text
stringlengths
215
187k
id
stringlengths
18
22
timestamp
stringlengths
19
19
url
stringlengths
16
1.37k
dataset
stringclasses
1 value
file_path
stringclasses
34 values
Ekoloji ve �evre ve Ekosistem Forumunda G�r�lt� Kirlili�i Nedir - Nedenleri Sonu�lar� Etkileri Konusunu Okuyorsunuz.. 25 Aral�k 2008 23:52 Devaml� �ye G�r�lt� Kirlili�i Nedir - Nedenleri Sonu�lar� Etkileri �nsanlar �zerinde olumsuz etki yapan ve ho�a gitmeyen seslere g�r�lt� denir. �zellikle b�y�k kentlerimizde g�r�lt� yo�unluklar� olduk�a y�ksek seviyede olup, D�nya Sa�l�k �rg�t�'nce belirlenen �l��lerin �zerindedir. Kent g�r�lt�s�n� art�ran sebeplerin ba��nda trafi�in yo�un olmas�, s�r�c�lerin yersiz ve zamans�z klakson �almalar� ve belediye hudutlar� i�erisinde bulunan end�stri b�lgelerinden ��kan g�r�lt�ler gelmektedir. Meskenlerde ise televizyon ve m�zik aletlerinden ��kan y�ksek sesler, zamans�z yap�lan bak�m ve onar�mlar ile baz� i�yerlerinden kaynaklanan g�r�lt�ler insanlar�n i�itme sa�l���n� ve alg�lamas�n� olumsuz y�nde etkilemekte, fizyolojik ve psikolojik dengesini bozmakta, i� verimini azaltmaktad�r. G�r�lt�n�n insan �zerindeki etkilerini 4'e ay�rabiliriz: Kullan�m Alan�Ses bas�nc� d�zeyi(g�nd�z) dBA Dinlenme Alanlar� Tiyatro Salonlar� 25 Konferans Salonlar� 30 Otel Yatak Odalar� 30 Otel Restoranlar� 35 Sa�l�k Yap�lar� Hastaneler 35 Konutlar Yatak Odalar� 35 Oturma Odalar� 60 Servis B�l�mleri (mutfak, banyo) 70 E�itim Yap�lar� Derslikler, Laboratuvarlar 45 Spor Salonu, Yemekhaneler 60 End�stri Yap�lar� Fabrikalar (k���k) 70 Fabrikalar (b�y�k) 80 G�r�lt�y� Azaltmak ��in Al�nabilecek Tedbirler: Hava alanlar�n�n, end�stri ve sanayi b�lgelerinin yerle�im b�lgelerinden uzak yerlerde kurulmas�, Motorlu ta��tlar�n gereksiz korna �almalar�n�n �nlenmesi, Kamuoyuna a��k olan yerler ile yerle�im alanlar�nda elektronik olarak sesi y�kseltilen m�zik aletlerinin �evreyi rahats�z edecek seviyede olmas�n�n �nlenmesi, ��yerlerinde �al��anlar�n maruz kalaca�� g�r�lt� seviyesinin en aza (G�r�lt� Kontrol Y�netmeli�inde belirtilen s�n�rlara) indirilmesi, Yerle�im yerlerinde ve binalar�n i�inde g�r�lt� rahats�zl���n� �nlemek i�in yeni in�a edilen yap�larda ses yal�t�m� sa�lanmas�, Radyo, televizyon ve m�zik aletlerinin evlerde rahats�zl�k verecek seviyede seslerinin y�kseltilmemesi gerekmektedir. Hakk�nda K�saca Yaz�lar G�r�lt� kirlili�i nedir nerelerde daha yo�undur Cevapla 19 Haziran 2014 15:50 Devaml� �ye �nsanlar�n y�ksek bir bi�imde ba��rmas� veya m�zik dinlemesine g�r�lt� kirlili�i denir bu konuda �evredeki ki�iler taraf�ndan uyar�l�r e�er hala yapmaya devam ediyorsa bu ki�i g�r�lt� kirlili�i yap�yor ve yetkili ki�ilere bildirilmesi gerekir. g�r�lt� kirlili�i nedir, g�r�lt� kirlili�i, g�r�lt�n�n sonu�lar�, gurultu kirliligi, ses kirlili�i nedenleri ve sonu�lar�
allenai/c4/01023/85471
2016-10-21T00:49:56
http://www.alasayvan.net/ekosistem/127292-gurultu-kirliligi-nedir-nedenleri-sonuclari-etkileri.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
SEÇİCİ UNUTKANLIK – Ömer TÜRKEŞ – Özgür Üniversite (Özgür Üniversite 2018 bahar dönemi programında, ‘Cumhuriyet Romanında, Toplum, Birey, Kimlik ve Siyaset’ başlıklı seminer dizisinde, ‘Türk Romanında Yalan ve Hakikat’ başlığı sunum metnidir.) Carlos Fuentes’in sevdiğim bir sözüdür; “edebiyat tarihin unuttuğunu gerçek kılar”. Ne var ki Türk romanında unutulanları hatırlayan, resmi tarihe şerh düşen roman sayısı çok az. Özellikle 2000’li yıllardan sonra savaşın, kıyımların ya da gündelik hayatın şiddetinin toplumda ve bireyde açtığı yaraları işleyen romanlar yazılmıyor, yazılanlar okunmuyor. Edebiyatın kritik konulardaki seçici unutkanlığı üzerinde durmak, bunun hayatın bütün alanlarına yayılmış toplumsal/bireysel bir refleks olduğunu, edebiyata da sirayet ettiğini ve neredeyse bir gelenek haline geldiğini göstermek istiyorum. Başlangıcından bugüne Türk romanında kendisini hep hissettirmiş bir eksiklikten söz edeceğim. Son yılların bunaltıcı atmosferinde daha da rahatsız edici hale geldi. Türk romanında eksikliğini hissettiren şey gerçeklik, gerçekçi gibi görünenlerdeki eksiklik ise gerçeklik dugusudur. Kuşkusuz pek çok istisna sayabilirim ama 9000’i aşan roman sayısı içinde birkaç yüz roman genellemeyi bozmuyor; Türkiye’de roman yazma ve okuma pratiği bireysel ve toplumsal gerçeklerle yüzleşmek yerine gerçeklikten kaçmanın bir aracına dönüşüyor. İlk yazarlar roman sanatını Osmanlıyı kurtarmak maksadıyla batıdan ithal etmişler ancak Osmanlı toplumun baş edilmesi güç gerçeklikleriyle yüzleşemedikleri için hayali aşk hikayeleri anlatmakla geçirmişlerdi yazarlık kariyerlerini. Cumhuriyet dönemi de farklı olmadı. Siyasi ve toplumsal gerçeklerle uğraşmanın bedeli ağır, tarihsel gerçeklerse devlet tek elinde olduğundan yazarlara kalan yegane konu özel hayatlardı. Sonuçta sayısız aşk romanı, suya sabuna dokunmayan polisiyeler, resmi anlatılardan kopyalanmış tarihi, Cumhuriyet ideolojisini yaymayı vazife edinmiş siyasi roman üretildi yıllarca. Gören, duyan ve söyleyenlerin başına gelenler ibret vericiydi; toplumun büyük bir bölümü gibi yazarların büyük bir bölmü de üç maymunları oynamayı tercih ederek görmedi, duymadı, söylemedi. Bellek sıfırlandı, ötekiler dışlandı, belki de hepsinden önemlisi kanayan yaralar sarılmadı, travmalar yok sayıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal gündemi, bu gündemin yarattığı atmosfer ile edebiyat arasında bir uçurum var. Sanki savaşlardan, krizlerden, şiddetten arınmış başka bir ülkede yaşıyor roman kahramanları. Sadece güncel siyasi ve toplumsal meseleler değil, artık tehlikesiz denilebilecek siyasi geçmiş de girmiyor ilgi alanına. Belki de hiç bir şeyin “tehlikesiz” olmadığının farkındalığıdır yazarları siyasi meselelerden uzaklaştıran. Belki ödenecek bedelin ağırlığından çekiniyorlar. Belki de siyasete karşı ilgisizler. Nedeni ne olursa olsun son otuz yılın bireyi ve toplumu sarsacak denli önemli ve büyük olayları edebiyatımızda en büyüklükte bir iz bırakmadı. Günümüzün çok satarlar listesinde Mevlana’yı, Fatih’i, Mimar Sinan’ı anlatan romanların başı çekmesinden de anlaşılacağı üzere -güncelle, politik konularla, iktidarın baskısıyla baş etmektense- yazar ve okuyucu tarihe sığınmayı tercih ediyor. “Peki bunlar gerçek değil mi?” diye sorabilirsiniz. Evet gerçek ama çizilen resimde o kadar çok şey yer almıyor ki hakikate ulaşamıyoruz. Mahir Çayan’ın sözleriyle “Eksik, Eksik olduğu için yanlış” bir Türkiye tablosu çiziyor romanlarımız. Osmanlıca ilk çeviri romanın yayınlanış tarihinden bir kaç yıl önce, 1856’da, İstanbul’daki aşk ve cinsellik yaşantısını çok canlı biçimde tarif eden bir gözlemle başlamak istiyorum söze. Ahmet Cevdet Paşa, “Maruzat”ında, bu yıllardaki toplumsal ilişkileri şu cümlelerle özetler; “zendostlar(kadın sevenler) çoğaldı, mahbublar(erkek sevenler) azaldı. Kavm-i Lut sanki yere battı. İstanbul’da öteden beri delikanlılara ma’ruf ve mütad olan aşk-u alaka, hali tabisi üzerine kızlara müntakii oldu. Sultan III.Selim zamanından beri mutad olan Kağıthane seyri ziyade rağbet buldu. Gerek orada, gerek Beyazıd meydanında arabalara işaretlerle mu’aşaka usulü(aşık olma biçimi) hayli meydan aldı. Kubera(kibarlar) içinde gulamparelikle meşhur olan Kamil ve Ali Paşalar ile onlara mensup olanlar kalmadı. Halbuki Ali Paşa da ecanibin(yabancıların) itirazatından ihtiraz (çekinme) ile gulampareliğini ihfaya(gizlemeye) çalışır idi”.(1) Görüldüğü gibi, zendostların yani kadın sevenlerin sayıca artışının tarihi önem arzettiği o yıllarda, Avrupa romanında işlenen aşk ve cinsellik biçimleri Osmanlı toplumunda yeni yeni filizlenmeye başlıyordu. 1759 tarihli ilk çeviri roman Telemak’tan sonra, özellikle Fransız edebiyatının romantik ve popüler ürünleri bir biri ardına tercüme edilse bile, ilk telif romanın yazılması için oldukça uzun bir süre geçmesi gerekti. Geçen bu sürede, romanın popüler türlerine ve Batılı temalara alışan okuyuculara paralel olarak, ilk Osmanlı romanları benzer tema ve hafiflikte yazıldılar. Elbette yazarların da aynı sürecin bir parçası olduğunu ve romana dair bilgi ve alışkanlıklarının sözünü ettiğim tercümelerden kaynaklandığını eklemeliyim. Sonuç olarak, 1872 tarihinde Basiret gazetesinde tefrika edilen ve ilk Osmanlı-Türk romanı sayılan Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı, romantik bir aşkın Osmanlı toplumuna uyarlanmış haliydi. Taaşşuk-ı Talat Ve Fitnat, “emr-i izdivaç ve ahlaka dair” ibretlik bir hikaye olarak ilan edilirken, aynı zamanda eğitici/öğretici nitelikli bir roman geleneğini de başlatıyordu. En gerekli eğitim kadınlara dairdi ve ilk görüşte aşk, daha sonraki hemen her romanın değişmez sevme biçimi oldu. İmparatorluğun en önemli sorunu kadın-erkek ilişkilerine indirgendi, görücü uslü evlilik günah keçisi yapıldı; Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’taki yanlış evlilik; yaşlı bir erkeğin genç bir kızı görücü usulüyle alması ise romanların sıklıkla tekrarlanan toplumsal ve ahlaki eleştirisinin başlangıcıydı. Tanzimat romanı olarak adlandırılan ilk dönem romanlarında Batılı metinlerin etkisi çok açıktır. Ancak Batıdaki toplumsal hayat ve siyasi ilişkilerle uyumlu değildir Osmanlı’daki vaziyet. Kamusal alan kısıtlı, özel alan kutsaldır. Bu nedenle, yazarlar belli konular etrafında döner dururlar. Kadın erkek ilişkileri; aşk ve cinsellik, en sevilen alandır. Toplumsal eleştirinin merkezini de bu kavram çifti oluşturur; özgürlük, esaret, geleneklerin iyi ve kötü yanları, sonu daima ölümle biten aşklar üzerinden anlatılır. Yazarların önemle üzerinde durdukları konulardan çoğu, mesela, geleneksel bir kurum olarak cariyelik, aşk ve cinsellik etrafında irdelenmiş, kimisi -Ahmet Mithat Efendi, Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi- iyi ellerde yetişimiş bir cariye ile yapılacak izdivacı övmüş, bir çoğu -başta kadın kadın yazarlar olmak üzere- cariyeliği toptan reddetmiştir. Georges Duby, Batıda Aşk ve Cinsellik adlı kitabında, eski toplumlardaki aşk ve cinsellik ile ilgili herşeyin mahrem alanda kaldığından ve böyle bir tarih yazmanın güçlüklerinden sözederken, en açık bilginin edebiyat metinlerinde ya da görsel sanatların sunduğu kilişeleşmiş aşk ve cinsellik mizansenlerinde olduğunu vurgular. Ancak “bu tür belgeleri eleştirmenin, şiirde, romanda, freskte, -ne kadar gerçekçi olursa olsun- filmde yansıtılan yaşanmış gerçekliğin payını ölçmenin; onları dinleyenlerin, okuyanların, bakanların davranışlarına bu yapıtların nasıl yansıdığını hesaplamanın ne kadar güç olduğu bilinir”(2)Hele o sanatsal ve edebi çalışmalar 19.yüzyılın Osmanlı toplumuna aitse… Şimdi dönüp baktığımızda, eğer bu romanları birer tarihi belge olarak kabul edersek, o yılların en önemli meselesi; aşkmış, cinsellikmiş, köhnemiş evlilik kurumuymuş, Batı taklitçiliğiymiş kanısına varabiliriz. Oysa, Batı edebiyatından gelen temaları çoğaltan Osmanlı romanındaki aşk ve cinsellik ile yaşanan pratikler arasında doğrudan bir ilişki kurmak pek anlamlı görünmüyor. Ancak yine de bu metinlerin yansıttığı önemli bir tarihsel gerçeklik var; romanlarda anlatılanlar, Osmanlı aydınlarının içinde bulunduğu düşünsel ve ruhsal dünyayı tanıtıyor bizlere, II. Meşrutiyet’ten sonraki roman patlaması ile birlikte, aydınların fikri sabiti olan aşk ve cinselliğin toplumun geneline yayıldığını gösteriyor. Felsefi -daha doğrusu siyasi- meselesi doğu-batı karşıtlığı üzerine kurulu olan ilk Osmanlı yazarları, bu kutuplar arasında gidip gelirken biçimsel anlamda da aynı arayışın içerisindeydiler; hem sözlü kültürün -meddah geleneğinin- hem Batı romanının izleri vardır Osmanlı romanlarında. Osmanlı romanı, maddi gerçeklikten ziyade metinlerarasından çıkarmıştır aşk ve cinselliğin yerel motiflerini. Ne var ki ikirciklidir Osmanlı yazarı; bir yandan Batılı meslektaşlarının yazdıklarına ve yaşam tarzına özenir, öte yandan bu tarzın yıkıcı etkilerinden ürker; hem kadının üzerindeki baskıları eleştirir, hem o kadının cinselliğini red eder..! Tanzimat edebiyatının bu değişmez merkezleri -biraz daha zengin bir biçimde- II.Meşrutiyet döneminde de tekrarlanarak Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanır. Artık mekanlar konaklar ve zengin çevrelerden kurtulmuş, estetik yapı gelişmiş, kişilerin iç dünyalarına girilmiş, kişiler ve düşünceler biraz daha çeşitlenmiş, ama hep aşk ve cinsellik oturmuştur baş köşeye. Batıda, “Romantik şairler, çağdaş burjuva topluma karşı tepkilerinde, burjuvazi öncesine, aristokrasi çağına gitmiş, bu çağın aşk değerlerini diriltmeye çalışmışlardır. İlk görüşte aşık olmak, aşk için ölmek gibi değerler motifler bu değerler sisteminin ürünleridir. Osmanlı yazarları çelişki ve çaresizlik içerisinde kalmışlardır. İçinde bulundukları dönemi eleştirmek için Fransız romantiklerini taklit etmişler, ancak kendi doğulu yaşam tarzlarının yerine koymak istedikleri burjuva aile yapısını eleştiren Fransız romantiklerinden aldıkları temalarla, bu varolmayan kurumu eleştirmek durumunda kalmışlardır. Üstelik sarılabilecekleri eski tip bir dünyevi aşk da yoktur ellerinde”. Eğitimin önemini ve kadınla erkeğin arkadaşça birarada yaşayacağı çekirdek aile tipini överlerken, romanlara çocuk karakterleri neredeyse hiç katmamışlardır. Hayatlarında aşk ve cinselliğin -Batılı tarzda- bir karşılığı olmayınca, Osmanlı yazarları, bildikleri eski aşık hikayeleri ile Batının popüler aşk romanlarını harman ederek tarihin hiç bir anında ve hiç bir mekanında yaşanmamış ve yaşanması da mümkün olmayan bir aşk türü çıkarmışlardır ortaya. Öyle ki, Osmanlı romanında sıklıkla üzerinde durulan serbest kadın tipinin, sadakatsizliğin ve giderek zinanın toplumsal bir gerçekliği yansıtıp yansıtmadığı konularında bu romanların tanıklığı pek muteber addedilemez. Ayrıca Osmanlı romanı dediğimiz edebi pratiğin İstanbul ile sınırlı olduğunu ve bu romanların Anadolu hayatını yansıtmak gibi bir kaygıyı hiç taşımadığını da unutmamak gerekir. Yemen, Sarıkamış, Balkan Bozgunu, Allahüekber dağlarındaki facia, Mübadele, Kürt İsyanları, İstiklal Mahkemeleri, II. Dünya Savaşı günleri, Varlık Vergisi, 6/7 Eylül olayları, Kore ve Kıbrıs savaşları, Maraş Katliamı, otuz yıl süren iç savaş, Hayata Dönüş operasyonu… Hepsi de birer kara delik yaratıyor belleğimizde, edebiyatımızda ve tarihi anlatılarda. Tarih ve bellek boşluğunu ya da farklı bir anlatıyla doldurulmasının kabullenilmesini sağlayan devletin hukuksal düzenlemeler sayesinde tesis ettiği baskıcı atmosfer olabilir. Yine de pek çok tarihi olayın, mesela Ermeni tehcirinin böylesine ters yüz edilmesini izah etmek kolay değil. Ermeni tehcirinin Osmanlı-Türk romanına yansımamış olmasını kabul edebiliriz. Ancak Cumhuriyet kurulduğunda, olay belleklerde tazeliğini korurken nasıl ve neden unutuluverdi? Hatırlandığında böylesine ters yüz edilmesini, devletin resmi tarih anlatısıyla romanlardaki hikâyelerin örtüşmesini sağlayan dinamikler nelerdi? Sorular Türk romanının karakteristiğinin ortaya konması açısından mutlaka cevaplandırılmalıdır. Bir yazar, yanı başındaki insanların evinden barkından edilmesine, uğradığı taciz ve tecavüzlere, top yekûn imhasına tanıklık ettiği halde nasıl olur da sessiz kalmayı ve bunun utancıyla yaşamayı içine sindirebilir? Günümüzde de karşılığı olduğu için mesela adalet algısının romana yansımasından örnekleyelim: Tanzimat, II. Meşrutiyet, İttihat ve Terakki, Cumhuriyetin Kuruluşu, Milli Şef, Demokrat Parti, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi karakteristik dönemlerin her birinde topluma yeni bir çehre vermek ya da yapısal krizleri çözmek adına hukuksal düzenlemelere gidildiğini, her dönemin iktidarını kendi zihniyetine uygun pek çok kanun maddesi ile pekiştirmek istediğini görüyoruz. Ne var ki romanlarda karşılığı yok denecek kadar az. Olanlarda ise gerçeklik yok. Adalet kavramının formel hukuka indirgenmesi öylesine yaygın bir eğilim ki pek çok romanda -hatta Köy Edebiyatı kanonunun ve 12 Mart romanlarının çoğunda- sorun hukukun doğru ve düzgün işletilmemesiyle sınırlandırılmış, idealist hakim ve savcıların karşısına kötü politikacılar, güvenlik güçleri ve ağalar/zenginler konmuş, hukukun siyasetle iç içe geçmiş karakteristiği, yani bu düzende adaletin sağlanamayacağı -bir kaç istisna dışında- vurgulanmamıştır. Ya paradigmanın yanlışlığından, ya içinde yaşanılan an’ı soyutlayamamaktan ya da bir yalana inanma ihtiyacından… 19.yüzyıl boyunca topraklarının çoğunu yitirip hızla küçülen Osmanlı devletinin mahçup bir mirasçısı olan bu coğrafyada göçleri ve mübadeleyi önüne koyan çalışma pek az. Resmi tarihin yalnızca Lozan’da bir madde olarak sıraladığı mübadelenin o talihsiz öznelerinden, muhacirlerden bahis açılması son yıllara kadar gizli bir emirle yasaklanmıştı sanki. Sanki onlar Balkanlarda, Ege adalarında emaneten yaşamış da Anadolu’ya dönme fırsatını tanrının bir lutfü olarak çıkan savaşla bulmuşlardı. Gidenlerin Anadoluya duydukları hasretten söz edilse bile, gelenlerin geldikleri yerlerde bir tarihleri, bir kültürleri, o topraklara duyabilecekleri tutkulu bir sevgileri olduğu yok farzedildi. Tarihsel ve toplumbilimsel araştırmalara konu edinilmedikleri gibi yerlerini yurtlarını terketmişlik hallerinin yarattığı acılar edebiyatta da bulamadı karşılığını. İşte bu nedenledir ki ard arda yayımlanan beş, on kitabı bir arada gördüğümüzde şaşırıyor, “neden şimdi” sorusunu sormaktan alamıyoruz kendimize. Neler değişti ya da değişiyor? Memleketlerinden taşıyıp getirdikleri dilleri ve kültürleriyle muhacirlerin kendileri ya da onların anıları ile büyümüş cocukları değil de ulus kimliğine doğmuş, o kimlikle yetişmiş üçüncü kuşaktan insanlar belki de hiç görmedikleri büyükannelerinin, büyükbabalarının acılarını nasıl böylesine yakıcı bir hissetmişlikle dillendiriyorlar? İnsanlar geçmişlerini ve kimliklerini tıpkı bir roman gibi kurgulanan tarihsel hikayeler etrafında algılarlar. Nereden gelip nereye gittiğimiz, geçmişimiz, kimliklerimiz hep bu hikayeler içerisinde anlamlanır. Esra Özyürek’in Türkiye’nin Toplumsal Hafızası(2001) derlemesinde belirttiği gibi “Geçmişten çok, içinde bulunulan anın dinamikleri tarafından belirlenen ve değişken bir süreç bu. Bir diğer deyişle geçmiş, bellek yo­luyla şimdiki anın ihtiyaçlarına göre sürekli yeniden şekille­niyor ve şimdiki anı meşrulaştırıyor”. 