English
stringlengths 3
262
| Turkish
stringlengths 4
272
|
---|---|
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
|
Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
|
"When does your sister come back from work?" "I don't know, but I think she'll arrive at home a few minutes before me."
|
"Kız kardeşin işten ne zaman dönecek?" "Bilmiyorum fakat sanırım benden birkaç dakika önce eve gelecek."
|
A definite advantage of automatic doors is that people can't spread their contagious diseases by touching door handles.
|
Otomatik kapıların kesin bir avantajı, insanlar kapı kollarına dokunarak bulaşıcı hastalıklarını yayamayacaklarıdır.
|
Four of my favorite Christmas carols are "Silent Night," "Joy to the World," "The First Noel" and "Away in the Manger."
|
Benim favori Noel şarkılarımdan dördü " Silent Night ", "Joy to the World ", " The First Noel " ve " Away in the Manger. "
|
If you memorize 5 English words a day, you'll be able to memorize 1,825 words in a year and 182,620 words in 100 years.
|
Günde 5 İngilizce kelime ezberlersen bir yılda 1,825 kelime ve 100 yılda 182,620 kelime ezberleyebileceksin.
|
It doesn't make much sense to me that I have to pay more income tax than you even though you make more money than I do.
|
Benim kazandığımdan daha çok para kazanmana rağmen benim senden daha çok gelir vergisi ödemem bana çok mantıklı gelmiyor.
|
My friend recommended that I shouldn't buy an iPad yet, but to wait until I see what Apple's competitors come out with.
|
Arkadaşım henüz bir iPad almamam gerektiğini fakat Apple'ın rakiplerinin ne konuşacaklarını görünceye kadar beklememi tavsiye etti.
|
Never choose a vocation just because your friends are in it, nor refuse another just because your worst enemy is in it.
|
Sadece dostların içinde olduğundan dolayı bir işi seçme, nede sadece en kötü düşmanın içinde olduğu için diğer bir işi reddetme.
|
Roger Miller's "Dang Me" was a hit with country music fans and with popular music fans too. It sold millions of copies.
|
Roger Miller'ın "Dang Me"'si Amerikan folk müziği fanatikleri arasında ve popüler müzik fanatikleri arasında da bir liste başıydı. O miyonlarca adet sattı.
|
We talked to each other in French since we thought people around us wouldn't be able to understand what we were saying.
|
Etrafımızdaki insanlar ne söylediğimizi anlayamayacakları için birbirimizle Fransızca konuştuk.
|
When I got to the office, I had tons of work waiting for me. I was running around like a chicken with its head cut off.
|
Ofise vardığımda, beni bekleyen bir sürü işim vardı. Kafası kesilmiş bir tavuk gibi oradan oraya koşuşturuyordum.
|
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
|
Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
|
"It must be great to be tall." "Do you think so? It's not really that great. You keep bumping your head on the ceiling."
|
"Uzun boylu olmak harika olmalı." "Öyle mi düşünüyorsun? Gerçekten o kadar harika değil. Kafanı tavana çarpmaya devam edersin."
|
A friend I went with on our first trip abroad had his wallet pickpocketed. I don't think it left a very good impression.
|
Yurt dışına ilk yolculuğumuzda birlikte gittiğim bir arkadaş cüzdanını çaldırdı. Bunun iyi bir izlenim bıraktığını sanmıyorum.
|
After talking to Tom for a few minutes, it became obvious that his French wasn't very good, so Mary switched to English.
|
Tom'la birkaç dakika konuştuktan sonra onun Fransızcasının çok iyi olmadığı belli oldu, bu yüzden Mary İngilizceye geçti.
|
I think it's highly unlikely that Tom was not aware that he wouldn't be allowed to enter the museum without his parents.
|
Tom'un ebeveynleri olmadan müzeye girmesine izin verilmeyeceğinin farkında olmamasının pek mümkün olmadığını düşünüyorum.
|
I was lucky that the policeman didn't give me a ticket for making a U-turn at an intersection that had a no U-turn sign.
|
U-dönüşü yapılmaz levhası olmayan bir kavşakta bir U-dönüşü yaptığımdan dolayı polisin bana bir trafik cezası makbuzu yazmamasından dolayı şanslıydım.
|
Tom isn't your average guy. He doesn't like things most guys like and he doesn't like to do things most men enjoy doing.
