kuracaktı… Ama Ecevit, kin ve nefret duygularının tatminini, Baykal’ın başbakanlığında kurulacak bir sol hükümete tercih etti… CHP’lileri korkuttuğumu ileri sürerek yollarını kesmek istediğimi söylüyorlardı… Kimisi ise, Sarıgül hareketinin Ak Parti’den tek bir oy bile çalamayacağını iddia eden Erdoğan fanatikleriydi… Ve elbette kimi “köhnemiş” CHP’liler… Ama görüyoruz ki haklıymışım… Neye göre mi?.. ANDY-AR Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin Ocak ayında 26 ilde gerçekleştirdiği ankete göre… *** Araştırma sonuçları şöyle: AKP yüzde 36, MHP yüzde 19, CHP yüzde 14, Sarıgül yüzde 10… *** 18 Nisan 1999 seçimlerine gidilirken Ecevit, “Ben yaşlandım. Sade bir milletvekili büyüğünüz olarak devam edeceğim ama Türk solunu bölmek istemiyorum” diyerek DSP ile CHP’yi Baykal’ın liderliğinde birleştirip % 30’un üzerinde oy alarak solu tek başına iktidar yapabilirdi… Yapmadı… Çünkü siyasi aklı çok gelişmiş değildi… Veya yakıştırmak istemem ama “aşırı ihtiras” sahibi idi… Şimdi artık “Karaoğlan”ımız yok ama “Sarıoğlan” var… Artık bıçağın kemiğe dayandığı “sol bir partiyi iktidar yapalım” denilebilecek bir süreçte ortaya çıkıyor ve Solun bütün ümitlerini sandığa gömüyor… Şimdi sadede gelelim… Sarıgül Hareketi’nin ne yapacağı beni asla ilgilendirmez… Barajı aşsa da ilgilendirmez aşmasa da… Benim işim “durum tespiti” yapmak… Örneğin, Sarıgül’ün en çok güvendiği kişilerden birinin Fethullah Gülen Hocaefendi olduğunu söylediğimde hemen itirazlar yükseldi… İtirazlar iki cepheden geliyordu: - Gülen Cephesi - Sarıgül’ün kurmay cephesi Neden?.. Anlatayım… *** Gülen Cephesi, 1999 seçimlerinde Ecevit’i kendilerinin Başbakan yaptığını zımnen kabul ediyorlar ama Mustafa Sarıgül’ün asla bir Ecevit olmadığına inanıyorlar… Bu arkadaşlardan biri aynen şöyle dedi: “Rahmetli Ecevit pırıl pırıldı. Hakkında tek bir gün yolsuzluk dedikodusu bile edilmedi. Sarıgül için ise söylenmeyen yok. Daha geçenlerde bir Ermeni vatandaşın Şişli’deki binasına özel kalem müdürünün de aralarında bulunduğu bir ekibin sahte evrakla el koyma suçundan yargılandıklarını öğrendik. Cemaatten tek bir kişi bile Sarıgül’ün kuracağı partiye oy vermez”… Arkadaşın söylediklerine aynen katılıyorum… Ama Sarıgül bu konuda susarak, cemaatten oy gelebileceğini düşünüyor… Nitekim Can Ataklı’nın sorduğu bütün sorulara geniş cevaplar vererek Can’ın sütunlarını 3 gün işgal eden Mustafa, Gülen ile ilgili soruya tek kelime bile cevap vermiyor… Peki, kurmayları cemaat ile ilişki kurduklarını neden inkâr ediyor?.. CHP’li seçmenlerin öfkesinden korkuyorlar… Çünkü CHP’li seçmen, cemaatle ilişki kurulmasından rahatsızlık duyuyor… Oysa Mustafa’nın asıl hedefi Gülen oyları değil… O da oradan pek fazla oy çalamayacağının farkında ama şimdilik kamuoyu araştırmalarında ne kadar yüksek çıkarsa o kadar iyi diye düşünüp Gülen cemaatinden medet umuyor… Oysa asıl hedefi; Deniz Baykal ve etrafını kuşatmış politbürodan nefret eden milyonlarca CHP’li seçmen… İşte bu yüzden “Sarıgül, CHP’nin bir bölenidir” diyorum ya… Tıpkı bir zamanlar Ecevit’in CHP’ye yaptığını bu kez o yapacak…
ANDY-AR Sosyal Araştırmalar Merkezi"nin Ocak ayında 26 ilde gerçekleştirdiği ankete göre