80’lerin kültürel iklimi de 80’ler Türkiyesinin siyasi yelpazesinde yer alan her kesim için yeni anlamlara, yeni kimliklere ihtiyaç doğurmuş, ihtiyaçlar ise en dolaysız biçimiyle kurgusal anlatılarda ifade edilmiştir. Son yıllarda yazılan Milli Mücadele ya da göç anlatıları da bu yelpazeyi oluşturan toplum­sal kesimlerin düşünce ve algılamalarını, toplumun birleşme ve yarılma noktalarını sergiliyorlar. Tarihin kara deliklerini aydınlatmaları sevindirici elbette, ama öznesini nesneleştirme tehlikesiyle, dede ile torunun yerini değiştirme potansiyeliyle bir o kadar ürkütücü. Aile tarihlerine dayanan kurgulanmış anılardan yola çıkarak yazılan romanlar 2000’li yıllarda kayda değer bir artış gösterdiler. Edebiyatın aile tarihlerine gösterdiği ilgi yeni bir şey değil elbette. Bu ilginin tarihin mikro alanlarına tarihçilerin göstedikleri ilgiyle örtüşmesine de şaşırmıyoruz, ama hikayesi anlatılan ailelerin büyük bir kısmının Anadoluya Balkan göçleri sonucu yerleşmişlikleri, hem edebi hem tarihi taammüllerden bir farklılık olarak önemlidir. Gözünü Balkanlara, kökleri Balkanlara uzanan ailelere ve göçlere çeviren sözlü tarihe dayalı çalışmalar da toplumsal bellekteki kıpırdanmaları sergilemeleri açısından dikkate değer. Roman ya da tarih araştırmalarının hemen hepsinin ilk ortak noktası, muhacir ya da mübadillerin unutulmuş, ihmal edilmiş, yazıya dökülmesi gecikmiş hayat hikayelerine yapılan vurgudur. Kurgusal anlatı yazarları kendi aile tarihlerinden yola çıktıklarının ve onların unutulmuş acılarını hatırlatmayı amaçladıklarının özellikle altını çiziyorlar. Anlatılanlarla anlatanlar, anlatanlarla kaleme alanlar arasındaki sınırın silindiği Balkan hikayeleri okuyoruz. İçerdikleri resimler, kaynakçalar ve dipnotları kadar hikayelerinden fışkıran mutluluk, dostluk, kardeşlik tasvirleriyle de benzerlikler gösteren son dönem Balkan anlatılarını biçimlendiren anlayışın arkasında kuşkusuz farklılıkları zenginlik olarak tanımlayan çok kültürcülük söylemi var. Dostlukla düşmanlığın, acılarla sevinçlerin, düş kırıklarıyla umutların içiçe geçtiği bu yeni dönem hikayelerinin anlatanlar için “doğruluğundan” kuşku duymuyorum. Şüpheli/gizli/lanetli bir kimlikmişçesine halen Selaniklilerin izlerini sürmeye çalışan ilkel şoven zihniyetlerin taraftar topladığı şu günlerde, bu çalışmaları önemsediğimi de eklemeliyim. Ama anlatıcıların çoğunun o göç günlerinde çocukluk çağlarını sürdüklerini unutmamak gerekir. Görüşmelerin yapıldığı zamanla anlatılan zaman arasındaki uzun mesafe, bu mesafenin milli eğitim müfredatından edinilmiş tarih bilgisi, tarihi romanlardan fışkıran düşmanlıklar ve kitle iletişim araçlarının biçimlendirdiği zihinlerle kat edilmesi nedeniyle bir çok gölgeli alan barındırıyor. Buna anlatıları derleyen yazarların bugünkü ihtiyaçlarla şekillenmiş bakış açılarını da eklemeliyiz. Söylemek istediğim, insanların hafıza katlarına sıkışmış hikayelerin kullanıma dolaysızca hazır gerçekler olmadığı ve resmi tarihten tümüyle farklı bir tarih anlatısının halk arasında bu gibi hikayelerle daha önce dolaşıma çıkmadığıdır. Alternatif bir tarihin resmi tarihin karşısına dikilmesi için sözlü “belgelerin” yazılı belgeler ve tarihi olgular süzgecinden geçirilmesi zorunluluğunu unutmamak gerekir. 1923’te tamamiyle silinip 80’lere kadar ulus-devlet projesi gereği tek bir kimlik üzerine “dizayn” edilen toplumsal hafıza yeni kimlikleri de kapsayacak şekilde “upgrade” ediliyor. Somut insanların acılarla dolu somut tarihlerini açığa çıkarmanın meşruluğunu tartışmıyoruz, ama geçmişe duyulan bu ilgi ve ihtiyacın 80’lerden sonra yaygınlaşan çok kimlilik, çok kültürlük arayışı ile ilişkisini de göz ardı edemeyiz. Muhacirler Türklüklerini kanıtlamak için çırpınmışlardı, yeni kuşaklarsa muhacirlerin etnik kökenlerini arıyorlar. Selaniklilik, Giritlilik, Yanyalılık, Makedonluk, Bosnaklık, Arnavutluk, Çerkezlik, Abazalık da ekleniyor kimliklere. Ancak yüz yıl öncesinde varolduğu varsayılan bu kimlikler ulus devletin bizleri hapis ettiği o tektipleşmiş kimlikten daha mı sahici? Her yeni kimlikle biz daha mı zenginleşiyoruz? Azınlıklar, etnik kimlikler Türk romanında Kürtlerin ve Kürt sorunun konu edilişinden ya da Türkiye Cumhuriyeti içinde gelişen bir Kürt edebiyatından söz etmek bir kez daha yokluk ve eksiklik tespiti yapmak demektir. Hele ki edebiyattan bugün karşı karşıya olduğumuz sorunların çözümüne katkıda bulunacak metinler bulup çıkarmak neredeyse hiç mümkün değildir. Bugün hikaye ve roman yazan hemen herkesin hayatında az ya da çok, iyi ya da kötü ama bir biçimde mutlaka iz bırakmış olan son yirmi yılın Türk edebiyatına birkaç roman dışında yansımamış olması bilinçli bir bellek yitiminden ve anlatılan bütün hikayelerde kendisini hemen hissettiren bir eksiklikten başka bir şey değildir. Hele ki 1980-90 arası yazılan romanlarda Kürtler ve Kürt sorununa dair ufak bir imaya dahi rastlayamayız. 90’lardan sonra, özellikle de 2000’li yıllarda bir artış kaydedilse bile, yayımlanan yüzlerce roman arasında bu yakıcı meseleye değinenler çok küçük bir yekun teşkil ederler. 80’li yıllardan sonra Kürt yazarların kaleminden çıkan çok sayıda “ilk kurşun” temasına sarılmış romanda da Türklerin asker ve devlet görevlisi dışında hiç canlandırılmaması, barış düşüncesinin her iki taraf için içselleştirilmemişliğini göstermektedir. Son yıllarda bir tarih merakı sardı Türkiye’yi; uzak dönemlere ve uzak coğrafyalara değmeyen, 19.yüzyılın sonlarından 20.yüzyılın ilk çeyreğine, Anadolu’da yaşanan savaşlara odaklanan bir merak! Böylelikle II.Abdülhamit, II.Meşrutiyet, İttihat ve Terakki, I.Dünya Savaşı, Çanakkale muharebesi, Ermeni Tehciri, Sarıkamış Harekatı ve Milli Mücadele bir yandan tekrar ve tekrar keşfediliyor, öte yandan tarih güncel siyasi meselelere tahvil ediliyor. Roman alanını da etkileyen bu türedi tarihperestlik, hiç kuşkusuz ulusalcı hareketlerin yükselmesiyle, yeniden tasarlanan ulusal kimliğin o tarihi ve kimliği benimsetecek popüler anlatılara ihtiyaç duymasıyla ilintili. Romanlar –verildiği iddia edilen yeni kurtuluş mücadelesinde- milli tarihi halkın anlayacağı bir dile çevirme işlevini yüklenirken şanlı geçmişin hafızası rolünü üstleniyorlar. Yapılmak istenen bugünün, yakın geçmişin ya da bireysel varoluş hafızasına dahil olmayan daha uzak bir geçmişin kuşatılmasıdır. Ermeni Tehciri bu kuşatma operasyonunun en can alıcı noktası. Öyle ki, aynı döneme ilişkin bütün diğer anlatılar dönüp dolaşıp Ermeni meselesinde kesişiyorlar. Mesela Sarıkamış Harekatı… Allahüekber dağlarında yüz bin genci bir hiç uğruna kırdıran Enver Paşa’nın Anadolu’daki bu son sergüzeştinin giderek artan sayıda incelemeye konu edilmesi söz konusu kuşatma operasyonunun karakteristiğini göstermesi açısından önemlidir. Daha on yıl önce üzerinde hiç konuşulmayan Sarıkamış bozgununun 2000’li yıllarda kahramanlık destanına çevrilmesi, yıl dönümlerinde resmi anma törenleri düzenlenmesi, pek çok kitaba ve romana konu edilmesi tesadüf değil. Çünkü dün birkaç kifayetsiz muhteris İttihatçının Turan hayalleriyle kalkışılan Sarıkamış seferinin trajik sonu bugün Ermenilere yönelik kıyımın meşru nedeni haline getirilmek, böylelikle savaş ve tehcir toplumun ortak kararı ve “iyi”si gibi sunulmak isteniyor. Ve “tarihi tarihçilerden başkasına bırakmak istemeyenler” -dün olduğu gibi bugün de- suçu üzerlerinden atmak hatta karşısındakine yüklemek için, doğrudan kanıtlar göstermeyi gerektirmeyen kurgusal anlatılarla yazılmış bir tarihi sahipleniyorlar. Cumhuriyet döneminde yayımlanan altı bin roman arasında Ermeni tehcirinden söz edenlerin sayısal azlığı dikkat çekici. Pek çok toplumsal/tarihsel mesele gibi, Ermeni meselesi de Türk edebiyatında en çok unutulmuşluğuyla, yokluğuyla, adının anılmamasıyla vardır; ve “bu yokluk, milliyetçilikle, Türk milli kimliğinin inşasıyla bağlantılıdır”. Türk romanı için -birkaç istisna dışında- sanki Doğu cephesi hiç açılmamış, bu coğrafyada yüz binlerce Ermeni sanki hiç yaşamamıştır. Bir tarihi, bir toplumu, o toplumun kültürünü ve edebiyatını unutmak, aslında hatırlamanın bir çeşididir; farklı bir biçimde hatırlamaktır. Milliyetçi/ulusalcı kesimlerin hafızası geçmişi bugünü meşrulaştıran bir tarihe çevirerek toplumun kolektif belleğini nefretle dolduruyor. Vicdan, adalet, sorumluluk, empati duygularından hiç nasiplenmemiş yalnız ve öfkeli insanlar başkalarının hikayelerini dinlemiyorlar elbette, acılarına bakamıyorlar. Bu topraklarda bir zamanlar Ermenilerin de yaşadığını hatırlayanların yazdıkları ise, üzücüdür, ne mağdurlar ne failler için özgürleştirici etkiler yaratacak cinsten değil. 1945 yılına kadar Ermenilerin ait oldukları topraklardan şu veya bu şekilde sürüldüklerini tescil eden bir romana rastlamıyoruz. Tehcirin ilk telaffuzunun II.Dünya savaşının Almanların yenilgisiyle sonuçlanıp Yahudi soykırımının hesabının sorulmaya başlamasından hemen sonraya denk gelmesini Tek Parti hükümetin benzer bir sorgulamaya çekilmekten ürkerek mukatele tezini benimsemesine bağlamak akla uygun geliyor. Yazılmaya başlandıktan sonrası ise… Ermeni meselesi ve Ermeniler bu romanlarda farklı tonlarda ve farklı düşmanlıklarla hikaye edilmiştir. Ancak metinlerden yansıyan savunma refleksleri ortaktır. Tam da Adorno’nun Yahudi soykırımıyla ilgili tutumlara ilişkin tahlillerinde söylediği gibi, Türk romanında da Ermeni tehciri ile ilgili tutumlar hem “suçların birbirine mahsubu” hem de “bizim” tarafın “suçunun küçültülmesi” çabasıyla ortaktır. Tehcirde hayatlarını kaybedenlerin sayısını bir milyondan üçyüz bine indirerek, katliamları Kürtlere mal etmeye çabalayarak ya da olayları Ermeni çetelerinin kışkırttığını iddia ederek bastırılmaya çalışılan tarihsel gerçeklikler ve dolayısıyla bellek, kimi yazarların “iyi” niyetine rağmen kurbanları ve mağdurları bir kez daha “vurmak”tan başka bir anlam taşımaz. Romanların çoğu ko­lektif olarak yaşanan gerçek şiddetin -kıyımcıların bakış açısıyla kaleme alınmış, dolayısıyla karakteristik çarpıtmalardan etkilenmiş- halleri olmaları nedeniyle “kıyım metinleri” nitelemesini hak ediyorlar. Yazarlar kendi şiddetlerinin haklılığına iknadır; kendilerini yargıç olarak gördüklerinden Ermenileri suçlu kurbanlar biçiminde canlandırırlar. Kaba bir miliyetçiliğin sakil ifadesinden öteye gitmeyen kimi romanda haklı olmanın kesinliğiyle hareket edildiğinden bizim tarafın aldığı intikam saklanmaz. 2000’li yıllardan sonra durum daha da rahatsız edici bir hal aldı. Komplocu mantıkla yazılan pek çok roman yayımlandı Türkiye’de. Bu romanlarda geçmiş değil gelecek kurgulanıyor; ama Rumların, Yahudilerin, Kürtlerin ille de Ermenilerin rolü hep aynı. Onların işbirlikçi, hain, ırz namus bilmez bir topluluk biçimindeki tasvirinin anonimliği komplocular için vazgeçilmez bir esin kaynağı oluyor. Türk milliyetçiliğinin zihinsel kodlarını çözümlemek için onda her türlü nefretin, arzunun ve korkunun simgesine dönüşen Ermenilerin –ve diğerlerinin- işlevini kavramak gerekiyor. Toplumsal normları ötekiler üzerinden, kutsal olanı iğrençten üretiyor milliyetçilik. Kristeva’nın Yahudiler için söylediğini bize uyarlarsak; toplumsal ve/veya simgesel kodun iğrencin oluşturul­ması konusunda yetersiz kaldığı durumlarda daha şiddetli bir Ermeni karşıtlığıyla karşı karşıya kalacağımızı ileri sürebiliriz. Komplo teorilerinin aslında birer kurmaca anlatı olduğunu biliyoruz; bu teoriler anlatı dünyasının sağladığı imkanlardan faydalanarak gerçeklerin bir roman formuna çevrilmesinden, sonra da bu romanın bir gerçeklik gibi okunarak hakikatin yerine ikame edilmesinden başka bir şey değiller. Roman formunda üretilenleri ise, her ne kadar romanın zaten bir kurmaca metin olması nedeniyle biraz kafa karışıklığı yaratsalar da, hem “inceleme” kitaplarına göre serbest “atış”a çok daha müsait ve meyilli olmaları hem de ideolojilerinin apaçıklığıyla, komplocu mantığın nasıl bir kollektif belleğin ürünü olduğunu görebilmemiz açısından çok şeffaf ve verimkar kaynaklar. Kötüler safında başka kavimlerin, başka ülkelerin, başka din ve inanışların, ama mutlaka Ermenilerin yer aldığı komplocu roman külliyatı milliyetçiliğin her rengini barındırırken Hırant Dink cinayetiyle bir kez daha yüzleştiğimiz Ermeni düşmanlığının ne kadar içselleştirilmiş ve yaygın bir duygu/düşünce biçimi olduğunu sergiliyor, hepsi de benzer bir suç yükleme alışkanlığını barındırıyorlar. Hazmetmesi zor bir örnek Maraş katliamıdır: Maraş katliamı gazetelerde “Maraş’a anmaya gidenlere izin verilmediği” hakkındaki bir kaç küçük haberin ötesinde yer almıyor artık. Tek taraflı bir katliam gerçekleşmesine rağmen Cumhuriyet tarihine -her nedense(!)- Alevi-Sünni çatışması olarak kaydedilen ama ardında çok daha karmaşık siyasi olayların yattığı bu utanç verici siyasi/toplumsal linç vakası bugün neredeyse hiç hatırlanmıyor. Kahramanmaraş katliamı hafızanın en derinlerine itilerek, unutularak, bastırılarak aşılmaya çalışıldı, çalışılıyor. Ve yine her travmada olduğu gibi sanat ve edebiyat bu olayı seçici bir unutkanlıkla perdeliyor. Asıl Unutulan Kötülüktür Sadece siyasi ve toplumsal olaylar değil, büyük depremler, yangınlar, yıkımlar da yer almıyor zihnimizde. Hatta gündelik hayatın infial yaratan 3.sayfa haberleri; tacizler, tecavüzler, uğradıkları saldırılarla eşcinseller, belki de hepsinden daha travmatik sonuçlar doğuran ensest vakaları, yaşlılar, çocuklar, kediler-köpekler… Bunlar da edebiyatın unuttukları arasında sayılabilir. Çocuklar üzerinde durmak gerekiyor. Tanzimat dönemi edebiyatı, özellikle roman, ilk yazarlar için çocukluktan erişkinliğe geçişin aracıydı. Erişkinlikle ve erişkinlere özgü meselelerle bu denli meşgul olan, romanı büyük meselelere açılan bir kapı sayan Osmanlı Aydınlarının kaleminden çıkan romanlarda çoçuklara yer verilmesi beklenemezdi. Söz konusu anlayış Meşrutiyet döneminde de sürmüş, Halit Ziya Uşaklıgil ve Hüseyin Rahmi dışında, romanlarında çocuğa, çocukların sosyal hayattaki rolüne, duygu ve düşüncelerine yer veren yazar sayısı kısıtlı kalmıştır. Çocuklar ancak, çocuklar için yazılan kitapların konusudur. Bizi asıl ilgilendirmesi gereken, çocukların çocuk olarak düşünülmeme durumunun Cumhuriyet döneminde de değişmemesi, hatta neredeyse “gelenek” haline getirilerek günümüze kadar sürmesidir. Aslında edebiyatımızın ustalarında –Nazım Hikmet’te, Reşat Nuri’de, Yaşar Kemal’de, Orhan Kemal’de, Kemal Tahir’de, Aziz Nesin’de, Fakir Baykurt’ta, Sevgi Soysal’da, Oğuz Atay’da, ve diğer önemli yazarlarımızda- böyle bir eksiklikten söz edemeyiz. Çocuklar vardır; büyüklerin dünyasında mahsur kalmış halleriyle, sevinçleri, acıları, sorunları, yoksullukları ile romanın ve hayatın içinde hak ettikleri yeri alırlar. Kimi zaman yetişkin dünyası çocukların gözünden anlatılmış ve çarpıklık daha çarpıcı biçimde ortaya konabilmiştir. Pek çok romanda ise hiç ortada görünmezler. Evlerde, sokaklarda, kırlarda, iş yerlerinde, deniz kenarlarında, eğlence yerlerinde dolaşan roman kahramanlarının (yani yazarların) merceğine takılmaz küçük çocuklar. Hayvanlar söz konusu olduğunda insanmerkezli, çocuklar söz konusu olduğunda yetişkin merkezli, farklı etnik kökenden gelen insanlar –Ermeniler, Yahudiler, Araplar, Kürtler, Aleviler, Çingeneler- söz konusu olduğunda Sunni-Türk merkezli; özetle söylersek eğer, aslında ben merkezli bir zihniyet bu. Öyle bir benmerkezcilik ki, sadece çocukları değil, yaşlıları, eşcinselleri, şimdilerde yoksulları da ihmal ediyor, yazarın taşıdığı kimlikle örtüşmeyen herkese kayıtsız kalıyor. Bu kayıtsızlık, genel bir kayıtsızlığının edebiyata yansımasıdır. Adorno’nun Horkheimer ile birlikte kaleme aldıkları “Aydınlanmanın Diyalektiği”nde “İnsan ve Hayvan” adlı fragmanından bir alıntıyla açıklayacağım; “Çocuğun başını ve hayvanın sırtını kayıtsızca okşamanın anlamı şudur: Bu el yok edebilir. (…) Okşamalar, sevgi gösterileri, iktidar karşısında herkesin aynı olduğunu, kendine özgü bir varlığının bulunmadığını açıklar”. Öyle bir kayıtsızlık ki, 2000 yılından bu yana yazılan yüzlerce roman arasında çocuklara hak ettiği yeri veren roman bulmakta güçlük çekiyoruz. Türk romanında çocuk, “kendine özgü bir varlığı olmayan” ötekidir ve Türk romanında ötekileri kuşatan kavram sevgisizliktir! Sonuçta asıl unutulan kötülüktür. Günah keçiliğini üstlenen steroetipleştirilmiş ve basite indirgenmiş -Erol Taş misali- allah vergisi kötücül karakterlerden bahsetmiyorum. Normal dışılıkla kavranacak şeytani bir kötülük de değil kast ettiğim. Bu hayatın içinde filizlenen, serpilip gelişen bir kötülükten, böyle bir kötülüğü sıradanlaşan dinamikleri açığa çıkaracak romanların yokluğundan söz ediyorum. Linç kalabalıklarına karışıp hiç tanımadığı bir insanı paralayan kendi halinde bir aile babası, “işi gereği” tutuklulara işkence yapan emniyet görevlisi, göstericilerin gözüne biber gazı sıkan polis, arkadaşlarını ihbar eden muhbir vatandaş, karısını delik deşen eden koca, kızını taciz eden baba, hayvanlara eziyet eden çocuklar, yıkıcı dedikodular, dışlayıcı mekanizmalar… Bunları yaparken duyulan haz. Utanmak yerine övünmek. Hasetle, kinle, düşmanlıkla yoğrulmuş bir ruh hali. Sadece bize özgü değil; dünyanın her yerinde, her toplumda meydana gelebilecek türden olaylar ve insanlık halleri. Vurgulama istediğim, söz konusu durumun Türkiye’de herkes tarafından pişkinlikle karşılanması, sorgulanmak yerine elbirliğiyle gizlenmesi, kurbanın suçlu yerine konulup başına gelene razı olması yönünde topluca çaba gösterilmesi. Ve edebiyatın bu sürece susarak destek vermesi… Tarihi ya da güncel, irili ufaklı pek çok olayın su yüzüne çıkmama nedeni toplum olarak gerçeklikten kaçmayı, “mış” gibi yapmayı alışkanlık haline getirmemiz, unutmayı bir tür resmî din olarak benimsemişliğimizdir. Kolektif ve seçici bir unutkanlık bu. Travmalarla baş etmenin bir yolu bunları hikâye etmek ve belgelemekse, öteki ve kolay/kestirme yolu bastırmak ve unutmaktır. Yazarlar da topluma ayak uyduruyor ve bu yolu seçiyorlar: yazılanlar gerçeklerin üzerini örtmek, karartmak hatta yepyeni ve fakat tamamıyla fantastik bir gerçeklik yaratmak işlevi görüyor. Romanlar artık sarsmıyor, vicdanları huzursuz etmiyor, bir gerçeklik ve haksızlık karşısında isyana çağırmıyor; tersine -tıpkı pembe diziler ya da “kadın” programları gibi- rahatlatma, hoşça vakit geçirme işlevini yükleniyorlar. Gerçeğe benzeyen ama gerçeklere dokunmayan bir masal dünyası bu. Milliyetçi, İslamcı, solcu ya da tarihi, siyasi, polisiye, aşk… Fark etmiyor. Edebiyat ürünlerini kategorize etmeye hiç gerek yok. Önemli olan edebiyatın bir bütün olarak ne yaptığı, gerçeklikle nasıl bir ilişki kurduğu. Gerçeklikten bilinçli bir kaçış olduğunu düşünmüyorum. Sorun gerçekliğin kavranışında. Bir yazar ancak farkına vardığı gerçekliği ifşa eder. Okuyucu farkına vardığı kadarını benimser. Herkesin kendi derdine düştüğü böyle bir hayat içerisinde gerçekliğin yerini arzular, düşler ve hayaller almış, edebiyat kaçılacak pembe bir dünyaya dönüşmüşse eğer, bunun nedeni gerçek hayatın ekonomik ve siyasal anlamda eşitliksiz, adaletsiz, baskıcı, boğucu, şiddet dolu atmosferidir. Artık hiç kimse gördüğü şeyi, çoğu kez gözünün önünde olan, belki konuşulmayan ya da pek az konuşulan ama yine de gözle görülür olan şeyi gördüğünü kendi kendine bile söylemeye ya da kabullenmeye cesaret edemediği için yaşanan gerçekliğin bireyde yarattığı travmalar yazılmıyor bu ülkede; kimse bilmek istemediği için. Bilmek insanları dehşete, biyografik ve ahlaki dehşete düşürdüğü için!.. İşte bu nedenle medya, edebiyat ve toplum görmüyor, duymuyor, konuşmuyor; bilinçli olarak, bilmemeyi isteyerek bilmeyen, öğrenmeyi reddeden, öğrenmekten nefret eden, “kendinden memnun cahil”ler olmayı tercih ediyoruz… Cahillik ürünü anlatılar kulaktan kulağa yayılıyor, yalanlar benimseniyor. Gerçeklikten toplu bir kaçışın yaşandığı Türkiye’de siyasi ve toplumsal gerçekleri, bu gerçekler karşısında acı çeken bireyi -edebi ölçütleri ıskalamadan- romana taşımak gerçekten zor bir iş. Zaten travmatik sürecin süreğenleştiği, olağan hale geldiği, normalin yerini aldığı bir toplumda travma anlatısı nasıl yapılabilir? Edebiyatla medya arasındaki ilişki önemli. Habercisinden köşe yazarına, gazetecisinden entelektüeline kadar medyanın tamamı iktidarla içiçe geçmiş, doğrudan iktidar tarafından yönlendirilmiş durumdayken gerçeklerden söz etmek anlamsızlaşıyor. Medyanın gerçekleri örtme, çarpıtma ya da yepyeni bir gerçeklik yaratma konusunda en yetkin ve pervasız dönemini yaşadığı 2000’li yıllarda gerçekliğin örtüsünü açma görevini -medyanın hemen yanı başına konuşlanmış ve endüstrileşmiş- roman sanatından beklemek artık sadece bir dilek olabilir. Vardığımız noktada, dilin, gerçeği aynı anda hem gösterme hem de gizleme becerisi ortaya çıkmış, edebiyat da dahil olmak üzere toplumun her alanında yalan ve sahte gerçeğin yerini almıştır. İlginç olan inandırmak için hiç bir çaba gösterilmemesi, çabaya