|
Tom senin vasat erkeğin değil. O birçok erkeklerin hoşlandığı şeylerden hoşlanmaz ve birçok erkeğin yapmaktan hoşlandığı şeyleri yapmaktan hoşlanmaz.
|
Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
|
Cesar Chavez çiftlik sahipleri ve onların destekçileri bazen şiddet kullansalar bile greve katılanların sessiz kalmalarını istedi.
|
Even now, I occasionally think I'd like to see you. Not the you that you are today, but the you I remember from the past.
|
Şimdi bile, ara sıra seni görmek istediğimi düşünüyorum. Fakat bugünkü seni değil geçmişten hatırladığım seni.
|
He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
|
Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
|
I've opened many Facebook and Twitter accounts since 2008. I now have six Facebook accounts and fifteen Twitter accounts.
|
2008'den beri bir sürü Facebook ve Twitter hesapları açtım. Şimdi altı Facebook hesabım ve on beş Twitter hesabım var.
|
Latin Americans know very little about the history of the indigenous peoples who used to live here several centuries ago.
|
Latin Amerikalılar birkaç asır önce burada yaşamış olan yerlilerin geçmişi hakkında çok az şey bilmektedir.
|
Obviously, Tom had a lot on his mind, but I had no choice but to ask him to spend some time helping us with our problems.
|
Belli ki, Tom'un aklında çok şey vardı fakat problemlerimizde bize yardım etmesi için biraz zaman harcamasını rica etmekten başka seçeneğim yoktu.
|
Tom absconded with millions of dollars from his company and is living a life of luxury on an island in the Mediterranean.
|
Tom şirketten milyonlarca dolar ile kaçtı ve Akdeniz'de bir adada lüks bir hayat yaşıyor.
|
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
|
Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
|
A lot of people who have up until now been spending money having a good time now need to be more careful with their money.
|
Şimdiye kadar eğlenerek para harcayan çok sayıda insan şimdi paralarına daha dikkat etmeliler.
|
Do not use this product near a bathtub, sink, shower, swimming pool, or anywhere else where water or moisture are present.
|
Bu ürünü küvet, lavabo, duş, yüzme havuzu ya da su ve rutubetin olduğu başka herhangi bir yerin yanında kullanmayınız.
|
I could hear the voices of several other guests who had arrived and were already eating together in the main dinning room.
|
Daha önce gelen ve birlikte ana yemek salonunda önceden yemek yiyen birkaç diğer misafirin seslerini duyabiliyordum.
|
It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
|
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
|
My mother always told me that I should put money in the bank every month so I'd have enough money in case of an emergency.
|
Annem her zaman bana her ay bankaya para koymam gerektiğini söyledi bu yüzden acil bir durumda yeterli para olurdu.
|
The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
|
Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.
|
The other day when I stopped by at a friend's house, it wasn't my friend that came out of the front door, but her husband.
|
Geçenlerde bir arkadaşımın evinin yanında durduğumda, ön kapıdan çıkan arkadaşım değil fakat kocasıydı.
|
The world's first Ferris wheel was built in Chicago. It was named after its contructor, George Washington Gale Ferris, Jr.
|
Dünyanın ilk dönme dolabı Şikago'da yapıldı. Ona yapımcısının adı verildi, George Washington Gale Ferris, Jr.
|
We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
|
Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
|
When she was finished ironing, Mary switched off the iron and unplugged it, then left it alone for a while to let it cool.
|
Mary ütülemeyi bitirdikten sonra ütüyü kapattı ve fişini çekti sonra soğuması için kendi haline bıraktı.
|
Your English is grammatically correct, but sometimes what you say just doesn't sound like what a native speaker would say.
|
İngilizcen dil bilgisi bakımından doğru fakat bazen söylediğin tam olarak bir yerlinin söylediğine benzemiyor.
|
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
|
Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
|
I have Japanese and Chinese friends who speak to each other in English since that is the only language they have in common.
|
Tek ortak dilleri olduğu için birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var.
|
If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be.
|
Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.
|
One advantage of being old is that you no longer desire all the things that you couldn't afford to buy when you were young.
|
Yaşlı olmanın bir avantajı gençken almayı göze alamadığın her şeyi artık istememendir.
|
When I was 17, I injured myself playing football. I collided with someone and as a result of this I broke some of my teeth.
|
17 yaşındayken, futbol oynarken kendimi yaraladım. Birisiyle çarpıştım ve bunun sonucu olarak dişlerimden bazılarını kırdım.
|
When Tom was walking down the street at night, a man he didn't know threatened him with a knife and robbed him of his cash.