Eski MHP lideri merhum Alparslan Türkeş'in dedesinin yaşadığı Kayseri'nin Köşkerli Köyü, 3 kişilik son aile ile ayakta kalmaya çalışıyor. Pınarbaşı ilçesine bağlı Köşkerli Köyü, TÜİK'in açıkladığı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre kayıtlı 6 kişi ile Kayseri'nin nüfusu en az köyü oldu. Ancak, köyde sadece 3 kişilik aile yaşıyor. Köyde 3 kuşaktır muhtarlık yapan Er ailesinin 3 ferdi, soğuk kış şartlarına göğüs gerdikleri sürece köyde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Kış şartlarının iyice ağırlaştığı günlerde o aile de, ilçe merkezindeki evlerine gidiyor. Adeta köyün hayatta kalmasını sağlayan ailenin 25 yaşındaki oğlu Erkan Er, babasından devraldığı muhtarlık görevini sürdürüyor. Muhtarlığın dedesinden babasına geçtiğini ve babasının vefat etmesiyle kendisinin muhtar seçildiğini anlatan Er, şunları söyledi: Rahmetli Alparslan Türkeş'in arkadaşı olan dedem Salih Er, 45-50 yıl muhtarlık yapmış. Daha sonra muhtar seçilen babam İsmet Er, 3 dönem muhtarlık yaptıktan sonra geçen yıl vefat etti. Yapılan ara seçimle, geçen yıl haziran ayında ben muhtar seçildim. Seçim yaptığımız zaman köyümüzde 13 kayıtlı seçmen vardı, ancak, Adrese Dayalı Nüfus Sistemi için kayıt yapılırken bir cenazeden dolayı köyde fazla kimse yoktu. Kayıtlara 6 kişi olarak geçmiş. Köyün nüfusu yaz aylarında geçici olarak gelenlerle birlikte 12-13 kişi oluyor, ancak, şu an sadece köyde biz yaşıyoruz. Annem Mevlüde ve kardeşim Metin ile birlikte köyde yaşıyoruz. Ancak, kış şartları çok ağırlaştığı zaman biz de geçici olarak ilçe merkezine gitmek zorunda kalıyoruz. NÜFUS ARTIŞI İÇİN DÜĞÜNÜ BEKLİYORLAR Amcasının kızı Hilal Er ile nişanlandığını ve yazın düğün yapmayı planladıklarını kaydeden Er, evlendiği zaman köy nüfusunun 1 kişi daha artacak olmasının sevindirici olduğunu dile getirdi. Köyde eskiden 40-50 ev bulunduğunu, ancak zamanla aileler taşındıkça köyün virane hale gelmeye başladığını anlatan Er, köyde oturulabilir halde 3-4 ev kaldığını, diğerlerinin yıkıldığını kaydetti. Köyün ayakta kalmasını sağlamak için geçen yıl yeniden bir ev yaptırdıklarını ifade eden Er, şöyle devam etti: “Köyümüzde okul yok. Bu nedenle çocukları büyüyen aileler zamanla köyümüzden göç etti. Köyde kış şartları çok ağır olduğu için bazı aileler de dayanamadı. Şu an köyde bizden başka kimse kalmadı. Camimiz bile kullanılamaz hale geldi. Köyümüzün bu hali bizi çok üzüyor. Köyümüz, merhum Türkeş'in köyü olarak biliniyor. Türkeş'in dedesinin yaşadığı ev de yıkıldı. Zaten, dedelerimizin evi yan yanaymış. Biz dedemizin evini yeniden yaptırdık. Elimizde imkanımız olsa Türkeş'in dedesinin evini de yaptırmak isteriz. Türkeş, burada doğup büyümese bile köyümüz Başbuğ Türkeş ile birlikte anılıyor. Yaz aylarında Türkeş'in hatırası için köyümüzü ziyarete gelenler oluyor. Köyümüzün bu özelliğinin kaybolup gitmesini istemiyoruz. En azından okulumuz olsa ve camimiz yeniden yaptırılsa, insanlarımız köyünü terk etmez. Köyümüzün eski günlerine kavuşması ve yok olmaması için elimizden geleni yapıyoruz.” Girişimleri sonucu köy yolunun yenilendiğini, mezarlık çevresinde kısıtlı imkanlarla düzenleme yaptırdıklarını anlatan Erkan Er, bu çalışmalarının hemşehrilerini yeniden köylerine döndürmek için yeterli olmadığını dile getirdi. Merhum Alparslan Türkeş'in dedelerinin Köşkerli Köyü'nden Kıbrıs'a göç ettiği biliniyor. Türkeş'in ölüm yıl dönümü etkinlikleri kapsamında her yıl Köşkerli Köyü'nden alınan toprak mezarına götürülüyor.
Kimi okul yok diye terk etmiş, kimi soğuk diye... Şimde kala kala bu köyde 3 kişi kalmış...