ihtiyaç bile duyulmaması. Hatta herkes için abartı ve mübalağa özellikle istenen, hayallerdeki imgeyi besleyen bir şey. Yalan o kadar apaçık söyleniyor, o kadar arsızca pazarlanıyor ki gerçekliğini sanki sergilenen sahteliğinden kazanıyor. Bugünün medya dili ve köşe yazarlığının karakteristiği tam da budur ve okuyucuyla suç ortaklığından beslenir. İcraatların gerçek yüzünü gizlemeye, rızayı beslemeye yarayan, sonuçta medyaya maddi menfaat de sağlayan böyle bir suç ortaklığı mevcut hükümetin, aslında genel olarak hükümetlerin yönetme stratejilerinin bir parçası. Yalanı iş edinmiş çok sayıda insanın, köşe yazarının, profesyonelleşmiş akademisyenin, popüler tarihçilerin kanaat önderliği yaptığı bir ülkede hatırlama kültürü yaratma çalışmalarına da biraz şüpheyle yaklaşmak gerekir. Resmi anlatıların yerini alacak ve bellekleri yeniden şekillendirecek çalışmalar bugünün ihtiyaçlarına -kültürel duyarlılıklara, etik sorgulamalara ve şimdiki zamanın politik beğenilerine- göre düzenlendiği takdirde tarihin gerçeklerine, insanlarına, acılarına ulaşmak yine mümkün olmayacak. Edebiyatın gerçeklikten kaçışından söz ederken okuyucuya özel bir yer açmak zorundayız. Çünkü okuyucu, bir romanın kıymetinin çok satmasıyla ölçüldüğü şimdiki zamanlarda edebiyata yön veren en büyük güç olmuştur. Edebiyatın değerine ya da belli bir tarihsel dönemde üretilen edebiyat ürünlerinin yapısına ışık tutmaya yönelen her türden çaba okur perspektifini, okurların değişen güdülerini, dönemin üretim ve tüketim alışkanlıklarını işin içine katmak zorundadır ve öncelikle akılda tutulması gereken yazma ile okumanın, yazarla okuyucunun aynı tarihsel olgunun iki yüzü olduğu gerçeğidir. Kitap üretiminin ciddi bir iş kolu haline geldiği günümüzde okuyucu okuma-yazma sürecinin gizli ama en önemli öznesidir. Yazarlar ve eleştirmenler sahnenin önündedir, ama sahneyi yayımcılar kurar, alkışlarıyla nihai kararı verecek olansa okuyucudur. İşte bu nedenle bir yazar bir roman yazmaya başladığında kitabın yayımlanma ve tüketilme olanaklarını da düşünmek zorundadır. Yani yazar okuyucusunu seçerken konusunu, konusunu seçerken okuyucusunu da hesaba katmıştır. Öyleyse okuyucunun tercihleriyle yazarların tercihleri arasında büyük bir uçurum olmadığını söylemek gerekiyor. Bugünün okuyucunun eleştirel gözlüğü yok; yakın okumayı seviyor. “Yakın okuma” sıradan okur arasında hızla yayılan bu okuma biçimi -gazeteleri, televizyon kanalları, internet siteleri ile- medyanın belirlediği bir ilişkilenme tarzı. Bir roman okumakla bir TV dizisi izlemek arasındaki ayrımı ortadan kaldırıyor. Nasıl ki bir gazetede okunulan bir makale yazarının –vermek istediği imajı bütünleyen- bir fotoğrafı ve yazarın hayatıyla ilgili bilgilerle birlikte alımlanıyorsa, nasıl ki bir televizyon dizisi oyuncuları magazin haberlerinde sergilenen özel hayatları eşliğinde tüketiliyorsa, yazarlar ve romanları da aynı muameleden geçirilmek isteniyor. Okuyucu kurgusal hikâyelerden ziyade yazarın hayatını izlemek, yazarın ona içini açmasını istiyor. Romanın hikâyesi ile yazarın kitap kapağındaki biyografisi arasında bağlantılar kurmaya, sonra bu hikâyelerle kendisi arasında hayal yoluyla benzerlikler bulmaya, yani yer değiştirmeye çalışıyor. Yakın okuma, medya kültürünün yaygınlaştırdığı teşhircilik ve röntgencilik kültürünün edebiyata yansıması. Hayat hikâyelerini ortaya koydukları için ya da medyada verdikleri pozlar nedeniyle yazarları teşhircilikle suçlayacaksak eğer, onları izlemek ve yazara onlar aracılığıyla bağlanmak da okurların röntgenciliğidir. Okuyucu artık kendi gücünün farkında. Röntgencilikle yetinmiyor; kendi yazarlarını kendileri tarif ediyor, giydirip kuşatıyor, yaşam öykülerini diledikleri gibi dikte ettirebiliyor ya da ettirmek istiyor. Aslında yazarı önemserken kendisini önemsiyor; romandaki hikâyeyi olumlarken kendi hayatını ya da kurduğu düşleri olumluyor. Yazarı hakkında yapılan eleştirilere kulakları tıkalı. Çünkü eleştirilenin yazar değil kendisi olduğunu düşünüyor. Kısacası yakın okumalar edebiyatla ilgili bir etkinlik değil, kendini doğrulamanın, gerçeklikten kaçmanın, yalanlara sığınmanın yeni bir biçimi. Siyasi operasyonların emniyet, istihbarat ve hukuk müessesi üzerinden yürütüldüğü bir ülkede -hiç değilse- siyasi polisiyelerde ciddi bir artış beklenmesi doğaldır. Ne var ki süreç bu tarz polisiyelerin önünü açmadı. Suçu sadece edebiyata yüklemeyelim. Türkiye’de her şeyin -gizlenmeye bile gerek görülmeden- açık seçik tezgâhlanışı, herkesin bilmesi, hatta onay vermesi belki de siyasi polisiyelerin yazılmasının önüne geçiyor. 80 öncesinin, sonrasının, Susurluk kazasının, faili meçhullerin, 2000’lerdeki siyasi karmaşanın, derin devletteki yeni yapılanmanın, cemaatlerle hükümet arasında önce MİT sonra yargı kurumu üzerindeki çekişmenin, Roboski ve benzeri cinayetlerin gözler önünde gerçekleştiği halde hiç bir hayret ve tepki uyandırmadan geçiştirildiği bir ülkede heyecan uyandıracak bir polisiye roman yazmak zor iş. Türkiye’de asıl sorun eleştiri yoksunluğu, toplumun bu türden olaylara karşı duyarsızlığı. Duyarsızlık demek yanlış; toplum duyarsız değil, daha da kötüsü, gücü elinde bulunduranları kayıtsız şartsız destekliyor. Hukukun siyasallaşması, güçlü olanın dilediği gibi yönetmesi, insanların asılsız suçlamalar ve çakma delillerle yıllarca hapiste tutulması vicdanları rahatsız etmiyor. Siyasetten futbola kadar her yerde despotik bir liderin peşine takılan insanlar, liderlerinin keyfi, haksız, hukuksuz her türlü kararını alkışlamaya nedense çok hevesli… Böylelikle hayattan ve tarihten uzaklaşan, yazınsal bir oyuna, artistik bir yaratıya dönüşen ve biçimin içerikten önemli sayıldığı bir edebiyatın geliştiğine tanık oluyoruz. Türkiye’de edebiyatla politika arasındaki ilişkinin kopmasından bu yana geçen nerdeyse kırk yıllık süreçte, hem edebi ürünler hem de bizim onları değerlendirme biçimlerimiz farklılaşıyor; hiç kimse edebiyat ürünlerinden yansıyan ideolojileri sorgulamıyor, herkes çarpıcı bir hikayenin, birkaç güzel cümlenin peşine düşüyor, edebiyat bollaştıkça toplumsal bağlılık açısın­dan yorumu da serbestleşiyor. Toplumu bir ara­da tutan ve bu yüzden tek anlamlı bir yorum gerektiren ‘kutsal metin’ düşüşe geçerken hiçbir ‘siyasal’ sorumluluk taşımayan, bu nedenle de çoğul okumalara müsaade eden ‘dünya metni’ çıkıyor ortaya. Artık bir romanda her okuyucu farklı bir hakikat bu­labilir ve bu hakikatlerin hepsi de meşru sayılabilir. Ama her şeyin meşru sayıldığı bir dünya, aslında değerlerin önemsizleştiği ve anlamın yittiği bir dünyadır. Böyle bir dünyada edebiyattan hayata bir biçim vermesi, kim olduğumuzu, ne hissettiği­mizi ve bütün bu çabaların, ideallerin, çatışmaların amacının ne olduğunu anlamamıza yar­dım etmesini bekleyemeyiz. Yazarın sözünün ehemmiyetini yitirmesinin nedeni işte bu beklentisizliktir. Kendisinden hiç bir şey beklenilmeyen yazar özgürleşmiştir. Ancak olumluluk anlamında değil, reklamlardaki “özgür kız”ınkine benzer bir “free”lik; her türden zorunluluktan azade olmayı, alıp başını gidebilmeyi ifade eden, bir serbestlik hali, hatta bir delilik durumu olarak kavranan bir özgürleşme… Bir zamanlar “Biliyorum” diye haykırdığı için değerliydi yazar, şimdilerde bilmeyenleri, bilse de söylemeyenleri kimse suçlamıyor. Sorgulanması gereken budur, yazarın ve romanının her türlü toplumsal zorunluluktan ve sorumluluktan azat edilmişliğidir, çünkü toplumun ve insanın dış dünyada karşı karşıya olduğu somut gerçekleri görmeyen ya da görmezden gelen bir yazarın, o toplum, o insan ve o dünya üzerine yazacak bir şeyi yoktur. Bunun çok çarpıcı ve hüzünlü bir örneği olarak Orhan Pamuk’u göstereceğim. “Kırmızı Saçlı Kadın” romanıyla ilgili konuşmalarında “1970’lerde insanlar sokaklarda sinek gibi ölürdü. O daha da kötüydü diyebilirim. Şimdi Cumhurbaşkanı “Vatan haini” diye bağırıyor. Ama hiç olmazsa sokakta ölen yok” diyen Orhan Pamuk, tarihin en kanlı, en vahşi dönemini yaşadığımızın, Gezi Parkı eylemlerinde kurşunlanan gençlerin, Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara’da, Sultanahmet’te yüzlerce cana mal olan bombaların, Sur’da, Cizre’de haftalardır süren sokak savaşlarının farkında değil. Farkındalık eksikliği demiyorum, Orhan Pamuk’unki bu topluma ilişkin farkındalık yoksunluğudur ve böyle bir yoksunlukla malül bir yazarın bu andan sonra -az önce vurguladığım üzere- topluma söyleyecek sözü de yoktur. Sistemlerin ağır ağır içimize işleyen sıradan suçuyla malülüz. Bu düzenlerde masum bir hayat sürdüğümüzü sanarak gerçekleşiyor bu durum. Bütün politik düzenler aynı şeyi istiyor, yani acının bertaraf edilmesini. Suç işlendiğini biliyoruz aslında ama yine de bize acısız bir hayatı kakalamaya çalışanların kucağına düşüyoruz. Yalan ve hakikat yer değiştiriyor. Sonuçta, hakikatin ve doğruların silindiği bir edebiyatın değer kaybı kaçınılmazdır. Şimdi “peki doğru nedir?” diye sorabilirsiniz. Yanıtı Camus’e bırakıyorum; “Doğruluk nedir, diyordunuz. Onu bilmiyoruz, doğru. Ama, hiç değilse, yalanın ne olduğunu biliyoruz : işte sizin bize öğrettiğiniz de bu oldu. insan düşüncesi nedir? Onun da karşıtının ne olduğunu biliyoruz. O, eninde sonunda, zorbalarla Tanrıları kapı dışarı eden güçtür. Aydınlığın gücüdür o.” Edebiyat elbette kendi başına sorunların üstesinden gelemez; “estetik yaşantı kötülüğün aşısı değildir”. Siyasette, toplumda ve edebiyatta yaşadığımız sıkıntılarla baş etmek için politik mücadele gerekir; “kötülüğün tek aşısı politik bilinçtir, politik bilinç edinmektir”.
allenai/c4/01023/85472
2019-03-22T11:24:09
http://ozguruniversite.org/2018/03/26/secici-unutkanlik-omer-turkes/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap - Bambu Ağacına Salıncak Kurduk Sallanıyoruz EĞLENCE-YAŞAM Nisan 27, 2016 Şizofreninin nasıl bir hastalık olduğu ve şizofrenlerin günlük hayatlarında neler yaşadığıyla ilgili bilmediğimiz birçok şey var. Bu hastalığın gizemine olan merakımızsa birçok filme ve kitaba defalarca konu oldu. Şizofreniyle ilgili Reddit’te yaşanan bir sohbetse internetin en ilginç olaylarından biri oldu. ErosPram adlı yazar Reddit’te AMA(Ask Me Anything-Bana İstediğini Sor) başlığı altında, ona sorulan soruları yanıtladı. Olayın ilginç yanıysa ErosPram’ın şizofren bir kadın oluşu ve halüsinasyonlar görmesi. Şizofren olduğunu, gördüğü görüntülerin halüsinasyondan ibaret olduğunu bilen ve duyduğu seslerin gerçek olmadığının farkında olan yazar, şizofreninin nasıl bir şey olduğuyla ilgili birçok soruyu yanıtladı. ErosPram ayrıca içinde bulunduğu şizofren kişiliklere de sorulan soruları cevapladı. İşte ErosPram’a sorulmuş en ilginç sorular ve yazarın/diğer kişiliklerinin verdiği ilginç ve korkutucu cevaplar: 1. Duyduğun iç sesleri ve gördüğün kişileri tarif edebilir misin? Hepsi kadın mı? Günlük hayatında onlarla nasıl etkileşime giriyorsun? Duyduğum iç sesler benim içimde yaşıyor. Tek bedende yaşayan farklı insanlar gibiler. Ben de bedene sahip olan kişiyim. Bir şey söylediğimde ya da yaptığımda bu kişiler hemen yorum yapıyor. Fakat bedenin sahibi ben olduğum için yorumlarını sessizce ve bana saygı duyarak yapıyorlar. Blank/Boşluk ve Little/Küçük adlı iki kadın iç ses var. Bir de Şeytan (Demon) isimli biri var. Onun için erkek diyebilirim ama insan gibi görünmediği ve insan gibi hareket etmediği için onu tek bir kişiymiş gibi tanımlamak istemiyorum. Şeytan’ı hem görüyor hem de duyuyorum. Baş etmesi en zor olan da o. Onu görmezden geldiğim zamanlarda çığlık atıyor ama benden başka kimse onu duymuyor. Akşamları da varlıklarını kabulleniyor, onlarla konuşuyorum. Ama bunu toplum içinde yapmıyorum. 2. Bu üç kişiyi ilk ne zaman duymaya ve görmeye başladın? 2 yaşımdayken farklı kişiliklerim olduğunu hatırlıyorum. Annemle eski evimizde yürürken iki farlı ses duymuştum. Birisi küçük bir kız sesi (Little/Küçük) diğeri de genç bir kızın sesiydi (Blank/Boşluk 16 yaşlarında). Bir de karanlık ve büyük bir görüntü hatırlıyorum. Sanırım o da Demon/Şeytan’dı. 3. Gördüğün kişiler sana bir şeyler yapmanı söylüyorlar mı? 4. Gördüğün ve duyduğun şeyler bir gün yok olursa üzülür müsün? 5. Şeytan’a ve diğer kişiliklerine bir soru sorar mısın? Eğer tek bir dilek hakları olsaydı neyi dilerlerdi? Şeytan: Cehennemde ölmeni isterim Little: Mor ve pembe midilli isterim. Bir de kendime ait bir beden. Böylece Eros (yazar) yüzerken, ona nefesini daha uzun tutması gerektiğini söylemek zorunda kalmam. Blank: Güzel bir araba, bir beden ve bir milyon dolar. Böylece bir daha kimseyle konuşmak zorunda kalmam. 6. Şeytan’ın nasıl göründüğünü çizebilir misin? 7. Şeytan’a sorabilir misin, çizdiğin resimle ilgili ne düşünüyor? Şeytan, çizim yeteneğimin kendim gibi içler acısı olduğunu söylüyor. 8. Şeytana neden senin yanında olduğunu sorabilir misin? Sadistlikten haz duyduğu için mi seninle birlikte yoksa bir şekilde sana bağlı olduğundan mı senden ayrılamıyor? Şeytan benimle birlikte doğduğunu söylüyor. Hayatımın ne kadar berbat olduğundan emin olmak için o da ortaya çıkmış. Kendimi öldürene kadar da benimle birlikte olacağını söylüyor, ki bunun olmayacağına garanti verebilirim. 9. Little sen büyüdüğün için üzgün mü? İkinizin de 5 yaşında olduğunuz dönemde ne kadar iyi arkadaş olduğunuzu hayal edebiliyorum. Ben büyümeye devam edip o büyüyemeyince çok üzüldü. O da büyümeyi çok istiyordu ama büyüyemeyeceğini biliyordu. Gerçekten de eskiden çok iyi arkadaştık ve hala ona derin bir ilgi duyuyorum. Benim için kız kardeş gibi. 10. Şeytan’a hakim olabilmenin sence bir yolu var mı? Kendini kesmesi ve öldürmesi için onu ikna etmeye çalışsan ne olur? Şeytan herkesin ondan nefret ettiğini biliyor. Nefrete yol açmanın onun işi olduğunu söylüyor. Bildiğim kadarıyla onu yok etmenin bir yolu yok. Daha önce denedim fakat bu sadece onun daha çok bağırmasına ve daha çok güçlenmesine sebep oldu. Ondan kurtulabileceğimi düşünmüyorum. Yine de onu engelleyebilmeyi öğrendiğim için o kadar büyük bir problem yaratmıyor. 11. Özel bir soru soracağım için özür dilerim ama seks yaptığın zaman neler oluyor? Onları görmezden gelebiliyor musun? Little seks yapmamdan hoşlanmıyor. Bir köşeye saklanıyor ve ağlıyor. Ama yine de bunun büyümenin bir parçası olduğunu biliyor ve durumu kabulleniyor. Blank ise umursamıyor ve görmezden geliyor. Şeytan da bağırarak ne kadar günahkar olduğumu ve cehenneme gideceğimi söylüyor. Bense onları görmezden geliyorum ve erkek arkadaşıma odaklanıyorum. 12. Blank, Little ve Şeytan’a halüsinasyon olduklarını söyleyince nasıl tepki veriyor? Blank gerçek olmadığını biliyor, Little gerçek ve halüsinasyonun farkını anlamıyor. Şeytan ise uydurma olmadığını, gerçek olduğunu ve benim kabusum olduğunu söylüyor. 13. Gördüğün şeylerin gerçek olmadığını ve şizofren olduğunu ne zaman anladın? Nasıl bir histi? Anaokuluna giderken fark ettim. Benim dışımda kimsenin hayali arkadaşının olmadığını öğrendim. Kimsesiz ve çok yalnızdım. Kimse benimle birlikte yemek yemek istemiyordu ve hiç arkadaşım yoktu. Şeytan ise yalnızlığımın ve acımın her saniyesinden çok hoşnuttu. Ortaokul döneminde evden eğitim gördüm ve benim gibi insanlar hakkında araştırma yaptım. Nasıl biri olduğumu anlayınca da terapiye gitmeye başladım (fakat bir yardımı dokunmadı). Giderek daha depresif oldum. Şimdiyse erkek arkadaşımın da yardımıyla daha mutlu biriyim. Cevapla Nisan 27, 2016 Cok ilginç geldi dogrusu Cevapla Nisan 28, 2016 Harikaydi. Bu yazi dizisini bize ulastirdigin icin tskkurler.. Rica ederim Öznur : ) İlaç tedavisiyle halüsinasyonların kaybolması gerekirdi ve kendi iradesi diye bir şey malesef söz konusu olamaz, uydurmuş gibi gözüküyor. Cevapla Nisan 29, 2016 Aslinda beyendim ve sonuna kadar okudum .ama cokta korktum acikcasi.cunku 6 ay once yigenim kendini asarak vefat etti.allah kimseye bu aciyi yaşatmasin bir sizofrenle yasamak bazen dayanilmaz oluyor ornegin bir avcinin ruh hali hakim olabiliyor insana kiriz hali gecince kendimi ucurumun kenarinda gibi hissediyorum:( Cevapla Mayıs 5, 2016 Merhaba.. Öncelikle yazının tamamını okumadım,okuduğumda yorumluycam mutlaka..Bu tür iç ses duyumuyla ruhsal dengeyi bozan hastalıkların tanımları tıp biliminde Paranoyak,Şizofren,Manik atak vs. gibi adlandırılıyor ! Bunlara yakalanmış hastaların diğerlerinden farklarıysa kendinden öte en yakınındakilere de zararlarının bulunması hatta bir tür bulaşıcı ruhsal hastalık taşıyıcısı olmaları,maalesef.. Yani ailesinde bu rahatsızlığa yakalanmış kişi bulunanlar da az veya çok bir şekilde etkileniyor zamanla o da öyleleşiyor.Bilimin tanımadığı inancsal bir açıdan bakarsak Cinlerin musallat olduğu kişilerin zamanla kendi benliğini yitirip onlarla hareket etmesi,istediklerini yapması,dolayısıyle kişiliği ne kadar sağlam olsa da artık kendinde olmaması çevresine ciddi zararlar vermesi diyebiliriz..” Hakkında belgeseller yapılmış halen yaşamını hapiste sürdüren,bugünde kitlesel halde fanatik müridleri bulunan sapık katil Charles MANSON un yaşamını okuyun derim ilgililere..! ” Savunmasını bu hastalıkların tamamını içinde taşıyan bir manyağı ispatlarcasına ” ne pişmanlığı ben masumum siz suçlusunuz ve aslında hepimiz hapisiz ! ” cümleleri üzerine kurmuştur.. Cevapla Ocak 3, 2017 Çok değişik ve okunan bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık Cevapla Ocak 16, 2017 Teşekkür ederiz Kaan siz sevgili okurlarımızın değerli düşünceleri bizi motive ediyor :) Cevapla Nisan 29, 2017 çok dokunaklı ve iç kanatıcı bir söyleşi, fakat gerçek bir durum,her ne kadar zor bir hal olsa da gerçek,ve toplum bilerek bilmeyerek bu tarz rahatsızlıkları üretiyor,sıradanlaştırıyor,dışlıyor.En kötüsü de bu durumdaki insanların dışlanması,askerde bir arkadaşım benim desteğimle intihardan vazgeçti,destek olmak çok ama çok önemli.Teşekkürler bu değerli çalışmanızdan dolayı. BARGELLO KOKU SANATI Bargello alışverişimden bahsetmek istiyorum. Düne kadar kalıcılığına güvenmediğimden açık parfüm sevmeyen ben bugün Bargello müptelasıyım… Biliyorsunuz koku kimlik gibidir. Ne demişler “Adınız unutulabilir, kokunuz…
allenai/c4/01023/85473
2020-08-09T08:25:23
http://www.bambuagaci.com/bir-sizofrenin-kendisine-sorulan-sorulara-verdigi-13-rahatsiz-edici-cevap/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
İskenderun'da 'Yetim Dayanışma Günleri' - Hatay Haberi İskenderun'da 'Yetim Dayanışma Günleri' Haber Tarihi : 10.04.2017 10:05:53 Hatay’ın İskenderun ilçesinde belediye ve Hatay İnsani Yardım Derneği tarafından ‘Yetim Dayanışma Günleri’ düzenlendi. Etkinlikte, yetim çocuklar doyasıya eğlenerek unutulmaz bir gün yaşadılar. Hatay İnsani Yardım Derneği Başkanı Ahmet Yetim, Yetim Dayanışma Günleri kapsamında Antakya, Dörtyol, Kırıkhan ve İskenderun’da düzenledikleri etkinliklerle 600’e yakın yetimi sevindiklerini söyledi. Yetim, “İnsanlık şu anda savaş halinde, acı ve ızdırap dolu bir dünyada yaşıyoruz. Bizler de bugün İskenderun’daki yetim ve ailelerini sevindirmek amacıyla, İskenderun Belediyesi ile birlikte sahilde Down Cafe’de bir program yapıyoruz. Hatay’da ‘Yetim Dayanışma Günleri’ kapsamında Antakya’da 200, Dörtyol ve Kırıkhan’da 100 toplamda ise 600’e yakın yetim çocuğumuzu eğlendirmek, yemek yedirmek, giydirmek ve animasyon gösterileri ile bir günde olsa çocuklarımızın yüzleri gülmesini istiyoruz. İskenderun’da bu güzel ortamı sağladığından dolayı Belediye Başkanımız Seyfi Dingil’e teşekkür ediyorum. Her zaman söylediğimiz bir şey var; ‘Yetim gülerse dünya güler’ Başkanımızdan bir isteğimiz var inşallah seneye Anıt Alanında Hatay’ın bütün ilçelerinin katılımı ile çok büyük bir program için başkanımızdan söz almak istiyorum” dedi.
