English
stringlengths
3
262
Turkish
stringlengths
4
272
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
"When does your sister come back from work?" "I don't know, but I think she'll arrive at home a few minutes before me."
"Kız kardeşin işten ne zaman dönecek?" "Bilmiyorum fakat sanırım benden birkaç dakika önce eve gelecek."
A definite advantage of automatic doors is that people can't spread their contagious diseases by touching door handles.
Otomatik kapıların kesin bir avantajı, insanlar kapı kollarına dokunarak bulaşıcı hastalıklarını yayamayacaklarıdır.
Four of my favorite Christmas carols are "Silent Night," "Joy to the World," "The First Noel" and "Away in the Manger."
Benim favori Noel şarkılarımdan dördü " Silent Night ", "Joy to the World ", " The First Noel " ve " Away in the Manger. "
If you memorize 5 English words a day, you'll be able to memorize 1,825 words in a year and 182,620 words in 100 years.
Günde 5 İngilizce kelime ezberlersen bir yılda 1,825 kelime ve 100 yılda 182,620 kelime ezberleyebileceksin.
It doesn't make much sense to me that I have to pay more income tax than you even though you make more money than I do.
Benim kazandığımdan daha çok para kazanmana rağmen benim senden daha çok gelir vergisi ödemem bana çok mantıklı gelmiyor.
My friend recommended that I shouldn't buy an iPad yet, but to wait until I see what Apple's competitors come out with.
Arkadaşım henüz bir iPad almamam gerektiğini fakat Apple'ın rakiplerinin ne konuşacaklarını görünceye kadar beklememi tavsiye etti.
Never choose a vocation just because your friends are in it, nor refuse another just because your worst enemy is in it.
Sadece dostların içinde olduğundan dolayı bir işi seçme, nede sadece en kötü düşmanın içinde olduğu için diğer bir işi reddetme.
Roger Miller's "Dang Me" was a hit with country music fans and with popular music fans too. It sold millions of copies.
Roger Miller'ın "Dang Me"'si Amerikan folk müziği fanatikleri arasında ve popüler müzik fanatikleri arasında da bir liste başıydı. O miyonlarca adet sattı.
We talked to each other in French since we thought people around us wouldn't be able to understand what we were saying.
Etrafımızdaki insanlar ne söylediğimizi anlayamayacakları için birbirimizle Fransızca konuştuk.
When I got to the office, I had tons of work waiting for me. I was running around like a chicken with its head cut off.
Ofise vardığımda, beni bekleyen bir sürü işim vardı. Kafası kesilmiş bir tavuk gibi oradan oraya koşuşturuyordum.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
"It must be great to be tall." "Do you think so? It's not really that great. You keep bumping your head on the ceiling."
"Uzun boylu olmak harika olmalı." "Öyle mi düşünüyorsun? Gerçekten o kadar harika değil. Kafanı tavana çarpmaya devam edersin."
A friend I went with on our first trip abroad had his wallet pickpocketed. I don't think it left a very good impression.
Yurt dışına ilk yolculuğumuzda birlikte gittiğim bir arkadaş cüzdanını çaldırdı. Bunun iyi bir izlenim bıraktığını sanmıyorum.
After talking to Tom for a few minutes, it became obvious that his French wasn't very good, so Mary switched to English.
Tom'la birkaç dakika konuştuktan sonra onun Fransızcasının çok iyi olmadığı belli oldu, bu yüzden Mary İngilizceye geçti.
I think it's highly unlikely that Tom was not aware that he wouldn't be allowed to enter the museum without his parents.
Tom'un ebeveynleri olmadan müzeye girmesine izin verilmeyeceğinin farkında olmamasının pek mümkün olmadığını düşünüyorum.
I was lucky that the policeman didn't give me a ticket for making a U-turn at an intersection that had a no U-turn sign.
U-dönüşü yapılmaz levhası olmayan bir kavşakta bir U-dönüşü yaptığımdan dolayı polisin bana bir trafik cezası makbuzu yazmamasından dolayı şanslıydım.
Tom isn't your average guy. He doesn't like things most guys like and he doesn't like to do things most men enjoy doing.