|
Tom gece caddeden aşağıya doğru yürüyorken onun tanımadığı bir adam onu bir bıçakla tehdit etti ve onun parasını gasbetti.
|
All the doctors say that I shouldn't drink coffee, but, despite that, I do have a bit now and then when I'm in good company.
|
Bütün doktorlar kahve içmemem gerektiğini söylüyorlar ama buna rağmen, sevdiğim arkadaşlarımla beraberken ara sıra birazcık içiyorum.
|
As far as I'm concerned, what you do in your free time is your own business, as long as it doesn't interfere with your work.
|
Bana kalırsa, işinize müdahale etmediği sürece boş zamanlarında yaptığın şey senin kendi işin.
|
Make a good translation of the sentence that you are translating. Don't let translations into other languages influence you.
|
Çevirdiğiniz cümlenin iyi bir çevirisini yapın. Diğer dillere yapılan çevirilerin sizi etkilemesine izin vermeyin.
|
One thing I don't like about the iPad is that you can't easily install apps that aren't available through Apple's App Store.
|
iPad hakkında hoşlanmadığım tek şey Apple'ın Uygulama Mağazasında mevcut olmayan uygulamaları kolaylıkla kuramamandır.
|
The fight for civil rights in the United States started in 1954, when the government said school had to be open to everyone.
|
Amerika Birleşik Devletlerinde sivil haklar için mücadele 1954 yılında başladı, hükümetin herkese okul açılmak zorunda olduğunu söylediğinde.
|
"Jingle Bells," a popular song around Christmas time, is not really a Christmas song. The lyrics say nothing about Christmas.
|
"Jingle Bells," Noel zamanı yaklaştığında popüler bir şarkı, aslında bir Noel şarkısı değildir. Sözleri Noel hakkında bir şey söylemiyor.
|
I used to watch this anime a lot when I was a kid, but I can't quite remember what happened to the hero in the final episode.
|
Bir çocukken bu animeyi çok izlerdim fakat son bölümde kahramana ne olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum.
|
If your company primarily does business with America, then you should be studying English with a native speaker from America.
|
Şirketiniz öncelikli olarak Amerika ile iş yapıyorsa, o zaman Amerikalı bir yerli ile İngilizce öğrenmek zorunda kalırsınız.
|
Japan's gold and foreign exchange reserves stood at $68.9 billion at the end of 1998, down from $77.0 billion a year earlier.
|
Japonya'nın altın ve döviz rezervleri 1998'in sonunda $68.9 milyarı gösteriyordu, bir yıl öncekinden $77.0 milyar daha aşağı.
|
The English language is undoubtedly the easiest and at the same time the most efficient means of international communication.
|
İngiliz dili şüphesiz en kolay ve aynı zamanda uluslararası iletişimin en etkili aracıdır.
|
Because of yesterday's heavy snow, the ground is very slippery. As soon as I stepped outside, I slipped and fell on my bottom.
|
Dünkü şiddetli kar yağışından dolayı, yer çok kaygandı. Dışarıya adım atar atmaz kaydım ve kıçımın üstüne düştüm.
|
I thought I had paid the monthly fee, but I received a phone call from the school saying that the bill still needs to be paid.
|
Aylık ücreti ödediğimi düşünüyordum fakat okuldan hâlâ ödenmesi gereken fatura olduğunu söyleyen bir telefon çağrısı aldım.
|
In 2009, Selena Gomez became the youngest person to be named a United Nations Children's Fund Ambassador in the United States.
|
2009'da, Selena Gomez Amerika Birleşik Devletlerinde Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu Elçiliğine seçilen en genç kişi oldu.
|
Instead of giving each other Christmas presents this year, we donated the amount we would have spent on presents to a charity.
|
Bu yıl birbirimize Noel armağanları vermek yerine hediyeler için harcayacağımız miktarı hayır kurumuna bağışladık.
|
Mary thought to herself that she ought to buy a new cover for the ironing board since the old one was getting pretty tattered.
|
Mary eskisi oldukça yırtık pırtık olduğundan dolayı ütü masası için yeni bir örtü alması gerektiğini düşündü.
|
Singer and actress Selena Gomez started her career at age seven on the children's public television show "Barney and Friends."
|
Şarkıcı ve aktris Selena Gomez mesleğine yedi yaşındayken çocukların ulusal televizyon gösterisi "Barney and Friends"'te başladı.