allenai/c4/01023/85474
2019-03-25T17:47:10
http://www.hatayhaber.info/haber/iskenderun-da-yetim-dayanisma-gunleri-3663601.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
193) ANAYASA MAHKEMESİ "TOPRAK SATIŞINI" DURDURDU. - Yeniden Ergenekon : Yeniden Ergenekon 193) ANAYASA MAHKEMESİ “TOPRAK SATIŞINI” DURDURDU. Anayasa Mahkemesi Kararı : Toprak satışı durduruldu. Anayasa Mahkemesi son noktayı koydu : Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, yayınladığı bir genelgeyle, Anayasa Mahkemesi’nin kararı gereği, yabancılara toprak satışının durdurulduğunu açıkladı. Uygulama bugün yürürlüğe giriyor. Yabancılara gayrimenkul satışı, bugünden itibaren durduruluyor. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, yayınladığı bir genelgeyle, Anayasa Mahkemesi’nin kararı gereği, yabancılara gayrimenkul satışının durdurulduğunu açıkladı. Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili iptal kararı yarın yürürlüğe girecek. Bakanlık yetkililerinden edinilen bilgiye göre, Tapu Müdürlükleri’ne dün bir genelge gönderilerek yarından itibaren yabancılara gayrimenkul satışının yapılamayacağı belirtildi. Ancak yabancılar taşınmazlarını Türk vatandaşlarına satabilecekler. Anayasa Mahkemesi, toprak satışını durduran kararının gerekçesinde “Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığının simgesidir” demişti. AKP, Yeniçağ’ın ısrarlı yayınları ile 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto gerekçesinde yaptığı uyarıları dikkate almayarak, Anayasa Mahkemesi’nin 1986 yılında verdiği, yabancıya toprak satışını engelleyen kararını yasa değişiklikleri ile aşmıştı. Başbakan Erdoğan da dahil iktidarın bakanları sürekli yabancıya satışı savunmuştu. Dün satışı savundu, bugün genelge ile yasağı duyurdu Anayasa Mahkemesi kararı üzerine yabancıya toprak satışının durdurulduğunu genelge ile duyuran Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Özak, “Yasayla satıyoruz” diyerek peşkeşi savunmuştu. Kasım 2007’de Türkiye’de yabancılara gayrimenkul satışı ile ilgili gazetecilerin sorularını cevaplayan Faruk Nafiz Özak, bu konunun fazla abartılmaması gerektiğini söylemişti. Bakan Özak, “Bizde 1934’ten beri satılmasına rağmen, bizim dönemden önce çok çok fazla satılmasına rağmen, bu dönemde siyaseten ortaya çıkarıldı konu. Çıktılar piyasaya dediler ki (bunlar işte şunu sattılar, böyle yaptılar), hatta daha da ileri gittiler. Yani rahmetli İsmet İnönü satabiliyorsa, rahmetli Ecevit satabiliyorsa, Celal Bayar satabiliyorsa, Cemal Gürsel satabiliyorsa, Kenan Evren satabiliyorsa… Bunlar bir yasa gereği satılabiliyor. Türkiye’de yasa dışı kim satabilir?” diye konuşmuştu. CHP’nin yaptığı başvuru üzerine, “yabancıya satış” yasasının bazı maddelerini iptal eden Anayasa Mahkemesi, Ocak 2008’de gerekçeli kararını açıklamıştı. Adeta “teslimiyetçiliğe isyan” anlamı taşıyan kararda, AKP’ye vatanseverlik dersi verilirken şöyle denmişti: “Toprak, devletin vazgeçilmesi imkansız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığının simgesidir…” Her bir satırı, devlet yönetimi açısından önem arzeden gerekçede, “Yüz ölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir” maddesine de vurgu yapılmıştı. Mahkeme, AKP hükümetine Anayasa’nın 7. maddesinde yasama yetkisinin, Türk milleti adına TBMM’ye verildiğini hatırlatarak, bu yetkinin asla devredilemeyeceğini belirtmişti. “193) ANAYASA MAHKEMESİ “TOPRAK SATIŞINI” DURDURDU.” yazisina 5 Yorum yapilmis yaşar toptaş yorum tarihi 16 Nisan, 2008 09:01 HUKUKTAN MİLLETİMİZİN YÜZ AKI BİR KARAR ANAYASA MAHKEMESİNİ VERDİĞİ KARARDAN ÖTÜRÜ KUTLUYORUM Ercan FIRAT yorum tarihi 16 Nisan, 2008 12:01 Her ne kadar seçimlerde oyumu AKP’ye vermiş isem, yapılan bir çok icraatlarını onaylıyor isem de bu güne kadar yapılan toprak satışlarını hiç onaylamamışımdır. Bu gün de, öncesinde de, sonrasında da… Bakan Binali Yıldırım’ın, “biz gümrük kapılarına taliamat verdik, onlar, toprakların gümrükten geçmesine müsade etmeyecekler” !!! beyanatına rağmen ramayy yorum tarihi 16 Nisan, 2008 21:26 İnsanları satmaktan daha vahimdir toprak satmak. Çünkü insanlar ölür, toprak ölmez. Ölmeyen toprak sonsuza dek düşmanın kalır. Eğer hatırlarsanız; İsrail devletini Arap şahlarından satın alınan topraklar üzerine kurarak yasallaştırdılar. Bu gün senden satın aldıkları topraklar üzerine devlet kurarlar ve genişlemek için de diğer topraklarını işkâl ederler. Sen zaten güçsüzsün, çünkü varlığını sürdürebilmek için üretmez hep ganimet beklersin. Atalarından kalanlar üzerine eklemezsin de, onları azar azar satarak varlığını sürdürmeye çalışırsın. Bu yaşam biçimi yok olmanın başlangıcıdır. Çalışan milletler en büyük bozgunlardan sonra sadece çeyrek asıda yeniden dünyaya biz de varız diyebildiler. Oysa Biz; yüz yıla yakın bir zamandır hala sürünüyoruz. Çok acıdır ki; temel gıdamız hala ekmek ve bizim hala ekmek güvencemiz bile yok. Oysa kırk yıl önce bile kendi kendine yeten ve artan bir ülkeydik. Türk titreyip yeniden kendine dönmelidir. motun tanhu yorum tarihi 26 Haziran, 2008 01:17 Anayasa mahkemesi Toprak satisini durduru haberi veriliyor fakat bugün ki Yenicag Gazetesi Mansetindé de AKP Toprak satisina devam ediyor Israile toprak satacak deniliyor simdi biz hangi Habere inanalim,Medaya carpik haber vermekten ne zaman vazgececek. Asker satislara karsi cikiyor fakat yine toprak satiliyor hani Asker stratejik alanlarin satisina karsi cikmisti? Hepiside yalan melek demir yorum tarihi 25 Ağustos, 2010 22:32 sadece topraksatışı değil fabrikalar maden yatakları gibi alanlar olduğunu duydum bunlarıda yazabilirmisiniz
allenai/c4/01023/85475
2020-07-09T11:21:50
https://yenidenergenekon.com/193-anayasa-mahkemesi-toprak-satisini-durdurdu/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Hem Güldüren Hem Düşündüren Karikatürler - sosyobaz.com Karikatür 10 Kasım 2017 21:23 Karikatür arşivimizde bulunan bir çok karikatüristimize ait birbirinden komik karikatürlere ulaşabilirsiniz. En Eğlenceli Karikatürler En Komik Düşündüren Karikatürler Gülme Krizine Sokan Karikatür Gülmekten Karnınıza Ağrılar Girecek En Komik Karikatürler En Güzel Sinan Arık Karikatürleri Sizlere en komik Sinan Arık karikatürleri derledik. İyi gülmeler diliyoruz. Peri Masalı Karikatürleri En Komik Tavuk Karikatürleri Etinden, yumurtasından ve tüğünden yararlandığımız tavuğun birde karikatüründen yararlanalım istedik. İşte sizlere en komik tavuk karikatürleri,
allenai/c4/01023/85476
2017-11-23T21:56:07
http://sosyobaz.com/hem-gulduren-hem-dusunduren-karikaturler
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Karabükspor nihayet teknik direktörünü buldu. Bugün anlaşıldığı açıklanan Michael Skibbe ismi çokça tartışılıyor ancak ben olumlu düşünen taraftayım. Skibbe Karabükspor'da rahat bir çalışma ortamı bulabilirse (ki Türkiye'de bu konuda en rahat kulüplerden biri Karabükspor'dur) çok iyi işler yapacaktır. Öncelikle Skibbe konusundaki fikirleri Galatasaray'dan sonrası, Hertha Berlin'deki başarısız performansı ve Eskişehir'den sezon ortasında ayrılması ekseninde olanlar için hocadan biraz bahsetmek gerek. Michael Skibbe, yaşadığı sakatlık nedeniyle futbolu 23 yaşındayken bırakmak zorunda kalan ve bu şanssızlığın hemen ardından antrenörlüğe başlayan bir futbol adamı. İlk olarak 1987-89 yılları arasında Schalke 04 U17 takımını çalıştırdıktan sonra Borussia Dortmund alt yapısında göreve başlamış. 1998'le 2000 yılları arasında da henüz 32 yaşındayken Borussia Dortmund A takımını çalıştırmış. Skibbe, bu özelliği sayesinde Bundesliga'da çalışan en genç teknik direktör ünvanının da sahibi olmuş. Borussia Dortmund'daki ikinci yılının ortasında istifa ettikten sonra Almanya Milli Takımı'nda Rudi Völler ile birlikte çalışmış. O dönemde Völler'in lisansı olmaması nedeniyle Skibbe Alman milli takım teknik direktörü pozisyonunda görünmüş. Burada dört yıl çalıştıktan sonra 2004 yılında kısa bir süreliğine Almanya U18 Milli Takımı teknik direktörlüğü yapmış. Sonrasında Bayer Leverkusen'in başına geçmiş. Zaten Türk futbolseverleri de kendisini asıl bu dönemden sonra tanımaya başladı diyebiliriz. Bayer Leverkusen'i çalıştırdığı dönemde Karl Heinz Feldkamp yönetimindeki Galatasaray karşısında çıktıkları UEFA Avrupa Ligi maçlarından galip ayrıldı ve bir sonraki sezon da sarı kırmızılı takımın teknik direktörlüğüne getirildi. Skibbe, burada fena bir görüntü çizmiyordu aslında. Özellikle Kewell, Arda, Lincoln ve Baros'tan kurulu hücum hattını çok iyi kullandı ve UEFA Avrupa Ligi'nde başarılı bir seri yakaladı. Ligde alınan kötü sonuçlar, Skibbe'nin sonunu getirdi. Biraz acele bir kararla gönderildi. O görevi bıraktığında takım halen Avrupa'da yoluna devam ediyordu. Galatasaray'dan sonra Eintracht Frankfurt'ta çalıştı. İlk sezon mütevazi kadrosuyla orta sıralarda yer aldı. İkinci sezona iyi başlasa da kötü bitirdi ve takım düşme hattındayken kovuldu. Geçen sezona Eskişehirspor'da başladı. Ligin ilk yarısı başlarken takım dördüncü sıraya kadar çıkmıştı ve Skibbe çok başarılıydı. Ardından yönetimle arasındaki problemler nedeniyle görevinden ayrıldı ve Bundesliga'da zor günler geçiren Hertha Berlin'in başına geçti. Burada yaklaşık 1-1,5 ay kadar çalışmasına rağmen hiç galibiyet alamayarak görevinden ayrıldı. Skibbe'nin Eskişehir'den ayrılmasını sağlayan süreç biraz farklı bilinir. Genelde para için Hertha'ya gittiği söylenegelir. Ancak Skibbe yönetimle yaşadığı sorunlar nedeniyle cebinden 250 bin avro ödeyerek Eskişehir'i bırakmıştır. Onun Es-Es'ten ayrılmasını sağlayan sürece bu linkten okuyabileceğiniz yazıda değinmiştim. Şimdi de yolu Karabük'e düştü. Peki Skibbe Karabük'te ne yapar? Öncelikle şunu söylemek lazım. Karabük Skibbe için en uygun kulüplerden biri. Burada sadece takımının futboluna konsantre olacak. "Oyuncu para alamadığı için huzursuzluk çıkardı, yönetim takımı kendi kurdu" gibi saçmalıklarla uğraşmayacak. Tabii ki kadro yapısının değişmesi lazım. Eldeki kadro Skibbe için çok da uygun sayılmaz. Mehmet Yıldız'la, Mustafa Sarp'la olacak iş değil. Neticede Skibbe pasa dayalı futbol anlayışına sahip bir hoca. Bu bağlamda eldeki kadrodan Kağan Söylemezgiller, Birol Hikmet gibi oyuncuların yıldızı parlayabilir. Zaman içinde neler olacağını göreceğiz. Karabük'te kendisini iyi hissedeceğini tahmin ediyorum. Aynı kendi ülkesi gibi endüstrileşme sürecini tamamlamış, üreten bir şehirde yaşayacak. Karabük açısından baktığımızda da Skibbe doğru tercih gibi görünüyor. Sonuçta piyasada yeterli yerli alternatifler yoktu. Sadece Mesut Bakkal ve Ümit Özat gibi hocalar boştaydı. Onlar da Bülent Korkmaz'dan üstün hocalar değildi. Skibbe bu noktada en isabetli tercih oldu diyebiliriz. Ayrıca geçen sezonun ortasında, Skibbe'nin Hertha'dan ayrıldığı dönemde kendisiyle ilgili bir yazı daha yazmış ve bir kehanette bulunmuştum. O kehanetimin tutması da ayrıca mutluluk verici. Yazıya bu linkten ulaşabilirsiniz. Etiketler: güncel, kardemir karabükspor, michael skibbe, transfer Göreve getirile bilecek en iyi isim göreve getirildi. Umarim yönetim Bülent Korkmaz'in bir dedigini iki etmedigi (11 transfer) gibi Skibbe'nin futbol aklina kulak verip bir kaç transfer yapar.
allenai/c4/01023/85478
2017-08-20T17:31:26
http://futbolsandigi.blogspot.com/2012/05/michael-skibbe-kardemir-karabuksporda.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Gençliğin Cinsellik İmtihanı - kitap %10 indirimli M. Ali Seyhan Gençliğin Cinsellik İmtihanı - M. Ali Seyhan - Günümüzde genç olmak neden zor? - Güzele bakmak sevap mı, yoksa gözlerin ihaneti mi? - Allah neden zina yapmayın değil de zinaya yaklaşmayın diyor? - Aldatmaya ve mutluluğu başka yerde aramaya karşı ne yapmalı? - İnternette chatlayan yuvalar nasıl kurtulur? - Flörtsüz evlilik olmaz mı? - Zihnimizi, hayalimizi ve bedenimizi günahlardan nasıl koruruz? - Nefsimize nasıl hakim olur, arzularımızı nasıl dizginleriz? Bu kitapta tüm bu soruların ve daha nicelerinin cevaplarını bulacak, cinsellikle ilgili günahların bin koldan gezdiği günümüzde iffetli yaşamanın ve duygularımızı kontrol etmenin sırlarını öğreneceksiniz... Gençliğin Cinsellik İmtihanı M. Ali Seyhan Cinsellik nasıl günahlardan kitapta tüm İmtihanı koldan bin chatlayan yuvalar Gençliğin sevap cinselliği neden Ali Aldatmaya Seyhan günahlardan tüm bu M. bin yuvalar nasıl sevap bakmak neden özendiriyor? - Aldatmaya diyor? - Nesil günahlardan bedenimizi bu Seyhan bin günahların nasıl Ali bakmak Güzele özendiriyor? - M. diyor? - yaklaşmayın İmtihanı bedenimizi ve bu soruların Cinsellik günahların ilgili nasıl kurtulur? - Gençliğin Güzele zor? - özendiriyor? - Allah İmtihanı Gençliğin yaklaşmayın zinaya öğreneceksiniz... Cinsellik ve hayalimizi soruların ve İmtihanı ilgili cinsellikle kurtulur? - Flörtsüz Gençliğin zor? - Allah neden Ali zinaya öğreneceksiniz... - Seyhan hayalimizi ve daha M. cinsellikle Flörtsüz evlilik zor? - neden neden zina zinaya de - Günümüzde hayalimizi Zihnimizi, daha Seyhan cinsellikle bulacak, evlilik Ali neden olmak zina M. de değil Günümüzde İmtihanı Zihnimizi, mı? - daha nicelerinin Cinsellik bulacak, cevaplarını evlilik olmaz Gençliğin olmak genç zina yapmayın İmtihanı Gençliğin değil yapmayın Günümüzde genç Cinsellik mı? - olmaz nicelerinin cevaplarını İmtihanı cevaplarını nicelerinin olmaz mı? - Gençliğin genç yapmayın değil Ali yapmayın genç olmak Seyhan olmaz cevaplarını bulacak, M. nicelerinin mı? - Zihnimizi, genç Günümüzde değil de yapmayın zina olmak neden olmaz evlilik bulacak, Seyhan nicelerinin daha Zihnimizi, Ali Günümüzde - de M. zina neden neden İmtihanı evlilik Flörtsüz bulacak, cinsellikle Cinsellik daha ve Zihnimizi, hayalimizi Gençliğin - öğreneceksiniz... de zinaya İmtihanı Gençliğin neden Allah neden zor? - Cinsellik Flörtsüz kurtulur? - cinsellikle ilgili İmtihanı ve soruların hayalimizi ve Gençliğin öğreneceksiniz... zinaya yaklaşmayın Ali Allah zor? - Güzele Seyhan kurtulur? - ilgili günahların M. soruların ve bedenimizi Yayınları yaklaşmayın diyor? - Allah özendiriyor? - Güzele bakmak kurtulur? - nasıl günahların Seyhan soruların bu bedenimizi Ali diyor? - M. özendiriyor? - neden bakmak İmtihanı nasıl yuvalar günahların bin Cinsellik bu tüm bedenimizi günahlardan Gençliğin diyor? - Aldatmaya İmtihanı Gençliğin neden cinselliği bakmak sevap Cinsellik yuvalar chatlayan bin koldan İmtihanı tüm kitapta günahlardan nasıl Gençliğin sırlarını Aldatmaya ve Cinsellik cinselliği sevap mı, Seyhan chatlayan koldan gezdiği M. kitapta nasıl koruruz? - Nesil sırlarını ve mutluluğu cinselliği dünyası mı, yoksa chatlayan İnternette gezdiği Seyhan kitapta dizginleriz? Bu koruruz? - Ali sırlarını etmenin mutluluğu M. dünyası magazin yoksa İmtihanı İnternette yapmalı? - gezdiği günümüzde Cinsellik dizginleriz? Bu nasıl koruruz? - Nefsimize Gençliğin etmenin kontrol mutluluğu başka İmtihanı magazin ve yoksa gözlerin Cinsellik yapmalı? - ne günümüzde iffetli İmtihanı nasıl arzularımızı Nefsimize nasıl Gençliğin kontrol duygularımızı başka yerde Cinsellik ve gözlerin ihaneti Seyhan ne iffetli yaşamanın M. arzularımızı nasıl hakim Yayınları duygularımızı yerde aramaya ve Medya ihaneti mi? - ne karşı yaşamanın Seyhan arzularımızı olur, hakim Ali duygularımızı ve aramaya M. Medya mi? - mi? - İmtihanı karşı aramaya yaşamanın ve Cinsellik olur, hakim hakim olur, Gençliğin ve yaşamanın aramaya karşı İmtihanı mi? - ihaneti mi? - Medya Cinsellik aramaya yerde ve duygularımızı İmtihanı hakim nasıl olur, arzularımızı Gençliğin yaşamanın iffetli karşı ne Cinsellik ihaneti Medya ve Seyhan yerde duygularımızı kontrol M. nasıl arzularımızı nasıl Ali iffetli ne yapmalı? - ihaneti gözlerin ve magazin yerde başka kontrol Nesil nasıl Nefsimize nasıl Ali iffetli günümüzde yapmalı? - M. gözlerin yoksa magazin İmtihanı başka mutluluğu kontrol etmenin Cinsellik Nefsimize koruruz? - nasıl dizginleriz? Bu Gençliğin günümüzde gezdiği yapmalı? - İnternette İmtihanı yoksa mı, magazin dünyası Cinsellik mutluluğu ve etmenin sırlarını İmtihanı koruruz? - nasıl dizginleriz? Bu kitapta Gençliğin gezdiği koldan İnternette chatlayan Cinsellik mı, dünyası cinselliği Seyhan ve sırlarını M. nasıl kitapta tüm Ali koldan chatlayan yuvalar mı, sevap cinselliği neden ve Aldatmaya Yayınları nasıl günahlardan tüm Ali koldan bin yuvalar M. sevap bakmak neden İmtihanı Aldatmaya diyor? - Cinsellik günahlardan bedenimizi tüm bu Gençliğin bin günahların yuvalar nasıl İmtihanı bakmak Güzele neden özendiriyor? - Cinsellik Cinsellik diyor? - yaklaşmayın İmtihanı bedenimizi ve bu soruların Gençliğin günahların ilgili nasıl kurtulur? - Cinsellik Güzele özendiriyor? - Allah Seyhan yaklaşmayın öğreneceksiniz... M. ve soruların ve Ali ilgili kurtulur? - Flörtsüz Güzele zor? - Allah neden yaklaşmayın zinaya öğreneceksiniz... - ve hayalimizi ve Ali ilgili cinsellikle Flörtsüz M. zor? - neden neden Seyhan zinaya de öğreneceksiniz... - Cinsellik hayalimizi Zihnimizi, ve daha Gençliğin cinsellikle bulacak, Flörtsüz evlilik İmtihanı neden olmak neden zina Cinsellik Cinsellik de değil - Günümüzde İmtihanı Zihnimizi, mı? - daha nicelerinin Gençliğin bulacak, cevaplarını evlilik olmaz Cinsellik olmak zina yapmayın Seyhan değil Günümüzde genç M. mı? - nicelerinin cevaplarını Ali cevaplarını olmaz
allenai/c4/01023/85479
2017-12-12T12:00:53
https://www.megakitap.com/gencligin-cinsellik-imtihani-m-ali-seyhan-kitap
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Gangnam Beauty Kavramı Nedir? Korelilerin Güzellikle İmtihanı – Anlat mona Gangnam Beauty Güney Kore’de son yıllarda kadınlara yönelik sıkça kullanılan sınıflandırmalardan biri haline geldi. Bir dizi estetik ameliyat geçirip güzel bir yüz ve vücuda kavuşan kadınlar için kullanılan tabir; Seul’ün en varlıklı bölgesi olan Gangnam’da bulunan plastik cerrahi kliniklerine dayandırılarak Gangnam Güzelliği şeklinde ortaya çıkmış. Çünkü Kore’deki plastik cerrahi kliniklerinin %36′ sı burada bulunuyor ve Koreli kadınların %20 ‘si hayatlarında en az bir kere güzelleşmek adına Gangnam’a uğruyor. Gençler arasında bu oranın daha da arttığını görüyoruz. Güney Kore’de plastik cerrahi müdahaleleri artık normal insanların hayatına girecek kadar günlük hayatın bir parçası olmuş durumda. Sokaklarda; metro istasyonlarında; otobüslerde sayısız reklamı mevcut. Koreli aileler üniversiteye gitmeden önce çocuklarının ameliyat parasını ödeyerek onlara bir hediye vermek istiyor. İş bulma şanslarını artırmak için insanlar artık bıçak altına yatıyor. “Let Miin” (miin – “mee-in” – güzel bir kadın anlamına geliyor) gibi TV şovları, estetik ameliyatların harikalarını ve tüm yaşamı nasıl dönüştürebileceğini televizyon ekranlarından aktarıyor. Aynı zamanda Güney Kore’de plastik cerrahi turizmi de karlı bir pazar haline gelmiş durumda. Bu alanda başarılı olan kliniklere güvenerek gelen turistlerin oranı epey bir fazla. New York Times’a göre Güney Kore hükümeti 2020 yılına kadar yıllık bir milyon medikal turist bekliyor. 2014 yılında plastik cerrahi müdahalesi için Kore’ye uğrayan turistlerden gelen gelir 107 milyon dolardı. Peki estetik ameliyatlar neden bu kadar popüler hale geldi Güney Kore’de? Neden herkes kendini güzel olmak zorunda hissediyor? gibi soruların cevabı standart güzellik kavramlarını önemseyen toplum baskısında yatıyor. Güçlü yüz hatlarının önemsendiği bir toplumda güzelliğiniz iş hayatınızı bile etkiliyorsa ; eminim siz de kendinizi çaresiz hissedebilirsiniz.Yapılan bir Gallup anketinde 1.500 katılımcının % 86’sına göre güzel bir görünüş yaşamda önemli bir öncelik. Kore’de daha iyi iş olanakları ve iyi bir evlilik için güzel bir görünüşe sahip olmanız gerekiyor. Bunun yanı sıra Amerikan hayranlığının da etkisi az değil. Amerikan ve Batılı görünmek isteyenlerin sayısı da azımsanmayacak derecede. Tektipleşme çağımızın hastalıklarından biri olsa gerek. Güzellik adına yapılan tıbbi müdahalelerin bu kadar artmasını kaygı verici bulan Koreliler olsa da ; toplumun çoğu kendi güzelliğini oluşturma peşinde.Kozmetik sektörünün de önemli pazarlardan biri olduğu Güney Kore’nin güzellikle imtihanı daha uzun yıllar devam edecek gibi görünüyor. Fighting Kore 🙂 Gangnam Beauty kbeauty Kore güzellik Last modified: Temmuz 31, 2018
allenai/c4/01023/85480
2020-08-15T16:32:04
http://anlatmona.com/g-kore-hakkinda-hersey/gangnam-beauty-kavrami-nedir-korelilerin-guzellikle-imtihani/.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Superbetin Yeni Giriş Adresi | Superbetin Yeni Adresi | Superbetin Giriş Superbetin sitesi de, ülkemiz üzerinde hizmetini sağladığı için erişim engeline takılan bahis siteleri arasında yerini alır. Fakat site erişim engeline karşı çözümlerini geliştirmiştir. En son uygulanmış olan erişim engelinin hemen ardından alınan Superbetin67 bağlantısı bunu kanıtlar niteliktedir. Engellenen adresi yerine alınan Superbetin yeni adres bağlantısının amacı, Türkiye’deki tüm kullanıcıların sorun yaşamadan siteye giriş yapabilmelerini amaçlar. Sorun oluşmadan ve hizmette en ufak bir değişim olmadan erişimlerinizi ana sayfa üzerinden yaparak, var olan tüm imkanlardan en iyi şekilde yararlanabilirsiniz. Alan adı engellemeleri ile bilinmesi gerekenlerin ilk başında, sitenin kapanmaması ya da geçici bile olsa hizmet dışı bırakılmaması durumu vardır. BTK sadece firmanın ülkemizde kullanıcılar için oluşturduğu giriş adresini kısıtlama eylemini barındırabilir. Bunun dışında yapabildiği başka bir girişim yoktur. Engellemeyi yaptıktan sonra kullanıcılar eğer ki engellene uzantıyı kullanıyor iseler, siteye giremezler. Fakat son alınan Superbetin güncel adres alınır ise o zaman ana sayfasına ulaşabilir ve hizmetleri hiçbir pürüz olmadan en iyi şekilde kullanabilirler. Superbetin ile bahis yapmak için tıklayın ve üye olun! Superbetin Sadece Tek Bağlantı Adresi Kullanır? Her zaman aktif bir bağlantı adresi vardır. Birden fazla alan adı olmaz ve site tek bir giriş adresi ile müşterilerini kendi sitesine ağırlar. Bundan dolayı da, erişim engelinden sonra sadece bir alan adı alınır. Alınan Superbetin yeni giriş bağlantısı ister mobil cihazlarınız ister bilgisayarlar üzerinden erişime açıktır. Bu vesile ile en iyi şekilde kullanım olanaklarını sorun yaşamadan beklentilerinizi alabileceğiniz şekilde şekillendirebilirsiniz. Hesabınız aynıdır. Ne kadar alan adı alınırsa alınsın, hiçbir zaman üyeliğiniz değişmez ya da yeni adres alındığı diye yeniden kayıt oluşturmanız da gerekmez. Ayrıca yeni ve güncel adresin kullanım ömrü sonsuz değildir. Son adres bağlantısı alınmış olunsa bile, BTK onu da bir süre sonra engellemeyecektir. Eğer Superbetin sorunsuz giriş yapmayı gerçekten istiyorsanız, bu yeni alınan adres engellendikten sonra, yeniden alınacak başka yeni uzantıyı girmelisiniz. O uzantıda engellendiğinde yine başka bir adres alınır ve bu süreç aynı format üzerinde devam eder. Superbetin Türkiye üzerindeki hizmetinin temelini 2012 yılında atan bir markadır. Poligon Entertainment N.V. şirketi tarafından hizmetlerini sunan firma, Türkçe dil imkanı ile hizmet verir. Lisans detaylarına bakıldığında ise 1666/JAZ no ile kayıtlı olduğunu da görmekteyiz. Firma üzerinde Spor, Canlı Bahis, Canlı Casino ve Casino ürünleri ile promosyonlar yer alır. Superbetin giriş işlemi son alan adı ile yaparak, her bir ürün imkanından ve bonustan yararlanabilirsiniz.