Tom senin vasat erkeğin değil. O birçok erkeklerin hoşlandığı şeylerden hoşlanmaz ve birçok erkeğin yapmaktan hoşlandığı şeyleri yapmaktan hoşlanmaz.
Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
Cesar Chavez çiftlik sahipleri ve onların destekçileri bazen şiddet kullansalar bile greve katılanların sessiz kalmalarını istedi.
Even now, I occasionally think I'd like to see you. Not the you that you are today, but the you I remember from the past.
Şimdi bile, ara sıra seni görmek istediğimi düşünüyorum. Fakat bugünkü seni değil geçmişten hatırladığım seni.
He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
I've opened many Facebook and Twitter accounts since 2008. I now have six Facebook accounts and fifteen Twitter accounts.
2008'den beri bir sürü Facebook ve Twitter hesapları açtım. Şimdi altı Facebook hesabım ve on beş Twitter hesabım var.
Latin Americans know very little about the history of the indigenous peoples who used to live here several centuries ago.
Latin Amerikalılar birkaç asır önce burada yaşamış olan yerlilerin geçmişi hakkında çok az şey bilmektedir.
Obviously, Tom had a lot on his mind, but I had no choice but to ask him to spend some time helping us with our problems.
Belli ki, Tom'un aklında çok şey vardı fakat problemlerimizde bize yardım etmesi için biraz zaman harcamasını rica etmekten başka seçeneğim yoktu.
Tom absconded with millions of dollars from his company and is living a life of luxury on an island in the Mediterranean.
Tom şirketten milyonlarca dolar ile kaçtı ve Akdeniz'de bir adada lüks bir hayat yaşıyor.
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
A lot of people who have up until now been spending money having a good time now need to be more careful with their money.
Şimdiye kadar eğlenerek para harcayan çok sayıda insan şimdi paralarına daha dikkat etmeliler.
Do not use this product near a bathtub, sink, shower, swimming pool, or anywhere else where water or moisture are present.
Bu ürünü küvet, lavabo, duş, yüzme havuzu ya da su ve rutubetin olduğu başka herhangi bir yerin yanında kullanmayınız.
I could hear the voices of several other guests who had arrived and were already eating together in the main dinning room.
Daha önce gelen ve birlikte ana yemek salonunda önceden yemek yiyen birkaç diğer misafirin seslerini duyabiliyordum.
It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
My mother always told me that I should put money in the bank every month so I'd have enough money in case of an emergency.
Annem her zaman bana her ay bankaya para koymam gerektiğini söyledi bu yüzden acil bir durumda yeterli para olurdu.
The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.
The other day when I stopped by at a friend's house, it wasn't my friend that came out of the front door, but her husband.
Geçenlerde bir arkadaşımın evinin yanında durduğumda, ön kapıdan çıkan arkadaşım değil fakat kocasıydı.
The world's first Ferris wheel was built in Chicago. It was named after its contructor, George Washington Gale Ferris, Jr.
Dünyanın ilk dönme dolabı Şikago'da yapıldı. Ona yapımcısının adı verildi, George Washington Gale Ferris, Jr.
We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
When she was finished ironing, Mary switched off the iron and unplugged it, then left it alone for a while to let it cool.
Mary ütülemeyi bitirdikten sonra ütüyü kapattı ve fişini çekti sonra soğuması için kendi haline bıraktı.
Your English is grammatically correct, but sometimes what you say just doesn't sound like what a native speaker would say.
İngilizcen dil bilgisi bakımından doğru fakat bazen söylediğin tam olarak bir yerlinin söylediğine benzemiyor.
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
I have Japanese and Chinese friends who speak to each other in English since that is the only language they have in common.
Tek ortak dilleri olduğu için birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var.
If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be.
Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.
One advantage of being old is that you no longer desire all the things that you couldn't afford to buy when you were young.
Yaşlı olmanın bir avantajı gençken almayı göze alamadığın her şeyi artık istememendir.
When I was 17, I injured myself playing football. I collided with someone and as a result of this I broke some of my teeth.
17 yaşındayken, futbol oynarken kendimi yaraladım. Birisiyle çarpıştım ve bunun sonucu olarak dişlerimden bazılarını kırdım.
When Tom was walking down the street at night, a man he didn't know threatened him with a knife and robbed him of his cash.