|
That man standing near the door and that woman on the opposite side of the room next to the window have photographic memories.
|
Kapının yanında duran o adamın ve pencerenin yanındaki odanın diğer tarafındaki o kadının fotografik anıları var.
|
Unfortunately, increasing the number of traffic signals at intersections didn't help decrease the number of traffic accidents.
|
Ne yazık ki kavşaklardaki trafik sinyallerinin sayısını artırmak trafik kazalarının sayısın azaltmaya yardımcı olmadı.
|
A good newspaper reporter takes advantage of what he learns from any source, even the "little bird told him so" type of source.
|
İyi bir gazete muhabiri herhangi bir kaynaktan öğrendiklerinden, hatta "küçük kuş ona öyle söyledi" türü kaynaktan bile yararlanır.
|
Change can sometimes be difficult, but it can also open up new opportunities and be a means of personal growth and development.
|
Değişim bazen zor olabilir, ancak yeni fırsatlar yaratabilir ve kişisel büyüme ve gelişme aracı olabilir.
|
I never meant to say that the conservatives are generally stupid. I meant to say that stupid people are generally conservative.
|
Ben muhafazakarların genellikle aptal olduklarını söylemek istemedim. Aptal insanların genellikle muhafazakar olduklarını söylemek istedim.
|
I started a new blog. I'll do my best not to be one of those people who blogs a lot right at the start and then quits blogging.
|
Yeni bir bloğa başladım. Başlangıçta çok sayıda blog yapan ve sonra blog yapmaktan vazgeçen insanlardan biri olmamak için elimden geleni yapacağım.
|
One of my favorite quotes by Mark Twain is, "It's not the size of the dog in the fight, it's the size of the fight in the dog."
|
Mark Twain tarafından söylenmiş sevdiğim sözlerden biri " Döğüşte köpeğin büyüklüğü önemli değil, köpekteki döğüşün büyüklüğü önemlidir."
|
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
|
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
|
His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.
|
Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.
|
I've heard that it's impossible to sound like a native speaker unless one starts speaking the language before the age of twelve.
|
Bir insan on iki yaşından önce dili konuşmaya başlamazsa bir yerli gibi konuşmasının imkansız olduğunu duydum.
|
If one has the right to live, then one should also have the right to die. If not, then living is not a right, but an obligation.
|
Bir insanın yaşama hakkı varsa öyleyse bir insanın aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa, o zaman yaşamak bir hak değil ama bir zorunluluktur.
|
If one has the right to live, then one should also have the right to die. If not, then living is not a right, but an obligation.
|
Bir insanın yaşama hakkı varsa, aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa; o zaman yaşamak bir hak değil, zorunluluktur.
|
Ladies and gentlemen, please stand for the national anthem of the Russian Federation performed by the Sretensky Monastery Choir.
|
Bayanlar ve baylar, Sretensky Manastırı Korosu tarafından icra edilen Rusya Federasyonu ulusal marşı için lütfen ayağa kalkın.
|
No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career.
|
Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.
|
It was bad enough that he usually came to work late, but coming in drunk was the last straw, and I'm going to have to let him go.
|
Onun işe genellikle geç gelmesi yeterince kötüydü fakat sarhoş gelmesi bardağı taşıran son damlaydı ve ben onun işine son verdireceğim.
|
The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
|
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
|
A really perceptive person can figure out a whole situation with just a few clues. That's the kind of person I want you to become.
|
Sezgileri gerçekten kuvvetli bir insan bütün bir durumu sadece birkaç ipucuyla çözebilir. Bu olmak istediğim kişi türüdür.
|
In the morning I greet people with "Good morning" That's an abbreviation for "I wish you a good morning" or "Have a good morning".
|
Sabahleyin insanları "Günaydın" ile selamlıyorum. Bu, "Size iyi günler dilerim" veya "İyi günler" gibi bir kısaltmadır.
|
People born in February get to spend a higher percentage of the month celebrating their birthdays than those born in other months.
|
Şubat ayında doğanlar diğer aylarda doğanlardan ayın daha yüksek yüzdesini doğum günlerini kutlayarak harcarlar.
|
This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
|
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
|
A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
|
Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
|
Cities and provinces along the Yangtze River in central China are grappling with the country's worst drought in more than 50 years.
|
Merkezi Çin'de Yangtze nehri boyunca şehirler ve taşra 50 yıldan daha fazla bir süredir ülkenin en kötü kuraklığı ile boğuşuyor.