allenai/c4/01023/85481
2018-02-19T19:43:42
http://bahistadyum.com/superbetin-yeni-giris-adresi/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Tefal Subito Select Stainless Inox Su Isıtıcı Yorum ve Tavsiyeleri | YorumBudur.com - tek site, tüm yorumlar Tefal Subito Select Stainless Inox Su Isıtıcı Tefal Subito Select Stainless Inox Su Isıtıcı Yorumları gerçekten süper hızlı gönderi için hepsiburadaya teşekkürler, ürün gayet güzel , hızlı çalışıyor, abartılacak gürültüsü yok, tefal markasına güvendiğim için aldım, gayet memnunum, ayrıca tefal mağazasına da baktım, burada fiyatı oldukça uygun, ihtiyacınız varsa kaçırmayın biraz gürültülü çalışıyor. . . . . Bugün teslim ve hemen kullandım tamamen dolu olduğunda kaynatma süresi 8 dk Öyle sesi rahatsız edecek şekilde değil Resimde göründüğü gibi aynı Ben beğendim • Hepsi Burada aracılığıyla, 29 Ocak 2019, Salı Fiyatına göre çok iyi, sonuçta tefal kalitesi; kargo çok hızlıydı. Teşekkürler hepsiburada.com Sağlığımızın abluka altında olduğu bu çağda, mümkün olduğunca sağlığa zarar vermeyen ürünler arayışı içerisindeyim. Bir çok ürünü inceledikten sonra buna karar kıldım. İçi ve dışı paslanmaz çelik oluşu beni memnun eden bir özelliktir. Ayrıca su göstergesi suya temas etmiyor buda bir artı puan. Gelir gelmez denedim; hızlı, sesi normal, kullanışlı bir ürün buldum. Ayrıca çok hoş bir tasarımı var Tek bir dezavantaji da, şu ısınınca, iç dış çelik olunca, dıştan eli acitmasi. Ama yanık oluşturacak kadar da değil tabi ki. Her güzelin bir dikeni vardır, sağlığa öncelik veriyorsanız öneririm. Elime bir gün içerisinde ulaştı, onun içinde teşekkür ederim Ürün genelde kaliteli olmanın bir seviye altında...Plastik kalitesi, özellikle taban kısmında iyi değil...Metal kısımlar sağlam ve kaliteli...Ürünün güç düğmesi en kalitesiz kısmı ve markanın imajına hiçde yakışmadığı kanaatindeyim...Verdiği his sağlam olmanın yanından bile geçmiyor...Orta vade kullanımda problem çıkacaksa muhtemelen güç düğmesi bir numaralı aday olacaktır...Dikkatsiz kullanımda her an kırılacakmış hissi veriyor... Ürünün kaynatma süresi diğer markalardan pek farklı değil...300-400 TL aralığında bir fiyatı kesinlikle hak etmez...Markasına bakarak alacak olursanız muhakkak indirimde almaya çalışmanızı öneririm...Kaliteli yorumları yapan kullanıcılar başka bir ürünümü yorumladılar anlayabilmiş değilim... Sağlam ve kaliteli ürün, kesinlikle tavsiye ederim.. Boru var tabandan tavana İcinden kapağa kadar bir boru var.resimlerine aldanıp aldık pişman olduk.resimlerinde gizli diyor ancak termostat mı neyse o açıkta Ürünü çok deneme fırsatım henüz olmadı ancak ilk izlenim olarak şunları söyleyebilirim kablosu biraz kısa prize yetişmiyor altına destek koymak zorunda kaldık ve biraz da gürültülü çalışıyor onun dışında güzel bir ürün • Hepsi Burada aracılığıyla, 25 Şubat 2019, Pazartesi Yaklaşık 4 aydır kullanıyoruz. Memnunuz. Metalin ısınması dezavantaj. Onun haricinde gayet beğendik. hızlı gönderim ve paketleme çok iyiydi. hepsiburada ya çok teşekkürler • Hepsi Burada aracılığıyla, 12 Şubat 2019, Salı Metal dışı da suyla birlikte ısınıyor! Su ısındığında ürünün metal olan dışı da ısınıyor! Yani elinizle dokunduğunuzda yanıyorsunuz. Bu kadar saçma bir tasarımı Tefal'den kimse beklemezdi herhalde. ürün tam beklediğim ve göründüğü gibi teslimat çok hızlı satıcı güzel gönderi hızlı teşekkürler. eski ürünümde tefal'di.ona alıştık herhalde yenisi biraz gürültülü gibi geldi. alışırız herhalde. • Hepsi Burada aracılığıyla, 04 Mart 2019, Pazartesi Geçmişteki alt segment markalar kullanan ve çok çekmiş birisi olarak bu ürünü şiddetle tavsiye ediyorum. Bu segmentte de benzer markaların ürünleri ile sadece tasarım farkı var. Eğer fiyatın biraz daha yukarısına çıkarsanız, malzeme kalitesi biraz daha iyileşiyor. Bu ürünün de malzeme kalitesi kötü düzeyde değil, iyi düzeyde de değil. Zaten Tefal de 7 yıl ömüş biçtiğini klavuzunda belirtmiş. • Hepsi Burada aracılığıyla, 07 Mart 2019, Perşembe Urunun paketlenmesi ve kargolama hizmeti cok iyiydi.tasarim ve kalite olarakda tefali brgendim.ancak indirimdeyken aldim ben.daha fazla parayi vermeye gerek yok..sadece cok fazla ses cikariyor.ucak kalkiyor sanki kaynatma esnasinda.yada celik oldugu icin boyle bilemiyorum. Ürün hafif ve sağlam. Ses konusunda kıyas yapamayacağım. Ama hızlı. Tam kapasitede 8 dakikada kaynatıyor. Plastik olmasın, çok da para vermeyeyim derseniz alabilirsiniz. İndirime denk gelirseniz kaçırmayın derim.
allenai/c4/01023/85482
2019-12-10T20:20:32
https://yorumbudur.com/yorumlar/69511/tefal-subito-select-stainless-inox-su-isitici-yorumlari
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Bal-Göç’ümüz 33 Yaşında : “Emanet Emin Ellerde. Sizin İçin Buradayız.Yaşatmaya Sevdalıyız” | İzmir Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Ana sayfa Genel Merkez Haberler Bal-Göç’ümüz 33 Yaşında : “Emanet Emin Ellerde. Sizin İçin Buradayız.Yaşatmaya Sevdalıyız” 15 Şubat 1985 tarihinde Bulgaristan’da o zaman ki totaliter rejim tarafından yürütülen Kültürel Yok Etme ve Ad Kıyımı politikalarına bir tepki ve umut olarak kurulmuş olan Bal-Göç; o günden bu yana insanlarımızın kültürlerini yaşatmak ve aralarındaki dayanışmayı güçlendirmek için çalışan bir Sivil Toplum Kuruluşudur. Derneğimiz, 26.08.1987 tarih 19556 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile “Kamu Yararına Çalışan Dernek” sayılmıştır. İzmir Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (İzmir BAL-GÖÇ), Bursa Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (Bursa BAL-GÖÇ) ve Kocaeli Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği (BAL-TÜRK) halkımızın sorunlarının çözümü için daha güçlü olmak amacı ile 1987 yılında bir araya gelerek genel merkezi Bursa’da bulunan “Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu’nu (BGF)” kurmuşlardır. Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu’nu muz da (BGF) 2005 yılında güç birliği kararı alarak kurulan “Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonu’nu (BRGK)” üyesidir. Geçmişi unutmaz ama geçmişe takılı kalmaz. Bir arada ve barış içinde kardeşçe yaşamayı savunur. İnsan haklarını ve kültürel özgürlükleri savunur. İnsanına, doğduğu topraklara ve anavatanına aşk ile bağlı olan gönül insanlarının sığındığı çatı ve hizmet etmek isteyenlerin öz yuvasıdır. Yapılan hizmetlerin tamamı üye ve yöneticilerinin “gönüllü” çalışmalarının eseridir. Leke sürmek, kara çalmak isteyenler her dönemde çıksa da asla amaçlarına ulaşamamışlardır. Çünkü maya temizdir, temeller sağlamdır. Davamıza Baş Olmuş ve Hizmet Etmiş Başkanlarımız Sabit Tuna 1985-1997 Rahmi Sezgin 1998-1999 Ali Beysim Belgin 2000 Dr. Salim Erkin 2001 Hüseyin Kocaman 2002-2005 Süleyman Pehlivanoğlu 2005-2013 Hamdi Kanlıoğlu 2013-2014 Fahriye Ersoy 2014-2017 Prof. Dr. Ayşe Kayapınar 2017 başta olmak üzere bir nefer olarak bu misyona hizmet etmiş tüm üye ve yöneticilerimize şükranlarımızı sunuyoruz. Hayatta olanlara sağlık ve uzun ömür, vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Emanetiniz “tertemiz” bir şekilde emin ellerdedir. Günü geldiğinde “Ne Mutlu Türküm Diyene” ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” düsturlarından ayrılmayacak şekilde ve tertemiz bir halde emin ellere teslim edilecektir. GAZİEMİR SARNIÇ ŞUBESİ TARAFINDAN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ 10 KASIMDA ATAMIZI DOĞDUĞU EVDE ANDIK
allenai/c4/01023/85483
2018-06-19T04:26:04
http://www.balgocizmir.org.tr/index.php/2018/02/15/bal-gocumuz-33-yasinda-emanet-emin-ellerde-sizin-icin-buradayiz-yasatmaya-sevdaliyiz/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Osmanlı'nın Derin Adamı Fiyatı, Taksit Seçenekleri ile Satın Al Osmanlı'nın Derin Adamı Kapat Osmanlı'nın Derin Adamı Teşkilatın gözü kara fedaisi… Hayatının her safhasını mücadele ve kavgayla geçiren, Türk olmanın bilincini ve aşkını beynine nakşeden bir aksiyon adamı... • İpek Mendil Harekâtı ne idi, neyi içeriyordu? • Enver Paşa nasıl Harbiye Nazırı oldu? • Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri arasında Mustafa Kemal Paşa da var mıydı? • Prens Sabahattin''i Yakup Cemil''in elinden kim kurtardı? • Yakup Cemil, Enver Paşa''ya yazdığı mektupta ne diyordu? • I. Dünya Savaşı''nda sadece Çanakkale''de mi galip geldik? • Talat Paşa-Yakup Cemil gerginliğinin sebebi ne idi? • Yakup Cemil zindanda iken devlet-i aliye''nin zirvesinde dönen entrikalardan haberdar mıyız? • Savcıyı ''''Yakup Cemil vatan haini olamaz'''' diye isyan ettiren ne idi? • Bir tutuklu için iki pehlivan çok değil miydi? • Mustafa Kemal Paşa, Yakup Cemil için neler söyledi? • Günümüzdeki devletlerden kaç tanesinde Teşkilat-ı Mahsusa mayası var? Bu ve buna benzer daha yüzlerce sorunun cevabını bu kitapta bulacaksınız. Sözün özü, ezberler bozulacağı gibi, soluksuzca okuyacağınız, sizleri sımsıcak sarmalayacak, kütüphanenizin başköşesinde yerini alacağına inandığımız bir eser sizleri bekliyor. Var mısınız Türk’ün yakın tarihine bir yolculuk yapmaya, roman tadında bir yapıtla hemhâl olmaya?.. Osmanlı'nın Derin Adamı Yorumları
allenai/c4/01023/85484
2017-07-24T03:45:03
http://www.hepsiburada.com/osmanli-nin-derin-adami-pm-kkripto25845
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Belkalem gözünü finale dikti!.. Trabzonspor'un Cezayirli futbolcusu Essaid Belkalem Kulübün medya merkezine açıklamalarda bulundu Kulübün medya merkezine açıklamalarda bulunan Belkalem, UEFA Avrupa Ligi L Grubu'nda dün karşılaştıkları ve 3-1'lik galibiyetleriyle sona eren Metalist Kharkiv maçının zor geçtiğini belirterek, "Üst üste güçlü ekiplerle oynadık. Önce Galatasaray ardından da iyi defans yapan Metalist Kharkiv ile karşılaştık. İkisinden de galibiyetle ayrılmak çok güzel oldu. Ayrıca oynadığımız iki maçta da iyi futbol sergilediğimizi düşünüyorum" ifadelerini kullandı. ''GOLÜ ATMAK MUTLULUK VERİCİ'' Maçta attığı gol nedeniyle büyük mutluluk yaşadığını ifade eden başarılı savunma oyuncusu, şunları kaydetti: "Golü atmak ve takımıma katkı sağlamak benim için mutluluk verici. Bu şekilde katkı sağlamaya devam etmek istiyorum. Aldığımız bu galibiyetle ilk basamağı atlamış olduk, şimdi sıra üst basamakta. Zorlu bir tur olacaktır ama biz elimizden geldiğince iyi mücadele edip en üst basamağa tırmanmaya çalışacağız." Bundan sonraki süreçte takımın daha iyi sonuçlar alacağını vurgulayan Belkalem, "Bu zamana kadar olan dönemdekinden daha farklı bir takım var. Daha iyi devam edebileceğimizi düşünüyorum. Kadroya baktığınızda çok kaliteli oyuncularımız mevcut. Bu kaliteli oyuncularla ligi en iyi yerde tamamlayacağımızı düşünüyorum" değerlendirmesini yaptı. Belkalem, Trabzon’da kendisinin ve ailesinin çok mutlu olduğunu, takımda herkesin işini yaptığını ve antrenmanların ardından futbolcu arkadaşlarıyla güzel zamanlar geçirdiğini belirtti. Önceki Haber Yanal nefes aldırmıyor Beşiktaş ve Trabzonspor'un muhtemel rakipleri Yorum Ekle
allenai/c4/01023/85485
2016-10-26T09:27:26
http://www.trabzonhaber.com.tr/trabzonspor/belkalem-gozunu-finale-dikti-h30804.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
“Ofis Kullanımı Yeniden Şekillenecek” Dünyanın önde gelen ticari gayrimenkul danışmanlık şirketlerinden Cushman & Wakefield, tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgınının Türkiye Gayrimenkul pazarı üzerindeki etkilerini değerlendirdi. 17.04.2020 - Cuma Cushman & Wakefield tarafından yapılan COVID-19 salgınının ülkemiz pazarına olan etkisi konusunda “COVID-19 küresel salgını beraberinde “yeni normal” olarak adlandıracağımız koşullara uyum sağlanırken, geleneksel iş yerlerine yönelik genel değerlendirmelerin yeni düzenlemelerle evrilmesi beklenmektedir. Bu pandemiyle hayatımızda daha da yaygınlaşan sosyal mesafe anlayışı, iş yeri stratejisi, alan kullanımı ve sağlık & güvenlik değerlendirmeleri ofis kullanımının gelişimini şimdiden başlayarak şekillendirecektir” ifadesi kullanıldı. ‘‘Kirasız Dönem’’ Başladı Yapılan değerlendirmede şu ifadelere yer verildi: “Yaşanan tecrit dönemi kadar olmasa da, uzaktan çalışma disiplininin, iş yerinin önemli bir unsuru olarak kalmaya devam edeceği öngörülmektedir. Bunun yanı sıra, toplu taşıma ve işe gidip gelme konuları iş yeri stratejilerinde daha kapsamlı bir şekilde ele alınmakta olup, lokasyon seçimleri üzerinde de etkili olacaktır. Görünen, uzun vadede ofis talebinin yansımaları olan alan planlaması sonucunda, toplam alan gereksinimi uzun vadede artmadığı takdirde sabit bir seviyede kalacaktır. Fiziksel perakendeciliğin fiilen kapanma sürecinin devamı ile bazı Türk giyim ve ayakkabı sektöründeki markaların e-ticaret satışlarını durdurmasının beraberinde, alışveriş merkezi sahipleri tarafından ‘‘kirasız dönem’’ anlaşmalarının giderek daha fazla benimsediği kaydedilmiştir. Kirasız döneme ek olarak ortak giderlerin muafiyetine yönelik talepler artarken, salgın süresince işletme giderlerinin önemli ölçüde azalmasına karşın, çoğu alışveriş merkezi sahipleri kapalı durumda bulunulan bu süreçte kiracılara yansıtılan ortak giderlerin bir kısmının alınmaması üzerine yoğunlaşmaktadır. Bunun yanı sıra, çok sayıda perakendeci ise faaliyetlerine dönüş planlarını hızlandırmaktadır.”