Tom gece caddeden aşağıya doğru yürüyorken onun tanımadığı bir adam onu bir bıçakla tehdit etti ve onun parasını gasbetti.
All the doctors say that I shouldn't drink coffee, but, despite that, I do have a bit now and then when I'm in good company.
Bütün doktorlar kahve içmemem gerektiğini söylüyorlar ama buna rağmen, sevdiğim arkadaşlarımla beraberken ara sıra birazcık içiyorum.
As far as I'm concerned, what you do in your free time is your own business, as long as it doesn't interfere with your work.
Bana kalırsa, işinize müdahale etmediği sürece boş zamanlarında yaptığın şey senin kendi işin.
Make a good translation of the sentence that you are translating. Don't let translations into other languages influence you.
Çevirdiğiniz cümlenin iyi bir çevirisini yapın. Diğer dillere yapılan çevirilerin sizi etkilemesine izin vermeyin.
One thing I don't like about the iPad is that you can't easily install apps that aren't available through Apple's App Store.
iPad hakkında hoşlanmadığım tek şey Apple'ın Uygulama Mağazasında mevcut olmayan uygulamaları kolaylıkla kuramamandır.
The fight for civil rights in the United States started in 1954, when the government said school had to be open to everyone.
Amerika Birleşik Devletlerinde sivil haklar için mücadele 1954 yılında başladı, hükümetin herkese okul açılmak zorunda olduğunu söylediğinde.
"Jingle Bells," a popular song around Christmas time, is not really a Christmas song. The lyrics say nothing about Christmas.
"Jingle Bells," Noel zamanı yaklaştığında popüler bir şarkı, aslında bir Noel şarkısı değildir. Sözleri Noel hakkında bir şey söylemiyor.
I used to watch this anime a lot when I was a kid, but I can't quite remember what happened to the hero in the final episode.
Bir çocukken bu animeyi çok izlerdim fakat son bölümde kahramana ne olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum.
If your company primarily does business with America, then you should be studying English with a native speaker from America.
Şirketiniz öncelikli olarak Amerika ile iş yapıyorsa, o zaman Amerikalı bir yerli ile İngilizce öğrenmek zorunda kalırsınız.
Japan's gold and foreign exchange reserves stood at $68.9 billion at the end of 1998, down from $77.0 billion a year earlier.
Japonya'nın altın ve döviz rezervleri 1998'in sonunda $68.9 milyarı gösteriyordu, bir yıl öncekinden $77.0 milyar daha aşağı.
The English language is undoubtedly the easiest and at the same time the most efficient means of international communication.
İngiliz dili şüphesiz en kolay ve aynı zamanda uluslararası iletişimin en etkili aracıdır.
Because of yesterday's heavy snow, the ground is very slippery. As soon as I stepped outside, I slipped and fell on my bottom.
Dünkü şiddetli kar yağışından dolayı, yer çok kaygandı. Dışarıya adım atar atmaz kaydım ve kıçımın üstüne düştüm.
I thought I had paid the monthly fee, but I received a phone call from the school saying that the bill still needs to be paid.
Aylık ücreti ödediğimi düşünüyordum fakat okuldan hâlâ ödenmesi gereken fatura olduğunu söyleyen bir telefon çağrısı aldım.
In 2009, Selena Gomez became the youngest person to be named a United Nations Children's Fund Ambassador in the United States.
2009'da, Selena Gomez Amerika Birleşik Devletlerinde Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu Elçiliğine seçilen en genç kişi oldu.
Instead of giving each other Christmas presents this year, we donated the amount we would have spent on presents to a charity.
Bu yıl birbirimize Noel armağanları vermek yerine hediyeler için harcayacağımız miktarı hayır kurumuna bağışladık.
Mary thought to herself that she ought to buy a new cover for the ironing board since the old one was getting pretty tattered.
Mary eskisi oldukça yırtık pırtık olduğundan dolayı ütü masası için yeni bir örtü alması gerektiğini düşündü.
Singer and actress Selena Gomez started her career at age seven on the children's public television show "Barney and Friends."
Şarkıcı ve aktris Selena Gomez mesleğine yedi yaşındayken çocukların ulusal televizyon gösterisi "Barney and Friends"'te başladı.