|
My breakfast usually consists of coffee with milk, a piece of bread and jam, a small banana, a piece of orange and some dried plums.
|
Benim kahvaltım genellikle sütlü kahve, bir parça ekmek ve reçel, küçük bir muz, bir dilim portakal ve birkaç kurutulmuş erikten oluşur.
|
Usually before a concert there is an announcement asking the audience to either turn off their phones or switch them to manner mode.
|
Genellikle bir konser öncesinde seyirciden ya telefonlarını kapatmalarını ya da sessiz moda geçmelerini isteyen bir duyuru vardır.
|
Denying a quality education to the children of working families is as wrong as denying health care or child care to working families.
|
Çalışan ailelerin çocukları için kaliteli bir eğitimi inkar etmek çalışan aileler için sağlık hizmetlerini ya da çocuk bakımını inkar etmek kadar yanlıştır.
|
Earlier, as I was walking down the sidewalk, a car drove by and splashed water on me. Look at this! My skirt and shoes are all muddy.
|
Daha önce, kaldırımda yürürken bir araba sürdü ve üzerime su sıçradı. Şuna bak! Eteğim ve ayakkabılarımın hepsi çamurlu.
|
One of the best ways to help us is to translate from a foreign language you know into your own native language or strongest language.
|
Bize yardım etmek için en iyi yollardan biri bildiğin yabancı bir dilden kendi ana diline ya da bildiğin en iyi dile çeviri yapmaktır.
|
"When'd you go to sleep last night?" "4 o'clock." "What? What were you doing up so late?" "Talking on the phone with my ex-boyfriend."
|
"Dün gece ne zaman yatmaya gittin?" "Dörtte." "Ne? o kadar geç saatlere kadar ne yapıyordun?" "Eski erkek arkadaşımla telefonda konuşuyordum."
|
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
|
Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
|
Blues singer and guitarist Robert Johnson would have been 100 years old on May 8th of 2011 if he hadn't died when he was 27 years old.
|
Blues şarkıcısı ve gitarist Robert Johnson 27 yaşındayken ölmeseydi, 8 Mayıs 2011'de yüz yaşında olacaktı.
|
Each month, a gift certificate worth 10,000 yen will be given to thirty people chosen at random who have completed this questionnaire.
|
Her ay, 10.000 yen değerinde bir hediye sertifikası bu anketi tamamlayan rastgele seçilmiş otuz kişiye verilecektir.
|
I got fired from the company, but since I have a little money saved up, for the time being, I won't have trouble with living expenses.
|
Ben şirketten kovuldum ama biriktirdiğim biraz param olduğu için, şimdilik, geçim giderleriyle bir sorunum olmayacak.
|
People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
|
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
|
Tom hadn't washed clothes in a long time, so he searched through his dirty clothes to see if there was something clean enough to wear.
|
Tom uzun süre elbiseleri yıkamadı bu yüzden giymek için yeterince temiz bir şey olup olmadığını görmek için kirli elbiselerini araştırdı.
|
Tom was embarrassed when he took his shirt off in front of Mary for the first time, because he had his ex's name tatooed on his chest.
|
Tom ilk kez Mary'nin önünde gömleğini çıkardığında utanmıştı, çünkü göğsüne onun eski arkadaşının adını dövme yaptırmıştı.
|
If you talk to a man in a language he understands, it will go to his head. If you talk to him in his language, it will go to his heart.
|
Bir adamla anladığı bir dilde konuşursan, onun kafasına gidecek. Onunla onun dilinde konuşursan, onun kalbine gidecek.
|
One way to lower the number of errors in the Tatoeba Corpus would be to encourage people to only translate into their native languages.
|
Tatoeba Korpus'taki hataların sayısını azaltmanın bir yolu, insanları sadece kendi anadillerine çeviriler yapmaya teşvik etmek olabilir.
|
It's advisable to check whether there'll be any adverse affects if you drink alcohol while taking the medication you've been prescribed.
|
Reçete edilmiş ilacınızı içki içerken almanızın herhangi bir yan etkisi olup olmayacağını kontrol etmeniz tavsiye edilir.
|
Tom had the munchies, but since there was nothing in the house to eat, he went to the convenience store not too far from where he lived.
|
Tom'un yeme isteği vardı fakat evde yiyecek bir şey olmadığı için yaşadığı yerden çok uzakta olmayan mahalle marketine gitti.
|
What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.
|
Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.
|
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
|
Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.