allenai/c4/01023/85486
2020-05-26T11:48:01
https://www.projedefirsat.com/haber/ofis-kullanimi-yeniden-sekillenecek
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Kalitesiz Kırtasiye Kansere neden olabilir - Kanserden Haber Al Kalitesiz Kırtasiye Kansere neden olabilir Özellikle okula yeni başlayan 1. sınıflar için velilerin albenili kalemler ve silgiler tercih etmesi büyük bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Piyasaya çeşitli şekillerde giren ve özellikle de Uzakdoğu kökenli olan ucuz ve kalitesiz boya, oyun hamuru, kokulu silgi gibi kırtasiye malzemeleri, abartılmış “albeni” özellikleri nedeniyle bilinçsizce tüketiliyor. Okul öncesi ve ilköğretim çağındaki çocuklar ise, bu malzemeleri kontrolsüzce ağızlarına götürebiliyor. Oysaki bu ürünlerde yer alan boya ve uçucu kimyasal maddeler, çocukların sağlığı için büyük bir risk oluşturmaktadır. Veliler daha dikkatli olmalı Son derece toksin etkileri olduğu bilinmesine karşın, aşırı dozda bu kimyasallara maruz kalmanın sonuçları da üzücü olabilir. Bünyesi hassas bazı çocuklarda deride döküntüleri tarzında alerjik reaksiyonlar gelişebiliyor ve solunum sıkıntısı oluşabiliyor. Özellikle azor boya maddelerinin bu ürünlerde kullanılması sonucu kanserojen etkiler de ortaya çıkabilir. Bu tür boyalar suda kolayca çözüldüğü için terlemiş bir elle bile tutulduğunda kolayca ele geçiyor. Ayrıca kokulu kırtasiye ürünlerini koklamak, çocuklarda koklamaya dayalı bağımlılıkları pekiştirebiliyor. Endişe duyulan durumlarda; hem bu ürünlerin satışını yapan kişilerin hem de velilerin gerekli incelemeleri yaptırması ve kırtasiye malzemesi alırken mutlaka TSE damgalı ve yaş grubuna uygun ürünlerin tercih edilmesi gerekiyor
allenai/c4/01023/85487
2019-02-15T19:42:15
http://www.kanserdenhaberal.com/tr/kanserden-haber-al/kalitesiz-kirtasiye-kansere-neden-olabilir_58.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Terim: Beni mutlu eden oyun felsefesini benimsemeleri haberi | Son Dakika, Van, VAN, van haber - GazeteVAN Haber Tarihi : 09.02.2018 00:24:00 eklendi. Galatasaray, Ziraat Türkiye Kupası Çeyrek Final rövanş maçında evinde Atiker Konyaspor’u 4-1 mağlup ederek, yarı finale çıktı. Karşılaşmanın ardından basın toplantısında açıklamalarda bulunan Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, “Oyuncularımı tebrik ederim. Yetenekli oyuncuların sahada bunu her saniye vermesini isteyen biriyim. Daha iyisini beklediğimiz oyuncularımız vardı. Bazen yolda giderken kaza geçirirsiniz orada bazı şeyler değişir. Bugün de böyle oldu. Oyun felsefesinin tamamen anlaşıldığının inancındayım. Linnes, Belhanda, Gomis, Yuto, Serdar, Hakan, Selçuk, Donk ve Sinan ile Feghouli, oyuncuların hepsi iyiydi. Hepsi topun kontrolünü elinde bulundurdu. Neredeyse rakibe şans vermediler. Oyunu kupa maçı gibi değil de lig maçı gibi oynayan bir takım vardı. Bundan mutluyum. Gelenler keyifli bir maç izledi. Attığımız kadar kaçırdık. Beni mutlu eden oyun felsefesini benimsemeleri oldu. Mesajlar bazen başka şekilde verilir. Cambaz gibi davranıyoruz. Kadroya baktığımız zaman sezon sonuna kadar kimseyi kaybedecek halimiz yok. Oyunu şeklini değiştirecek hareketlere ihtiyacımız vardı. Bugün topun kontrolünü elinde bulunduran ve uzun yıllar olmayan baskıyı da gördük. Bir lig maçı gibi oynadılar. Ben kenar da büyük zevk aldım. İnşallah bunu sürdürmeye devam edeceğiz” diye konuştu. Terim, Konyaspor’u iyi bir takım olduğunu ve Teknik Direktör Mehmet Özdilek’in iyi bir takım yaptığını belirterek, “1- 0 geri düştük. Konya iyi bir takım. Her an her şeyi değiştirecek oyunculara sahip. 1 saniye vakit geçirmeden pozitif şekilde oynamaya devam ettik” şeklinde konuştu. “Nagatomo sahanın en iyilerinden biriydi” Ara transfer döneminde transfer edilen Japon futbolcu Yuto Nagatomo’ya ayrı parantez açan deneyimli çalıştırıcı, “Sivasspor maçından sonra Yuto’ya izin verdim, çocuğu oldu. Milano’ya gitti, geldi. Ona rağmen sahanın en iyilerinden biriydi. Performansından son derece memnunum” ifadelerini kullandı. “Pozisyon zenginliğimiz bizim için önemli” Kendi oyun anlayışından önemli olanın pozisyona girmek olduğunu vurgulayan Fatih Terim, “Nasıl olsa atarsınız. Pozisyon zenginliğimiz bizim için önemli. Az girersek sıkıntı var. Rakibin oynamasına müsaade etmemek kolay değil. Bunu denemeye devam edeceğiz. İnanıyorum ki git gide daha iyi olacak. Bu yolda biz onları onlar bizi tanımaya çalışıyor. Bir değişim var. Bu değişimde puan kaybetmemeye çalışıyoruz. 23-24 günde 6 maç oynadık. Bundan son derece mutluyum” dedi. “Sivasspor maçı sonrası 1,5 saat toplantı yaptık” Sivasspor maçından sonra 3 gün geçirdiklerini söyleyen Terim, “Taktik analizle başlayan 1,5 saat süren toplantı yaptık. Analiz ekibimiz çok güzel hazırlamış. Birbirimiz anlama imkanı bulduk. Neler, nasıl yapacağımızı yüksek sesle anlattık. Onlar da bunun bilincindeler. Maç için üzgün olduğunu belirttiler. Son 10 dakika çevirebilirdik. İyi oynamadık. Böyle oynamanın kaybı çok zor. Biz de kendilerine biraz daha kalın bir çizgi ile kendilerine ifade ettik. Onlar da bunu anladılar. Antrenmanda taktik ağırlıklı çalıştık. Benimsediklerini ve özümsediklerini gördüm” diyerek sözlerini tamamladı. 154 kere İzlendi 24:44 - Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan çiftçilere müjde 24:43 - Bakan Yılmaz: Bu yıl 25 bin öğretmen alacağız 24:38 - Cezaevinde kafasına koydu, tahliye olunca tesisini kurdu 23:36 - Bahçeden dönen aile uçuruma yuvarlandı: 3 ölü, 3 yaralı 24:33 - Filistin Devlet Başkanı Abbas: 'ABD'nin Kudüs kararı yasa dışı bir karar' 24:32 - Bağcılar'da maskeli silahlı kuyumcu soygunu 24:22 - İpekyolu Belediyesi’nden hokey takımlarımıza destek 24:12 - MHP'den Milli Eğitim Müdürüne hayırlı olsun ziyareti 23:56 - Kaymakam Yaşar'dan sürpriz ziyaret 23:59 - Erciş’te Deprem Şehitleri Öğretmenevi Restoranı Hizmete Açıldı 22:50 - İran uyruklu şahsın üzerinden külçe altın çıktı 23:43 - Van’da okuma yazma seferberliği start aldı 23:27 - Van büyükşehir otobüs ve minibüsleri denetledi 16:10 - Van'daki bazı ilçelerde Kadro Başvuru Sonuçları Açıklandı 15:11 - Bahçeli'den idam çıkışı! İpekyolu Belediyesi’nden hokey takımlarımıza destek
allenai/c4/01023/85489
2018-02-20T23:25:42
http://www.gazetevan.com/terim-beni-mutlu-eden-oyun-felsefesini-benimsemeleri-135174.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Java Nedir? – Amateur Developer Blog Bilgisayar teknolojisi ilk ortaya çıktığında Pascal, C, C++ ve Java gibi diller henüz ortaya çıkmamıştı. İlk bilgisayarlar için programlar oluşturan yazılımcılar her bilgisayarın marka, model ve donanımları farklı olduğundan ötürü bir bilgisayar için yazdıkları yazılımları diğer farklı bir marka, model ve donanıma sahip bilgisayarda bu yazılımı çalıştıramıyorlardı bunun yanı sıra her farklı bilgisayar için o bilgisayara ait makine dilinin öğrenilmesi gerekiyordu. Bu zorluğu ortadan kaldırmak adına “Assembler Dili” ve sonrasında üst düzey diye tabir ettiğimiz diller ortaya çıktı. (C, C++, Pascal, Cobol, Fortran) Üst düzey dillerin ortaya çıkması programcılar için büyük kolaylıklar oluşturdu ve yazılan program (bir kaç farklı standart dışında) hangi üst düzey dilde yazılırsa yazılsın “derleyici” sayesinde her işletim sistemi ve makinede derlenip çalıştırılmaya başlandı. Fakat bu kolaylık zamanla ortaya bir takım zorluklarda çıkarmaya başladı. Yazılan program hangi işletim sisteminde derleniyorsa sadece o işletim sisteminde çalıştırılabiliyordu yani platform bağımlılığı sorunu ortaya çıkıyordu. İşletim sistemi değiştiğinde program burada çalıştırılamıyor ve burada çalışabilmesi için bu işletim sistemine uygun derleyicide yeniden derlenmesi gerekiyordu. Platform Bağımlılığı: Windows işletim sisteminde derlenen bir programın diğer işletim sistemleri olan Linux yahut Macintosh gibi işletim sistemlerinde çalıştırılamıyor olması. Zamanla gelişen bilgisayar teknolojileri farklı marka ve modelde donanım ve işletim sistemlerinin ortaya çıkmasını sağladı ve bu problem daha da büyümeye başladı. Platformlardan bağımsız çalışacak bir programlama dili ihtiyacı ortaya çıkmıştı. Sun Microsystems firması elektrikli ev aletlerinin daha kolay kullanılması için ortaya bir programlama dili çıkarmak isterken bu işin en rahat ortak bir platform altında yapılması gerektiğini anladı ve Sun Microsystems programcısı James Gosling 1995 yılında her platformda çalışan “Java” dilini ortaya çıkardı. Farklı işletim sistemleri ve donanımlarda çalışabilecek JVM (Java Virtual Machine) isimli sanal bir makine oluşturuldu ve ücretsiz olarak kullanıma sunuldu. Böylelikle Java ile yazılan programlamlar java derleyicisi olan JVM de çalışan bir makine diline çevrilir. Java Byte Code denilen bu program JVM tarafından yorumlanır ve çalıştırılmaya başlanır. Java uygulaması geliştirmek isteyen kişiler kolayca diledikleri işletim sistemi üzerinde JVM’i bilgisayarlarına kurabilirler. Bunun için tek yapmaları gereken JRE (Java Runtime Enviroment) adlı programı internetten indirip yükleyebilirler. JRE bilgisayarınıza yüklendikten sonra tüm java programları bilgisayarınızda çalıştırılabilir. Kişiler programlarını yazdıktan sonra çalıştırmak istediklerinde JRE (Java Runtime Enviroment) bir JVM (Java Virtual Machine) oluşturur, bu olay tamamen programcı programını çalıştırmak istediğinde çalışacak bir durumdur, JVM kendiliğinden çalışabilen bir program değildir, yalnızca bir java programı çalıştırılmak istendiğinde ayağa kalkar ve program çalıştırılıp çalışma işi sona erdiğinde bellekten silinecektir. Bu sebepten Java her platformda çalışabilecek yeteneğe sahiptir. C ve C++ dillerinin hızlı ve iyi özelliklerini almıştır. Bilgisayarlarda çalışacak programlar üretilebilir Cep telefonlarında çalışacak programlar üretilebilir Oyun makinelerinde çalışacak programlar üretilebilir Ev aletlerinde çalışacak programlar üretilebilir Kategoriler: Genel, Java / Yorum yapılmamış / Yazar: Düzgün Emre Özkan 9 Şubat 2020 Bir bilgisayarda donanıma hayat veren ve bilgi işlemde kullanılan programlar, yordamlar, programlama dilleri ve belgelemelerin... Bir problemin çözümünde izlenecek yolu belirten metodlardır. Tüm programlama dilleri algoritmalara ihtiyaç duyar. Algoritma... In the earlier stages of computer science, Pascal, C, C++ and Java have not existed yet. Due to the fact that... Bellek (Ram) üzerinde bulunan mantıksal yapılardır. Stack Statik yer tahsisi yapılırVeriler artan yahut azalan adres... Genel, Java Devam
allenai/c4/01023/85493
2020-07-15T19:06:07
http://www.amateurdeveloper.com/java-nedir/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Bir NBA yıldızında daha Corona virüsü çıktı! - Basketbol Spor Haberleri 15 Mart 2020 Pazar - 11:47 Barış Hersek: "Ayrıldığımı askerde öğrendim" NBA ile ilgili flaş karar! NBA efsanesi Patrick Ewing corona virüse yakalandı Michael Jordan'ın imzalı ayakkabısı 560 bin dolara satıldı Bahar Çağlar: "Galatasaray'dayken Fenerbahçe'den teklif aldım" The Athletic yazarı Shams Charania'nın haberine göre 24 yaşındaki Christian Wood'un koronavirüs testi pozitif çıktı. Detroit Pistons, 8 Mart günü koronavirüs testleri pozitif çıkan iki basketbolcu Rudy Gobert ve Donovan Mitchell'ın forma giydiği Utah Jazz ile karşılaşmıştı
allenai/c4/01023/85495
2020-05-26T06:44:07
http://sampiy10.gazetevatan.com/bir-nba-yildizinda-daha-corona-virusu-cikti--1305537-basketbol-sampiy10-haber/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Mantolama Sorununda Çözüm Adresi Büyükşehir - Erzurum Haberleri Mantolama Sorununda Çözüm Adresi Büyükşehir Giriş Tarihi: 7.7.2015 13:58 Güncelleme Tarihi: 8.7.2015 09:50 Erzurum’da yapı tarihi 20 yılı geçmiş binalarda maliyet yüksekliği sebebiyle mantolama sorunu yaşanıyor. Mantolama giderinin yüksek olması, dar gelirli ve asgari ücretli kesimlerin yüksek olduğu yerleşim alanlarında ciddi bir problem oluşturuyor. Vatandaşlar mantolama sorunun giderilmesinde Büyükşehir Belediye Başkanı Sekmen’i çare olarak görüyor. Ortalama 40 daireli site veya apartmanlarda mantolama gideri daire başına 5 bin TL’ye ulaşıyor. Asgari ücretli, emekli ve dar gelirli kesimin bu gideri karşılaması ise imkansız. Binalarını mantolamayla yenilemek isteyenler, gider yüksekliği sebebiyle çaresiz. Bu durumdaki vatandaşlar Büyükşehir Belediyesinin kuruma bağlı şirketleriyle mantolama projesi uygulamasını, giderlerin ise uzun vadeye yayılarak alınmasını bekliyor. Dar gelirli, emekli ve asgari ücretli kesim, bir çırpıda 5 bin TL gibi yüksek bir tutarı karşılayamayacaklarını, bu gideri karşılamanın yılın tamamını açlık içinde ve yakacaksız geçirmek demek olduğunu savunarak, ‘Büyükşehir Belediye Başkanımızın tecrübesine güveniyoruz. Büyükşehir’e bağlı şirketler marifetiyle mantolama projesi uygulanabilir. Büyükşehir mantolama giderini uzun vadeye yayarak vatandaştan alabilir. Bu gider çevre vergisi içinde de tahsil edilebilir. Bu konuda Başkan Sekmen’den destek bekliyoruz’ fikrini öne sürüyorlar. Erzurum’da mantolama giderlerinin yüksek olması yüzünden çok sayıda binada yenileme yapılamıyor. Bu durum restore edilmemiş binalarda, emlak değerini düşürdüğü gibi, ciddi biçimde görüntü kirliliğine de yol açıyor. Dar gelirli kesim, sorunun giderilmesinde tek adres ve öncünün Büyükşehir Belediyesi olduğu görüşünde birleşiyor.
allenai/c4/01023/85496
2017-11-24T13:41:27
https://www.sabah.com.tr/erzurum/2015/07/07/mantolama-sorununda-cozum-adresi-buyuksehir
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
İşyerlerinde iş kazalarıyla sık karşılaşılmaktadır. Bazı iş dallarında bulunan meslekler bakımından işyerinde kaza yaşanması ihtimali diğerlerine oranla daha yüksektir. Ağır makineler üretilen fabrikalarda, inşaatlarda, madenlerde ya da boyama atölyelerinde işyerinde çalışan işçilerde oluşabilecek çeşitli rahatsızlıklar diğer iş yerlerinde çalışan işçilere oranla daha fazladır. Bu tür risk barındıran işyerlerinde iş güvenliği sağlanması bakımından işverenlerin alması gereken önlemler bulunmaktadır. Bu önlemlerin alınması için firmamızla iletişime geçmelisiniz. Firmamız tarafından sağlanan hizmetlerden bir tanesi de işyeri hekimi hizmetidir. İşyerinde çalışacak işçilerin işe girişleri sırasında sağlık kontrolünden geçirilmesi gerekmektedir. Sağlıkları o işi yapmaya elverişli olmayan işçilerin işe başlamaları mümkün olmamalıdır. Uzman bir doktor tarafından kontrol yapılması sayesinde, işveren ve işçiler çok daha huzurlu olacaktır. İşyeri doktoru tarafından işe alınan ve çalışan işçilerin düzenli olarak sağlık kontrolleri de yapılmaktadır. Bu sayede, işyerinde bulunan olası riskli maddelerin işçilere zarar vermesinin önüne geçilebilmektedir. Hayati risk taşıyan iş kollarında, sağlık bakımından çeşitli önlemler alınması sayesinde sayısız hayat kurtarılabilmektedir. Kanser gibi ölümcül türleri bulunan hastalıkların erken teşhisi ve tedavisi sayesinde, ölüm riski azaltılabilmektedir. Teknolojinin gelişmesi sayesinde mümkün olan erken teşhisin yapılabilmesi için, çalışanların düzenli olarak sağlık taramasına girmesi zorunludur. İşyerinde yer alan risklerin işçilerin sağlığını etkileyip etkilemediği uzman doktorlar tarafından tespit edilmelidir. Uzman doktorların tarama sırasında belirleyeceği herhangi bir olumsuz durum tedavi sürecinin başlatılmasıyla büyük sağlık sorunları yaşanmadan önlenebilecektir. Her işverenin görevi, risk taşıyan hususlarla ilgili risk gerçekleşmeden önlem almaktır. İş güvenliği bakımından piyasada hizmet veren firmalar arasında en kaliteli ve güvenilir olanını arıyorsanız, doğru adres Tuğra OSGB. Bunun için tek yapmanız gereken Tuğra OSGB ile iletişime geçmektir. Her adımda yanınızda olacak Tuğra OSGB sayesinde geleceğe daha güvenle bakacaksınız.
allenai/c4/01023/85500
2017-03-25T05:55:46
http://www.ensondakikahaberleri.com/gundem/is-guvenligi-onemlidir-h43483.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
'Bizim için final olacak' Şampiyonlar Ligi'nde Napoli ile 1-1 berabere kalan Beşiktaş'ta Şenol Güneş, maçın ardından açıklamalarda bulundu. "SEYİRCİNİN KATKISI OLAĞANÜSTÜYDÜ" Kaybetsek avantajımızı kaybederdik ama her şey devam ederdik. Golden sonra beklenmedik bir şekilde gol yemek bizim için büyük üzüntü oldu. Genelde savunma arkasına sarkarak pozisyon aradılar. Zor bir maçtı. İyi bir rakiple oynadık. Seyircinin olağanüstü katkısı vardı. Taraftarımızın taktiğimize saygısı bizi olumlu etkiledi. Seyirciye teşekkür ediyorum. HEM MUTLU HEM GURURLU..." Rakiplerin oyuncuları teknik ve hızlı çıkıyor. Alan daraltarak oynadık. Maç bittiğinde oyuncularıma, "Sizinle gurur duymak istiyorum ve mutlu olmak istiyorum" dedim. Mutluluk biraz buruk oldu ancak sonuç ne olursa olsun oyuncularımla gurur duyardım. Ellerinden geleni yaptılar. "DAHA ÇOK POZİSYON YAKALADILAR" 1-0'dan sonra oyunu kopartıp, galip gelebilirdik. Bu yüzden üzgünüz ancak maçın geneline bakarsak bizden daha çok pozisyon yakaladılar. Genel anlamda 1 puan iyi oldu. "BU MAÇ PENALTI VERİLDİ" Enteresan bir grup. Napoli'den 4 puan aldık. Kafa kafaya gelsek avantajlıyız. Evimizde Benfica'yı yenersek avantajlı oluruz. Sonra devamına bakarız. 2 maçta penaltılar vardı, verilmedi; bu maçta penaltı verildi. Hamle açısından Cenk'i erken kullanmak zorunda kaldık. Bir de sakatlıktan dönen Oğuzhan'ı kullanmak durumundaydık. Tolgay iyi oynadı. Atiba da iyi oynadı. Başkalarının oyuncularımı beğenmesinden onur duyarım. Benfica maçı bizim için final olacak. 01 Kasım 2016 Salı 22:18
allenai/c4/01023/85501
2017-01-22T22:18:04
http://sporcope.com/haber/icin-final-olacak-137058/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Erdoğan ve Musk Görüşmesinin Ayrıntıları | Eğitim Her Yerde Erdoğan ve Musk Görüşmesinin Ayrıntıları Kasım 8, 2017 Eğitim Her Yerde Bilim, Teknoloji 0 Son günlerde yerli otomobil çalışmalarının da ilerlemesiyle birlikte, bu toplantının da gerçekleştirilmesi büyük bir heyecana neden oldu. Bununla birlikte toplantıda neler konuşulduğu konusunda birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Elon Musk, saat 15:30 itibariyle Beştepe’de bulunan Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir araya geldi. Görüşmede, Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü de yer aldı. 70 dakika süren görüşmenin odak noktasının, Türkiye’nin ulusal uydu üretim sürecine geçişinde önemli bir dönüm noktası olan Türksat 5A-5B uydularının olduğu belirtilmektedir. Musk’ın Türkiye’ye yeni Türksat uydularının uzaya fırlatılması bağlamında geldiğini ifade eden Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, bu konuyla ilgili Airbus ile bir anlaşma yapılacağını belirtti. Bununla birlikte Elon Musk’ın şirketleri tarafından geliştirilen yeni nesil piller, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi konuların görüşüldüğü ifade eden Kalın, görüşmede Türkiye’de yapılan teknolojik yatırımların değerlendirildiğini belirtmektedir. Trafik sorunlarının aşılması, tünel kazma, yer altından trafiğin verilmesi gibi konular üzerinde de görüş alışverişinde bulunulduğunu belirten Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşme sırasında yerli otomobil konusunu da dile getirdiğini açıklamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, SpaceX Şirketinin Kurucusu Elon Musk’ı Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Kabul Etti pic.twitter.com/k6CNXVdO6d — T.C.Cumhurbaşkanlığı (@tcbestepe) November 8, 2017 TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu´nda Eğitim Çizgi Çizen Robot... Diğer 6.435 aboneye katılın 31.602 kişi buraya baktı :)
allenai/c4/01023/85502
2018-01-20T10:53:33
http://egitimheryerde.net/erdogan-ve-musk-gorusmesinin-ayrintilari/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Sosyal Medya Çılgınlığı Döneminde Zihin Sağlığını Korumak - Sincap FırınSincap Fırın Yaşadığımız zamanı düşündükçe insan aklını oynatmaya daha çok yaklaşıyor. Tek kanallı siyah beyaz televizyondan (büyük annemin sahip olduğu bir tanesini çok net hatırlıyorum) renkli televizyona geçiş dönemini hatırlarken aynı zamanda elimde tuttuğum iphone ve içindeki uygulamalarla yaşadığım yeri binlerce kilometre ötedeki anneme gösterebiliyorum. Sonsuz olanakları önümüze seren teknolojinin hayatımıza her geçen gün daha da egemen olduğu bir devirde yaşıyoruz. Eş zamanlı çalışma kabiliyetimizi üst düzeye çıkaran bir teknoloji safhasındayız, bir yandan telefonla konuşurken aynı anda elektronik postalarımızı kontrol edebilir, müzik dinleyebilir ve daha pek çok şey yapabiliriz. Birçoğumuz bu işlevselliğin büyük bir nimet olduğunu ve işlerimizi daha kısa sürede halletmemizi sağlandığını düşünüyor. Karşıt görüşlere rağmen araştırmacılar aynı anda birden fazla işle ilgilenmenin stresi arttırdığını ve elde edilen sonuçların kalitesini düşürdüğünü ortaya çıkaran sonuçlar paylaşıyor. En açık örneği olarak telefonla konuşurken araç kullanmayı düşünün. Günlük olarak beynimiz sonsuz işlem yapıyor, binlerce düşünce üretip her köşeden gelen ardı arkası kesilmeyen bilgileri hafızaya işliyor. Zihin sağlığımızın tüm bu hengame içinde ne hale geleceğini düşünebiliyor musunuz? Bedenimizi terbiye ettiğimiz gibi zihnimiz için de gittikçe yaygınlaşan bir yöntem var, Mindfulness. Gelin bu terimi birlikte yorumlayalım. Mindfulness kendinize, diğerlerine ve etrafınızdaki Dünya’ya daha farklı açıyla baktığınız bir farkındalık durumu. Jon Kabat-Zinn, bunu yaşadığınız ana ve amaca yargılayıcı olmadan ihtimam gösterdiğiniz farkındalık olarak açıklıyor. Nezaket, keyif, minnet ve kendinizi takdir etmek mindfulness öğretisinin dört temel taşı. Bunları şiar edinerek hayatınızı renklendirebilir, içinde yaşadığınız büyük şehrin karmaşası içinde huzuru yakalayabilir, minnet ve takdir duygularınızı geliştirerek nihayetinde içsel dengeye ulaşabilirsiniz. Peki neden buna ihtiyacımız var ve bir yıl öncesine göre hayatıma kattığı şey nedir? Bir yıl önce kendi çarkında koşturan bir hamster gibiydim. Uzun çalışma saatleri, devamlı telaş, aklımda bin bir düşünce, eşyalarımı kaybetme, endişe atakları ve sıkıntı hayatımın bir parçası haline gelmişti. Hayattan zevk almakta zorlanıyordum. Şansıma internet üzerinde Mindfulness derslerine denk geldim ve hemen hayatımda tatbik etmeye başladığım uygulamalarıyla yaşadığım değişikliği açıkça fark ettim. Bu sürecin önemi sadece yetişkinlere yönelik değil aynı zamanda çocuklara da yardımcı olacak uygulamalar ve zihin durumları içermesi. Belirli araştırmalar ve deneyler göstermiştir ki, öğrencilerde sınıf genelinde davranış problemlerinde azalma ve akademik anlamda gelişmeler görülmüştür. Gerçek hayatta uygulamalarını bir örnekle açıklayalım. 1. Şu anda bu yazıyı yazarken aklımın bir köşesi İnstagram ve Facebook düşünmekle meşgul, acaba şu anda önemli bir şeyler kaçırıyor muyum? Eş zamanlı çalışma ve örneğini verdiğim durum Mindfulness felsefesinin karşı çıktığı şeyin ta kendisi. Böylece kendimi odağımı yitirmemek ve başka şeylerle dikkatimi dağıtmama konusunda telkin ediyorum ki, daha verimli ve sonuçlarından memnun olacağım bu çalışma ortaya çıkarabileyim. 2. Bu yazıyı kağıda dökerken kendi muhakememi yapıp, yazdığımı eleştirmek kolayca düşebileceğim zihin durumlarından biri. Bu durumlarda kendimle barışık olup yaptığım işi takdir ederek tüm hatalarımı öğrenme sürecinin bir parçası yapabilirim. Sonuçta kendimi geliştirmek için hatalarımı da görmem lazım. 3. Aynı zamanda minnet duygusu da işlemeye başlıyor, rahat odamda otururken bu yazıyı yazabilme fırsatını elde etmek ve insanlarla paylaşabileceğimi bilmek zihnimi daha da canlandırıyor. 4. Odağımı kaybettiğim ve düşüncelerimin dağılmaya başladığı anlarda nefes alma egzersizleriyle bu dağınıklığın üstesinden gelip işime geri dönebiliyorum. Özetle Mindfulness bir öğrenme, anı yaşama, yaşanan andan zevk alma ve minnet duyma durumu. Uygulaması bir gecede öğrenilecek bir şey değil, uzun zaman ve emek isteyen bir süreç. Bunu günlük yaşamınıza uygulamayı öğrendiğinizde ise daha az stresli daha çok huzurlu bir hayata ulaşıyorsunuz. Bazı ilgi çekici bilgilere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. (Bu belgesel Mindfulness öğretisinin, davranış sorunu bulunan öğrencilerin bulunduğu bir okuldaki uygulamalarını ve nasıl bir gelişim gösterdiklerini işleyerek, süreç sonunda öğrencilerin kendilerine nasıl yardım ettiklerini gösteriyor.) Futurelearn Mindfulness ile ilgili, rehber tadında iki adet kursu ücretsiz sunuyor. Bazı ilgi çekici Ted konuşmaları: Mındfulness Works (kitabı alma şansınız yoksa, meditasyonun uygulanması konusundaki bazı kayıtlara buradan ulaşabilirsiniz.) Kategoriler: Hayat Stili | Tags: eğitim, hayat, kitap, meditasyon, meditation, mindfulness, ted talk, yoga, zihin sağlığı |
allenai/c4/01023/85504
2019-12-08T12:00:11
http://sincapfirin.com/sosyal-medya-cilginligi-doneminde-zihin-sagligini-korumak/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Kritik Maç Öncesi Sürpriz Karar - Haberbox Ana sayfa Spor Kritik Maç Öncesi Sürpriz Karar Beşiktaş’ın başında çıktığı 2 maçtan 6 puan almayı başaran Sergen Yalçın, Medipol Başakşehir maçının 11’ini belirlemeye çalışıyor. Kalede Loris Karius’u oynatacak olan deneyimli teknik adamı en çok düşündüren konu, cezalı Gökhan Gönül’ün oynayamayacak olması. Deneyimli teknik adam Gökhan’ın yerinde Necip’i oynatmayı planlıyor. Defansın solunda Caner, stoperde ise Vida-Victor Ruiz ikilisinin oynamasına kesin gözüyle bakılıyor. 4-1-4-1 sisteminde tek ön liberoda Muhammed Elneny’i hazırlayan Beşiktaş teknik heyeti, sağ kanatta Diaby, solda ise N’Koudou’yu oynatmayı düşünüyor. Yalçın, Gaziantep Futbol Kulübü maçında istenileni veremeyen Adem Ljajic konusunda ise kararsız. Ljajic’in yerine oyuna giren, attığı gol ve isteğiyle dikkat çeken Kevın-Prince Boateng’in Sırp oyuncu yerine 11’de olabileceği öğrenilirken, yapılacak son antrenman sonrasında karar verilecek. Orta sahadaki diğer isim ise Atiba olacak. Sergen Yalçın’ın gelmesiyle temposu artan tecrübeli golcü Burak Yılmaz’ın ise kaptan olarak sahaya çıkması bekleniyor. Önceki makaleAltuğ Verdi Cinayetinde FETÖ Parmağı Dünya meltem yüksel - Nisan 27, 2020
allenai/c4/01023/85505
2020-07-14T17:28:50
https://haberbox.com/2020/02/13/kritik-mac-oncesi-surpriz-karar/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
En iyi Aksiyon Filmleri - Neokur En yüksek oy almış filmler en iyi Aksiyon filmleri olarak listelenmiştir. Matematik dehası olan Christian Wolff, görünürde sıradan bir muhasebe uzmanıdır, ancak aslında dünyanın en büyük suç örgütleri için çalışmaktadır. Suçla Mücadele Birimi kendisini araştırmaya başlayınca daha sıradan ve yasal işlere yönelmeye karar verir. Bu sırada bir robotik şirketinin muhasebecisi Dana Cummings, bazı tutarsızlıklar fark eder ve Wolff'tan yardım ister. Birlikte çalışmaya başlayan Cummings ve Wolff, gerçekleri araştırırken çok tehlikeli bir yola girdiklerini fark ederler. Yakın gelecekte robot dövüşleri en çok rağbet gören spordur. Borç içindeki Charlie Kenton yeni robotu ile iddialıdır ancak oğlunun tekrar hayatına girmesi ile her şey değişecektir. Dr Brown zaman içerisinde seyahat ederken, Marty'i aramaktadır. Bir mektup sayesinde ona ulaşacaktır. Enterprise ekibinin kendi organizasyonları içindeki durdurulamaz terörist gücü fark etmesinden sonra Kaptan Kirk ekibi ile birlikte kendi başına bir toplu katliam silahı olan adamın peşinden gitmeye karar verir. Deli bir profesör olan Dr. Brown, zamanda yolculuk edebilen bir araba icat eder. Arabayı ilk kez kullanan Marty, geleceğe gitmek isterken yanlışlıkla geçmişe gider ve yaptığı bir hata sonucu anne babasının tanışmasına engel olur. Kendisinin de hiç doğmamış olmasına yol açacak olan bu hatayı düzeltmenin bir yolunu bulmak zorundadır. Hükümete bağlı bir görevli bir tecavüz vakıasını araştırmak için görev alır. 1974 senesinde meydana gelen bu tecavüz olayı akıllara durgunluk veren cinstendir ve görevli Esposito bu olayı aydınlatacağına ve adalet karşısına çıkaracağına kendi kendine söz verir. Aynı şekilde 1999 senesinde gerçekleşen bir olayla da bağlantısı vardır. İki olay arasındaki bağ derinlere gömülmüş bir çok şeyi yüzeye çıkaracaktır.