That man standing near the door and that woman on the opposite side of the room next to the window have photographic memories.
Kapının yanında duran o adamın ve pencerenin yanındaki odanın diğer tarafındaki o kadının fotografik anıları var.
Unfortunately, increasing the number of traffic signals at intersections didn't help decrease the number of traffic accidents.
Ne yazık ki kavşaklardaki trafik sinyallerinin sayısını artırmak trafik kazalarının sayısın azaltmaya yardımcı olmadı.
A good newspaper reporter takes advantage of what he learns from any source, even the "little bird told him so" type of source.
İyi bir gazete muhabiri herhangi bir kaynaktan öğrendiklerinden, hatta "küçük kuş ona öyle söyledi" türü kaynaktan bile yararlanır.
Change can sometimes be difficult, but it can also open up new opportunities and be a means of personal growth and development.
Değişim bazen zor olabilir, ancak yeni fırsatlar yaratabilir ve kişisel büyüme ve gelişme aracı olabilir.
I never meant to say that the conservatives are generally stupid. I meant to say that stupid people are generally conservative.
Ben muhafazakarların genellikle aptal olduklarını söylemek istemedim. Aptal insanların genellikle muhafazakar olduklarını söylemek istedim.
I started a new blog. I'll do my best not to be one of those people who blogs a lot right at the start and then quits blogging.
Yeni bir bloğa başladım. Başlangıçta çok sayıda blog yapan ve sonra blog yapmaktan vazgeçen insanlardan biri olmamak için elimden geleni yapacağım.
One of my favorite quotes by Mark Twain is, "It's not the size of the dog in the fight, it's the size of the fight in the dog."
Mark Twain tarafından söylenmiş sevdiğim sözlerden biri " Döğüşte köpeğin büyüklüğü önemli değil, köpekteki döğüşün büyüklüğü önemlidir."
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.
Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.
I've heard that it's impossible to sound like a native speaker unless one starts speaking the language before the age of twelve.
Bir insan on iki yaşından önce dili konuşmaya başlamazsa bir yerli gibi konuşmasının imkansız olduğunu duydum.
If one has the right to live, then one should also have the right to die. If not, then living is not a right, but an obligation.
Bir insanın yaşama hakkı varsa öyleyse bir insanın aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa, o zaman yaşamak bir hak değil ama bir zorunluluktur.
If one has the right to live, then one should also have the right to die. If not, then living is not a right, but an obligation.
Bir insanın yaşama hakkı varsa, aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa; o zaman yaşamak bir hak değil, zorunluluktur.
Ladies and gentlemen, please stand for the national anthem of the Russian Federation performed by the Sretensky Monastery Choir.
Bayanlar ve baylar, Sretensky Manastırı Korosu tarafından icra edilen Rusya Federasyonu ulusal marşı için lütfen ayağa kalkın.
No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career.
Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.
It was bad enough that he usually came to work late, but coming in drunk was the last straw, and I'm going to have to let him go.
Onun işe genellikle geç gelmesi yeterince kötüydü fakat sarhoş gelmesi bardağı taşıran son damlaydı ve ben onun işine son verdireceğim.
The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
A really perceptive person can figure out a whole situation with just a few clues. That's the kind of person I want you to become.
Sezgileri gerçekten kuvvetli bir insan bütün bir durumu sadece birkaç ipucuyla çözebilir. Bu olmak istediğim kişi türüdür.
In the morning I greet people with "Good morning" That's an abbreviation for "I wish you a good morning" or "Have a good morning".
Sabahleyin insanları "Günaydın" ile selamlıyorum. Bu, "Size iyi günler dilerim" veya "İyi günler" gibi bir kısaltmadır.
People born in February get to spend a higher percentage of the month celebrating their birthdays than those born in other months.
Şubat ayında doğanlar diğer aylarda doğanlardan ayın daha yüksek yüzdesini doğum günlerini kutlayarak harcarlar.
This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
Cities and provinces along the Yangtze River in central China are grappling with the country's worst drought in more than 50 years.
Merkezi Çin'de Yangtze nehri boyunca şehirler ve taşra 50 yıldan daha fazla bir süredir ülkenin en kötü kuraklığı ile boğuşuyor.