Çin'in otomotiv firması Chery'nin ana distribütörü Mermerler AŞ ile kuracağı otomobil fabrikasında Eskişehir'i tercih etmesi için birçok cazip seçenek sunuldu. Fabrikanın Eskişehir'de kurulması durumunda OSB'de 3 bin dönüm bedava arsa verilecek, ücretsiz altyapı yatırımı ile elektrik ve doğal gazda yüzde 10'a varan oranda indirim imkanı sağlanacak. Eskişehir Sanayi Odası (ESO) ve Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Başkanı Savaş Özaydemir, Çinli firmaların Türkiye'ye yatırım yapmayı düşünmeye başladığını belirtti. Çin'de 200-300 milyona yakın milyoner olduğunu, bu ülkedeki zenginlerin ülke dışına yatırım yapmak istediğini ifade eden Özaydemir, şöyle konuştu: “Yatırım yapmak isteyenler arasında devlet kuruluşları da var. Çin'in Anhui eyaletinin beş yerel devlet firması tarafından 1997'de kurulan otomobil firması Chery de ülke dışında yatırım planlıyor. Çin'de yaptıkları otomobilleri satmak için Avrupa'ya götürüyorlar. Avrupalılar 'Çin malı' diye beğenmiyor. Türk malı otomobiller, beyaz eşyalar Avrupa'da satılıyor. Bu düşünceden hareket eden Çinliler Türkiye'de üretim yapıp, otomobili 'Türk malı' imajıyla Avrupa'ya satmak istiyorlar. Çin'den Avrupa'ya giden mallarda gümrük var. Türkiye'den giden mallarda yok. Türkiye'de üretilen otomobil daha ucuza mal olacak. Türk malı imajını kullanacaklar. Türkiye'den Avrupa'ya mal 3-4 günde, Çin'den 40 günde gidiyor. Nakliye avantajı da var.” “(ESKİŞEHİR'E GELİN BİR SÜRÜ AVANTAJLAR VERELİM) DEDİK”. Özaydemir, Türkiye'ye yatırım yapan otomobil firmalarının genelde Düzce-Derince çizgisine yerleştiğini, bu bölgede bulunan limanların yatırımları çektiğini bildirdi. Çinlilerin limana yakın olduğu için Sakarya'nın Karasu ilçesine otomobil fabrikası kurmayı düşündüklerini anlatan Özaydemir, şöyle devam etti: “Oralarda eleman sıkıntısı var. Yatırımı yapacak yetkililere (Eskişehir'e gelin bir sürü avantajlar verelim) dedik. Hava yolu ulaşımı sorunu da çözdük. Huzurlu bir kentiz. İşçimiz kaliteli. İşçi en az 5-6 yıl hizmet verir. O yörelerde işçi 6-7 ay çalışır. Arazi meselesi öne çıktı. Orada seçilen arazi delta. Çürük bir zemin. Çok pahalı bir yatırım yapılması gerekir. Eskişehir'de 3 bin dönüm yeri organize sanayi statüsünde vermeyi teklif ediyoruz. Karasu ise bataklık, dağbaşı gibi bir yer. Orada fabrikayı kurmak için 60-70 yerden onay alacaklar. Eskişehir'de ise sadece vergi dairesine kayıt yaptıracaklar, gerisini biz halledeceğiz. Bürokratik işlere boğmayız.” “HER İMKANI SEFERBER ETTİK” Özaydemir, Ankara yönünde Sevinç köyü tarafında OSB'nin bittiği yerde Hazineye ait 12 bin dönüm arazi olduğunu, yatırım için Eskişehir'in seçilmesi durumunda söz konusu arazinin 3 bin dönümünü Organize Sanayi Bölgesine dahil edeceklerini bildirdi. Ücretsiz altyapıyı hizmeti sunacaklarını da ifade eden Özaydemir, şöyle devam etti: “Elektrik, su, doğal gaz, internet bağlantısı hazır. Bunları ilave altyapı yatırım bedeli almadan ücretsiz vereceğiz. Arsayı da bedava vereceğiz. Elektriği yüzde 10, doğal gazı yüzde 5 ucuza vereceğiz. Eskişehir'de işçi hem bol, hem verimli hem de uzun süre çalışıyor. Sadece otomobil üretimi yapacak fabrika 30 bin kapasite ile başlayıp 5 yıl sonra 100 bine çıkacak. Yaklaşık 1000 kişi istihdam edilecek. Fabrikanın kurulacağı araziyi de demir yoluna bağlayacağız. Yatarım yaklaşık 500 milyon dolar civarında olacak.” Özaydemir, “bu yatırımın kente gelmesi için her imkanı seferber ettiklerini” ifade ederek, şunları söyledi: “Vali, milletvekili, belediye başkanları, rektörler, oda temsilcileriyle yatırımın ortağı olacak Mermerler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Mermer ve Chery'nin Türkiye Distribütörü Mermerler Otomotiv Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Mermer'i ziyaret ettik. Hazırlıklı gittik, sıcak karşılandık, ümitli ayrıldık. Yatırıma karar verip vermediklerini sorduk. Henüz karar vermediklerini söylediler. En kısa sürede Eskişehir'i ve araziyi görmeye gelecekler.”
Çinliler yatırım yapacak ülke arıyor. Bunu duyan Eskişehir Sanayi Odası "Gelin biz size bedava arsa verelim" dediler.