allenai/c4/01023/85506
2019-08-18T15:04:11
https://www.neokur.com/film-tur/aksiyon/iyi
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Kayseri Haberleri - ERÜ Tıp Fakültesi’nde emeklilik töreni - Yerel Haberler Haberler >Yerel Haberler >Kayseri>ERÜ Tıp Fakültesi’nde emeklilik töreni Kayseri Haberleri: ERÜ Tıp Fakültesi’nde emeklilik töreni KAYSERİ, (DHA) - ERCİYES Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi’nden emekli olan Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Mustafa Erkan, Prof. Dr. Sami Aydoğan ile Dr. Öğretim Üyesi Recep Saraymen için emeklilik töreni düzenlendi. Başhekimlik Toplantı Salonu’nda düzenlenen emeklilik törenine Rektör Prof. Dr. Mustafa Çalış, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Murat Borlu ve Prof. Dr. Mehmet Sıdkı İlkay, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Poyrazoğlu, ile çok sayıda akademik ve idari personel katıldı. Emeklilik töreninde ilk olarak öğretim üyelerinin özgeçmişi okundu ve hayatlarından kesitlerin yer aldığı slayt gösterisi yapıldı. Törenin açılış konuşmasını yapan Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Poyrazoğlu, konuşmasında emeklilik törenlerinin hem mutluluk, hem de hüzünlendirici törenler olduğunu kaydetti. Dekan Poyrazoğlu, “Bu törenle emekli olan hocalarımıza veda etmiş oluyoruz. Ama kalben hale birlikteyiz. Tıp Fakültesi’nin kuruluşunun 50. yılındayız. Bu 50 yılda bir barakadan 5 hastanelik koskoca sağlık kompleksine dönüşen ve ülkemizdeki önemli tıp fakültelerden birisi haline gelen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültemize, bugün burada emekli ettiğimiz hocalarımızın büyük katkıları bulunmaktadır” dedi. Rektör Prof. Dr. Mustafa Çalış ise, öğretim üyelerine emeklilik hayatlarında mutluluklar diledi. Rektör Çalış, “Zaman çok hızlı geçiyor. Önemli olan bu geçirdiğimiz zamanda mutlu muyuz, ne kazandık, ne meyve verdik. Önemli olan budur bence. Hocalarımızın en büyük meyvesi öğrencileridir. Birçok alanda doktor yetiştirdiler. Bu onlar için gurur verici bir olay. Bundan sonraki hayatlarında aileleri ile birlikte mutlu bir hayat sürmelerini diliyorum” diye konuştu. Hurriyet.com.tr’nin Kayseri haberleri bölümünde, DHA’nın abonelerine gönderdiği Kayseri haberleri otomatik olarak derlenmektedir. hurriyet.com.tr editörleri otomatik akış içinde ERÜ Tıp Fakültesi’nde emeklilik töreni haberine editoryal müdahalede bulunmamıştır. Haber içeriklerinden hukuken ilgili ajanslar sorumludur.
allenai/c4/01023/85509
2018-10-20T00:30:30
http://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/kayseri/eru-tip-fakultesinde-emeklilik-toreni-40983812
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Mısır siyasi tarihinde bir ilk: Hristiyan kadın vali - Yeni Çağrı Gazetesi Mısırlı Hristiyanlar söz konusu atamayı memnuniyetle karşıladı. Yerel basına konuşan Vatan İçin Mısırlı Kıptiler Birliği Başkanı Kerim Kemal, “Mısır’da yeni bir döneme girildiğine vurgu yaparak dini farklılığın önemli atamalar için bir engel olmaktan çıktığını ve liyakat esasına göre atanan Mihail’in iyi hizmetler yapacağını” söyledi. Etiketler: Hıristiyan Vali / Mısır / Yeni Çağrı AB Komisyonu'nun yaptırdığı yaz saati uygulamasıyla ilgili anketin sonucuna göre, halkın çoğunluğu uygulamayı istemiyor.
allenai/c4/01023/85510
2019-04-20T04:17:31
https://www.yenicagri.com/misir-siyasi-tarihinde-bir-ilk-hristiyan-kadin-vali.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
hülyalı lezzetler: Kokostar Kurabiye MALZEMELER (35-40 tane kurabiye için) 3 yemek kaşığı kakao (miktarını kendiniz ayarlayabilirsiniz) 1 çay bardağı sıvı yağ (küçük tip çay bardağı) 4 su bardağı un(200 ml lik su bardağı)(son bardağı yavaş yavaş ekleyerek un miktarını kendiniz belirlersiniz) 2 yumurta (birinin akı içine) 2 buçuk 3 su bardağı hindistan cevizi 1 çay bardağı yoğunlaştırılmış konsantre süt (moloko-süt reçeli) (Süt reçelini göz kararı azaltıp çoğalabilir.Hindistan cevizi yuvarlanıp toparlanacak kadar yumuşayana kadar eklenir) 80 gr lık bir paket sütlü yada bitter çikolata Hamur malzemeleri karıştırarak ele yapışmayan bir hamur elde edilir. Kabın ağzını streçle kapatarak dolapta 15 dakika kadar bekletilir. İç malzeme karıştırarak küçük toplar yapılır.(toplar yuvarlanırken hafif ele yapışır kıvamda oluyor) Hamurda avuç içi büyüklüğünde parçalar koparıp elde içli köfte gibi açılır.Ortalarına hindistan cevizi topları konulur. Hamurlar kapatılarak yuvarlanır.(delik bırakmadan) Önceden ısınmış 180-200 derecelik fırında yaklaşık 20 dakika pişirilir.(fırınınızın ısısına göre ayarlayın) Arzu edilirse kurabiyeler batırılıp çıkarılır. Yada üzerilerine hızlıca incecik akıtılır.Kalın,kilitli buzdolabı poşetine erimiş çikolatayı doldurup iğneyle delerek incecik akıttım) İçine konulan nemli harçtan dolayı diğer kurabiyeler gibi haftalarca taze kalmaz.Ancak 1-2 gün aynı kalacağını düşünüyorum. nursevincelezzetler-yemektarifleri 30 Mart 2014 00:20 Ellerinize sağlık .çok düzgün duruyor.. afiyetle. hülya 30 Mart 2014 03:31 Çok teşekkür ederim...Zannedersem her şeyin düzgün duranı sevmemden kaynaklanıyor :) sevgiler... BlogcuAmca09 30 Mart 2014 09:40 Eline sağlık hülya abla anneme söyliyimde yapsın canım çektii :) abla vaktin olursa bu yayınada bakarmısın bi ara hülya 30 Mart 2014 10:05 Bencede yapsın :) teşekkürler...
allenai/c4/01023/85511
2017-09-22T18:56:41
http://hulyalilezzetler.blogspot.com/2014/03/kokostar-kurabiye.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Son bir yılda o sektörde bin 721 kişi işsiz kaldı haberi Türk parasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesiyle birlikte vatandaşa hayat pahalılığı olarak yansıyan ekonomik sıkıntının devamını kapanan iş yerleri ve işten atmalar aldı. Bu süreçte işsizler ordusuna yenileri eklendi. Son bir yılda bankacılık sektöründe 1721 kişi işini kaybetti. Bu yılın 10 ayında ise 87 bin iş yeri kapandı. Bir taraftan işsizler ordusu artarken diğer taraftan da kamuya yerleşenlerde de güvencesizlik yaygınlaşıyor. DİSK/Genel-İş Sendikası, “Kamu İstihdam Raporu”na göre, AKP kamuda kadrolu yerine “sözleşmeli” istihdamı tercih ediyor. 2016-2017 döneminde sözleşmeli personel sayısı 66 bin artarken memur sayısı 23 bin azaldı.
allenai/c4/01023/85513
2019-01-24T07:00:03
http://www.haberdar.com.tr/ekonomi/son-bir-yilda-o-sektorde-bin-721-kisi-issiz-kaldi-h55185.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Alaşehir Escort | Manisa Elit Escort Bayan Home » Alaşehir Escort Listings for Alaşehir Escort (1) Alaşehir elit escort kızlarının yer aldığı bu sayfada herkes kendisine uygun escortları tercih edebilir. Manisa İri Göğüslü Escort Hande Alaşehir Escort, Gördes Escort, Kula Escort cabcuk Aralık 14, 2017 Doyumsuz ve zevk alacağınız bir görüşme ister iseniz. Manisa escort HANDE, sizler için sürekli olarak telefonunu açık tutmaktadır. İri göğüsleri ile her zaman ilgi gören […]
allenai/c4/01023/85515
2018-01-21T12:14:51
http://www.otemer.com/ad-category/alasehir-escort
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Suriye Türkmenlerinin Varoluş Savaşı | BİLGESAM Suriye’de Türkmenler; Rus hava kuvvetleri ve zırhlı araçları tarafından desteklenen Esad güçleri, Hizbullah ve İran destekli milisler, PYD’nin silahlı unsurları YPG ve en önemlisi IŞİD terör örgütü unsurlarına karşı dört cephede varoluş savaşı veriyor. BİLGESAM’ın düzenlediği “Suriye Türkmenleri” konulu seminerde Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa, bu direnişi ve mücadeleyi Çanakkale Savaşı’na benzetiyor. Suriye’de Türkmen varlığının devam etmesi için ölüm kalım savaşı verildiğini belirtiyor. Suriye’de Türkmen Varlığı Suriye’de Türkmen varlığı ile ilgili farklı kaynaklarda farklı sayılar veriliyor. Suriye kaynakları Türkmenleri 200.000 kişilik küçük bir grup olarak gösteriyor. Ancak son yapılan araştırmalarda Suriye’de Türkçe konuşan Türkmen sayısının yaklaşık 1,5 milyon olduğu belirtiliyor. Asimile olmuş Türkmenlerin de dâhil edilmesi durumunda bu sayının 3,5 milyona ulaşacağı değerlendiriliyor. Şam, Lazkiye, Hama, Humus, Halep, Rakka kentleri ve köyleri Türkmenlerin çoğunlukla yaşadığı yerler. Halep ve Rakka şehirlerinde yaşayanlara Halep veya Culap Türkmeni, Lazkiye bölgesindekilere ise Bayır-Bucak Türkmeni adı verilmektedir. Fransız mandası döneminde başlayan ve sonrasında da devam eden politikalar sonucu küçük gruplar halinde yaşayan Türkmenler önemli oranda asimile olmuştur. Bütün baskılara rağmen asimile olmayan Türkmenler, iç savaş başlayınca bir müddet silahsız muhalefet yapsalar da, daha sonra varlıklarını devam ettirebilmek için silahlanarak muhalif hareketlere katılmışlardır. Türkmenler IŞİD’le Savaşıyor Birbirinden ayrı olarak hareket eden Türkmen tugayları son aylarda birleştirildi ve iki tümen olarak teşkilatlandırıldı. Kuzeydeki Bayır Bucak Türkmenlerinin yer aldığı Sahil Tümeni doğuda IŞİD ile savaşıyor. Azez-Cerablus hattında güvenli bölge oluşturmak için birbiri ardına köyleri almaya başlıyor. Bundan rahatsız olan Rusya, Türkmenleri havadan yoğun olarak bombalıyor. Esad ve PYD’nin Afrin’deki silahlı unsurları ile Hizbullah destekli milisler Türkmenlere geri ve yan bölgelerden saldırıyor. Bu güçler IŞİD’le mi savaşıyor? Yoksa IŞİD’le savaşan Türkmenleri arkadan vurarak IŞİD’e destek mi veriyor? IŞİD’le savaşacağım diye Suriye’ye hava ve kara kuvveti gönderen Rusya, Hava saldırılarının yüzde 90’ını Türkmenlere, yüzde 10’unu IŞİD’e yapıyor. Esad ve Hizbullah destekli milislerin IŞİD’e saldırılarıyla ilgili bir haber okudunuz mu? Okumadınız! Çünkü bu güçler Halep ve Bayır Bucak bölgelerinde Türkmenlere karşı savaşıyor. Halep ve Bayır Bucak bölgeleri stratejik açıdan çok önemli. Bu bölgeler ele geçirilmeden Laskiye ve bölgedeki Rus üsleri güvende değil. Ayrıca bu bölge Türkiye’yi Ortadoğu bölgesinden tecrit etmek için gerekli. Bu bölge düşerse Ermenistan, İran, Irak’tan sora Suriye de tamamen Türkiye karşıtı Rusya-İran ittifakına dâhil olacak. Afrin bölgesindeki PYD silahlı unsurları (YPG), Esad güçleriyle işbirliği yaparak Türkmenlere karşı savaşıyor. Çünkü bu bölgenin düşmesi durumunda Azez-Cerablus hattının ele geçirilmesi kolaylaşıyor. Bu hattın ele geçirilmesi halinde denize çıkışı da olan bir Kürt devletinin coğrafi temelleri atılabilir. Sonuç olarak; IŞİD’le savaştığını söyleyen Ruslar, Esad güçleri, İran destekli milisler, Hizbullah ve PYD; çoğunlukla IŞİD’le değil Suriye Türkmenleri ile savaşıyor. Türkmenler ölüm kalım savaşı veriyor. Aynı zamanda IŞİD’le savaşıyor. Çok sayıda Türkmen şehit oluyor. Kobani için gösterilen hassasiyet Bayır Bucak için gösterilmiyor. Bu yazı 29.12.2015 tarihinde Yeni Yüzyıl Gazetesinde yayımlanmıştır.
allenai/c4/01023/85517
2019-04-26T13:58:55
http://www.bilgesam.org/incele/2266/-suriye-turkmenlerinin-varolus-savasi/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Phantom 4 RTK - Kent Harita Eğitim Soru Cevap 6 Aralık 2018 İHA kategorisinde misafir sordu Phantom 4 RTK nın mobil D-RTK istasyonunsuz ölçüm hata değerleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Ayrıca drone ile beraber satın aldığımız mobil D-RTK istasyonunu bilinen kontrol noktası olarak total station kurmak için kullanabilir miyiz? ortofo foto çekimi nasıl yapılır Oluşturduğum Ortofoto nun koordinatını hangi programlar ile öğrenebilirim
allenai/c4/01023/85521
2019-02-22T14:06:30
http://sorucevap.kentharita.com/119/phantom-4-rtk
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
siyah beyaz baykuş..: İlk Mimim :) Benim Pembe Dünyam beni nimlemiş :) Liebster Blog Awards adı altında destek projesi geliştirilmiş. Amaç takipçi sayısı 200 den az olan bloggerların trafiğini arttırmak. Mimin kuralı gereği bana sorduğu 11 soruyu cevaplayıp bende 11 tane soru soracağım 11 bloggera Benim Pembe Dünyam'ın bana sorduğu 11 soru ve cavaplarım :) * Unutamadığın ve en çok sevdiğin film hangisidir? En sevdiğim film Leon *En sevdiğin yazar kimdir? En çok polisiye - gerilim okuyorum. Yazar da Tess Geritsen ve Jean Christophe Grange tabi Maksime Chattam'ı da unutmamak lazım :) Bunu cevaplamak benim için çok zor bir türlü karar veremedim. *En sevdiğin ve sende iz bırakan bir şarkı var mı?varsa hangisi? Öyle bir şarkı yok sevdiğim dinlediğim şarkılar sürekli değişir. *Takıntılı mısın? Varsa neler olduğunu paylaşır mısın? Takıntılıyım :) eskiden çok fazlaydı zamanla azaldı. Takıntıların hayatı zorlaştırdığını düşünüyorum :) hem çok dağınık hemde çok düzenli acayip bir insanım :)) takıntı olarak da uzun süredir geçmeyen tek şey el yıkamak çok fazla ellerimi yıkarım ama etrafımdakileri rahatsız edecek bir temizlik takıntım yok sadece kendi ellerimi çok çok sık yıkıyorum :) *Hobi metaryeli olarak en sevdiğin nedir?kağıt mı, keçe mi, kil mi, kumaş mı v.s.? En sevdiğim yani en çok uğraştığım ip ve yünler. Dikiş dikmekten anladığım sadece pantolon boyu kısaltmak orjinal paça dikerim :)) birde kumaşları düz dikebilirim başka anlamam dikmekten de ilerde istiyorum öğrenmek bakalım kısmet :) Keçe ve kil hiç denemedim onlarda ilerde yapmak istediklerim arasında. *Çocukluğundan hatırlayıp en çok özlediğin şey nedir? Lunapark :) Ailecek sık sık giderdik. Kardeşimle çok güzel vakit geçirirdik. Ankara da ki lunapark yenilendi ne kadar değişti bilmiyorum gitmedim çok uzun süredir. Yenilendiğini duyunca canım sıkılmıştı değişmesini istememiştim. *Blogumda en çok neyle alakalı post görmek istersin? Blogunuzu severek takip ediyorum. Hayatınızda olan ve paylaşmak istediğiniz her şey olabilir. *Kahve mi, çay mı? Her gün bir fincan Türk kahvesi ve sınırsız çay :)) *Bloggerlardan hiç tanımadığın halde kendine en yakın bulduğunu bizimle paylaşır mısın? Çok severek ilgiyle takip ettiğim bloglar var. Yakın bulduğum olarak aklıma gelmiyor. *Görmeden ölmek istemediğiniz yer neresi? Görmek istediğim o kadar çok yer var ki :) Ürgüp- göreme ve tabi ki balona binmek :)) *Soruyu hazırlarken ben çok zorlandım sende zorlanacağını düşünüyor musun? Ben bazı soruları cevaplarken zorlandım :) soru hazırlarken de zorlanırım mutlaka aklımda hiç soru yok :)) Benim sorularım En son hangi kitabı okudunuz? Her ay düzenli dergi yada dergiler alır mısınız?alıyorsanız isimleri ne Benim mimlediklerim Havuçla Maydonoz Burcuzun Meşgul Anne'nin Hobileri SeaBelle Cinar10 Şubat 2013 14:14Canım yazını keyifle okudum, cevaplarında , senin hazırladığın sorularda çok güzel.İlk defa bir mimi yapmayı çok istedim, bunda senin başlığınında etkisi büyük galiba.İlk mimim yazmışsınya, eğer iznin olursa bende sorularına cevap vererek ilk mimimi yapmayı isterim. :) sevgiler canım.YanıtlaSilYanıtlarHülya Çoban10 Şubat 2013 20:03Teşekkür ederim. Cevaplarsanız bende çok mutlu olurum ve okumak isterim :)SilYanıtlapembe dünyalı10 Şubat 2013 16:23Yanıtlarını zevkle okudum, Teşekkür ederim ilgilendiğin için, Kolaylıklar dilerim. Sevgilerle...YanıtlaSilYanıtlarHülya Çoban10 Şubat 2013 20:10Teşekkür ederim. Sevgiler..SilYanıtlaEsen Can10 Şubat 2013 22:44Tamamdır baykuşcum, sorular şahane, yanıtlarım ben de en kısa zamanda, buradan da yazarım sana ;) Çok teşekkürler :)SevgilerYanıtlaSilHülya Çoban10 Şubat 2013 23:35Teşekkür ederim. Bekliyorum :)YanıtlaSilYanıtlarEsen Can13 Şubat 2013 00:25Cevaplarını verdim Hülyacım :) Tekrar teşekkürler...SilHülya Çoban15 Şubat 2013 15:36Cevapladığın için teşekkür ederim okudum yazınızı çok keyifli bir yazı:)SilEsen Can15 Şubat 2013 16:16:)) Ben teşekkür ederim baykuşcum :)SilYanıtlaburczun11 Şubat 2013 10:53Teşekkür ederim:)cevaplar blogta..YanıtlaSilYanıtlarHülya Çoban13 Şubat 2013 12:43Cevapladığınız için teşekkür ederim okudum yazınızıSilYanıtlaazra ecrin15 Şubat 2013 21:43miminiz güzel olmuş bende sizi mimledim :))http://azraecrin.blogspot.com/YanıtlaSilYanıtlarHülya Çoban16 Şubat 2013 21:05Teşekkür ederim mim için cevaplar blogumdahttp://cocuklacocukoldum.blogspot.com/2013/02/mim.htmlSilYanıtlaYorum ekleDaha fazlasını yükle... Örgü Bereket Kuşlarım Ankara'dan Dönüş ve Küçük Alışverişim :) Bol Hediyeli Kaçırılmayacak bir Çekiliş :) Yeni blog Kitaplardan Alıntılar-Fotoğraflar
allenai/c4/01023/85524
2017-06-28T05:22:32
http://siyahbeyazbaykus.blogspot.com/2013/02/ilk-mimim.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
SpyBubble Türkiye: 3 Adımla Kolayca Cep Telefonu Takip Etme Yöntemi İnsanların geneli, yenilikçi çalışmaları destekleyerek, bu çalışmalar sonucunda insan hayatını kolaylaştırmaya yönelik gelişmeleri günlük hayatta kullanma yoluna gitmişlerdir. Aslında bu çalışma Hayatın her aşamasında, bu şekil gelişmeler önemli buluşlara dönüşerek bütün insanlara pek çok konuda katkıda bulunmuştur. Bilimin ve teknolojinin iletişim konusunda geldiği son nokta olan telefon dinleme yazılımları arasında, SpyBubble telefon dinleme yazılımı hem en gelişmiş özelliklere sahip olanıdır hemde kullanıcıya fiyat dahil olmak üzere en fazla avantaj sağlayanıdır. Spybubble'ı yüklemiş olduğunuz hedef telefona dair ne varsa her şeyi takip etmiş olursunuz. Sizlere spybubble'ın bir kaç önemli özelliklerini belirteyim. Yüklenmiş olan hedef telefonu dinleye bilir ve spybubble'ın yüklü olduğu tüm görüşmeleri kayıt altına alarak size verilen spybubble kullanıcı paneline kayıt edilir ve dilediğiniz zamanda spybubble kullanıcı panelinize giriş yapabilir ve geçmişe dönük tüm görüşmeleri dinleye bilirsiniz. Önemli özellikler arasında yer alan ortam dinleme özelliği sayesinde hedef telefonun bulunduğu ortamdaki sesleri dinleyebilirsiniz. Bir kaç değerli özellikleride özetle sıralamak gerekirse; Gelen ve giden çağrıları kayıt etme, gelen ve giden mesajları görme, whatsapp, viber, bbm, skyp, facebook, gibi online mesajlaşmaları görebilme imkanı sağlar. Bir özellik daha var ki bu özellik benim favorilerimin en başında gelir; Spybubble yüklü olan hedef telefonun nerede olduğunu size harita üzerinden nokta atışı gösteriyor. Spybubble'ın yüklü olduğu hedef telefon dünyanın neresinde olursa olsun telefonun bulunduğu yeri nokta atışı cadde ve sokak olmak üzere tam nerede olduğunu göstermektedir. Bir örnek vermek gerekirse güvenlik sebebiyle kendi telefonunuza'da spybuble'ı yükleyebilirsiniz telefonunuzun çalındığını düşünürseniz telefonu bulmakta zorluk çekmezsiniz. 2ci bir örnekle spybubble'ı çocuğunuzun telefonuna yüklediğinizi düşünelim çocuğunuzun gün içinde nerede olduğunu bilerek içiniz daha huzurlu olacaktır. Peki SpyBubble Nedir? SpyBubble Nasıl Satın Alınır ve Takip Etmek İstediğiniz Telefona Nasıl Yüklenir ? Yukardaki videoda görmüş olduğunuz gibi spybubble satın alma ve yükleme işlemi oldukça basit ve kolay bir işlemdir. Videodaki satın alan arkadaş satın almadan hedef telefona kurulumuna kadar her şeyi anlatmış. Kişi bu videyu çekerken hem uygulayıp hem anlatıyor ve haricinde kullanıcı panelini de adım adım anlatıyor o kadar işlem yapmasına rağmen anlatmalarıyla beraber videonun tamamı 10 dk sürmüş demek ki spybubble satın alma ve kurma işlemi oldukça basit ve kolay bir işlem olduğunu bu video sayesinde de canlı olarak görmüş oluyoruz. Gönderen Blogcu zaman: 14:23 Etiketler: cep telefon takip etme yöntemi, mesaj takibi, spybubble, spybubble kurulum, spybubble nasıl yüklenir, spybubble satın alma, telefon takip etme yazılımı
allenai/c4/01023/85525
2019-01-23T11:25:44