My breakfast usually consists of coffee with milk, a piece of bread and jam, a small banana, a piece of orange and some dried plums.
Benim kahvaltım genellikle sütlü kahve, bir parça ekmek ve reçel, küçük bir muz, bir dilim portakal ve birkaç kurutulmuş erikten oluşur.
Usually before a concert there is an announcement asking the audience to either turn off their phones or switch them to manner mode.
Genellikle bir konser öncesinde seyirciden ya telefonlarını kapatmalarını ya da sessiz moda geçmelerini isteyen bir duyuru vardır.
Denying a quality education to the children of working families is as wrong as denying health care or child care to working families.
Çalışan ailelerin çocukları için kaliteli bir eğitimi inkar etmek çalışan aileler için sağlık hizmetlerini ya da çocuk bakımını inkar etmek kadar yanlıştır.
Earlier, as I was walking down the sidewalk, a car drove by and splashed water on me. Look at this! My skirt and shoes are all muddy.
Daha önce, kaldırımda yürürken bir araba sürdü ve üzerime su sıçradı. Şuna bak! Eteğim ve ayakkabılarımın hepsi çamurlu.
One of the best ways to help us is to translate from a foreign language you know into your own native language or strongest language.
Bize yardım etmek için en iyi yollardan biri bildiğin yabancı bir dilden kendi ana diline ya da bildiğin en iyi dile çeviri yapmaktır.
"When'd you go to sleep last night?" "4 o'clock." "What? What were you doing up so late?" "Talking on the phone with my ex-boyfriend."
"Dün gece ne zaman yatmaya gittin?" "Dörtte." "Ne? o kadar geç saatlere kadar ne yapıyordun?" "Eski erkek arkadaşımla telefonda konuşuyordum."
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
Blues singer and guitarist Robert Johnson would have been 100 years old on May 8th of 2011 if he hadn't died when he was 27 years old.
Blues şarkıcısı ve gitarist Robert Johnson 27 yaşındayken ölmeseydi, 8 Mayıs 2011'de yüz yaşında olacaktı.
Each month, a gift certificate worth 10,000 yen will be given to thirty people chosen at random who have completed this questionnaire.
Her ay, 10.000 yen değerinde bir hediye sertifikası bu anketi tamamlayan rastgele seçilmiş otuz kişiye verilecektir.
I got fired from the company, but since I have a little money saved up, for the time being, I won't have trouble with living expenses.
Ben şirketten kovuldum ama biriktirdiğim biraz param olduğu için, şimdilik, geçim giderleriyle bir sorunum olmayacak.
People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
Tom hadn't washed clothes in a long time, so he searched through his dirty clothes to see if there was something clean enough to wear.
Tom uzun süre elbiseleri yıkamadı bu yüzden giymek için yeterince temiz bir şey olup olmadığını görmek için kirli elbiselerini araştırdı.
Tom was embarrassed when he took his shirt off in front of Mary for the first time, because he had his ex's name tatooed on his chest.
Tom ilk kez Mary'nin önünde gömleğini çıkardığında utanmıştı, çünkü göğsüne onun eski arkadaşının adını dövme yaptırmıştı.
If you talk to a man in a language he understands, it will go to his head. If you talk to him in his language, it will go to his heart.
Bir adamla anladığı bir dilde konuşursan, onun kafasına gidecek. Onunla onun dilinde konuşursan, onun kalbine gidecek.
One way to lower the number of errors in the Tatoeba Corpus would be to encourage people to only translate into their native languages.
Tatoeba Korpus'taki hataların sayısını azaltmanın bir yolu, insanları sadece kendi anadillerine çeviriler yapmaya teşvik etmek olabilir.
It's advisable to check whether there'll be any adverse affects if you drink alcohol while taking the medication you've been prescribed.
Reçete edilmiş ilacınızı içki içerken almanızın herhangi bir yan etkisi olup olmayacağını kontrol etmeniz tavsiye edilir.
Tom had the munchies, but since there was nothing in the house to eat, he went to the convenience store not too far from where he lived.
Tom'un yeme isteği vardı fakat evde yiyecek bir şey olmadığı için yaşadığı yerden çok uzakta olmayan mahalle marketine gitti.
What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.
Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?