http://spybubbleturkiye.blogspot.com/2014/03/3-admla-kolayca-cep-telefonu-takip-etme.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Derin Tarih Dergisi Sayı: 98 Mayıs 2020 Kolektif Kolektif Derin Tarih Dergisi Osmanlı'da Temizlik ve Su Medeniyeti. “İslamın suları ve Osmanlı kaynaklarının ihtişamı karşısında hayretler içinde kalıp bir çocuk gibi dilim tutuldu.” diyordu Ivan Illich. Fuzuli'nin “Su Kasidesi”ndeki gibi soyut sular, Nedim'in Sadabad çeşmeleri gibi somut sular, hafif sular, sert sular, kaba sular, latif sular, hâzım sular, emrâzı eriten sular, şifalı sular, mübarek sular, sağ sular ve daha nice vasıflarla muttasıf Osmanlı suları… Ve tabiî tadı hiçbir suya benzemeyen ama her sudan bir tat taşıyan Zemzem… Sizleri bu sıkıntılı günlerde biraz siyasî tarihin dağdağalı dünyasının ötesine götürerek temizlik ve suyun medeniyetimizdeki yerine dair bir dosya ile baş başa bırakmak istedik. Hayırla kalınız efendim… “Osmanlı'da Temizlik ve Su Medeniyeti” dosya konusunda Mustafa Armağan Osmanlı'da temizlik ve çevre şuurunu yazarken, Prof. Dr. Aykut Kazancıgil hem Osmanlı'daki temizlik ve hijyen pratiklerini, hem de bunların salgın hastalıklarla mücadeledeki yerini anlattı. Arif Emre Gündüz, Sultan Abdülhamid'den yadigâr Hamidiye su projesini, Prof. Dr. Adnan Demircan Hz. Muhammed'in (sas) temizlik tavsiyelerini yazdı. Katherine Ashenburg'un yakında Türkçesi yayımlanacak olan kitabından seçtiğimiz bölümde ise asırlar önce Avrupa'nın Türk hamamı karşısında yaşadığı büyük şoku okuyacak ve çok şaşıracaksınız. “Osmanlı'da Temizlik ve Su Medeniyeti” dosya konusunun haricinde; Kadir Mısıroğlu, Mustafa Özel, Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Prof. Dr. Fehameddin Başar, Benjamin Welton, Prof. Dr. İsmail Taşpınar, Araştırmacı-Yazar Fatma Toksoy, Araştırmacı-Yazar Mehmet Poyraz, Tarihçi-Yazar İbrahim Pazan, Zeynep Günay, Nicholas Danfort, Karl E. Meyer, Araştırmacı-Yazar Resul Orman ve Muhammed Mahmut Bakır gibi araştırmacı, yazar ve akademisyenlerden oluşan birçok kişi de birbirinden kıymetli yazılar kaleme aldı. Ayrıca Ali Seydî Bey'in Harf İnkılabından 4 yıl evvel yayınlanan Latin Hurûfu Lisânımıza Kâbil-i Tatbîk midir? İsimli eseri ek kitap olarak tüm okurlara armağan ediliyor. Derin Tarih, bütün bildiklerinizi unutturacak bilgiler ışığında devam ediyor... Derin Tarih Dergisi Sayı: 98 Mayıs 2020 Kolektif 3990000087157 Derin Tarih Dergisi Derin Tarih Sayı : 2 Mayıs 2012 Derin Tarih Aylık Dergisi Sayı : 81 Aralık 2018
allenai/c4/01023/85528
2020-05-27T03:35:26
https://www.eren.com.tr/kitap/derin-tarih-dergisi-sayi-98-mayis-2020-p13293110.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Anasayfa / Makaleler / Bahar depresyonundan kurtulmanın sekiz yolu 1- Yaşam alanınızın daha aydınlık olmasını sağlayın: Panjur ve perdeleriniz gün ışığının olduğu her an açık olsun. Eğer ışığın eve ulaşmasını engelleyen ağaçlar varsa dallarını budayarak ışığın daha fazla gelmesini sağlayabilirsiniz. Evde ve iş yerinde mümkün olduğunda pencerelere yakın yerlere oturmaya çalışın. 2- Dışarıda vakit geçirin: Uzun yürüyüşler yapın, öğle yemeği için açık bir alan tercih edin ya da sadece bir bankta oturarak güneşlenin. Özellikle sabahın erken saatlerinde iki saat kadar gün ışığı altında vakit geçirin. 3- Düzenli olarak egzersiz yapın: Fiziksel egzersizler mevsimsel duygulanım bozukluğu hastalığı sonucunda artan anksiyete ve stresin önlenmesine yardımcı olur. Daha fit olmak kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. 4- Tedavi planınızdan şaşmayın: İlaçlarınızı aksatmayın ve terapi seanslarınıza planlanan zamanlarda katılın. 5- Kendinize iyi bakın: Yeterince ve iyi dinlenin. Yemek saatlerinizi düzenleyin. Daha iyi hissetmek için alkol veya uyuşturucu ilaçlara başvurmayın. 6- Stres yönetimine özen gösterin: Stres yönetimi tekniklerini öğrenin. Yönetilemeyen stres depresyon, aşırı yemek yeme ya da sağlıksız düşünce ve davranışlara sebep olabilir. 7- Sosyalleşin: Çevrenizde olmasından keyif aldığınız kişilerle iletişime girmek için çaba sarf edin. Arkadaşlarınız size ağlayacak bir omuz veya eğlenceli bir ortam sağlayabilir. 8- Seyahate çıkın: Eğer mümkünse kendinizi harika hissedeceğinizi düşündüğünüz bir yere küçük bir seyahat organize edin. Bu seyahate birkaç yakın arkadaş da eklerseniz harika olur. Günlerin uzaması ve havaların ısınması pek çok insanda mutsuzluğa neden olabiliyor. İşyerinde motivasyon kaybına neden olan bahar depresyonu atlatılabilir, geçici bir durum. Önemli olan onunla nasıl başa çıkılacağını bilmek… HAYAT,AR çok güzel ve canınız çalışmak istemiyor değil mi? Üstelik sabah uyanırken de çok zorlanıyorsunuz. Çalışırken yaşadığınız isteksizliğe bir de dikkat dağınıklığını, ruhsal ve fiziksel kaygılarınızı eklediğinizde işyerinde verimsizlik kaçınılmaz oluyor. Belki de bahar depresyonuna girdiniz… Mevsimsel değişikliklerin insan psikolojisine etkileri hakkında yaptığı çalışmalarla tanınan Harvard’lı psikiyatrist John Sharp’m yaptığı bir araştırmaya göre, ilkbahar mevsiminde günlerin uzamaya ve sıcaklıkların artmaya başlamasıyla beraber vücudumuzdaki seratonin ve dopamin (kendimizi iyi hissetmemize olanak sağlayan kimyasallar) oranları da artmaya başlayarak kendimizi pozitif ve enerjik hissetmemize olanak sağlıyor. Peki, ya bunun tam tersini hissediyorsak? Baharın gelmesiyle başlayan bu isteksizlik ve karamsarlık hali pek çok kişiyi etkilerken bu durum çalışma hayatında gözle görülür bir şekilde performans kaybına yol açıyor. Oysa bahar depresyonunu atlatmak yine sizin elinizde… BİYOLOJİK SAATİMİZ ŞAŞIYOR Bahar depresyonu mevsimsel özelliklere bağlı yaşanan bir duygu durum bozukluğu aslında. Biyolojik saatin mevsim değişme sürecine uyum sağlayamaması durumu olarak da tanımlanan bahar depresyonunun belirtilerinde halsizlik, uykusuzluk/çok uyuma, dikkat ve konsantrasyon kaybı, hayata karşı genel bir isteksizlik, sosyal ortamlardan keyif alamama ve agresif davranış bozuklukları var. Bahar depresyonuna neden olan etkenler tam olarak bilinmemekle birlikte Florance Nightingale Hastanesi Psikolog Emrah Polat’ın verdiği bilgilere göre, bazı spesifik nedenler şunlar olabilir: İlkbahar ve yaz aylarında güneş ışığı seviyesinin ve süresinin artması, gün ^ratı içerisinde uyanık kalma sürenizi arttırmanız yönünde vücudunuzu uyararak vücudunuzun iç saatini bozabilir. Bu ritimdeki bozulma da duygu durumunun değişmesine yol açabilir. Buna ek olarak güneş ışığı miktarının azalması mutluluk hormonu olarak da tabir edilen seratonin salgılanmasını azaltarak mevsimsel duygulanım bozukluğunu tetikleyebilir. Mevsim değişikliği yine uyku düzeni ve kalitesini etkileyen melatonin hormonunun dengesini de bozabilir. GEÇİCİ OLDUĞUNU BİLİN Uzman Psikolog Merve Saraçoğlu’ndan aldığımız bilgilere göre, bu duruma depresyon denmesinin sebebi diğer depresyon türlerinin belirtisiyle benzer olması. Çalışanlar bahar depresyonuna bağlı olarak uyku bozukluğu ve motivasyon kaybı yaşayabilirler. Meslekten, işyerinden ya da çalışma arkadaşlarından soğuma, çalışma isteksizliği hatta erken emeklilik düşüncesi bile oluşturabilir. Öncelikle pozitif düşünmek ve kararlılık önemli. Bu durumun mevsim geçişine bağlı geçici bir durum olduğunu sürekli anımsamakta da fayda var. “Yaşanılan depresyonun yoğunluğuna göre psikoterapi seansları alınmasını tavsiye ederim” diyen Saraçoğlu bahar depresyonunun atlatılması için açık hava egzersizleri, dengeli beslenme, alkol ve kafein kullanımının minimum düzeyde tutulmasını ve bol su içilmesini öneriyor. KENDİNİZİ DEĞİŞİME ADAPTE EDİN Yaşam koçu ve eğitmen Tankut Ayan, her değişimin kendine özgü yenilikler barındırdığını ve bu yeniliklere adapte olunmadığı takdirde bu durumun bizleri fazlasıyla demotive ettiğini belirtiyor ve bahar depresyonundan çıkış yolunu şöyle gösteriyor: “Bu hissiyatın önüne geçebilmenin en etkili yollarından biri öncelikle değişime kendimiz için en uygun şekilde adapte olabil-memizdir. Kendi hayatımızda istediğimi/ değişiklikleri gerçek- tankut Man leştirsek bile, iş hayatımızda arzuladığımız değişiklikleri gerçekleştiremez-sek, kendimiz için yaptığımız değişiklikler istediğimiz sonuçları doğurmayabilir. Iş hayatında kendinizi demotive hissettiğiniz zamanlarda kendiniz ile kurduğunuz iletişime dikkat edin. Benzer durumlarda kendinizi moralinizi daha da aşağı çekecek konuşmalar yaparken yakaladığınızda, kendinize sorduğunuz olumsuz soruları olumluya çevirerek sormaya önem gösterin. Ayrıca, çok sıkıldığınız, bunaldığınız durumlarda yapacağınız nefes egzersizleri, sizi rahatlatacaktır.” YÖNETİCİLER ÇALIŞANI ANLAMALI Ayan’a göre, şirketler bu gibi geçiş dönemlerinde çalışanlarına karşı daha esnek ve yapıcı bir tutum içerisinde olmalı. Çalışanlarında motivasyonlarının ve enerji seviyelerinin eskiye nazaran düşük olduğunu fark eden yöneticilerin, onlarla birebir yaptıkları görüşmelerde empati kurarak çalışanlarını anlamaya çalışmaları oldukça önemli. Soracakları doğru sorularla çalışanlarının odaklarını olumsuzdan olumluya çevirmeyi başarabilmeleri, onların pozitif yönlerini öne çıkaran yapıcı ve motive edici konuşmalar ve iş, özel yaşam arasındaki dengeyi kurabilmelerine yardımcı olacak yaklaşımlar hem çalışanlar ile aralarındaki bağları kuvvetlendirir hem de motivasyonları düşük olan çalışanların kendilerini güvende hissetmelerine imkan sağlar. “Özbilinç ve özfarkındalığı gelişmiş olan tüm bireylerin her yıl aynı dönemde karşılaştıkları bu zorluğu yine kendi duygu ve sınırları doğrultusunda çözebileceğine inanıyorum” diyen Oxygen Consultancy Genel Müdürü Zeynep Doğrul Aşar, kişilere farklı hobiler edinmeyi, rafa kaldırılmış ertelenmiş planlarını gündeme koymalarını öneriyor. Aşar, “Bu yorgunluğu yaşayan kişinin pasif direnişle serzenişte bulunmak yerine proaktif davranarak çözüm yaratmayı istemesi ve gayret göstermesinin daha önemli olduğunu düşünüyorum” diyor. DEPRESYONA TATİL HEDİYESİ Böylesi dönemlerde şirket olarak genellikle değişim ve yenilik içinde olmayı tercih ettiklerini söyle yen Aşar, bu durumu yaşayan çalışanlar için özel proje ekipleri oluşturduklarını, yeni hizmetler devreye sokarak rutini kırmaya çalıştıklarını anlatıyor. “Sonuç alındı ğında hep birlikte motive oluyoruz. Ulaşılabilir, kısa vadeli hedefler koyup ulaşıldığında da keyifli ödüllerle destekleyerek bu dönemi hafif atlatmaya çalışıyoruz” diyen Aşar, örneğin geçen sene Nisan ayında bir hedef belirlemiş ve bu hedefe ulaşan çalışanlarına seçecekleri üç ülkeden biri için Barcelona, Amsterdam veya Paris gidiş dönüş uçak bileti hediye ettiklerini söylüyor. Bunun yanı sıra gün içinde yaşanılan stresi atmak f^ar üzere şirket içinde masatenisi ve dart turnuvaları ile işe keyif ve eğlence katmaya çalıştıklarını söyleyen Aşar, cuma akşamları happy hour veya şirket toplantılarının dışarıda brunch yaparken de gerçekleştirebilmenin özgürlüğünü yaşadıklarını söylüyor. Aşar, “Bu sayede işe keyif katarak yoğun tempo ve stresin yükünü bir nebze olsun azalttığımızı düşünüyoruz” diyor. Önceki Kurumici Girişimcilik Asla Bir Fiyasko Olmamalı! Sonraki Erdemir, 461milyon dolar yatırım yapacak Türkiye’nin en hızlı bilgisayarı nerede? Bangladeşte Ticaret Yapmak – Bangladeş’e Yatırım İmkanları
allenai/c4/01023/85533
2017-10-21T08:50:43
http://www.isfikirleri-girisimcilik.com/bahar-depresyonundan-kurtulmanin-sekiz-yolu
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
İBB Başkanı Kadir Topbaş açıklama yapıyor - FRM TV ”Bulunduğumuz bugün hicri 1439 yılı. Tüm İslam aleminin Hicri yılbaşısını kutluyorum. İstanbul gibi müjdelenmiş bir şehire başkanlık yapma onurunu bana yaşattılar. Bana gönlünde yer ayıran herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum üzerimde hakları var bunu biliyorum. Emanet bir şehir ve emaneti devralıyorum. Kendi kişisel hayatıma bu kadar vakit ayırmadım. Bunu tüm siyasiler yaşıyor. Zaman zaman söylerim çocuklarımızı hırsız gibi severiz evimize hırsız gibi gitti. Görevlerimizi aksatmadan yerine getirdik.” Hata ile ihanetin birbirine karıştırılmaması gerekir. İhanet asla affedilemez. Kulislerde Topbaş’ın istifa etmeyeceği, ABD’den dönen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşeceği belirtiliyordu. Erdoğan’ın bugünkü yoğun programında bu görüşme gerçekleşmedi.
allenai/c4/01023/85534
2018-02-23T18:18:46
http://frmtv.com/ibb-baskani-kadir-topbas-aciklama-yapiyor/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
Üniversiteli Ertay’ın Bagajda Taşınması Tbmm Gündeminde Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın dövüldüğü gece yine onlarca polis tarafından dövülerek darp edilen üniversite öğrencisi Tevfik Caner Ertay’ın sivil bir aracın bagajında hastaneye götürülmesine ilişkin güvenlik kamerası görüntülerinin... 05 Mayıs 2016 Perşembe 15:28 0 A + A - Yazdır Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın dövüldüğü gece yine onlarca polis tarafından dövülerek darp edilen üniversite öğrencisi Tevfik Caner Ertay’ın sivil bir aracın bagajında hastaneye götürülmesine ilişkin güvenlik kamerası görüntülerinin ortaya çıkması üzerine konu CHP tarafından TBMM’ye taşındı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, İçişleri Bakanı’na, “Gözaltına alınan zanlıların sivil araçların bagajlarına kapatılması mutad uygulama mıdır? Bagaja kapatarak gözaltı yapılmasına kim izin verdi, Bakanlığınızın bu yönde bir genelgesi var mıdır? Gözaltına alınan zanlının hemen şubeye ve karakola götürülmesi yerine araç içerisinde gözleri bağlı biçimde gezdirilmesinin gerekçesi nedir?” diye sordu. Umut Oran, İçişleri Bakanı’nın cevaplaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi sundu. Oran önergesinde, “Ali İsmail Korkmaz'ın Eskişehir’de sopalarla dövüldüğü 2 Haziran 2013 gecesinde, o noktaya yakın başka bir sokakta Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Tevfik Caner Ertay’ın da çok kalabalık bir resmi-sivil polis grubu tarafından demir/tahta sopalarla dövülerek gözaltına alındığı öğrenildi. Ertay’ın o gece sivil plakalı bir aracın bagajında, 2 sivil polis eşliğinde hastaneye götürülmesine dair 2 hastanenin güvenlik kamerası görüntüleri de basına yansıdı.” dedi. “DEMİR VE AHŞAP SOPALARLA BANA SALDIRIP, BAGAJA KAPATTILAR” CHP’li Oran, Ertay’ın, suç duyurusunda polislerce demir sopalarla dövülüp, polis otosunun bagajına kilitlenerek ölümle tehdit edildiğini belirterek, dilekçesinde polis müdahalesi üzerine bir otoparka saklandığını, arkasından gelen 20-30 polisin tekme, yumruk ve copla dövdüğünü, kendisine gelince polislerin yanından gittiğini fark ederek otoparkın üst katına çıktığını kaydettiğini aktardı. Oran’ın önergesi şöyle: “Ertay suç duyurusunda, 'Bir saat sonra bulunduğum yere Eskişehir Terörle Mücadele Şubesi'nde çalışan, bildiğim, sivil giyimli beş polis geldi. Beni darp edip kimliğimi aldılar. Sürükleyerek merdivenlerden indirdiler. Aşağıda 15 polis daha vardı. Ellerindeki demir ve ahşap sopalarla bana saldırdılar. Yerde yatarken polis yüzüme biber gazı sıktı. Beni parka doğru sürüklediler, aracın bagajına sıkıştırıp, kapağını kapattılar. Aralarında 'Bunu yok edelim' diye baskı uyguluyorlardı. Bilmediğim bir caddeye götürdüler. Bagaj açıldığında da polis amiri olan 'Ayhan' isimli şahısla yaklaşık 10 polis vardı. Ayhan, 'İyi yapmışsınız, şimdi götürün' dedi. Bagajdan çıkartmaya çalıştılar. Direnince dövüp tekrar kapattılar' ifadelerine de yer verdi." ZANLIYI BAGAJA KAPATMA MUTAD UYGULAMA MI? CHP’li Umut Oran’ın, İçişleri Bakanı’na yönelttiği sorular şöyle: “Gözaltına alınan zanlıların sivil araçların bagajlarına kapatılması mutad uygulama mıdır? Bagaja kapatarak gözaltı yapılmasına kim izin verdi, bakanlığınızın bu yönde bir genelgesi var mıdır? Eskişehir Emniyet Müdürlüğü kayıtlarına göre, Tevfik Caner Ertay’ı 2 -3 Haziran 2013 tarihlerinde gözaltına alan ekip/kısım/masa görevlileri hangi şube personelidir, görevleri ve rütbeleri nedir? BURUN VE ELDE KIRIK, GÖZALTINDA 10 SANTİM MORLUK Adli Tıp muayenesinde Tevfik Caner Ertay'ın, 'Burnu ve elinde kemik kırığı, yüzünde yaygın şişlik, sağ göz altında 10x5 santimetre çapında morluk, sırtında, ensede, batında ve sol uylukta büyük kızarıklıklar saptanması' karşısında, Tevfik Caner Ertay’ı gözaltına alan ekip hakkında görevi kötüye kullanmak ve işkence suçlarından herhangi bir işlem yapıldı mı? Yapılmadıysa gerekçesi nedir? HASTANE KAMERASINDA GÖRÜNTÜLER VAR Yine 3 Haziran 2013 gecesi aynı araç saat 02.49'da bu kez Yunus Emre Devlet Hastanesi'ne varıyor ve Ertay bu kez tekerlekli sandalyeyle götürülüyor. Bu hastanenin kamera kayıtlarına göre koridorda, biri şapkalı iki sivil polis, kısa bir muayenenin ardından Ertay'la odadan ayrılıyor. Bu kamera kayıtlarında görünen sivil polisler kimlerdir?"
allenai/c4/01023/85535
2017-09-24T03:28:50
http://www.personelmebhaber.net/guncel/universiteli-ertayin-bagajda-tasinmasi-tbmm-gundeminde-h5915.html
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
GS Store saldırısında çok sayıda gözaltı Fenerbahçe'nin şampiyonluk kutlamaları sırasında GS Store saldırıya uğradı. Taraftar saldırıya karşı nöbet tuttu, 15 kişi de gözaltına alındı. Uzay KESMEN / İSTANBUL, (DHA) - GECE saatlerinde Bağdat Caddesi üzerinde bulunan Galatasaray Store mağazasına gelen bir grup Galatasaraylı taraftar, Fenerbahçe’nin şampiyonluk kutlamaları sırasında zarar gören mağaza önünde gece nöbeti tuttu. Olayla ilgili 15 kişinin ise gözaltına alındığı öğrenildi. Etiketler: fenerbahçe şampiyonluk, fenerbahçe 2014, gs store saldırı
allenai/c4/01023/85536
2017-11-24T07:16:06
https://www.gercekgundem.com/gs-store-saldirisinda-cok-sayida-gozalti-40529h.htm
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz
ULAKBÜS: Bütünleşik üniversite yönetimi yazılımı Yerli GitHub – Oyun Haberleri ULAKBÜS: Bütünleşik üniversite yönetimi yazılımı Yerli GitHub 0Paylaş 0 0 0 KÜNYE REKLAM GİZLİLİK POLİTİKASI İLETİŞİM Facebook Teknoloji Haberleri ULAKBÜS: Bütünleşik üniversite yönetimi yazılımı Yerli GitHub 1 ay önce Yazılım geliştirmeyle ilgilenen çoğu üniversite öğrencisi okullarındaki akademik yazılımlara kafayı takmış, hatta bu öğrencilerin bir bölümü de okulları bünyesinde kişisel olarak bu yazılımlar için çalışmışlardır. Bu yazımızın konuğu olan ULAKBÜS, TÜBİTAK göre, Pardus projeleri kapsamında desteklenmiş bir proje. Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi ’nde test edilen yazılım, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi ’nde de kısa sürede kullanılmaya başlanacakmış. GitHub ’da da açık kaynak olarak yayınlanan ULAKBÜS, ‘rektörlük, tüm akademik birimler ve dış kaynaklar arasında meslek akışı yönetimi ’ yapıyor denilebilir. Bir başka deyişle ULAKBÜS ’ün en çok öne çıkan yanı, üniversitelerin akademik ihtiyaçları dışında idari ihtiyaçlarını da çözebilmesi. ULAKBÜS ile üniversiteler keza öğrenci işleri yönetimi ve akademik ihtiyaçlarını çözebiliyor, hem de bütün birimleri arasındaki meslek akışını yönetebiliyor. Tescil zamanları da dahil elde etmek üzere yüksek yükü kaldırabilecek yapıda kurgulanan ULAKBÜS, Python tabanlı Zengine, Riak isimli NoSQL veritabanı ve Java gibi teknolojiler kullanıyormuş. ULAKBÜS ’ün önünde geliştirilmeyi bekleyen özellikler ise şu şekildeymiş: üniversite birimlerinin web siteleri için CMS sağlanması, Erasmus veya Mevlana gibi öğrenci metamorfoz programları için süreç yönetimi modülü, kütüphane sistemleri modülü ve BAP süreçleri modülü. ULAKBÜS ’ün açık kaynak olan kaynak koduna katkıda bulunmak veya kullanımla alakalı sorularınızı sormak için platformun destek sayfasına göz atabilirsiniz. Manâlı bir alanda faaliyet gösterdiğini söyleyebileceğimiz ULAKBÜS, daha iyi bir markalama ve manâlı tanıtım faaliyetleriyle ülkemizde kısa sürede yaygınlaşabilir. Webrazzi üstünde ULAKBÜS gibi yerli üretim ve açık kaynak kütüphaneleri tanıtmaya devam edeceğiz. Sizin de böyle bir kütüphaneniz varsa bize [email protected] e-posta adresinden ulaşabilirsiniz. Önceki makaleKırmızı iPhone 7/7 Plus ve yeni iPad satışa sunuldu Sonraki makaleGoogle.org ’dan kâr amacı gütmeyen eğitim girişimlerine 50 milyon dolar bağış
allenai/c4/01023/85537
2017-04-27T01:18:49
https://www.cyberoyun.com/teknoloji-haberleri/ulakbus-butunlesik-universite-yonetimi-yazilimi-yerli-github/
allenai/c4
s3://tokenize-bucket20241130064257132900000001/tokenize-dir-1024/data_input/output/01023.jsonl.gz